TERK

Terk üç kelime ile ifade edilir. Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i terk. Bir derviş önce dünyayı , sonra ahireti, sonrada terk-i terk eder. Derviş niye dünyayı ve ahireti terk eder, birde ona sormak lâzım. Çünkü peygamberlere, evliyâ-yı kirâma, dünya ve ahiret haramdır. Onların ibadetlerinin karşılığı yoktur. On’lar bu dünyalık beklentiler için ibadette bulunmazlar. İbadet kulluğun gereğidir. Kulluğun başka bir adı yoktur. Yunus Emre hz. buyurduğu gibi:

“CENNET CENNET DEDİKLERİ

ÜÇ BEŞ KÖŞKLE ÜÇ BEŞ HÛRİ

İSTEYENE VER SEN ONU

BANA SENİ GEREK SENİ”

Allah cc.ÂL-İmran suresi ayet 152 buyuruyor ki

“İÇİNİZDEN BİR KISMI DÜNYAYI İSTİYORDU

BİR KISMINIZ İSE ÂHİRETİ İSTİYORDU”

Bu âyete istinaden hakikat ehli şöyle buyurur: ” Dünyayıisteyene dünyayı verdik,âhiret ehline âhireti verdik. Âriflere gelince vechullâhı rû’yet vadettik. peygamber efendimiz sav. bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor:

“ÂHİRET EHLİNE DÜNYA HARAM, DÜNYA EHLİNE DE ÂHİRET HARAM, HER İKİSİDE EHLULLÂHA HARAMDIR.

Niyaz-i Mısr-i hz.de şöyle buyuruyor:

“DÜNYA VE UKBÂ PERDESİN ARDINA ATAR CÜMLESİN

KOR MÂSİV  EĞLENCESİN EĞLENCESİ TEVHÎD OLUR”

Ehlullâh için dünya ve ukba ile meşgul olmak mâsivâdır. Aziz Mahmud Hüdai hz. leride bu konuda şöyle buyurmuştur.

EHL-İ DÜNYA DÜNYADA

EHL-İ UKBÂ UKBÂDA

HER BİRİ BİR SEVDADA

BANA ALLAH’IM GEREK

Niyaz-i Mısr-i hz.lerinib bu dörtlüğüde çok hissedardır.

“DÜNYÂ İLE UKBÂYI KO

ULÂ İLE UKRÂYI KO

VAR OL KURU SEVDÂYI KO

MATLUP YETER SÜBHÂN SANA”

Kâmiller için dünya ve âhiret kuru bir sevdadan ibarettir. Milyarlarca insanın binbir türlü ibadet itaatla kazanmak ve sahip olmak istedikleri dünya ve ukbâ, ehlullah nazarında bir sevdadan ibarettir.Hatta kuru bir sevdadır. Niyaz-i Mısr-i hz.lerinin buyurduğu gibi

“BİLDİKLERİNİ TERK EYLE İRFANE EREM DERSEM”

Mesela ahşap virane bir ev aldın. Orada yeni bir bina yapacaksın. Önce eskiyi yıkarsın, enkazını başka bir yere taşıtırsın sonra temel atıp yeni plan ve projeni o temele tatbik edersin. Onuniçin tasavvuf bir gönül ihtilâlidir. Aşk ferman dinlemez. Onun bir kıvılcımı bedene girdiyse bütün hücreleri fethetti demektir. O kendinden başka ne varsa silip süpürür. Yeni bir dünya yeni bir manevi bünye oluşur.Ehlullâhın iliklerinin içine varıncaya kadar her şeyi temizlenir. Bu böyledir safiyete ermek başka türlü olmaz. Hem sen hem Allah cc olurmu ? Sen oradan çıkmayınca Allah cc kendini göstermez. Güneşin karşısındaki ayın ne hükmü var. Ayın ışığı zaten güneşten gelir.Ayın bizatihi ışığı yoktur, o sadece güneşten gelen ışığı yansıtır.

İnsanın bedeni aydır ruhuda güneştir. Beden ayının ışığı da içindeki ruh güneşinin yansımasıdır. Güneşin önüne perde gerersek beden kararır. Kitâbi bilgilerle şundan bundan duymayla kişi derviş olamaz. Bizim sermayemiz yokluktur.Hepten yok olmaktır. Hazreti Gayb-i bu konuda şöyle buyuruyor.

“DİLDE ZERRE DENLÜ KALIRSA HAZZ-I CİSMÂNÎ

VALLAHİ’L-AZÎM GÖRÜLMEZ OL NÛR-I YEZDÂNΔ

En ufak bir cismani zevk almamalı. Dervişin bütün zevki mânevidir. O yediği ekmektede içtiği çorbadada manevi zevk bulur. Onun işi midesini doldurmak değildir. O nereye bakarsa, neyi duyarsa, kiminle konuşursa, neyle meşgul olursa onda hep mânevi zevk bulur. Çünkü meşgul olduğu, gördüğü, tuttuğu her şey Allah’ın cc tecelli ve zuhurudur. Hepimiz kuluz. Sultan olan ALLAH’tır cc. O sultanlığını kullarıyla icra eder. Kullarından birini seçer ve onu bazen maddenin bazen mânânın sultanı yapar. Böylece kendi sultanlığını kullarıyla ortaya koyar. Makam, makam-ı ilahidir. Onun makamından başka bir makam yoktur. Demek ki gerçek sultanlık manâ sultanlığıdır. Gayb-i hz. leri diyor ki

“KUL OLUP NEFS-İ HEVÂNA PADİŞÂH OLDUM DEME

BENDE OL SULTÂN-I AŞKA İŞTE SULTANLIK BUDUR”

İnsan-i Kâmilin yani Hz. Muhammed’in bendesi ol. Onun izinden gelen aynı zihinde yürüyen, aynı sistemin içinde olan Ehlullâhın bendesi ol. Bütün mutasavvıfların pirî Peygamber efendimizdir sav. Şeriatın, tarikatın, marifetin, hakikatın de sultanı Odur. O tek feyz kaynağıdır. Allah’ın cc ef’al, esmâ, âsar ve zâtının mazharıdır. O kanaldan insanliğa mutluluk, ilim, irfan, ve hikmet verilir. Allah cc. kendi kendinin aşığıdır. Yâ Rabbi ne kadar sen ne kadar şükrettirdinse o kadar şükredebildim, sen ne kadar marifet verdinse o kadar arif olabldim. Hz. Peygamber efendimiz :

“YÂ RAB, SANA MEDH-Ü SENÂDA BULUNMAK İSTEDİM. ANCAK BENİM YAPTIĞIM SENA SENİN SANA YAPTIĞIN SENANIN YANINDA KÜÇÜK KALDI”

Bu ne kemâl, bu ne maneviyat, bu ne tevazu, bu ne güzellik. İşte Hz. Muhammed Mustafa sav. O’ na sonsuz selam olsun. Gerçek mânâda en büyük şeref ve mutluluk , ümmeti Muhammed olabilmektir. Ümmeti Muhammed olabilmenin yolu, sevgi hoşgörü, tavâzu, tefekkür, tezekkür ve teşekkürden geçer. İşte onlar yâkindir, ariftir, Hakk’ı bilendir

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*