ALERJİ MEKANİZMASI
Deneysel anafilaksi ile insanda görülen alerji, aynı sürecin iki değişik biçimidir ve her ikisinin de kökeninde bir duyarlaşma söz konusudur. Alerjide duyarlaşma yavaşça ve sin-
sice gerçekleşir; antijen de genel olarak solunum (tozlar, çiçek tozları, hayvan tüyleri) ve sindirim (besinler) sistemleri ya da deri yoluyla girer. Alerjiler, antikorun yerleşme yerine göre ikiye ayrılır: Kanda dolaşan antikorlara bağh alerjüer; dokusal (ya da hücreler) alerjiler.
KANDA DOLAŞAN ANTİKORLARA BAĞLI ALERJİLER
Bu tür alerjüerde, antikorlar bir organa (şok organı) yerleşir, aynı zamanda da kanda dolaşırlar. Deri tepkimesi, deriiçi tepkimesi ve Prausnitz-Küstner tepkimesi yöntemleriyle ortaya çıkarılırlar. Çoğunlukla, birlikte ortaya çıkan eş-alerjüer ya da birbirini izleyen alerjüer görülür. Bu tür alerjiler arasında astım, saman nezlesi ve kurdeşen sayılabilir.
Pek çok sayıda olan antijenlere, aşağı yukan bütün hidrokarbonlu maddeler, bazen de yağlar örnek
gösterilebilir. Kanda dolaşan antikorlara bağh alerjilerin, çoğunlukla kalıtımsal olduğu üeri sürülür.
Bu tür bir alerjiye yakalanmış kişide, en değişik antijenlere karşı duyarlılaşma eğilimi vardır; alerjisi olan bir ananın çocuğu da % 50 olasılıkla alerjili olacaktır; baba alerji-li olduğunda, bu olasılık % 30’a düşer; ana ve babanın her ikisi de alerjiliyse, olasılık °/o 70’e yükselir.
DOKUSAL ALERJİLER
Dokusal (ya da hücresel) ‘alerjilerde antikorlar bir organa ya da bir dokuya yerleşmişlerdir ve kanda dolaşmazlar: Bu durumda duyarlılık denemesi çoğunlukla olanaksızlaşır. Duyarhlaşan organ deriyse (sözgelimi egzama), deriüstü tepkimesi yöntemi kullanılır.
Duyarhlaşan organ bir iç organsa, çoğunlukla kuşku duyulan maddenin organizmaya girmesiyle oluşan klinik belirtilere dayanüarak,bir aler-
alfabe
Alfabe sözcüğü Yunanlıların kullandıkları yazı sistemindeki ilk iki harfin (alfa ve beta) kaynaşmasından oluşmuştur.
Üstte: İ.Ö. VIII. ve VII. yy tarda Thera adasındaki yazıtlarda kullanılmış alfabe (Fenike alfa:besine benzer).
Altta: Aynı dönemde Yunanistan ‘da kutlanılan yazı biçimi.
96
jiden söz edilebilir. Bu durumda, alerjiye yol açan madde proteinlerle ilişkisi olmayan bir billursu, bir al-kaloyit, bir yağ maddesi ya da yalın bir kimyasal çekirdektir.
ALERJİ HASTALIKLARI
Duyarlılaşmanın yol açtığı alerji hastalıkları, alerji yapıcının giriş yolu dikkate alınmaksızın, tepki gösteren organa göre sınıflandırılabilir: Solunum sistemi alerjileri (astım, sinüzit, nezle); deri alerjileri (kurdeşen, egzama); sindirim sistemi alerjileri (ishal); kan, sinir, kalp damarları, eklem, böbrek-sidik borusu, kulak-burun-boğaz, göz ve ağız alerjileri. Bu hastalıklar, alerji yapıcı maddenin giriş yoluna göre de sınıflandırılabilir. Bu durumda çeşitli organları etkileyen alerjiler söz konusudur: Besin kökenli alerjiler ; havadaki alerji yapıcıların yol açtığı solunum alerjileri; bakteri
kökenli alerjiler-.ilaç kökenli alerjiler. Dokunma (temas) alerjisi, bedenin herhangi bir cisme değen bölgesinde gerçekleşen normal olmayan bir tepkiyle ortaya çıkar. Fiziksel alerjide de soğuk, güneş ışını, su gibi fiziksel etmenler alerji yapıcı rolü oynar. Ayrıca özantikor (ya da öz-bağışıklık) hastalıkları denen alerji hastalıkları da vardır. Bunlarda bir mikrobun, bir virüsün, bir asalağın etkisiyle ya da kimyasal ve fiziksel etkilerle, bir doku değişiklik geçirir ve bu değişikliğe bağlı olarak, dokuyu oluşturan öğeler alerji yapıcı öğelere (antijen) dönüşür. Böyle-ce, dokusal antijenlerle birlikte tepki gösteren antikorlar oluşur. Bu iltihaplı tepki, küçük doku ölümlerine yol açar; bunun sonucunda da önce antijenler sonra antikorlar ortaya çıkar. Sonuçlarsak, bu olay, organizmanın alerjiyi kendi kendine yaratması demektir.
Alerji hastalıklarının tedavisi, belir-
tilere karşı (bronş geni! serbest bırakılmış aracil (histamin karşıtı ilaçlar), ların serbest bırakılması özellikle de hastalığa ne duyarlılığa karşı (alerji dışarı atılması ya da çev alerji yapıcıya karşı duya ma) hazırlanmış ilaçlarla ı
ALERJİ TESTLERİ
Bazı laboratuvar inceleme cunda, hastaların hangi 8 cı maddelere tepki gö saptanabilir. Bunların 1 deri testleri ile solunum te DERİ TESTLERİ, deri te{ deriiçi tepkimesi yöntemi sar
SOLUNUM TESTLERİ, ha şitli alerji yapıcılar solu dayanırlar (bronş kasıln açan başlangıç dozunun saptanır).
Bir dilin sesbirimlerini (Bkz. SES— BİLGİSİ) ya da sesbirim öbeklerini aktaran, yazıya ilişkin göstergeler sistemi. Günümüzde en yaygın alfabeler arasında, türkçeyi, roman dillerini, anglosakson dillerini, vb. aktarmada kullanılan Latin alfabesi, Arap alfabesi, İbrani alfabesi, Nagari alfabesi (Hindistan’ın resmî dili hintçeyi yazmada kullanılır), Yunan alfabesinin büyük harflerinden yola çıkılarak oluşturulan ve özellikle rusçayı, S.S.C.B’nde konuşulan birçok başka dili, bulgarcayı ve sırpçayı yazmada kullanılan Kiril alfabesi sayılabilir. 1888’de düzenlenen uluslararası sesçil alfabedeyse,insan konuşmasındaki her ses için ayrı bir simge önerilmiş, böylece çevriyazı (transkripsiyon) uluslararası kurallara bağlanmıştır.
İlk alfabeyi Fenikeliler oluşturmuş, Kuzey Suriye kıyılarında kurulmuş Ras Samra’da (Eski Ugarit yakınla-
¿Afcmr/A^Ei
a abbbgggd e u ıs
BH<S>©Omil<Klc
b b (h (h th i i i i k t k
r/Ar/VTNoerm
wp>Tf.vmöo
AA&B/T<CAD£
* * b b ffgse-d <• «
tciBHeoııar
V V X b h (b ıbiklm
A’ornçpms*: trYvx-f-©$f ^
nndaki yerleşme bölgesi) yapılan kazılarda, Akadların ve Sümerlerin çivi yazısından esinlenilerek düzenlenmiş otuz harfli bir alfabe bulunmuş, Biblos’ta bulunan belgelerse, hiyeroglifi andıran bir Fenike alfa-fabesinin varlığını ortaya çıkarmıştır (bu alfabenin yazıya geçirilmiş biçimi ile bu biçimin aktardığı ses arasında hiçbir benzerlik yoktu). İ.Ö. X. yy’da yirmi iki göstergeye indirgenen bu sistem, alfabelerin gerçek atası sayılır. Eski Fenike alfabesi, Eskiçağ’da Surlu tüccarlar ve denizciler tarafından yayılmış, karayolu ulaşımını ellerinde bulunduran Aramiler de İ.Ö. IX. yy’da bu alfabeyi benimseyerek Ortadoğu’ya yayılmasını sağlamış, böylece İbrani alfabesi ile Arap alfabesi doğmuştur. Ama alfabe konusunda en önemli değişikliği eski Yunanlılar yapmışlardır: Ünlüler açısından yoksul olan sami dillerinde, yalnızca ünsüzlere ilişkin bir yazı biçimi gelişmişti; eski Yunanlılar, buna ünlüleri gösteren harfleri eklediler. Söz konusu alfabe sonradan Etrüskler-den Latinlere geçerek, Latin alfabesine dönüştü. Hindistan’da kullanılan Hint alfabesinde de, hiç değilse göstergelerin yazıya aktarı-lış biçiminde, Fenike alfabesinin izlerine raslamr.
Alfabe ilkesi, sözcüğü küçük ses birimlere ayrıştırma olanağı elde edildiği an doğdu. Bu yazı sisteminde başlangıçta, ünlüler için ayrı göstergeler biçimi benimsenmediği için, alfabenin önceleri ünsüzlere ilişkin bir sistem olduğu söyleniyordu. Ama günümüzde kusursuz, bir çevriyazının, belli bir dildeki bütün sesbirimleri (anlam taşıma-
yan en küçük ayırıcı biri termesi gerektiği ileri sür zaman, herhangi bir yerine getirmesi gereken neler olduğu sorunu orta Bir alfabe her şeyden öne zıya dönüştürdüğü dilin £ gereklerine uymak zorund bunu gerçekleştirirken dı nusu dilin hareketliliğini b dır. Varolan bir alfabe ye kolayca, araştırma yapılı gulanamaz. Çünkü, bir b koşullarına göre hazırk alfabe, yeni bir dilin bazı lerini gösteremeyeceği gi özgü bazı sesbirimleri t yetersiz de kalabilir. Ayrıı lerin, az sayıda harf yönünde bir evrim geçir bilinir: Yazıdaki her sesbirimi yansıtmaz; b harfin, bir sesbirimi, ba sesbirimi yansıttığı gör sesbirimin iki harfle göst olur.
Günümüzde, Latin alfat Tenselleştirilmesi amaç likle S.S.C.B’nde, japoı Çin’de araştırmalar yt ama bu konuda, dil açısından çeşitli sorunlar şılmaktadır.