HACI FAHRİYE

HACI FAHRİYE (RAH.)Hacı Fahriye Hanımefendi, Ankara’nın eşrafından Şeyh Halil Efendinin torunu, Hocazâde İmam Şefik Efendinin ve Ayşe Hanımefendinin biricik kızlarıdır. Hicrî 1318 yılında Ankara’da dünyaya teşrif eden Hacı Fahriye Hanımefendi, Hicrî 1387 yılı Cemâziyelâhir – Milâdî 30 Temmuz 1971 cuma günü, cuma vaktinde, altmış dokuz yaşında iken, dört senedir ikâmet ettiği Medine-i Tâhire’de irtihâl-i dâri bekâ eylemiştir. Aynı gün ikindi vakti, Cennet-ül Bakî kabristanına defnedilmiştir.Fahriye Hanım evin tek kızı olmak hasebiyle, tahsiline dikkat edilmiş, gereği gibi okutulmuş, biraz da üzerine düşülerek büyütülmüştür. O zamana göre sosyete denebilecek kadar giyimine kuşamına meraklı olduğundan, modayı da yakından takip edermiş. Her mevsime göre manto ve şapkalar alınır; bulunmazsa Avrupa’dan getirilirmiş.Yazları ailece Ankara’nın bağlık, bahçelik mesîre yerlerinde geçirirler; bazen de Kızılcahamam’a giderlermiş. Orada bulundukları bir sırada bir aile dostları Fahriye Hanım’a, “Kızım, senin bu hâlin babanı ve aile şerefini zedeliyor. Sen bu kılık kıyafetten vazgeç! Babana ve ailene lâyık olmaya çalış!” gibi öğütlerde bulunmuş. Fahriye Hanım’ı bu sözler epey sıkmış; ertesi gün o kimseyi bir daha görmemek için Ankara’ya dönmüş.Bu hâliyle bir, iki sene öğretmenlik yapmış; bir ara bulunduğu okula müdire de olmuştur. Fahriye hanım çok akıllı ve nâtuk bir hanımdır. Bunun yanısıra âşık, sâdık ve tâlib bir kimse olduğu hâlde; kendisine hayırlı bir yön verilmediğinden, yâhut geçirmesi lâzım olan böyle bir serencâm olduğundan bir süre muallâkta kalmıştır.Dedesi Şeyh Halil Efendi lız., bu kıymetli ve o gün işe yaramaz gibi görünen kıymetli torunu için, “Bülbül, dedesi gibi ötermiş” dermiş; dediği gibi de olmuş.Yine bir gün babasının sâdık dostlarından birisi, Ankara’da ikâmet etmekte olan büyük mutasavvıflardan Hacı Hamdullah Efendi hazretleri’nin adresini vermiş; ona gitmesini ve görüşmesini tavsiye etmiş. Bu zâtın adını424HACI FAHRİYE (RAH.)duyunca, âdeta büyülenerek verilen adrese gitmiş; lâkin kabul edilmemiş, içeri alınmamış, ikinci sefer gidişinde, yine kapıdan çevrilmiş. Dâvasında sadakât göstermiş; üçüncü defa yine gitmiş. Bu sefer Hamdullah Efendi hz. içeriye buyur ederek, kendisini misafir etmiş ve bazı sorular sormuş. Fahriye Hanım hepsine doğru ve gönül açıklığı ile, gayet yerinde, edibâne, ârifane cevaplar vermiş. Hamdullah Efendi hz. de vazifesini kendisine tevdî etmiş.Allah ve Resulünün vârisini bulup, Hak yolunda ilk vazifesini alan Fahriye Hanım, sevincinden bayram yapmış, artık saâdete kavuşmuştur. Ken­disi gibi bir kimsenin bu kapıya kabulü, kendisini çok mütehassis etmiş; “Ben Şeyh’imin sadakasıyım” demeye başlamış. Artık kapısının büyüklüğünün idrâki içinde, o kapıya lâyık olmaya çalışırmış. Üstâzına karşı öylesine muhab-betliymiş ki, gönlünde başka bir şeye yer kalmaz olmuş. Evleri arasında bir miktar mesafe olmasına rağmen, evler birbirini görür vaziyette imiş. Her an elinde dürbün, Üstâzı, misafirlerini geçirirken yahut kabul ederken kapının önüne çıktığında, bir an da olsa görebilir miyim diyerek saatlerce beklediği olurmuş. Hattâ namazın sünneti ile farzı arasında ara verip, baktığı olurmuş. Her gün ziyaret ettiği hâlde, bir an uzak kalmak, onun için bir elem imiş.Bu güzel hâller çalkantısında Fahriye Hanıma yaşlı bir dede gelip gitmeye başlamış. Her gelişinde kendisine kitap getiriyor, “Oku kızım, oku!” diyormuş. Kendisi çok temiz olan, temizliğe de çok meraklı olan Fahriye Hanım, ihtiyarı biraz kirlice gördüğünden, “ortalık kirlenmesin” diye içeriye almak istemezmiş. Sonraları bu ihtiyarın geliş gidişlerine kendisini öylesine kaptırmış ki, gelmesini dört gözle beklemeye başlamış. İçeriye alıp-aslında ikramı ifade edilemeyecek kadar çok seven Hacı Fahriye Hanım-yedirir, içirir, Allah ne verdiyse ikramda bulunur ve söylediklerini uzun uzun dinlermiş.Mürşidine intisâbından sonraki ilk gelişinde:Sen namaza ne zaman başladın? demiş. Fahriye Hanım da:Ne bildin? deyince, İhtiyar:Biz biliriz. Namaz kılanların alnında mum yanar, diye cevap vermiş. Evinin bir odasına aldığı bu ihtiyar, bazı defa Fahriye Hanım, ihvânhanımlarla sohbet ederken; sohbet, tadına doyulamıyacak, mest-i müstağrâk olunacak bir durumda iken içeriden:- Kızım, bana kahve yap! diye seslenilmiş.Buna çok canı sıkılan Fahriye Hanım:- Ne olsa da bu kahve sepetini, damdan atsam!” dermiş kendi kendine.Ama dönüp geldiğinde yanındakilere:HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’IN VARİSLERİ425- Bak görüyor musun, hâlâ atamadım! diye lâtife edermiş.Sevdiklerinden Şükran Hanım anlatıyor:- “Bir gece bana şöyle bir şey yapmıştı: Cebeci’de Şeyhimin evindekaldığımız bir gece karşılıklı divanlarda yatıyorduk. Hacı annemiz gece kal­kınca, ben de kalktım. Bana dönüp, “Benim yaptığımın aynısını yapacaksankalk, yoksa yat” dedi. Ben de, “Sizin gibi hareket edeceğim” dedim. O abdestalıp geldikten sonra, onun gibi hareket etmeye çalıştım; fakat çok zorluk çektim.Elektriği açmamıştı; söz verdiğim için ben de açmadım. Lâkin perdelerkapalıydı ve hiçbir şey göremiyordum. Nihayet ben de abdestimi alıp, yanınageldim. Biraz sonra bir musluk şırıltısı duydum. “Acaba ben mi musluğu açıkbıraktım, kalkıp kapatayım” dedim. Hacı Anne: “Hayır, abdest alıyorlar” dedive beni dışarıya yollamadı.”(Buradaki incelik, ortalığı rahatsız etmemekti. O kadar ince ruhlu ve güzel huylu idi ki; zuhuratları önceden sezer, tertibini önceden alır, hem rahat eder hem de rahat ettirirdi.)Hânemize şeref verdiklerinde, bir haftalık yorgunluğumuzu alır, güzel ve lâtif sözleri ile bizi ve hânemizde bulunanları mest ederdi. Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü senâlar olsun ki, bu hanımefendi ile uzun seneler, Bursa, İstanbul ve Ankara’da müteâddid defalar buluşup, görüşmek nasip oldu. Bir ârif-i billâh seviyesinde gayet edîb ve lâtif idi. Bilhassa hemcinsine nüfuz etme kabiliyetine diyecek yoktu. Bir kimseyi bir defa görmesi kâfi idi. Hele bir de görüşmek nasip olur da muhabbeti ile müşerref olunur ise; yola gelmeye, hidâyet bulmaya, kendi gibi yapmaya, hiçbir mâni kalmaz idi.Hakkımızda şu iltifatkâr ifadeleri buyurmuştur:-“Bursa’da bir deryâ yetişiyor; dünya halifesi! Ondaki güzel hâller, bahr-i muhit gibidir. Aman kalbinize dikkat edin; dildeki gibi dinliyor. Bir nazarı şu yoldan, şu yola getiriyor. Himmeti hâzır olsun! Kalbinizle dahi incitmeyin; sonra bir bulut sarar, birbirimize düşeriz.”Sayılamıyacak kadar yüksek meziyetlere sahip olan bu muhterem insanın, dünya ölçüleri ile kıyaslanamıyacak güzel hâllerini bir nebze, ufûlünü duydu­ğumuz anda kaleme aldığımız bir şiirimiz ile, tanıtmaya ve ruhunu tazîz etmeye çalıştık. Kendisine Hakk’ın rahmetini niyâz ederiz.(*)(*) Hacı Fahriye Hanımefendinin muhterem pederleri Hoca Şefik Efendi sık sık, “Öyle bir helâl para kazan ki. tâ çoluk çocuğa sinsin, haram olup dağılmasın” dermiş. Kendisi de bu sözün sahibi imiş ki, kerime-i muhteremleri Hacı Fahriye Hanıma miras olarak bıraktık­ları ev, Hacettepe Üniversitesi tarafından istimlâk edilmiş; alınan değerli para ile Medine-i Tâhire’den -hacıların ikâmetgâhı olarak kullanılmak üzere- bir ev satın alınmıştır.426 HACI FAHRİYE (RAH.)HACI FAHRİYE HANIMEFENDİ HÛHayr-ün nisâ önderi, dertlilerin hemdemi Âşıkların serveri, sâlihâlar rehberi Çiğ olarak geleni, yapar pişmiş bir velî Işık veren annemiz, annelerin annesiFahr-ün nisâ bir ismi, fahr oldu hem cevheri Acizlerin sağ eli, düşkünlerin muini Hayırda yoktu eşi, iyilikte tek kişi Râzı olsun Mevlâmız, annelerin annesiİlim, irfân o idi; hilm, ihsân o idi Yâr-u ağyâr demeyip, lâyığını verirdi Elindeydi devâsı, alır gider her âsî Allah’ın Şâfî ismi, annelerin annesiNumune-i misâldi, şâhit buna cümlesi Ilık bir tek nefesi, sevindirir herkesi Lâtif idi latifesi, gider yükün kâffesi Hâli dâim hilmiyyet, annelerin annesiAllah’tı cümle işi, unutmuştu teşvişi Nâil etsin isterdi, herkesi lâyık kişi Işığı parlamıştı, bin üç yüz on sekizdi Memleketi Ankara, annelerin annesiEcel geldi yetişti, bin üç yüz seksen yedi Fahr-i âlem istedi, Mevlâ’ya lâyık idi Ebedî istirahatı oldu Cennet-ül Bâkî Nacî aldı berâatı, annelerin annesiDuhûl etti Temmuzda, Cuma ikindi vakti “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciun” Hüdâverdi Hûda’mızdan dileriz, bolca olsun rahmeti Uçup gitti cennete, annelerin annesiÇok sevdiği hanım kardeşlerinin dertleriyle hemdem olmaya çalışırdı. Beyinden şikâyet eden hanımlara şöyle derdi:- Kızım, kavga da yerine göre bir ihtiyaçtır. Seninle etmeyip de sokaktaki insanlarla, konu komşu ile mi etsin?HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’İN VÂRİSLERİ 427Şöyle bir hikâyesi vardı:- “Bir mürşîd ne kadar sohbet ediyorsa da ihvanından birisinin, bir nasipaldığını göremiyormuş. Nihayet dayanamamış ve şöyle buyurmuş: “Evlâdım,filânca zât dükkân açmış; dükkânına üç tane kuru kafa koymuş. Değerine; elli,yüz, yüz elli lira fıat biçmiş. Elli liralık kafa, ne lâf dinler ne de dinlediğiniyaparmış; şu kulaktan girer, bu kulaktan çıkarmış. Yüz liralık kafa, dinlermişlâkin dışarı çıkana kadar kulağında kalır; dışarı çıktı mı nasihatler de kulağındançıkarmış. Yüz elli liralık kafa ise, hem dinler; hem yapar; hem de yaptırırmış.Bizde böylesi makbuldür.”Telâşeli bir hâli vardı. Sebebini sordum. Bir kardeşin hasta olduğunu söyledi. “Evlât hastahanede inlerken, anne rahat olur mu?” dedi.Birisi, bir yolculuk için kendisini meraklandırıyordu. Şöyle buyurdu: “Götürürsen şükür eder, secdeye kapanırım; götürmezsen sabır eder, oturu­rum.”Sevdiği birinden şikâyet edilince “Ekşi, tatlı, acı; o da bahçemizin üzümü!” derdi.Şu dörtlüyü sık sık tekrarlardı:Kapanıp secdegâh-ı rahmânına Kalb-i zârımda titreşir bin âhh! Vahdet-i hücregâh-ı arşında Cûş eder, Lâilâhe illallah!Hacı Fahriye Hanım efedinin hikmetli sözleri- Siz dışınızı değil, içinizi bize benzetmeye çalışınız!Rabb’imiz günde üç yüzden fazla kalbimize nazar eyler. Gece bir buçuktan sonra büyükler kontrol eder.İşlediğiniz günah sizi altı tane kötü ahlâk sahibi yapar; onun için çok dikkat edin!Peygamberler mâsumdur; evliyâlar mahfuzdur; mürîdler de o çember içindedir. Aralarına tefrika girmeden iyi geçinip, birbirlerini sevip saydıkları müddetçe korunurlar; yoksa kendi hâllerine bırakılırlar.Erkeklerin bakışından korunun! Yetmiş yaşında olsalar bile!Büyüklerimizin merhameti, bahr-i muhit gibidir. Onlar gözyaşına dayanamazlar. Hemen hatâları af ediverirler. Onun için günah ve isyan için çok gözyaşı dökün!428IIACI FAHRİYE (RAH.)Bir mürşîd ders verdiği müridini yedi sene kollamaya mecburdur; dersini yapmasa bile! Eğer dersine devam etmezse, yedi sene sonra bırakır.İlmin başı sabırdır; ilme sabır ile başlanır.Siz, büyükleri kendiniz seviyorsunuz sanmayın; onlar size muhabbet etmeden, siz onları sevemezsiniz. Çünkü sevilende bir akış olmazsa, seven sevemez!Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, eshâbı içinde on kişiye yakındı. Bu on tanesinden dördünü, kendine daha yakın etti. Dördünün içinden de Ebû Bekir’i (r.a.) sırdaş edindi. Onun için arkadaşa çok dikkat etmek lâzımdır.Beş parmağın beşi bir değildir.Tarikat güzel ahlâk demektir. İllâ güzel ahlâk!Hâlinizden şikâyetçi olmayın! “Şu hâl gitsin!” dersiniz. O dağ kalkar, Hüseyin dağı gelir; “Aman o da gitsin” dersiniz, Uludağ konar. Hâlinize şükredin! (Hâle rızâ, en büyük şükürdür)Kadın dinde, mirasta erkekten geridir. Velî olamaz; velîyye olur. İmam olamaz, mürşîd olamaz. Kadın tasarrufa muhtaçtır; tasarruf edemez.Büyüklerle konuşmak için, bir kurban kesmek lâzımdır.Dışarıdaki bizi bilmez; içeride olan bilir, bizim ne olduğumuzu!Kötü ahlâk, bulaşıcı hastalığa benzer. İbâdetsiz, kötü ahlâklı, dinsiz olan kimsenin yüzüne dikkatli bakmayın; gözlerinizin nuru gider. Velî’nin yüzüne, Kur’ân-ı Kerîm’e, yeşilliğe bakarsanız, gözleriniz nûrlanır.
Büyüklerin huzurunda, gönülden geçenlere dikkat edin! Havâtıra müsaade etmeyin, edebli olun!Her yerde, büyüğün huzurunda imiş gibi olun!Büyükler sadâkate bakarlar. İllâ sadâkat! İllâ sadâkat!Cenâb-ı Hak, yalnız kimselere daha yakındır.Yavrum sen, beşi altıyı bırak; bire sarıl, bire!Kuşa süt kısmet olsaydı, annesinden olurdu.Bilmem neden gün be gün tedennîdedir, benim hâlim?Yavrum, yanık yerde ot bitmez.Şevkât bir yastıktır; insanın her yaşta ihtiyacı vardır.Allah takdir etti mi; allar, güller bahane!Uyku bir kantar; uyudukça tartar.En büyük mârifet, sabır etmektir.Yol almak için, teslimiyet şarttır.Dünyada üç şey zordur: Ölüm, ayrılık, âşk! En zoru da ayrılıktır.En çok sevdiğim şey, secdeye kapanmaktır.”Ah!” demeye, bir ömür kâfi gelmez; yeter ki elinden tutan olsun!Aşk olmadan, yol alınmaz.HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’İN VÂRİSLERİ 429Dünya işi azalırsa, âhiret işi çoğalır; dünya işi artarsa, âhiret işi azalır.Yavrularım, Cenâb-ı Hak bu âcize lütuf edip, cenneti verirse; sizleri almadan adımımı dahi atmamaya söz veriyorum.Büyüklerin himmeti, dağları pamuk gibi atar.Üç çeşit kötü ahlâklı, tarikata giremez: Şehvetli kimse, gadaplı kimse, bahil kimse.Hakikate adım, çok zordur; tahammülü güçtür. Şeyh emreder, baban hak iddiâ eder, kocan çağırır. Valiz elinde, ne yapacağını şaşırırsın; nereye ineceksin, bocalar kalırsın.İhvânların gönülleri açıktır; kendinizi çekik tutun!Büyükler, yirmi dört saati kafeslere bölmüşler, ibâdetlerimizi oraya koymuşlar; hangi ibâdet noksan olursa, kafesin o kısmı boş kalır.İhvânlar üç türlü olur: Pamuk ipliği ile bağlı olanlar; urganla bağlı olanlar; zincirle bağlı olanlar.Kimine âşk verilir; kimine ibâdet; kimine de hizmet! Herkesin hâline göre olur.Büyüklerimiz, evlâtlarını kıskanırlar. Allah da kıskanır; Resûlullah da! Gönlü, kendilerine bağlı görmek isterler.Deli kızın, deli gelinliği olur.Önce gayret yoktu, kuvvet vardı; şimdi gayret var, kuvvet yok.Dilim, yalnız Sen’in Kelâmını söylemeye hasrettir.İbâdetin çoğuna değil, devâmına rağbet edilir; Bir bırakıp, bir yapmak olmaz.- Verilen bir hediyenin geri istenilmesi, kusmuş olan bir köpeğin,kustuğu şeyi tekrar yemesine benzer.- Halk, kalbine gelip de söylemediği kötülükten mesul değildir; evliyâul-lah hazerâtı mesuldür.Hz. Eyyüb-el Ensârî Hâlid bin Zeyd (r.a.)’m huzurunda, bir keçi sağacak miktarda durulsa, bütün günahlar hazân yapraklarının döküldüğü gibi dökülür.Dünyayı kovalarsan kaçar; kaçarsan o kovalar.Kutûb, bir an bir mahlûktan nazarını kesse, o mahlûkun nesli tükenir.Zikirde, hatıra havâtır gelmemesi için, zikri dinlemek lâzımdır.Cennette kuş eti yenecektir; ilk ikram edilecek yemek, balık ciğeridir.Israrlı teşebbüsler, iyi netice vermez.Taamın hayırlısı, kolay elde edilendir.Dünya ve âhirette, yemeklerin büyüğü ettir.Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) ön kol eti yerlerdi; şehvet mahâlline yakın olduğu için but eti yemezlerdi.HZ. MUHAMMED (S.A.S.)’İN VARİSLERİ403430 HACI FAHRİYE (RAH.)Zekât ve hac parayı eksiltmez; ziyâdeleştirir. Zekât, paranın kiridir; Peygamberlere ve aile efrâdına verilmez. Üzerinden bir yıl geçmiş paranın, kırkta biri verilir. Topraktan alınan mahsulün, onda biri verilir. Gayri menkûl­lerin zekâtı yoktur. Hanım, kocasına veya evlâdına zekât verebilir. Onlara bakmak mecburiyetinde değildir.Şeyhim bazı emirler verdiği zaman, nefis kabul etmez; hizmet etmek istemezdi. Tabiî nefsin şerri, insanın sıfatına akseder; fakat şeyhim onu, görmezlikten gelirdi.Tarikatte iki hâl insanı ilerletir: Cömertlik ve sabır!İnsan sevdiği kadar, sevilir.Nefis ile mücâdele, mücâhede şarttır.Müracaat ettiğin kimseye tam teslim ol; onun sözünden çıkma. Yoksa bir şey elde edemezsin.Büyükler, güneş gibidir. Onlardan faydalanmasını bil! Kaçarsan, bir fayda bulamazsın.Karşımızdakini  idâre etmemiz için, bizim sabretmemiz, haklarımızdan feragat etmemiz lâzımdır.Gençlikten kocalığa can sakla; varlıktan yokluğa mal sakla.Sacın tam gelir, hamur tükenir; cefâ biter sefâ gelir; ömür tükenir.Rahmetullahi aleyh rahmeten vâsia.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*