ENERJİ TÜRLERİ

ENERJİ TÜRLERİ

ENERJİ

ENERJİ

Enerji, insan toplumlanmn gelişmesinde anahtar öğedir. Enerjiye egemen olunması, insanların yaşam koşullarının iyileşmesini, sanayi etkinliklerinin ve ulaşımın gelişmesini sağlamıştır. Çeşitli kaynakların işletilmesi, verimlerin ve dağıtım tarzlarının iyileştirilmesi, tüketimin gelişmesi, enerji tarihini oluşturan öğelerdir. Bu öğeler, bilimlere, tekniklere ve sosyoekonomik modellere yakından bağlıdır. Ne var ki, fosil enerji kaynaklarının tükenmekte oluşu ve çevre kirlenmesiyle ilgili giderek büyüyen sorunların göz önünde tutulması, bir yandan yeni enerji kaynaklarının araştırılmasına yol açarken, öte yandan ekolojiye önem veren bir gelişme politikasının izlenmesini gerektirmektedir.
Albuquerque Güneş Santralı (New Mexico, ABD). Fotovoltaik piller güneş ışığını doğrudan elektriğe dönüştürür. Genel olarak bataryalar fazla elektriği depolar, bir dizel jeneratör tamamlayıcı enerji üretir.
İÇİNDEKİLER

ENERJİ, GELİŞMENİN ÖĞESİ JEOPOLİTİK VE ÇEVRESEL ZORLAMALAR ENERJİ KAYNAKLARININ DÖKÜMÜ ÜRETİMDEN TÜKETİME ENERJİYE EGEMEN OLMA YOLUNDA YARININ DÜNYASINDA ENERJİ
ENERJİ, GELİŞMENİN ÖĞESİ

insan, bundan en az 400 000 yıl önce ateşi kullanmaya başladı. Böylece ısınma, aydınlanma, vahşi hayvanlardan kurtulma, yiyeceğini pişirme olanağına kavuştu. Ateş, insanın hayatta kalabilmek için verdiği savaşta onun ilk yardımcısı, odun da kullandığı ilk yakıt oldu. MÖ yaklaşık 8000 dolaylarında, Mezopotamya ve Doğu Akdeniz Bölgesi’nde (Güneydoğu Anadolu, Filistin, Suriye, Ürdün, Irak, Lübnan) ilk tarım uygulamalarının başlamasıyla insanlar yeni bir adım daha atmış oldu. Toplayıcılık ve avcılık dünyanın her yerinde yerini tarıma ve hayvan yetiştiriciliğine bıraktı. Besin kaynaklarının (üretim ve stoklama) denetim altına alınması, bundan böyle insan topluluklarının hızla çoğalmasını sağladı, onlara tarım, zanaat ve sanayi tekniklerini geliştirmeleri ve değiş tokuş ağlarını kurmaları için zemin hazırladı. Antikçağ’ın ilk dönemlerinden başlayarak, ilk mekanik enerji kaynaklan harekete geçirildi: hayvanlar evcilleştirilerek tarımda ve ulaşımda kullanıldı, yelkenin icadıyla rüzgâr enerjisinden yararlanıldı, akarsuların enerjisi ilk hidrolik çarkları döndürmek için kullanıldı. Tekerlek, çıkrık veya dişli çarklar gibi ilk icatlar sayesinde iş verimi yükseltildi. Sağlam, dayanık-
lı aletlerse, madencilik tekniklerinin yüksek sıcaklıklar kullar elverişli hale getirilmesiyle kavuşuldu.

Ortaçağ Avrupası’nda enerji ihtiyacı sürade arttı. Odun at< yel değirmenlerinin ve akarsu enerjisinin yoğun kullanımına lı sanayi etkinlikleri, ormanlann, nehirlerin ve derelerin yakı kuruldu. Rüzgâr enerjisinden yararlanan yeni gemicilik teki sayesinde deniz ticareti gelişip yayıldı. Hayvan enerjisi kul] yaygınlaştı. Odun ihtiyacı o denli arttı ki ağaç kaynaklarının sizliği tehlikesi baş gösterdi, odun fiyadarı yükseldi. XVI. yü: odun kaynaklarını aşırı kullanmış olan İngiltere, sanayide od mürü kullanmaya başladı, XVIII. yy’da maden yataklarının iyi işletilmesi için buhar makinesini icat etti. Bundan böyle makinesi, taşkömürü sanayii ve demir-çelik sanayii bağımsı rak gelişti, buna bağlı olarak da makineleşme ve sanayileşm Avrupa’ya yeni ekonomik ufuklar açtı. Makine sayesinde s etkinlikleri farklılaşma, daha verimli hale gelme ve giderek o kısıtlamalardan kurtulma olanaklarına kavuştu. İnsanların meşine binlerce yıldır köstek olan enerji aktarımındaki zor aşıldı, ulaşımda kullanılan enerjinin maliyeti düştü. Buharlı taşımacılığının gelişmesi, daha sonra 1830’da demiryollarını rulması, ticarî değişimlerin hacmini büyük ölçüde arttırdı ve k rü Avrupa’da sanayi devriminin anahtar enerjisi haline getird rupa’da sokak aydınlatılmasında 1807’den beri kullanılan taşk ründen elde edilen gazın, 1860’tan sonra, içten yanmalı motor edenler tarafından yakıt olarak kullanılması bile düşünüldü. Bı la birlikte üretimi ve yararları, demir-çelik ve kimya sanayilerir parişleri yüzünden akıl almaz ölçüde artan kömür sanayiini iş çevreler, otomobil yakıtının oluşturduğu pazarı ihmal etti.

XIX. yüzyılın ikinci yarısı, o zamana kadar pek bilinmeye enerji kaynağının, petrolün ve geliştirilmiş bir enerji biçimi elektriğin sanayi ölçeğinde kullanılmaya başlamasına tanık Petrol, yağlayıcı ve aydınlanma yakıtı olarak kullanıldı. 1880’e ru elektriğin ortaya çıkması, taşkömürü gazına kesin bir dari dirdiği gibi, yakıt olarak kullanılan petrol pazarını da tehdit eti var ki XIX. yy’da ilk benzinli motorların icat edilip rağbet gön petrol sanayii için bir kaldıraç işlevi gördü, bunun ardından da mobil ve uçak sanayilerinin gelişmesi geldi. XX. yy’da petrol v ha sonra işletilmeye başlanan doğalgaz ürünleri, kömürle am; bir rekabete girişerek birçok alanda giderek onun yerini aldı.
ayileşmiş ülkeler gelişmelerini, kullammı basit ve uzun süre ılarak kalan bu enerji kaynaklanna borçludurlar. Bu ülkeler, bu-ektrik üretiminde kullanılmaya devam eden su enerjisi dışın-eneksel enerji kaynaklarını bir yana bıraktılar. Isıl, mekanik ve ksel ihtiyaçlarını karşılamak üzere bu ülkeler, enerjiyi sanayi nde üretecek, dağıtacak ve kullanacak teknik donanımlar ge-ler, bunları sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirdiler.

tiyaçlann dengesizliği

nya enerji tüketimi sürekli artış göstermektedir. Bu tüketim ie 21 eksajul (1 EJ = 1018 jul) iken 1988’de 318 EJ’a ulaşmış-artışın asıl nedeni, enerji ihtiyacı halkın ihtiyacından daha ırtan sanayileşmiş ülkelerdir. Bir başka ölçü esas alınacak enerji tüketimi, ulusların ekonomik durumunu oldukça nsıtır. Gelişmekte olan ülkeler, dünya ölçeğinde üretilen nin ancak dörtte birini kullanmakta, buna karşılık dünya unun dörtte üçünü oluşturmaktadır.

:rji yoğunluğu kavramı, enerji tüketiminin brüt iç enerji üre-2 oranıyla tanımlanır. Bir ülkenin zenginliğini, tükettiği miktarıyla açıklayan bu bağıntı, yaşam düzeyleri birbirine ülkeler söz konusu olduğunda tanımlayıcılığım yitirir, harcamaları, ülkenin farklı sektörlere (sanayi veya hizmet rieri), topraklarının genişliğine (taşımacılığın rolü), iklim koma (ısınma, soğutma ihtiyaçları), yaşam tarzlarına (kişi başı-ışen araç sayısı, elektrikli ev aletlerinin kullanımı) verdiği ;a bağlı olarak değişebildiği gibi, genel olarak enerji sistemle-d verime (donanımların verimli çalışmamasından doğan ka-■, ziyan edilen veya iyi kullanılmayan enerji) göre de değişe-^esela, dünyanın en fazla enerji tüketen ülkesi olan ABD’de-:rji tüketimi, îsveç’tekinden daha fazladır, oysa bu iki ülke-ışam düzeyleri birbirine çok yakındır. Dünyanın ikinci sıra-erjı tüketen ülkesi olan eski SSCB’de enerji yoğunluğu daha dadır. Bu ülkelerin genişliği ve iklim koşulları enerji tüketi-eki bu farkı açıklayamamaktadır. Amerikan ekonomisinin ilkesi tüketimi artırmaktır, oysa Avrupa Birliği ülkeleri yaş-îkta olan, dolayısıyla da enerji yutan bir sanayi yapısına sa-. Bunun dışında, ABD olsun, öteki gelişmiş ülkeler olsun, ye kadar çok bol ve ucuz enerji üretmişler, daha az enerji ıklarına sahip ülkeler tarafından enerji israfıyla suçlanmışlar-olayısıyla enerji tüketiminin yüksekliği, esas olarak ve özel-ilkelerin sahip olduğu enerji kaynaklarına ve halklarına ucuz < sunabildikleri kullanılabilir enerji miktarına bağlıdır, myadaki enerji kaynaklarının bilançosu, yalnızca ticarîleşti-lir enerjiler bazında yapılmıştır; oysa yeryüzündeki insanla-ırısına yakını, hayvan enerjisi veya biyokütle enerjisi gibi ge-sel enerji kaynaklarını kullanmaktadırlar ki bunları hesapla-zordur. Gelişmiş ülkelerde bu kaynaklar, tüketilen toplam inin yüzde 2’sinden biraz fazlasını oluşturmakta, gelişmek-m ülkelerdeyse bu oran yüzde 33’e varmaktadır. Bir başka le 2 milyar dolayındaki insanın enerji ihtiyacı yakacak la karşılanmaya çalışılmaktadır.

EOPOLİTİK VE ÇEVRESEL ◦RLAMALAR

îkineleşme, sanayi toplumlarını neredeyse bütünüyle fosil ya -m ve bu yakıtları üreten ülkelerin bağımlılığı altına soktu. Bu akların işletilmesi, otuz kırk yıl içinde geçmişte benzeri olma-ilçüde insanların yaşam koşullarını iyileştirdi; ama iki büyük ceyi de beraberinde getirdi: ileride karşılaşılacak bir kıdığm anın ekonomik dengesini bozması ve çevre kirlenmesinin in-rı en fazla ilgilendiren konu haline gelecek ölçülere ulaşması.

itlik ve enerji bağımlılığı

erji kaynaklan, günümüz toplumlarının sürekli kaygısı hali-îlmiştir. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi en büyük arda üretilen enerjinin (fosil yakıtlar) miktar olarak sınırlı ol-. Bu yakıt dünya üzerine yayılmış maden yataklarında çok z olarak bulunmaktadır. Dolayısıyla ülkelerin birçoğu, bu madde kaynaklarını elinde tutan ülkelere bağımlıdır. Bu i kaynağından elde edilen ürünler, eskiden basit tüketim leriyken, bugün stratejik ürünler haline gelmiştir. Gerçekten îmmaddelerin, özellikle de petrolün maliyeti, pazar ekono-ıin yasalarına, spekülatif pazarların etkisine, uluslararası iliş-i etkileyen bağlantılara bağlı olarak değişmektedir. Bu mad-in uluslararası politik veya ekonomik dalgalanmaların etki-daha az miktarlarda üretilmesi veya dünya piyasasına sürül-, bölgesel veya genel ölçekte kurların yükselmesine, hatta i krizinin doğmasına yol açabilmektedir. Bundan önce yaşa-
nan gerilim dönemlerinin ardından, yeni petrol yataklarının bulunması veya yürütülen diplomasi sonucu kazanılan başarılarla enerjinin yeniden elverişli fiyadarla elde edilebildiği iyimserlik dönemleri yaşandı. Pazarın yeniden düzenlenmesinin ve petrol fiyatlarının ani ve sürekli artışının ardından 1973’te ve 1979’da iki petrol krizi yaşandı. Petrol fiyatları her ne kadar 1980’lerde düşüş gösterdiyse de 1991’deki Körfez Savaşı, kara altını üreten ülkelerin stratejik bakımdan önemini ortaya koydu.

Enerji krizleri ve sonuçlan

Enerji bağımlılığı yüksek olan ülkelerde, ithal edilen ürünlerdeki fiyat artışı ödemeler dengesini bozar, enerji ithalinin kısıdanması-na yol açar, dış borçlanmanın artmasına neden olur ve genel olarak gelişmeyi frenler. Gelişmiş ülkeler, böyle bir krizin etkilerini, enerji kullanımında çeşitli önlemlere başvurarak, başka enerji kaynakları geliştirerek veya kullanılan enerji yerine bir başkasını geçirerek, ama özellikle mal ve hizmet ihracatını artırarak belirli ölçüde azaltabilir. Buna karşılık gelişmekte olan ülkeler, gelişmeleri henüz büyük ölçüde enerji kullanımına bağlı olduğu için bu tür krizlerden daha çok etkilenirler. Birçok fakir ülkede, petrol ihraç eden ülkelere ekonomik ve finansal bakımdan bağlılığa, tarımsal ve hayvansal kaynakların yetersizliğinin yol açtığı yokluklar da eklenmektedir. Bölgesel krizler bu ülkeleri felakedere yol açan sonuçlarla karşı karşıya bırakmaktadır, çünkü böyle bir durumda temel enerji kaynaklan (mesela, odun ateşi) yeterli olmadığından, bunun yerine, başka bir amaçla kullanılan ve en az onun kadar önemli olan bir başka kaynağı geçirmektedirler. Mesela, toprakların gübrelenmesi için gerekli olan hayvansal ve bitkisel atıklar kullanılmakta, böylelikle ellerindeki toprakların verimi giderek düşmektedir.

Enerji ve çevre

Enerji üretimi ve tüketimi, çevre için en fazla tehdit oluşturan etkinliklerin başında gelir. Doğaya en fazla zarar veren sanayiler fosil yakıt kullananlardır (özellikle kömür). Bu yakıtların yanması, atmosfere çok büyük miktarlarda karbon gazının (karbon di-oksit veya C02) karışmasına yol açar. Bu gaz dünya üzerinde görülen sera etkisinin oluşmasında etkili olduğu gibi, kükürt dioksit ve azot oksitlerinin, ormanlara, göllere ve kültürlere zarar veren asit yağmurlarının oluşmasına da yol açar. Şehirleşmenin yaygın olduğu bölgelerde, otomobillerden çıkan azot oksitleri ve karbon monoksit, şehir sakinlerinin yaşamını tehdit eder ve anıdarın yüzey kaplamalarının bozulmasına yol açar.

Öteki enerji türlerinde bu gazların oluşması söz konusu değildir veya çok az oluşur, ne var ki bunların da başka sakıncaları vardır. Mesela, elektronükleer sanayii, nükleer atıklar oluşturur, ki bunların nasıl yok edileceği henüz bilinememektedir. Bazılanmn etkisi çok uzun süreli olan bu atıklar bugün için yalnızca depolanabil-mektedir. Alınan önlemlere karşılık bu atıklar büyük felakedere yol açma tehlikesi taşır. Biyoküde, özellikle de odun, yenilebilir bir yakıttır. Karbon dioksit bakımından nötr değerdedir; çünkü yanma sırasında yalnızca fotosentez olayıyla soğurduğu karbonu açığa çıkarır. Bununla birlikte, başka sakıncalarının yanında, karbon gazının doğal olarak depolanma hacmini düşürmekte, böylelikle de dünya üzerindeki sera etkisinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
Güneş, yeryüzünde yaşamın kaynağıdır, ışınlarıyla bitkilerin ve hayvanlann gelişmesini sağlar.

Bu ışınlar fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüşür.
Elektrik korsanlığı.

Gelişmekte olan ülkelerde yoksul halk, elektrik elde etmek için her türlü yola, bazen en basit önlemleri bile almaksızın başvurur. Burada MexicoCity’nin banliyösünde böyle bir durum görülüyor.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*