ARAP-İSRAİL SAVAŞLARI. 1948’den bu yana Arap ülkeleri ile İsrail arasında çıkan savaşlann en önemlileri bu adla anılır.
Birinci Arap-İsrail Savaşı (1948-49)
Birleşmiş Milletler (BM) 1947’de, Filistin topraklannm İsrail Devleti ile Filistin Arap Devleti olarak ikiye bölünmesini öngören bir karar aldı. Ama Arap ülkeleri 1948’de kurulan İsrail Devleti’ni tanımadı. Mısır, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin’deki Arap-1ar İsrail’e savaş açtı. İsrail, “10 gün saldırışı” adı verilen bir saldmyla Arap ordularını geri püskürttü. Mısır ordusunu El-Ariş’e kadar geriletip Necef ve Celile kentlerini ele geçirdi. İsrail, BM karanyla kendisine ayrılan Filistin topraklannı jöizde 40 daha genişletti. Mısır’ın anlaşma isteğini. Irak dışında kalan öbür ülkeler de benimseyince savaş sona erdi. 500 bin Filistinli Arap, Ürdün, Suriye ve Lübnan’a göç etmek zorunda kaldı. Böylece, topraklan işgal edilen Filistinliler ile İsrail arasında süregelen savaşlar da başlamış oldu.
İkinci Arap-İsrail Savaşı (1956)
195$’da Mısır’ın devlet başkanı Cemal Ab-dünnasır, bir özel şirketin elinde bulunan Süveyş Kanalı’m millileştirdi. Bu kararla çı-karlan zedelenen Fransa ile İngiltere, İsrail’i de yanlarına alarak Mısır’a bir saldın planladılar. 29 Ekim 1956’da İsrail ordusu, Sina Yanmadası üzerinden Mısır’a saldırdı. İlk saldında bozguna uğrayan Mısır ordusu, Fransız ve İngiliz ordusunun da havadan ve denizden başlattığı saldmyla yenildi. BM Acil
ABCAjansı-GAMMA
Sokak çatışmaları İsrail işgali altındaki topraklarda günlük yaşamın bir parçasıdır.
Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinliler’in 1987’de başlattığı ayaklanma günümüzde de sürmektedir.
Kuvveti’nin Aralık 1956’da Sina Yanmadası’ na yerleştirilmesinden sonra İsrail, 1949’da kabul edilen Mısır-İsrail ateşkes sınınna çekildi.
Üçüncü Arap-İsrail Savaşı ya da Altı Gün Savaşı (Haziran 1967)
Mısır Devlet Başkanı Abdünnasır’ın SSCB ile yakınhk kurarak askeri ve siyasi alanda işbirliği yapması batı ülkelerini kaygılandınyordu. Bu arada Mısır, BM Acil Kuvveti’nin görevini Mısır ordusuna bırakmasını önerdi. BM bu öneriyi kabul edince Mısır ordusu Sina’ya yerleşti. Suriye de kendi sınırlanna asker yığdı. Bu gelişmeler olurken, İsrail de saldın-ya hazırlanmıştı. 5 Haziran 1967’de İsrail’in saldınsıyla başlayan ve altı gün süren savaş sırasında Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak savaş uçaklan, daha havalanmadan İsrail tarafından yok edildi. İsrail büyük bir hızla kazandığı savaşta Gazze, Sina, Şarm el-Şeyh ve Batı Şeria’yı işgal ettiği gibi, Suriye’nin Golan Tepeleri’ni de ele geçirdi. İsrail ordusu Suriye’nin başkenti Şam’a doğru harekete geçerken BM duruma müdahale etti ve BM’nin girişimiyle ateşkes ilan edildi. BM, 22 Kasım 1967’de aldığı 242 sayıh kararla İsrail’in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini, buna karşılık İsrail’in Arap devletlerince tanınmasını ve Filistinli göçmenler sorununun uygun bir biçimde çözülmesini istedi.
Dördüncü Arap-İsrail Savaşı ya da Yom Kippur Savaşı (Ekim 1973)
BM’nin 242 sayılı karan savaşan taraflarcauygulanmadı. İsrail aldığı topraklan işgal etmeyi sürdürdü, Arap ülkeleri de İsrail’i tammadılar. 1970’te J^sır Devlet Başkanı Abdünnasır ölmüş, yerine Enver Sedat geçmişti. Enver Sedat, ülke sınırlanm Altı Gün Savaşı öncesindeki durumuna getirmeyi ve İsrail’i tanıyarak barışı sağlamayı amaçlıyordu. Bunun için de 242 sayıh BM karannm uygulanmasını sağlayacak bir girişimi gerekli görüyordu. Enver Sedat’a göre, sonuç ne olursa olsun, bu girişim İsrail ile savaştan geçiyordu. Mısır ve Suriye savaşa hazırlandı. 6 Ekim 1973’te, İsrailliler’in kutsal günü Yom Kippur’da Mısır ve Suriye’nin başlattığı saldı-nyı Irak, Ürdün, Fas ve Cezayir de destekledi. İsrail’i ise ABD destekliyordu. 24 Ekim’ deki ateşkes karanna kadar süren savaşta, İsrail üstünlüğü ele geçirerek Arap ordularına büyük kayıplar verdirdi.
Savaş daha da uzayabilirdi. Ama, 7 Ekim’ de petrol üreten Arap ülkelerinin Avrupa ülkelerine ve ABD’ye verdikleri petrolü azal-tacaklannı açıklamaları BM’nin ateşkes kara-n almasında etkili oldu. 25 Ekim’de BM Banş Gücü savaş bölgesine yerleştirildi.18 Ocak 1974 ve 4 Eylül 1975’te İsrail ile Mısır arasında iki banş antlaşması imzalandı. Antlaşma gereğince İsrail, Sina’nın batısına çekilecek, buna karşılık Mısır Süveyş Kanalı’nın doğu yakasındaki güçlerini azaltacaktı. İsrail 1975’te Suriye ile de anlaştı. Her iki ülke, ordulannı BM Banş Gücü’nün oluşturduğu tampon bölge dışına çıkarmayı ve savaş tutsaklanm değiştirmeyi kabul etti.
Bu antlaşmalara karşın, İsrail ile Filistinliler arasındaki savaş sona ermedi. 5 Haziran 1982’de İsrail Beyrut’u ve Filistin Kurtuluş Örgütü kamplannın bulunduğu Güney Lübnan’ı bombaladı. 14 Haziran’da İsrail kuvvetleri Beyrut’u kuşatmıştı. Filistinliler uzun süre direndiler. Ama sürekli İsrail bombardımanı karşısında, çokuluslu kuvvetlerin denetiminde Beyrut’u terk ettiler. 14 Eylül’de İsrail birlikleri yeniden Beyrut’a girdi. Hıristiyan milislerin 16 Eylül’de iki Filistin mülteci kampında gerçekleştirdiği katliam bütün dünyada kınandı.
ARAPLAR sözcüğü günümüzde anadili BirçokÂrap kadını yüzlerini yabancılara Arapça olan topluluklan kapsar. Bu toplum- göstermemek için peçe kullanır.
1ar Akdeniz’in güneyinden ve doğusundan başlayarak Afrika’da Sahra Çölü ve Sudan’a, doğuda Irak’a ve Arabistan Yanmadası’na kadar yayılmıştır (pak. ARABİSTAN). Arapça konuşulan ülkeler Arap ülkeleri olarak bilinir {bak. Arapça). Anadil olan Arapça’nın yanı sıra Kuzey Afrika’da Berberi diÛ, Irak’ta Kürtçe, Güney Arabistan’da ise buraya özgü yerel diller konuşulur. Orta Asya’da Semerkant dolaylannda ve Kuzey Afganistan’da da Arapça konuşan toplumlar yaşamaktadır.
Eskiden Arabistan’da Arap sözcüğü, yerleşik halkın karşıtı olan “göçebe” anlamında kullanılırdı. Oysa Araplar’ın anayurdu Arabistan’dır.Araplar aynı dili ve çoğunlukla da aynı dini (İslam) paylaşmakla birlikte, Arabistan dışında yerleştikleri bölgelerin yerli halkıyla kan-şıp, onların geleneklerini benimsedikleri için töreleri birbirinden farklıdır. Buna karşılık Afrika-Asya kurak çöl kuşağında yaşadıklan için aralannda büyük benzerlikler de vardır. Bu yörelerde tanm yalnızca belli başlı birkaç ırmak çevresinde, vahalarda ya da daha bol yağış alan dağlık bölgelerde yapılır. Mısır’da Nil, Irak’ta da kaynaklan Türkiye’de olan Dicle ve Fırat başlıca ırmaklardır. Fas’ın bazı bölümleri ile Filistin, Lübnan ve Yemen daha çok dağlık bölgelerdir. Doğu Arabistan ve Sahra Çölü’nün bazı kesimlerinde vahalar vardır.
Çok eski zamanlardan beri kurak çöl kuşağı iki tür topluluğa yurt olmuştur: Yerleşikler ve göçebeler. Yerleşikler çiftçiler ya da kentliler-
di. Göçebeler ise deve ve koyun güder, hayvanlan otlatmak için yılın büyük bir bölümünü otlaklan dolaşarak geçirirlerdi. Yazın otlaklar kuruyunca, yerleşme bölgelerinde ya da vahalann yakınlannda kendi dokuduklan çadırlannı kurarlardı. Öte yandan, pek çok köylü de kış ve ilkbahar aylannda koyun sürüleriyle çöle gidip çadırlarda göçebe yaşamı sürerdi. Yerleşikler ile göçebeler her zaman birbirlerine bağımhydılar. Yerleşikler göçebelerden et gereksinimlerini karşılamak için koyun ve keçi, ulaşımda kullanmak üzere deve satın alırlardı. Göçebeler de tanm ürünü, silah, giysi gibi gereksinimlerini kentlerden sağlar, yazın vaha ve derelerinden yararlanırlardı.
Çok eskiçağlarda Güney Arabistan baharat ticaretinin önemli bir merkeziydi. Anadolu folklorunda da adı geçen Sebâ Melikesi Bel-kıs, belki de Güney Arabistan’daki baharat
Suudi Arabistan’da soi<ak satıcıları.
krallıklarından birinin kraliçesiydi. Beıharat deve kervanlanyla Arabistan’dan Akdeniz limanlanna taşınırdı. Deve güderek dolaşan ve Bedevi adı verilen kabileler, Arabistan’ dan geçen bütün baharat yollannı ellerinde tutuyorlardı
Kent dışında yaşayan Araplar’m çoğunun yaşam biçimleri birbirine benzer. Evlerin başlıca eşyalan, üzerinde oturulan ve uyunan halılar, kilimler ve yastıklardır. Bir eve girmeden önce konuklar halıları kirletmemek için ayakkabılarını çıkarır ve bir kenara otururlar. Odanın ortasına oturmalan ya da sırtlannı orada bulunanlardan birine dönmeleri uygun görülmez. Evler genellikle erkeklerin girip çıkabildikleri selamhk adı verilen bir dış bölme ve aileden kadınlann yaşadığı harem adı verilen bir özel , bölme olmak üzere ikiye aynlmış-tu:. Yemek haremde, erkek konuklara sunulan çay ve kahve ise selamükta pişirilir.
Geleneksel konukseverlik özellikle kırsal kesimde sürmektedir. Bugün bile, yörelerin önde gelenleri önceden tanımadıklan yolcula-n evlerinin selamhk bölümünde ağırlarlar.
Günümüzde toplam Arap nüfusunun yüzde 5-10’unu oluşturan Bedeviler özelUkle Suudi Arabistan’da yaşarlar. Kentlerde yaşayan Araplar’m sayısı nüfusun yüzde 40’ını bulmaktadır. Geri kalanlar birbirlerinden uzak küçük köylerde yaşadıklan için geleneklerini daha çok korumuşlardır.
Tarih
Hz. Muhammed’in (ÎS 571-632) kurduğu İslam dinini ilk benimseyenler Araplar’dı {bak. İslam). Kendilerine “Tann’nm iradesini kabul eden” anlamına gelen Müslüman adım verdiler. Dinsel bir coşkuyla harekete geçen ilk Müslümanlar, dinlerini başkalarına da benimsetmeye çalıştılar. Birçok ülke ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurdular. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ona inananlar, kendilerine bir halife seçtiler. Halifeliğin yönetim merkezi önce Mekke, sonra Suriye’deki Şam kentiydi. Halifeliğin Emeviler’den Abbasiler’e geçmesiyle, 750’de Irak’taki Bağdat kenti halifeliğin başkenti oldu (bak. Abba-SİLER; EMEVİLER).
Araplar askeri başanlannın yanı sıra, sanat ve bilime de büyük önem verdiler. Harun
Reşid’in halifeliği sırasında (786-809), başkent Bağdat önemli bir kültür merkezi oldu. Avrupa ve Doğu ülkelerinde tamnan üniversitesiyle olduğu kadar mimarhk, astronomi, tıp ve matematik alanlarında da ün kazandı. Bugün kullanmakta olduğumuz sayı sistemini Avrupa’ya Araplar tanıtmış, bir matematik dalı olan cebir de onlann katkılarıyla gelişmiştir. Mısır’da Kahire, İspanya’da Kurtuba (bugünkü Cordoba) gibi Araplar’ın fethettikleri öteki kentlerde de sanat ve bilim çok ilerledi. Ama Araplar’ın ele geçirdikleri topraklar uzun süre tek bir yönetim altında kalmadı. Mısır ve İspanya’da ayn halifelikler kuruldu. Orta Asya’dan gelen Moğollar 1258’de Bağdat’ı ele geçirerek halifeliğe son verdiler. 11. yüzyılda Avrupa’daki Hıristiyan ülkeler, Suriye ve Filistin’e Haçlı Seferleri olarak bilinen seferler düzenlediler. Hıristi-yanlar burada yaklaşık 100 yıl süren krallıklar kurdularsa da sonunda yenildiler ve bu topraklardan uzaklaştırıldılar. Haçh Seferleri, Avrupa ile Arap ülkeleri arasındaki ticaretin gelişmesine, aynca Arap sanat ve biliminin dünyaya yayılmasına yol açtı {bak. Haçli SEFERLERİ).
15. yüzyılda Osmanhlar’ın Anaâolu’da güçlü bir devlet kurmasından yaklaşık 100 yıl sonra, Araplar’ın yaşadığı ülkelerin hemen hepsi Osmanh İmparatorluğu’nun egemenliği altına girdi. Yavuz Sultan Selim döneminde Mercidabık ve Ridaniye savaşlan sonucunda 1517’de Mısır, Suriye ve Hicaz, oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Bağdat, Irak, Aden ve Yemen Osmanh topraklanna katıldı. Yalnızca Arabistan’ın iç bölgeleri Osmanh egemenliğinin dışında kaldı. Osmanh İmparatorluğu en parlak döneminde Avrupa devletleriyle yzınşabilecek durumdaydı. Ne var ki, daha sonra Avrupa’daki teknik ve ekonomik gelişmelerin gerisinde kalan Osmanhlar, bu topraklan yitirdiler ve 19. yüzyıldan başlayarak Arap ülkeleri birer birer Avrupa devletlerinin yönetimi altına girdi. İngiltere, Arabistan’ın güney ve doğu kıyılanni, daha soma da Mısır’ı ele geçirdi. Fransa, Tunus ile Cezayir’i, İtalya Libya’yı aldı. Osmanh İmparatorluğu’nun elinde yalnızca Suriye (Lübnan ve Filistin ile birlikte), Irak ve Arabistan’ın bazı bölgeleri kaldı.
Osmanh İmparatorluğu’nun I. Dünya Sa-vaşı’na Almanya’nın yanında girmesi üzerine İngiltere, Mekke Emiri Hüseyin bin Ali’nin önderliğinde Araplar’ı kışkırtarak başkaldırmalarına yardımcı oldu. Arapça’yı anadili gibi bilen Albay T, E. Lawrence gibi bazı îngiliz subaylarının yardımıyla Araplar, Tüirkler’in 1918’de uğradığı yenilgide önemli rol oynadılar (bak. Lawrence, T. E.). , Savaştan sonra bağımsız devletler oluşturmayı uman Araplar, Milletler Cemiyeti’nce İngiliz ve Fransız mandası olarak kabul edilince aldatıldıklarını anladılar. Aynca İngiltere, Yahudiler’e Filistin’de yurt edinmelerine yardımcı olacağına söz vermişti. Verilen bu sözün doğuracağı sonuçlardan kaygı duyan Araplar, Filistin’in kendi yurtlan olduğuna inanıyorlardı.
I. Dünya Savaşı’nı izleyen 50 yıl içinde Arap devletleri birbiri ardından bağımsızlık-lannı elde ettiler. Bu devletlerin birçoğu 1945’te kurulan, Arap Birliği adıyla bilinen konfederasyona katıldı. Birliğin amacı Araplar arasında ekonomik, siyasal ve . askeri dayanışmayı sağlamaktı.
Bugün Arap dünyasını ilgilendiren üç önemli konu, petrol gelirlerinin en iyi nasıl değerlendirileceği (bu gelir bazı Arap devletlerini çok zenginleştirmiştir); İslam felsefesi ile çağdaş dünyanın nasıl bağdaştınlacağı ve İsrail sorununun nasıl çözüleceğidir.