DİMDİK

DİMDİKDİMDİK

DİMDİK zf. Çok dik olarak: Ufuklarda sema dimdik denize inen bir duvar gibi (F.R. Atay). || Hiç eğilmeden: Bacaklarının üstünde dimdik durarak büyük görünmeğe çalışıyordu (H.Z. Uşaklıgil). En ağır yükleri alnından bir damla ter akmadan dimdik taşıdığını görmüş… (Y.K. Karaos-manoğlu). || [Bakış için] Dikkatli, ısrarlı ve keskin: Koğuştakiler, yeni gelene dimdik bakıyorlardı (K. Tahir). || Dosdoğru, sağa sola sapmadan: Sabaha karsı rüyasında Türkân Hatun göründü ve dimdik ona doğ-
ru yürüdü (A.H. Müftüoğlu). || —Sıf. Çok dik, dikleşmiş, tamamıyle dik: Saçlarımız dimdik, korkudan biribirimize bakarak yataklarımıza oturduk (A. H. Tanpınar). || Kaskatı, çok sertleşmiş: Behlûl koştu, Nihal orada, ayaklarının altında, gerilmiş âsa-biyle, kilitlenmiş çenesiyle, uzanmış kolla-rıyle, dimdik bir ölü sariliğiyle yatıyordu (H. Z. Uşaklıgil). || Mec. Gururlu, baş eğmeyen: Kimseye eğilmemiş dimdik karakteri ile, gösterişsiz dış hayatına benzemeyen bir iç zenginliği içinde yaşıyordu (Y.Z. Ortaç). [M]

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*