NÜFUS

NÜFUS

XXXII. DERS
NÜFUS

Nüfus Artışı ve Doğurduğu Sorunlar

Nüfns artışı, nedenleri» gelecekte dünya nüfusu: önce nüfus \~” fus artışı deyimleri üzerinde duralım: Sınırları b’elli bir arazi parçası £ (bir şehir, bir il, bir coğrafi bölge, bir devlet veya bir kıta) ya~ insan miktarına nüfus denir. Bu sınırlan belli arazi parçası içinde bir’ da doğanlarla ölenler arasındaki farka da nüfus artışı denir. Eğer ğanların sayısı ölenlerden azsa, bu takdirde nüfus artışı yerine n“ azalması olur. Fakat bu hal nadir ve geçicidir.

Bir örnek verelim: A ülkesinde bir yılda 5 milyon doğum, 4.5 mil da ölüm olursa, orada yıllık doğal nüfus artışı yarım milyondur. Fi bu artış daha çok bir oranla ifade edilir (Tablo XXXII/1).

Örneğin, 1973 istatistiklerine göre, çocuk ölümleri hariç, nüf> oldukça hızlı artan memleketlerden biri olan Mısır’da doğum orJ °/„0 34.8, nüfusu yavaş artan bir memleket olan Belçika’da ise 13.31 Bu iki memleketin aynı yıl içindeki ölüm oranları sırasıyla 13.1 ‘ %ol2.1 dir. Buna göre, o yıl doğal nüfus artışı Mısır’da 34 8 —13.1=21, Belçika’da ise 13.3 —12.1 = 1.2’dir. Görülüyor ki, bu iki memleket a1 sında nüfus artışı bakımından çok büyük fark vardır. Fakat biz bura en yüksek ve en düşük doğum oranlarını karşılaştırdık. Gerçekte mille ler arasında bu derece yüksek ayrılıklar görülmez.

Dünya nüfusunun durmadan arttığı bir gerçektir. Bu artış tarih yunca acaba nasıl gidiş gösterdi? Roma İmparatorluğunun ikiye böl mesi, Malazgirt zaferi veya İstanbul’un Türkler tarafından fethi v.b. gl tarihin bellibaşlı olaylarının meydana geldiği sıralarda acaba dünya ne kadar insan yaşıyordu? Bilimsel belgeler bize bu konuda kesin sayıl vermiyor. Daha açık bilgiler için, zorunlu olarak daha yakın devirle çıkmamız gerekiyor.

XVII. ytkyılın başında, yani yaklaşık olarak 370 yıl kadar önoe, ,‘Ua yaıayan İnsan sayısının 400 milyon kadar olduğu sanılıyor.

‘ o tarihte bütün dünyada bugün sadece Çin’de yaşamakta olanın yapadur İnsan vardı. Bu tarihten 200 yıl sonra, XIX. yüzyılın başında layı İki kat artarak 800 milyona ulaştı. Tekrar 100 yıl sonra dünya U yine iki kat çoğalarak yüzyılımızı» başında 1.5 milyara çıktı. Bugün JDİlyıtra ulaşmış olduğu düşünülecek olursa, 1901 den itibaren, mev-Rttfusun tekrar iki kat olabilmesi için bu kez sadece 60-70 yılın geçmeai Itir.

Bu gözlemler bizi şöyle bir yargıya götürür: Tarihöncesi devirlerde jya Adeta boştu, ilk ve ortaçağlarda nüfus çok yavaş olarak arttı, öy-lü, dünya nüfusunun 400 milyona ulaşabilmesi onbinlerce, hatta yüzlerce yılda gerçekleşebilmiştir. Çünkü insanların dünya üzerinde görül-•lerl çok eskidir ve 30.000 ile en çok bir milyon yıl olarak tahmin edil-Bektedir. Bu son tarihten itibaren durum değişti. 1600’den sonra nüfu-i HM İki kat artması için 2 yüzyıl yetmişti. Hatta bu süre, 1800 ile 1900 fde J yüzyıla, 1900’den sonra da 60-70 yıla inmiştir. Uzmanlar dünya nüfusunun XX. yüzyıl sonunda 6-7 milyara ulaşacağını hesaplamaktadırlar. Buna göre 1970’den itibaren insanların tekrar iki kat çoğalmaları bu kez 80-36 yıl gibi gerçekten çok kısa bir süre içinde gerçekleşecektir.

Acaba artış niçin bu derece hızlandı? Bunun başlıca iki nedeni şudur:

1) Nüfus bileşik faiz metoduna göre artıyor, örneğin, 1.000.000 kişi %o 10 bir artışla yıl sonunda 1.100.000 oluyor. İkinci yıl yine °/u0 10 artışla bu kez yıl sonunda 1.210.000’e yükseliyor. 2) özellikle 1945’ten beri, birçok ülkelerde doğum oranlan hisedilir ölçülerde azalmaktadır. Öte yandan tıpta, ilaç endüstrisinde, sağlık ve beslenmede uluslararası dayanışmada meydana gelen gelişmeler, ölüm oranlarının bütün dünyada hızla azalmasına yol açmaktadır. İşte bu nedenle dünya nüfusu şaşılacak bir hızla artmaktadır.

Tablo XXXIII/! — Bazı ülkelerde nufııs artışı (1913)
Doğum oranı Ölüm oranı Tabiî nüfus artışı

 

‘ yü ‘ oı) ‘ mı

Mısır 34.8 13.1 21.7

İsrail 27.2 7.1 20.1

İsveç 13.5 10.5 3.0

B. Kırallık 13.9 12.0 1.9

Guatemala 4.3,4 15.4 28.4

S.S.C.B. 17.7 8.7 9,0

Bugün dünyanm ortalama nüfus artışı °/ou 17 kadardır. Fakat bu oran memleketten memlekete, hatta bir memleketin çeşitli bölgelerinde değişe» bilir. Genellikle ekonomi bakımından az gelişmiş ülkelerde artış oram yüksektir. Belli bir memleketin içinde de köylerde, şehirlere göre daha yüksektir. Tablo XXXIIfl’ de bazı memleketlerde doğum ve ölüm oranlan ile nüfus artışı oranı bir örnek olarak verilmiştir.

Nüfus artışının doğurduğu başlıca soranlar: Dünyanm bütünü bahis konusu olunca nüfus artışı, doğumlarla ölümler arasındaki farktır. Fakat bölgeler ve memleketler tek tek bahiskonusu olunca, nüfus artışı ve azalışları aynca o bölge veya memleket sınırları dışına çıkan veya dışarıdan içeri giren göçlerle de ilgilidir. Bugün bu tip göçler son ikıyüa yıla göre çok azalmıştır. Fakat nüfus artışları üzerinde yine de etki gösterir. Yukarıda doğal nüfus artışı deyimini bu sebeple kullandık. Yani sadece doğum ve ölüm farklarından ileri gelen artış

Bir memleketin ulusal sınırlan içinde meydana gelen yer değiştirmelere (sürekli veya geçici olarak) iç göçler denir. Bu yer değiştirmeler il, coğrafi bölge gibi küçük araziler içinde nüfusun değişmesine yol açar. Fakat memleketin bütünü üzerinde bir değişiklik yapmaz.

XVIII ve XIX. yüzyıllarda hızla endüstrileşen batı ülkelerinde İç göç hareketleri çok kuvvetlenmişti. Bugün endüstrileşme yolunda olan nisbe-ten az gelişmiş memleketlerde de aynı olayı görüyoruz. Bu beşerî olay üzerinde daha açık bilgi edinmek için Türkiye’yi Örnek olarak alacağız. Ancak unutmamak lâzımdır ki, bu bakımdan memleketimize benzeyen daha birçok ülkeler vardır.

Türkiye, nüfusu hızla artan bir memlekettir (%, 24.5). Bu orana göre nüfusumuz yılda 1 milyon kadar artmaktadır. Bu hızla attığın sebep olduğu en belirgin sosyal olay köylerden şehirlere yönelen iç göçlerdir. Özellikle İkinci Dünya Savaşından beri hızlanmış olan bu göçler, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere daha çok büyük ve endüstrileşmiş merkezlerimize yönelmektedir. Çünkü Türkiye endüstrileşme yolunda büyük çabalar sarfetmektedir. Bunun anlamı endüstride çalışan işgücü sayısı artmaktadır. Fakat kırlardan şehirlere yönelen iç göçlerin tek nedeni bu değildir. Türkiye’de nüfus artışı köylerde daha hızlıdır. Bu nedenle bugün köylülerimizin bir kısmının toprağı ya yetersizdir ya da hiç yoktur. Üstelik tarım birçok bölgelerde hâlâ ilkel metodlarla yapılır, elde edilen verim azdır. Bu şartlar altında bu insanların bir kısmı geçimlerini sağlamak ümidiyle şehirlere akm etmekten başka çare bulamamaktadır. Şehre gelenlerin bir kısmı devlete veya şahıslara ait fabrikalarda veya başka hizmetlerde iş bulabiliyorlar. Fakat bir kısmı ise sürekli bir iş bulamıyor. Yani kırlardan şehirlere akan nüfusla, şehirlerde işgücüne olan ihtiyaç çok kez bir denklik göstermiyor.

Bu durum halledilmesi gerçekten güç birçok sosyal sorunlar ortaya koymaktadır. Bunların başında şehre gelenlerin konut ihtiyacı gelir. Henüz belli bir işi olmayan veya kazancı yetersiz bulunan bir kimse için ev kirası çok ağırdır, işte son 25 yıldan beri büyük şehirlerimizin çevresini saran gecekondu mahalleleri bu zorunluğun bir sonucudur. Bu mahallelerin alabildiğine genişlemesi birçok sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Çünkü bunların çoğu sağlık koşullarından, belediye hizmetlerinden yoksundurlar. Gecekondular belediyelerin, hükümetlerin ön planda ele almaları ve çözüm bulmaları gereken sorunlardan biri haline gelmiştir.

Hızla artan nüfusumuzun ortaya koyduğu bir başka olay da son yıllarda yabancı ülkelere akan nüfus göçüdür. Bugün yarım milyondan

fazla Türk vatandaşı, çoğu Federal Almanya’da olmak üzere yabsnoi memleketlere işçi olarak gitmiş bulunmaktadırlar. Geçici nitelikte olan bu göçler, bir bakımdan memleketimiz için yararlı ojmaktadır. Çünkü bu vatandaşlarımız kazançlarının bir kısmım vatanlarına göndermektedir.’ Bu yabancı paralar ise devlete çok yararlı olmaktadır. Fakat bu olay |^İ gerçeği de açığa çıkarmaktadır: Bugün memleketimizde iş bulma ve gftl lışma olanakları artan nüfusla oranlı değildir. Bunun en önemli çare«f endüstrileşme çabalarım hızlandırmaktır.

Nüfus dağılışı: Bir ülkede, bir kıtada veya dünyanın bütününü*» nüfusun dağılışı önemli bir beşerî olaydır. Bu dağılışın gösterdiği düzensia* likler ekonomik hayat bakımından çeşitli anlamlar taşır.

Nüfus dağılışı nüfus yoğunluğu denilen bir sayı ile belirtilir. Sınırlan belli bir bölgede yaşayan insan sayısı ile o bölgenin yüzölçümü arasmdt kurulan ilişkidir. Bunun en basit şekli 1 km kare araziye düşen ortalama insan sayısıdı: (Şekil: XXXII/2).

Nüfusun dünya üzerindeki dağılışını gösteren bir harita incelendiği vakit şu noktalar göze çarpar: Nüfus dağılışı düzensizdir. Bu bakımdan dünyayı üç büyük bölgeye ayırmak gerekir: ı) Yoğunluğun çok yüksek olduğu bölgeler, ıı) Bu bakımdan orta derecede olan bölgeler, ıu) Nüfus yoğunluğunun son derece düşük olduğu bölgeler.

ı) Bu bölge genellikle iklim ve toprak şartları tarıma en uygun, ulaşım olanakları kolay; yeraltı kaynaklan zengin ve bu kaynakları işleyen endüstrilerin kurulmuş olduğu alanlardır. Batı ve Orta Avrupa’nın bazı kesimleri (Belçika, Hollanda, Büyük Britanya adalarının bazı kısımları, Kuzey İtalya, Almanya ve Fransa’nın bazı yöreleri gibi), Afrika’da Nü vadisi, Asya’da Dekkan yarımadası kıyıları, Ganj – Brahmaputra delta ve ovası, Cava, Kıta Çininin büyük nehir ovaları ve deltaları ve Japonya; A. B. Devletlerinde Atlas okyanusunun kuzey kıyıları ile Büyük Göller çevresi yoğun nüfuslu bölgeye giren başlıca alanlardır. Burada km .kareye düşen insan sayısı genellikle 100’den aşağı düşmez. Fakat bu sayı yer yer 500 ü, hatta 3000 i geçebilir.

ıı) Orta derecede yoğun yerler, yukarıda adı geçen bölgelere komşu alanlardır. Kilometre kareye ortalama olarak 50-100 kişi düşer. Yayıldığı alan birinciden çok daha geniştir.

ıu) Nüfus yoğunluğunun düşük olduğu yerler dünya üzerinde en geniş alanlar kaplar. Burada doğal şartlar insanın yaşamasına elverişli

değildir. Bu bölgelerde olduksa zengin yeraltı kaynaklan bulunsa dahi, bunlara ulaşmak, işletmek ve elde edilen madenleri büytlk tüketim btilgeş lerine ulaştırmak çok güçtür. Bu durumda ancak altın, endüstride çok aranan bazı nadir madenler veya petrol gibi çok lüzumlu yakıtlar her şeyt rağmen işletilirler. Yoğunluk o derece düşüktür ki, bölgenin bazı kesim* İlerinde birkaç km karelik yere ancak bir kişi düşer. En geniş olduğu kesimler: Soğuk kutup bölgeleri dönenceler boyunca uzanan tropikal çölleri kıtaların iç kısımlarında kalan, çevresi dağlarla kapalı ve denizden uzak çöl ve yançöller, çok yüksek platolar ve dünyanın neresinde bulunun» bulunsun dağların yüksek kısınılan.
YERLEŞME Yerleşme Kavramı – Ev Şekilleri

Yerleşme ne demektir? Beşerî coğrafya bakımından “insanın herhangi bir bölgeyi yurt edinmesi, oraya yerleşmesidir.” Bu tanımlama ile Mil göz önünde tutulanlar sedanter hayat süren, yani köyde veya şehirde oturmakta olan insanlardır. Bununla beraber, yerleşme konusuna göçebe halkı da dahil etmek gerekir. Çünkü, yeri belli bir evleri olmamasına ve durmadan yer değiştirmelerine rağmen, göçebeler yine de belli bir bölge* nln sınırlan içinde kalırlar. Kendilerinin malı olan veya kendilerinin mah »aydıkları meralarda hayvanlarını beslerler.

însan, öteden beri ihtiyaçlarının tamamına yakınını topraktan sağlamıştır. Bu yüzden toprağa çok bağlıdır. Orada yerleşir,’ bulunduğu uygarlık seviyesinin ona kazandırmış olduğu olanaklar derecesinde çevresine uyar ve topraktan yararlanır. Görülüyor ki, “yerleşme” toplum hayatının ük belirtisidir.

İlk insanlar için yerleşme çok ilkel bir olaydı. Mağarada, ağaç kovuklarında yaşadılar. Fakat yüzyıllar geçtikçe büyük gelişmeler oldu. Demek ki, bugün görülen türlü yerleşme şekilleri uzun bir tarihî gelişimin sonucudur. Biz bu derste yerleşmenin ilk adımı olan ev’den başlayarak büyük şehir’e kadar başlıca tipleri kısaca ve sırasıyle gözden geçireceğiz.

Ev ve çeşitleri: a) Doğal sığmaklar — îlk insanlar ev ihtiyaçlarım doğal sığmaklarla- karşıladılar: Mağaralar, ağaçların kovukları v.b. gibi. Paleolitik devri insanı bu tip sığmaklarda yaşadı. Neolitikte, mağaranın yanıbaşmda başka ev şekilleri de ortaya çıktı: Kazıklar üzerinde kurulmuş, çalı ve dallardan yapılmış evler gibi.

Şu olay çok ilginçtir: DoğaJ mağaralar bugün de dünyanın geniş bir kısmında ev olarak kullanılmaktadır. Kalker, kumtaşı, püskürük tüf, 1ÖS gibi kolay işlenir kayalar içinde, insan, tabiatın daha önce hazırladığı bir kovuğu biraz da değiştirip düzenleyerek ev haline getiriyor. Bu yeraltı

evleri Badece fakir ve ekonomi bakımından geri kalmış ülkelerde dofU, bazı ileri memleketlerde de görülmektedir (İtalya, Fransa gibi). TÜrki* ye’de Nevşehir – Ürgüp çevresinde yer alan tüf alanında bu tip evlerin çok güzel örneklerine rastlanır.

Daha gelişmiş uygarlıklarda insan, eli altındaki malzemeden yarar* lanarak kendine bir ev yapar. İnsan elinden çıkma ev, gerek şekli ve rekse yapımındaki teknik bakımından son derece çeşitlidir (Eskimolarin kardan kulübelerinden, Kongo yerlilerinin yaprak ve dallardan yapılım!; ilkel evlerinden büyük şehirlerdeki en modem betonarme gökdelenleri* kadar).

b) Dal ve yapraklarla yapılmış kulübeler: En ilkel ev şeklidir. Yanyana toprağa çakılı dallarla bir paravana meydana getirilir. Bu dallar bir esas direğe doğru eğüir veya karşı karşıya kurulan iki paravana birbirine doğru eğilerek üst uçlan bağlanır. Bu tip evler Seylan, Andamaa adaları ve Brezilya yerlileri tarafından bugün de kullanılır.

c) Çadır: Göçebe evidir. Hepsinde de yer değiştirmek esas olmaklt beraber, göçebelerin yaşayışları arasında farklar vardır. Bu jiizden çadır adı altında toplanan taşınır evlerin biçimleri birbirine benzemez. Bu fark bir yandan çadırın yapıldığı* malzemeden, öte yandan da şekli ve kullanılışından doğar. Göçebenin hayat birliği yaptığı hayvan hangisi ise, çadır ondan sağlanan malzeme ile yapılır (deve, keçi kılı, yün, çeşitli deriler). Hatta Sibirya’nın bazı bölgelerinde olduğu gibi, ağaç kabuklarından da yararlanılır. Biçimlerine gelince, bu da göçebenin yaşama seviyesine ve geleneklerine bağlıdır ve bölgeden bölgeye değişir.

d) Toprak, kerpiç ve tuğla evler: Daha çok kurak ve yan kurak bölgelerde, yani ağaçtan yoksun isteplerde raslanır. Killi topraklar ev yapımına en elverişli olanlardır. Daha dayanıklı olması için samanla veya iri kumla karıştırılarak yoğurulur, tuğla biçiminde kalıplar haline konularak güneşte kurutulur (kerpiç).

En yaygın olduğu bölge, Kuzey Afrika. Arap yarımadası, İran, Afganistan, İç Asya ve Çin’dir. Atlas dağlarının güneyinde, Nil vadisinde bu tip evlerin türlü şekillerine rastlanır. Anadolu’nun kerpiç evleri ae bu gruptandır.

Evin duvarları ve iç bölmeleri, yani esas gövdesi topraktır. Çatı, yerine göre ağaç, toprak, saman ve saz gibi maddelerle örtülüdür.

yapılmış evler de bu gruptandır. Özellikle Batı Avrupa’da, Britanya adalarında bu malzeme çok yaygındır. Tuğlu yapımı aslında bir endüstri konusudur. Bu yüzden oldukça zengin (Ukolorin veya bölgelerin malıdır. Nihayet Eskimolann Igloo adı verilen kar evlerini de yine bu grup içinde göstermek gerekir.

e) Ağaç (= ahşap) evler: Doğal yayılış alanı orman bölgeleridir. Fakat ormanların coğrafî yayılışları son yüzyıllarda insan eliyle çok değişmiştir. Bu evlerin en yaygın ölduğu bölgeler, orman örtüsünün bugün de yoğun olduğu orta kuşağın kuzey kesimidir (soğuk orta kuşak).

En ilkel şekilde, kalasların doğrudan doğruya veya köşeli bir hale getirildikten sonra üstüste konulmaları ve birbirine bağlanmaları ile yapılır. Böylece evin duvarları meydana çıkar. Bu iskelet taştan bir temel üzerine oturtulur. Bu tarzda yapılan ağaç evlere Finlandiya, İsveç, Çekoslovakya, Sibirya ve Kanada’da ve diğer memleketlerin orman bölgelerinde çok rastlanır. Evin çatısı da ağaçtandır. Çatı örtüsü olarak bazı yerlerde yine ağaç levhalar, saman veya düz, levha halinde taşlar (şist) kullanılır. Bazı avantajlarına karşılık, ağaç evlerin en büyük sakıncan yangınlara elverişli olmalardır.

Bugün dünyanın bazı bölgelerinde hâlâ kullanılmakta olan kazıklar üzerine kurulmuş evleri de bu gruba sokmak lâzımdır. Bu tip evler tarihöncesi devirlerde çok yaygındı. Göl ve nehir kıyılarında oturan bu insanlar, kendilerini emniyet altına almak amacıyle evlerini su içine çakılan kazıklar üzerinde kurarlardı.

Bu gruba suda yüzen evleri de katmak yerinde olur. Güney Asya’da çok yaygın olan yüzen evler, büyük nehirlerde, liman şehirlerinin yanıba-şrndaki koylarda âdeta mahalleler meydana getirir. Pazar yerleri, çayhaneleriyle gerçekten yüzen bir mahalle meydana getiren bu evlerde Kanton, Hong Kong gibi büyük şehirlerde yüzbinlerce insan yaşar.

f) Taş evler: En yaygın yapı malzemesi taştır. Hatta bazı bölgelerde tek malzemedir. Bu tip evler bakımından en göze çarpan bölge Akdeniz memleketleridir.

Kum, çimento ve demir kullanarak yapılan betoarme veya tamamen çelik bir iskelet halinde kurulan birçok katlı binalar şehirlerin, hatta büyük şehirlerin malıdır. Tabiatın etkilerini çok güzel yansıtan köy evlerinde bu malzemeyi göremeyiz.

Ev üzerinde doğal ve beşerî etmenlerin etkisi: Yukarıda İncelemiş olduğumuz ev şekilleri başlıca iki grup olayın etkisi ile meydana gelir;

Bafta İklim olmak üzere doğal çevre, yani doğal etmenler; ıı) Ah S ve gelenekler, tarihî olaylar gibi beşeri etmenler.

Hangi türden olursa olsun bu etmenler kır evlerinde kendilerini ıllrgin olarak gösterirler. Çünkü şehirlerde ve hele büyük şehirta ‘ doğal ve beşeri etkilerden büyük ölçüde kurtulur. Evin ve öteki y* rm şekil ve malzemesi gereken ihtiyaca ve insan iradsine bağlıdır.

Kır evini sadece içinde insanın oturduğu bir yer, dar anlamd& kametgâh” (konut) olarak düşünmek doğru değildir. Köyde esas gfl0İ ısıtası tarım ve hayvancılık olduğuna göre, kır evi bu ihtiyaçlara Izenlenir. Evin bir kısmı insanların oturmasına ayrılmıştır. Diğer bir ı ise hayvanlara, ürünlere (samanlık, kiler); nihayet bir kısmı da çefl nm araçlarının saklanmasına mahsustur. Demek ki köy evi çeşitli h* etlere ayrılan, çeşitli bölümlerden kurulmuştur. j|

Bütün bu kısımların bir araya geliş tarzı bölgeden bölgeye deği1, ırklı şekiller halindedir. Bu bakımdan coğrafyacılar kır evlerini dİ pe ayırırlar: ı) Evi meydana getiren bütün kısımlar aynı çatı altını ,r ve birbirine bitişik ve yanyanadır. En basit tip budur. ıı) Evi meydan* îtiren kısımlar, ortada yer alan geniş bir avlunun çevresinde toplan» ıştır. ıu) Evi meydana getiren kısımlar duvar veya çitlerle bölünmüş dukça geniş bir alana dağılmıştır. Çeşitli binaların (insanın asıl otur» ığu ev, kiler, ahır, araba ve öteki tarım araçlarının saklandığı yedek nalar, fınn gibi) dağıldığı bu alan, yer yer sebze ve meyva bahçeleri î ayrıca değerlendirilmiştir. ıv) Birinci tipin başka bir şeklidir. Evin işitli kısımları yine aynı çatı altındadır. Fakat ev birkaç kattır. Birinci ıtta (zemin katı) hayvanlar. İkincide insanlar barınır. Üçüncü kat İM ler ve depo olarak kullanılır.

KÖY, ŞEHİRLER VE GÖREVLERİ YERLEŞME YERLERİ

Köy: Tek ev, yerleşmenin çekirdeği, ilk basamağıdır. Kır evi tek başına da olsa, yine de belli bir idari bölgenin içinde kalır. Bu en küçtik İdarî bölge köy’dür. Belli bir ismi, sının, (tarlalan, merası, konusu) vardır. Yöneticisi ve yardımcıları köy halkı tarafından seçilir (bizde muhtar).

Köye bağlı evler ya toplu olarak bir arada bulunurlar veya tek tek, ya da ikişer, üçer evlik kümeler halinde, aralanna geniş tarlalar girmi? olarak dağınıktırlar. Kır yerleşmelerinin toplu veya dağınık olmalannın ballıca sebebi doğal çevre koşullandır. Su, bu bakımdan önemli rol oynar. Suyun ancak belli yerlerde bulunması yerleşmenin toplu, aksine olarak bol ve her yerde rastlanması ise dağınık olmasına yol açar. Bu nedenle kurak ve yan kurak bölgelerde evler kaynakların, kuyuların çevresine toplanır. Köyün önemi, yani ev sayısı ve topladığı nüfus, suyun miktarına bağlıdır. Halbuki suyun kolayca bulunabileceği yağışlı ve nemli memleketlerde evler çok dağınıktır. Bu iki şekle memleketimizden örnek verecek olursak, birinciye İç Anadolu’yu, İkinciye de Kuzey Anadolu Kenar dağlarının Karadeniz’e inen yamaelannı gösterebiliriz.

Yerleşmenin toplu veya dağınık olmasının tek nedeni suların dağılışı değildir, öteki doğal çevre koşullarının da etkisi vardır: Yer şekilleri, toprak durumu v.b. gibi. Genel olarak düz araziler toplu, vadilerle çok yanlmış, eğimli yerler dağınık yerleşme alanlandır.

Doğal çevre şartlarının yanında beşerî etmenlerin rolünü de unutmamak gerekir. Gelenekler, toplu olarak bir arada yaşamanın sağladığı ve özellikle geçen yüzyıllarda önem taşıyan emniyet sorunu, dinî ve politik nedenler v.b. gibi

Köy, kasaba ve şenir (esas olan köy ve şehirdir. Kasaba bu iki y«r-leştne şekli arasında, her ikisinin de bazı özelliklerini taşıyan bir ftfflv tipidir), bütün yerleşme yerlerini iki önemli etmen belirler: konum (=sitüasyon) ve konuş (=sit).

Konum herhangi bir yerleşme yerinin uzak ve yakın çevresi Ue olan İlişki ve bağıntılarım gösteren koşullardır. Başlicalan: Ulaşım imkânları, zemin özellikleri ve su’dur. Konuşa gelince, bu da doğrudan doğruya evlerin kurulmuş olduğu yerin koşullarını gösterir, örneğin, köy bir vadi tara» çası bir birikinti konisi üzerinde, bir yol kenan veya köprü başında, bir yamacın güneye bakan yanında, bir ova ile dağın bitişme yerinde kurulmuş olabilir. Sonuç olarak: Hiç bir köy gelişigüzel bir yerde kurulmamıştır. Köyün kurulması için seçilen bu yer herhalde çevresine göre bazı avantajlar taşımaktadır. İşte konum ve konuş bunları belirler.

Şehir: Şehir ve şehir hayatı belli bir uygarlık basamağına ulaşmış toplumlarda rastlanan beşerî bir olaydır. Tarihöncesi- devirlerde şehir ve şehir hayatı yoktu. İlk ve ortaçağlarda ancak sınırlı birkaç toplum şehri tanıyordu. Modern şehirlerin doğması ise çok daha yenidir ve büyük endüstri devrimi üe başlamıştır.

Şehir nedir? İlk bakışta şehir kavramı çok basit ve açık görünüyor: Kaldırımlarla döşenmiş veya asfaltlanmış ve kenarlarına düzenli trotuvarlar yapılmış caddeler, bu caddeler boyunca birbirine bitişik yüksek binalar, mağazaların, lokanta ve çeşitli iş yerlerinin gözalıcı vitrinleri, reklâmları. Geceleri bol ve taşkın ışık, yollarda, meydanlarda sel gibi akan insanlar ve motorlu araçlar… Bir şehrin ilk göze çarpan görüntüsü budur.

Fakat beşerî coğrafya bakımından şehir nedir? Tanımlaması nasıl yapılabilir? İstatistikçilere göre şehri köyden ayıran başlıca fark nüfus miktarıdır, örneğin Türkiye, Fransa, Almanya gibi memleketlerde 2.000 den daha fazla nüfuslu yerleşmeler şehir olarak kabul edilmiştir. Fakat köyle şehir arasmda smır olarak alman 2.000 sayısında birlik yoktur. Bazı memleketler başka sayıları kabul etmektedirler. Hatta 10.000 nüfuslu bazı yerleşmeleri köy sayan memleketler bile vardır.

O halde köy ile şehri ayırdetmeye yarayan başka bir ölçü bulmak lâzımdır. Beşerî coğrafyada şehir en açık olarak şöyle tanımlanır: “Halkının büyük çoğunluğu geçimlerini ticaret ve endüstri gibi tanmla ilgili olmayan çalışma şekillerine bağlamış bulunan bir yerleşme yeridir”.

Herhangi bir yerleşme yerinin nüfusu yeter derecede kalabalık iaev oranın artık bir köy mü. yoksa bir şehir mi olduğu tartışması kalmaz. Böyle bir yer hiç şüphe yok ki şehirdir. Köy ve şehir tartışması demek ki daha çok az nüfuslu yerler için yapılıyor. Beşerî coğrafyanın bugün yalnız şehirleri konu olarak alan özel bir kolu, “şehir coğrafyası”, kurulmuştur.

Konum herhangi bir yerleşme yerinin uzak ve yakın çevresi Ue olan İlişki ve bağıntılarım gösteren koşullardır. Başlicalan: Ulaşım imkânları, zemin özellikleri ve su’dur. Konuşa gelince, bu da doğrudan doğruya evlerin kurulmuş olduğu yerin koşullarını gösterir, örneğin, köy bir vadi tara» çası bir birikinti konisi üzerinde, bir yol kenan veya köprü başında, bir yamacın güneye bakan yanında, bir ova ile dağın bitişme yerinde kurulmuş olabilir. Sonuç olarak: Hiç bir köy gelişigüzel bir yerde kurulmamıştır. Köyün kurulması için seçilen bu yer herhalde çevresine göre bazı avantajlar taşımaktadır. İşte konum ve konuş bunları belirler.

Şehir: Şehir ve şehir hayatı belli bir uygarlık basamağına ulaşmış toplumlarda rastlanan beşerî bir olaydır. Tarihöncesi- devirlerde şehir ve şehir hayatı yoktu. İlk ve ortaçağlarda ancak sınırlı birkaç toplum şehri tanıyordu. Modern şehirlerin doğması ise çok daha yenidir ve büyük endüstri devrimi üe başlamıştır.

Şehir nedir? İlk bakışta şehir kavramı çok basit ve açık görünüyor: Kaldırımlarla döşenmiş veya asfaltlanmış ve kenarlarına düzenli trotuvarlar yapılmış caddeler, bu caddeler boyunca birbirine bitişik yüksek binalar, mağazaların, lokanta ve çeşitli iş yerlerinin gözalıcı vitrinleri, reklâmları. Geceleri bol ve taşkın ışık, yollarda, meydanlarda sel gibi akan insanlar ve motorlu araçlar… Bir şehrin ilk göze çarpan görüntüsü budur.

Fakat beşerî coğrafya bakımından şehir nedir? Tanımlaması nasıl yapılabilir? İstatistikçilere göre şehri köyden ayıran başlıca fark nüfus miktarıdır, örneğin Türkiye, Fransa, Almanya gibi memleketlerde 2.000 den daha fazla nüfuslu yerleşmeler şehir olarak kabul edilmiştir. Fakat köyle şehir arasmda smır olarak alman 2.000 sayısında birlik yoktur. Bazı memleketler başka sayıları kabul etmektedirler. Hatta 10.000 nüfuslu bazı yerleşmeleri köy sayan memleketler bile vardır.

O halde köy ile şehri ayırdetmeye yarayan başka bir ölçü bulmak lâzımdır. Beşerî coğrafyada şehir en açık olarak şöyle tanımlanır: “Halkının büyük çoğunluğu geçimlerini ticaret ve endüstri gibi tanmla ilgili olmayan çalışma şekillerine bağlamış bulunan bir yerleşme yeridir”.

Herhangi bir yerleşme yerinin nüfusu yeter derecede kalabalık iaev oranın artık bir köy mü. yoksa bir şehir mi olduğu tartışması kalmaz. Böyle bir yer hiç şüphe yok ki şehirdir. Köy ve şehir tartışması demek ki daha çok az nüfuslu yerler için yapılıyor. Beşerî coğrafyanın bugün yalnız şehirleri konu olarak alan özel bir kolu, “şehir coğrafyası”, kurulmuştur.

Dünya Usserinc «orpllnıii} bulunan onblrJerco şehir, birbirinden ısdeot nUfuHİnrının az, orta derecede vo çok kalabalık olmaları İle değil, fakat kendilerine has görevleri İle de ayrılırlar. Bununla beraber aralarında birçok ortak yönler de vardır.

Şehirleri en belirgin görevleri bakımından birkaç kısma ayırarak aı-rasıyle inceleyeceğiz:

a) Askerî şehirler: Bu tip şehirler daha çok ilk ve ortaçağlarda Önemli idi. Etraflı surlarla çevrili kaleler, şatolar, ‘‘müstahkem mevkiler”, yakınlarında yaşayan insanlar için gerekli hallerde bir sığınma yeri oluyordu.

Bu şehirlerin yerlerini belirleyen en önemli özellik savunma kolaylığıdır. Bu yüzden en çok ovalara hâkim yüksek tepeler üzerinde kurulurlardı. Dünyanın her tarafında buna ait binlerce örnek vardır.

Askerî şehirlerin çoğu, bugünkü siyasî ve askerî koşullar altında eski Önemlerini artık kaybetmiş, surlarının dışına taşarak başka özellikler kazanmışlardır

Bu tip şehirlerin bir kısmı da “askerî limanlar” dır. Çünkü askerî görev, yalnız Önemli karayollarını korumak için kurulmuş şehirlere özgü değildir. Kıyıyı, o kıyı önünden geçen denizyolunu korumak amacı ile birçok askerî limanlar kurulmuştur. Bunların çoğu, eski görevlerini görmekle beraber, bugün birer liman şehri haline gelmiştir.

b) Ticaret şehirleri: Köy yerleşmelerinde toprağa ve çeşitli tarıma bağlılık ne ise, bir şehrin hayatını ve görevlerini belirleyen etkenlerin başında da “ticaret” gelir.

Ticaret çok eski bir ekonomik etkinliktir. Çünkü ne kadar ilkel şekilde de olsa, toplum hayatında zorunludur. İlkçağlarda yaşayan insanlar bu ihtiyaçlarını pazar yerleri’nde görürlerdi. Bu pazar yerleri ticaret şehirlerinin ilk çekirdeği olmuştur.

Orta ve yakınçağlarda bu yerel pazarlar büyiik fuar’lar halinde devam etti. Belli zamanlarda, belli bir süre için kurulan bu fuarlarda her çeşit mal satılır, alınır veya değiştirilirdi. Fuarlar genellikle nehirlerin birleştikleri köprübaşlannda kurulur, böylece insanlar nispeten kolayca toplanıp buluşabilirlerdi. İşte bu fuar yerleri zamanla bugünkü büyük ticaret şehirlerine dönüştüler. Önce küçük bir kasaba, daha sonra da eğer koşullan elverişli ise, bir şehir haline geldiler. Bununla beraber fuarlar

bugün de büyük ticaret şehirlerinin bünyeleri iğinde devam et m eklcitı (her yıl şu veya bu şehirde kurulan millî ve intornaayonal nitelikte fun» ve sergiler gibi),

öte yandan küçük şehirlerde haftanın belli bir günü pazar kurulur. Daha doğrusu her küçük şehir ve kasabanın (hatta büyük şehirlerdeki semtlerin) belli bir pazar günü vardır. O gün kasabadaki ticaret, b&zan haftanın diğer bütün günlerindeki ticaret toplamından fazladır. O gün kasaba anormal derecede kalabalıktır. Köylüler mallarım getirirler. Birçok seyyar satıcılar, motorlu araçlardan da yararlanarak, bu pazarlara katılırlar. ’

Ticaret, büyük şehirlerde tabiî yalnız bu yolla yapılmaz. Asıl önemlt( olan uzak memleketlerle yapılan ticarettir. Bu tarz ticaret ilkçağlarda d’ vardı. Fakat yolların ve ulaşım araçlarının çok gelişmiş olduğu devrim de bu çok kolaylaşmış ve o derecede de büyümüştür.

Ticaret şehirlerini ikiye ayırmak lâzımdır: Liman şehirleri ve kara ticaret şehirleri.

Liman şehirleri: Uzak ülke ticaretinde en önemli yeri liman şehirleri alır. Çünkü denizyolları en ucuz, en kolay yoldur. Büyük okyanus’ aşın seferlerin başlaması ve motorlu gemilerin icadından itibaren liman şehirlerinin önemleri büsbütün arttı.

Liman her şeyden önce, deniz vo kara hayatları arasında bir tema* yeridir. Bu yüzden limanın, bu koşullan en iyi şekilde yerine getireceği kıyılarda kurulması lâzımdır (nehir ağızlan, haliçler gibi). Örneğin Batı Avrupa’da Anvers, Rotterdam gibi limanların üstünlüğü zengin Rhcin (Ren) bölgesinin çıkış kapısı olmalanndandır. Yine Batı Anadolu’da İzmir’in önemi de aynı sebeplere dayanır.

Modem ticaret limanlan durmadan artan ticaret hareketlerini karşı* lamak için buna paralel olarak genişlemektedirler. Hatta yakmlannda kendilerine yardımcı yeni limanlar kurulmaktadır, öte yandan bazı limanlar, belli bir ticaret maddesinin kapısı haline gelmişlerdir, örneğin Ingiltere’de Cardiff, Türkiye’de Zonguldak kömiir limanı; İsveç’te, Lulea, Norveç’te Narvik demircevheri; Kuveyt ve Abadan petrol limanı; Afrika’da Kaolak yerfıstığı, Giresun, Ordu fındık limanı v.b. gibi.

Kara ticaret şehirleri: Geçen yüzyıllarda ağır eşyaların nakli için en elverişli yol kara ve nehir yollan idi. Bu sebeple dünyanın ilk kara ticaret şehirleri nehir kıyılarında ve eski kervan yollan üzerinde kurul-

muştur, XIX. yüzyılın ortalarında dcmlryollan ortaya çıktı. Dcmlryollan Mivyı-sindc bazı c«ki şehirler daha da büyümüş veya bir takım yeni şehirler do£mu?}tur. Bu olay özellikle yeni kıtalarda meydana gelmiştir, örn#* ftln A. B. Devletleri, Kanada’da batının iskânı (nüfuslarıma*’> demiryol* Un He birlikte yürümüştür (büyük gar şehirleri).

Ticaret şehirlerinin gelişmelerinde rol oynayan son değişiklik hava* yollarıdır. Bugün bütün büyük şehirlerin yakınında hava limanlan kurul* muştur. Londra, New York, Paris, Frankfurt gibi büyük hava limanlan her yıl milyonlarca yolcunun bu şehirlerden geçmesini sağlamakta VS şehrin ticaret hayatı üzerinde önemü etki yapmaktadır.

!

c) Endüstri şehirleri: Gerçekte “endüstri” ticaret kadar şehre ait bir özellik değildir. Çünkü kasabalarda, hatta köylerde bile, hiç değUM •1 sanatları şeklinde endüstri vardır. Bugün yeni kurulan endüstri tesit* lorlnin çoğu da, şehirlerin nüfus yükünü hafifletmek için kırlara dağıl* maktadır.

Endüstri şehirlerine en güzel örnek maden şehirleri’Air. Kuzey Fransa’da, Britanya adalannda en eski, en tipik örneklerini gönnüş olduğumuz madenkömürü şehirleri kuyulann hemen çevresinde gelişirler. Bir* birine bitişik tuğla evlerde oturan madenci aileleri (bizim Zonguldak’ta isçiler daha çok çevreden ve başka illerden yalnız olarak gelirler ve işletmenin özel lojmanlannda kalırlar) son derece kapalı bir hayat sürerler. Evin yetişkin erkek çocuğu babası ile madene iner. Evin kadını ve kıa çocuklar da hayatlannı bir maden şehrinin makina gibi işleyen ve değişmeyen gidişine uydurmuşlardır. Fakat g*eçen yüzyıldan ben sosyal şart arın çok değişmiş olması bu şehirlenr bu derece kapalı hayatlarım azçok değiştirmiştir.

Petrol şehirleri daha yenidir. Altın, elmas, gümüş gibi kıymetli madenler nedeniyle doğan şehirler kısa ömürlüdür. Bazı istisnalar dışında bunlann hayatlan madenin ömrüne bağlıdır. A. B. Devletlerinin batısında Kaliforniya’da geçen yüzyıldan beri kurulmuş, fakat madenin tükenmesi Ue kısa zamanda sönüklenmiş şehirler pek çoktur. Fakat bu örneğin aksine olarak Güney Afrika’daki Johannesburg, 1884’de birkaç toprak evden meydana gelen bir köydü. Fakat elmas yataklan sayesinde hızla gelişti. Bugün milyondan fazla nüfusu üe Afrika’nın ikinci büyük şehridir.

Endüstri şehirlerinin yerleri acaba bir rastlantı olarak mı seçilmiştir? Lyon, Bursa niçin ipekli dokumacılığın; yine Fransa’da Clermont* Ferrant ve A. B. Devletlerinde Akron Kauçuk endüstrisinin; Türkiye’d«

KarabUk ve Ereğli demir – çelik endUntrİDİnln ilk merkezleri olarak nlcln seçilmiştir? îlk kuruluşta, şüphe yok kİ, raslantmm, kişisel İradenin rolü olabilir. Fakat bunlar herhalde az rastlanan hallerdir. Gerçekte yollara yakınlık, yeraltı kaynaklan, hammadde ve işçinin sağlanmamdaki kolaylık v.b. gibi etkenler ağır basmıştır.

Bugün büyük şehirlerin merkezi kısımlarında kurulmuş olan fabrikalar o şehrin çevresine, kırlara dağılmak eğilimini gösteriyor, öyle ki* şehirde ancak endüstri kuruluşunun İdarî, malî, ticari büroları kalıyor, BÖylece durmadan kırlara dağılan endüstri kuruluşları zamanla bir «**, düstri bölgesi veya “geniş bir alana yayılan şehirleşme” meydana getirt* yor (bizim İzmit körfezinin kuzey kıyılarında olduğu gibi). 4

d) Tedavi, dinlenme ve eğlence şehirleri: Çok çeşitli şehirler btt. grupta toplanır. Bunların ortak taraf lan şudur:’ Burada iki grup tu# yaşar. Birincisi şehrin asıl yerlisini, normal nüfusunu teşkil eden inaaB» lardır. Bunların sayılan çok kez azdır. İkincisi ise, belli aylarda burayi ziyaret edenlerdir. Asıl kalabalık kütleyi bunlar meydana getirir. AncaJt! bu kütle aynı insanlar değildir. Kalabalık devam eder, fakat kişiler h»! gün değişir. Bu gibi şehirleri asıl besleyen, onlara ekonomik gelir sağlay grup budur. Bazı örnekler verelim: >

1) Su şehirleri: En eskiden beri bilinen ve ziyaret edilen şehlrî bunlardır. Sıcak kaynak sularının bazı hastalıklara karşı şifalı oldu^ bilinen bu şehirler Eoma devrinden beri bilinir (Fransa’da Aix-les-Bain “Eksleben” kaplıcaları gibi). Geçen yüzyıllarda bu gibi şehirler ancaîş? pek sınırlı kimse tarafından ziyaret edilirdi. Yolların gelişmesi, seyahat olanaklarının eskiye nazaran kolay ve ucuz bir hale çelmesi bugün büyük kitleleri harekete getirmektedir.

Avrupa’da bu tip şehirler pek çoktur. Diğer kıtalarda da birçoklan vardır. Türkiye kaplıca suları bakımından çok zengin bir memlekettir. Fakat bu suların büyük bir kısmı ancak yakın çevresindeki insanlar tarafından bilinir ve ziyaret edilir. Yani iyi öreütlenmemiştir. Ancak Bursa, Yalova, Pamukkale gibi bazıları birer su şehri özelliğini kazanmışlardır.

2) Dinlenme ve sayfiye şehirleri: Bu şehirlerde önemli olan iklim koşullarının elverişliliğidir, tki kısma ayrılabilir: Yaz dinlenme şehirleri ve kış dinlenme şehirleri. Yaz dinlenme şehirleri: Çok sıcak ve nemli iklimlerde yazın hayat güçtür. Böyle yerlerde yaz mevsimini geçirmek amacıyla yüksek bölgelerde kurulmuş olan kasabalara çıkılır. Bu tip kasabalar yaz aylarında kalabalıklaşır; âdeta şehir haline gelir. Katta

banlan bir devletin yazlık merkezi olarak da seçilmiştir: Hindistan’da llmla, D&rjiling; Filipinlerde Queraon City gibi.

Kış dinlenme şehirleri: Sıcak ve nemli memleketlerin İnsanı yazın »ısıl kİ serin yerler ararsa, soğuk memleketlerin inBam da kışın ılık yer-Itr arar, öteden beri başta İngiltere olmak üzere, Kuzey Avrupa’dan Ak-denİB kıyılarına inmek âdet olmuştur. Bu insanlar orada ılık bir iklime ve âlelllkle kendi ülkelerinde hasret kaldıkları güneşe kavuşurlar. Bu bakımdan dünyada belki de en tanınmış yer, Alplerin meydana getirdiği koruyucu paravana ile Akdeniz kıyıları arasında kalan “Cöte d’Azur” dir. Ge-Kk Fransa’da ve gerekse İtalya’da bu kıyılarda pek çok kış istasyonu »jliralanır (Cannes, Grasse, Saint-Raphael, Nice, Rapallo… gibi). Türkiye’de OUneybatı Anadolu kıyılan da aynı rolü oynar (Marmaris, Eodrum, Ana-B)ur ve Fethiye gibi).

S) Plâj şehirleri: En çok ziyaret edilen dinlenme şehirleridir. Deniz banyosu, deniz suyundan, kum ve güneşten sağlık bakımından fayda-Itnma nispeten yeni bir âdettir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından beri bu merak ve ilgi genel bir karakter almaya başladı. Deniz kıyılarına akm birtakım plâj şehirlerinin doğmasına yol açmıştır. Bunlar ilk zamanlarda kumsallan ile tanınmış birer küçük balıkçı köyü idi. Köy halkı yaz mev-liminde evlerinin bir odasma, ahırlarına sığınır, geri kalan odalannı da banyo için gelenlere kiralardı. îşte bugünkü meşhur banyo şehirlerinin çoğu yüzyıl kadar önce böyle birer köydü. Rağbet arttıkça köy büyümüş, pansiyonları, lüks otelleri, eğlence yerleri, yazın turistlere lâzım eşyalan latan büyük mağazaları üe bir şehir halini almıştır. Fakat yazın çok kalabalık olan bu şehirler kışm âdeta boş, terkedilmiş bir yer haline gelirler.

Plâj şehirlerinin çoğu büyük merkezlere yakın yerlerde gelişmiştir, öyle ki bugün hemen bütün kara şehirlerinin bir veya birkaç plâj şehri vardır, örneğin Avrupa’da Touville, Deauville Paris’in; Rrighton, Eastbourne Londra’nın; IIügen Berlin’in; Arca-chon Bordeaux’nun; Türkiye’de Erdek, Marmara ve Avşa adaları Ankara ve İstanbul’un olduğu gibi. Bazı meşhur plâj şehirleri yaz mevsimi boyunca milyonlara» İnsanı barındıracak şekilde düzenlenmiştir. A. B. Devletlerinde meşhur plâj şehri Atlantic City (Atlantik Siti) gibi. Bu şehir normal olarak 150.000 kadar nüfusludur. Fakat mevsim boyunca 10 milyondan fazla insan tarafından ziyaret edilir.

Bütün bu tip şehirler turizm denilen ve zamanımızda ekonomi bakımından büyük bir önem kazanan olayı doğurur. Daha doğrusu bu olayın çekim merkezleridir. Turizm ikinci Dünya Savaşından sonra âdeta bir endüstri haline gelmiş bulunuyor. Her ülke bu yoldan daha çok para kazanmak için durmadan çalışır.

e) Kutwı1 şehirler: Bu jjchlrlcr, çok defa bir mnnaatli1

veya herhangi bir dini hatırayı ytujatnn, veya unutulma* bir mn hatırasını ölümsüzleştiren yerlerde kurulmuş ve gelişmiştir. ‘

Bu tip şehirlerin en önemlileri hac şehirleri’dlr. îmanlar dan beri kutsal yerleri ziyaret etmek arzusunu göstermişlerdi?. ,, birçoklan için dinin bir icabı olarak yapılır. Dinin kurucusu olan ‘ berin, veya diğer unutulmaz din adamlarının vaktiyle yaşadık! doğaüstü olaylara sahne olmuş veya olduğu sanıian yerler ziya Bir. kısım insanlar ise tutuldukları hastalıklardan kurtulmakta bulacaklan ümidiyle bazı kutsal yerleri ziyaret ederler. Bu şar bu tip yerlerde kurulup gelişen şehirlerde normal coğrafî bir rol oynamaz.

Hac şehirleri ilkçağdan beri mevcuttu. Bugün de gerek ] gerek Hıristiyan ve gerekse öteki dinlerin yayıldığı ülkelerde 1 şehirleri vardır ve her yıl milyonlarca insan tarafından ziya Bazı örnekler verelim: ı) Ganj kıyısı şehirleri: Ganj, Hindulai nehridir. Bu nehrin sulan ile yıkanmak dinî bir görevdir. Bu HC smda birçok kutsal şehir ve kasabalar kurulmuştur. Bunlar kıyılarının en tanınmış kutsal şehri Benares’tir. u) Roma’da, dininin merkezi, papa’nm oturduğu Vatiean (Vatikan) Site’si HV ların en önemli hac yerlerinden biridir. Vatikan aynı zamanda devletin merkezidir, uı) Hac şehirlerinin en tanınmış olanlarında»»! Mekke’dir. Her yıl Müslüman dünyasının çeşitli ülkelerinden ge‘ binlerce insan hac görevini yerine getirmek üzere Mekke’yi ziya-”

f) Üniversite şehirleri: Uygar toplumlarda nispeten kalab hirlerin birçoğunda üniversite bulunmaktadır. Fakat geçen yüzyi beri “üniversite şehri” diye ün yapmış merkezler vardır. Bugün ür telerin pek çoğalmış olmalarına rağmen, eski şöhretlerini yine de lamaktadırlar. Oxfoıd (Oksford), Cambridge (Kembriç); Alman, Jena (Yena), Heidelberg; İsveç’te Up3ala; Estonya’da Tartu; A. B, terinde Princeton üniversite şehirleri gibi.

g) Başkentler; Herhangi bir ülkenin siyasal, ve idari merke Bazılan aynı zamanda çok çeşitli görevleri olan büyük bir şfr! (Londra, Paris gibi). Fakat bazıları küçüktür. Hatta memleketin baq olarak yeni kurulmuştur (Avustralya’nın başkenti Canberra “Kenbo Brezilya’nın Brasilia gibi).

Başkentlerin çoğu ülkelerinin merkezî kısımlarında bulunur (M rit ve Roma gibi). Merkezî dununda bulunmak, bir başkentin yerini

tabiî tok neden df’jjlldlı . Başka nedenler de rol oynayabilir. Hatta Blpmlekctlorde bagkontllk görevi bir yerine İki, Uç şehir tarafından Kgılablllr.

Bam ba*3kentlerin rolü, yalnız bulundukları ülkenin ulusal tnmrtan „ knlnmz; dışarı taşıt-. Fransızların süper kapital adını verdikleri tip başkentlere birçok örnekler gösterebilir. Ortaçağlarda Madrid ve , Oamanlı imparatorluğunun parlak devirlerinde İstanbul bu du-!« İdi. Bugün Washington, Londra, Moskova gibi başkentler böyledir. nya Milletler Topluluğu’nun merkezi olan Londra bu özelliği ve ni» | en İyi yantısır.

h) Büyük Şehir: Buraya kadar şehirleri en önemli görevlerine birbirinden farklı gruplara bölmüştük. Fakat dünyada Öyle şehirler r ki, bunları tek veya iki esas görevle belirtmeye olanak yoktur, ör-l, Paris bir nehir limanı, büyük bir ticaret ve endüstri merkezidir.

I anmanda dünyaca meşhur bir kültür,_ üniversite, sanat merkezidi’”. yine Fransa Cumhuriyetinin başkentidir. Görülüyor ki, Paris birçok Vleri üzerinde toplamıştır ve onu bunlardan herhangi birisi ile ta-ılamnys olanak yoktur. İşte beşeri coğrafyacılar, Paris örneğinde gör-jUnıliz ou şehirleri ayrı bir grupta topluyorlar. Alman coğrafyacıları tip jj<*hirlere büyük şehir, İngiliz, Amerikan ve Fransızlar da metrepol orlıır. Biz de büyük şehir deyimini kullanıyoruz.

Ödev ve Sorular .

1 — Köy ve şehir deyimlerinin beşerî coğrafya bakımından ayrılıkları nedir? Mnba hangi yerleşme yerine verilen isimdir?

2 — Bir köyün konum ve konuşu ne demektir?

3 — Şehirler başlıca görevlerine göre hangi gruplara ayrılırlar? Her biri için *lk bir örnek veriniz.

4 — Bugün yeni fabrikalar daha çok şehirlerin dışında ve uzağında kurulmak-iidırlar. Bunun sebebi ve faydaları acaba nelerdir?

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*