Birinci Körfez Savaşı (1990-1991), 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i isgal etmesiyle başlayan körfez krizinin sonucunda gerçekleşen, ABD öncülüğünde, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır gibi 28 devletin askeri koalisyonuyla Irak Devleti arasında yapılan uluslararası çatışmadır. Çöl fırtınası operasyonu Kuveyt’in İşgali Irak’ın Kuveyt’i işgali genelde Saddam Hüseyin’in politikalarına bağlansa da tarihsel olarak sorun 1932- 1961’de gündeme gelmiş, hatta Irak Temmuz 1961’de burayı ilhak ettiğini açıklamış ama bundan vazgeçmek zorunda kalmıştı. İran-Irak Savaşı’nın 1988’de sona ermesinden sonra Saddam rejimi Kuveyt’in kendisine ait petrolü çaldığını ve üretimi yüksek tutarak petrol fiyatlarının düşmesine neden olarak Irak’ı zarara uğrattığını ileri sürmüş ve bu ülkeye 50-80 milyar ABD Doları civarında tahmin edilen borcunun silinmesini istemişti. Bu konuda yapılan görüşmelerden sonuç alınamayınca Irak 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti. Irak lideri Saddam Hüseyin Kuveyt’e karşı giriştiği saldırı ve işgal hareketinin açık hedefi bu ülkenin zengin petrol rezervlerini ele geçirmekti. Saddam Hüseyin yönetimi uluslararası çağrılara rağmen ısrarlı bir tutumla Kuveyt’teki kuvvetlerini çekmeyi reddetti ve 8 Ağustos 1990’da Kuveyt’i Irak’ın 19. ili olarak ilhak ettiğini açıkladı. Diploması ve Askeri Hazırlık Kuveyt’i işgal etmekle Irak, dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 20’sini ele geçirmişti. Suudi Arabistan’a da girmesi, dünya petrol rezervlerinin yarıya yakınının Irak’ın eline geçmesi anlamına geliyordu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 3 Ağustos’ta Irak’a Kuveyt’ten çekilme çağrısında bulundu ve 6 Ağustos’ta da uluslararası düzeyde Irak’la ticareti yasaklayan bir karar aldı. Kuveyt’in işgalinden sonra Irak’ın bu kez Suudi Arabistan için potansiyel bir tehdit oluşturması, ABD ile Batı Avrupa’daki NATO müttefiklerini olası bir saldırıyı caydırmak üzere hemen Suudi Arabistan’a asker sevk etmeye yöneltti. Mısır ve öteki bazı Arap ülkeleri de Irak karşıtı koalisyona katıldı ve bölgeye kuvvet göndererek askeri yığınağa katkıda bulundu. BM Güvenlik Konseyi 29 Kasım 1990’da Irak’ın 15 Ocak 1991’e değin Kuveyt’ten çekilmemesi halinde kuvvete başvurulmasını öngören bir karar aldı.Ocak 1991’e gelindiğinde Saddam’a karşı oluşturulan koalisyonun bölgedeki askeri gücü 700 bin kişiye ulaşmıştı. ABD 540 bin askerle bu gücün asıl ağırlığını oluşturuyordu; geriye kalan bölüm Birleşik Krallık, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye ve başka ülkelerin sayıca daha küçük birliklerini kapsıyordu. Savaş Hava Harekâtı Savaş, 16-17 Ocak 1991 geceyarısı ABD öncülüğünde Irak’a karşı girişilen geniş çaplı hava akımıyla başladı. Savaş boyunca kesilmeden süren hava bombardımanı, izleyen birkaç hafta içinde Irak’ın komuta ve iletişim altyapısını, elektrik üretim kapasitesini, havaalanlarını ve hava savunma sistemini, kimyasal silah ve nükleer araştırma tesislerini büyük ölçüde yok etti. Şubat ortalarına gelindiğinde müttefik hava saldırılarının ağırlığı Kuveyt’te ve Irak’ın güneyinde bulunan ileri kara kuvvetlerine kaymış bulunuyordu. Bu saldırılar tahkimatlar, yeraltı sığınakları, silah depolarının, tankların ve öteki zırhlı araçların yok edilmesini getirdi.23 Ocak 1991’de, kara harekâtını deniz yönünden bekleyen Irak, petrol vanalarını açarak Basra Körfezi’nin kuzeyini petrol kuyusu haline getirdi. Kara Harekâtı Ölüm Otoyolu; Kuveyt ile Basra arasında uzanan otoyol, ABD kuvvetlerince yok edilmiş, Irak’a ait binlerce askeri ve sivil araçla dolmuştu. 100 Saatlik Kara Harekâtı: 24 Şubat’ta Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusundan Kuveyt içlerine ve Irak’ın güneyine doğru geniş çaplı bir müttefik kara saldırısı başladı. Müttefikler üç gün içinde Irak direnişini çökerterek Kuveyt kentini geri aldı. Bu arada Kuveyt’in batı kesiminde zırhlı birliklerle bir yarma hareketine girişen asıl kuvvetler hızla Irak içlerine yöneldi ve Basra’nın güneyinde tutunmaya çalışan Cumhuriyet Muhafızları adlı seçkin Irak birliklerinin çoğunu 27 Şubat’ta saf dışı bıraktı. ABD başkanı George Bush 28 Şubat’ta ateşkes ilan ettiğinde, Irak direnişi bütünüyle kırılmış bulunuyordu. Ateşkes, Bağdat saatiyle 28 Şubat günü saat 08:00’de uygulamaya konuldu. Ateşkes Ateşkes görüşmeleri, Körfez Savaşı’na katılan Koalisyon Kuvvetleri ve Irak askeri heyetleri arasında 3 Mart 1991 günü Kuveyt-Irak sınırının 5 km kuzeyindeki Koalisyon Kuvvetlerinin eline geçmiş, Safven kasabası yakınında bir Irak hava üssündeki bir çadır içinde yapıldı. Görüşmeleri Koalisyon Kuvvetleri komutanı ABD’li General Norman Schwarzkopf, İngiliz komutan Sir Peter de la Billiere ve Fransız General Michel Roquejeoffre ile Iraklı generaller Sultan Haşim Ahmet ve Irak’ın Kuveyt işgalinde 3. Alay komutanı olan Salih Abbud Mahmut yürüttü. BM Güvenlik Konseyi’nin 686 numaralı kararı olarak bilinen ateşkesin başlıca şartları; Irak’ın, Kuveyt’i ilhak ettiğine dair kararı kaldırması Irak’ın, Kuveyt’ten elde ettiği tüm mülkleri ve esirleri iade etmesi Kuveyt’e yönelik askeri harekâta son verilmesi Irak, bundan böyle tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerine yönelik, füze saldırıları ve savaş uçağı uçuşları dâhil, şiddete ve provokasyona dayalı hareketlerden kaçınması Irak, Kuveyt’i ilhak kararını kaldırmak ve tazminat ödemek başta olmak üzere bütün şartları kabul etmek zorunda kaldı. Bu şekilde Körfez Savaşı fiilen sona ermiş oldu. 1991 yılı Nisan ayının ilk haftasında, Irak’ın BM Güvenlik Konseyi tarafından ortaya konan ateşkes şartlarını kabul ettiğine dair yazılı müracaatı ile de Körfez Savaşı resmen sona erdi. Irak’ın Yenilmesinin Sebepleri Savaş başlamadan önce Irak, dünyanın beşinci büyük kara ordusuna sahipti. Fakat bu durum Irak’ın çok kısa bir sürede yenilmesine engel olmadı. Bu yenilginin en büyük sebebi, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefik ordularının nitelik (eğitim ve donanım) bakımından Irak ordularına kıyasla çok üstün olmasıdır. Müttefik orduları, hızla harekât edebilen ve yüksek teknolojiyi etkin biçimde kullanabilen ordulardı. Buna karşılık Irak orduları, 8 yıl süren Irak-İran Savaşı’ndan yorgun çıkmış, savaşma iradesi düşük ve klasik piyade savaşına göre eğitilmiş ordulardı. Irak’ın yenilmesinde pay sahibi olan ikinci önemli etken, II. Dünya Savaşı’ndan beri bilinen bir savaş gerçeğiydi: Savaşılan bölgede hava üstünlüğünü sağlamak ve hava ile kara güçleri arasında etkin bir eşgüdüm sağlamak; karşı konulmaz bir üstünlük getirir. Müttefikler hava-kara koordinasyonunu parlak bir biçimde gerçekleştirirken Irak güçleri bu avantajdan yoksundu. Çölde saklanamayan ve havadan korunamayan Irak ordusu, müttefik saldırıları karşısında yok oldular. Nedenlerden üçüncüsü, vurucu gücü ne olursa olsun, tek bir silaha dayanmanın yarattığı aşırı ve yapay güven duygusudur. Saddam, Sovyetlerden aldığı Scud füzelerine ve bu füzelerin ucuna yerleştirmeyi planladığı kimyasal/biyolojik başlıklara güveniyordu. Ancak, bu füzeler savaş sırasında istenilen başarıyı gösteremedi. Füzeler Amerikan Patriot Hava Savunma sistemi tarafından havada yok edildiler. Kayıplar Körfez Savaşı modern tarihte yaşanmış savaşlar içinde belki de askeri bilançosu en orantısız olanıydı. Irak’ın kayıpları hakkında kesin rakamlar olmamakla beraber, Savaş sırasında Irak kuvvetlerinin, Kuveyt cephesinde bulunanlar da dâhil yaklaşık 100-200 bin ölü, 75-150 bin dolayında yaralı, ayrıca 60 bin tutsak verdiği kesin gibi görünmektedir. Irak’ın komuta ve kontrol merkezlerinin yer aldığı Bağdat özellikle savaşın ilk günlerinde yoğun hava saldırılarına maruz kaldı. Askeri komuta merkezlerinin sivil yerleşmelere yakın olması, hem koalisyon güçlerinin hava harekâtı sırasında hedef gözetmemesi, hem de Saddam yönetiminin önemli hedefleri insan kalkanıyla çevirmesi sivil ölümleri daha da artırdı. Irak’ın askeri kayıpları gibi sivil kayıpları da hayli yüksek oldu; kesin bilgiler olmamakla birlikte Irak’ın yaklaşık 100 bin sivil kaybı verdiği tahmin edilmektedir. Buna karşılık müttefik kayıpları çarpışma sırasında 190, dost ateşi, kaza ve öteki terslikler sonucunda da 358 dolayında olmak üzere tahmin edilenin çok altında bir düzeyde kaldı. Savaş sonrası Irak Irak’ın yenilgisinden hemen sonra. Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları ülkenin önemli bir bölümünü sardı. Saddam yönetimi belirli bir güçlükle karşılaşmakla birlikte elinde kalan kuvvetleri kullanarak bu ayaklanmaları bastırmayı başardı. Mart 1991’de, Basra ve çevresinde başlayan, iki hafta süren ve Bağdat’a kadar sıçrayan Şii ayaklanması Irak kuvvetlerince sert biçimde bastırıldı. Şii ayaklanmasından birkaç gün sonra da kuzeyde Kürt ayaklanması başladı. Ayaklanmalara karşı Saddam Hüseyin yönetiminin giriştiği sindirme hareketinin vardığı boyutlar yeni bir uluslararası bunalım yarattı. Toplu katliam korkusuyla Türkiye ve İran sınırlarına yığılan yaklaşık 1.5 milyon Kürt mülteci için Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bir kurtarma harekatı başlatıldı. Nisan 1991’de, ABD yönetimi, Irak’a, Kürtlerin bulunduğu bölgede 36. paralelin kuzeyinde karada ve havada faaliyet göstermemesi uyarısında bulundu. Bu çerçevede 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanması, Çekiç Güç adındaki uluslararası bir askeri gücün bölgeye yerleştirilmesi ve sonraki gelişmeler Kuzey Irak’ta fiili bir Kürt yönetiminin oluşmasını getirdi. Ağustos 1990’da uygulamaya konan, Birleşmiş Milletler’in Irak’a yönelik ticaret amabargosu savaşın bitiminden sonra da yürürlükte kaldı. Başlangıçta ateşkes hükümlerine uyan Irak yönetimi, zamanla müdahale olarak gördüğü yardım programlarına ve Birleşmiş Milletler’in kitle imha silahlarını yok etme yönündeki çalışmalarına karşı çıkmaya başladı. Savaştan yenik çıkan Saddam Hüseyin’in içerideki konumunu yeniden güçlendirmesi dünya kamuoyunda savaşın gerçek sonucu konusunda kuşkular uyandırdı.Kasım 1992’de, George H. W. Bush’un ABD Başkanlık seçimlerini kaybetmesinden sonra, Saddam yönetimi Kuzey Irak’taki durum, ambargo ve ateşkes uygulamasıyla ilgili olarak sertleşmeye yöneldi.Gerginliğin tırmanmasıyla birlikte Şiileri korumak üzere 32. paralelin güneyi de uçuşa yasak bölge ilan edildi. Körfez Savaşı fiilen sona ermesine rağmen Amerika bazı bahanelerle zaman zaman Irak’ı bombalamaya devam etmiştir. 23 Ocak 1993 gecesi Güney Irak’ı, ABD eski Devlet Başkanı George H. W. Bush’a Kuveyt’te bulunduğu sırada suikast planladıkları gerekçesiyle 26 Haziran 1993 gecesi de Bağdat’ı bombalamıştır. Savaş’ta Türkiye Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Batı açısından stratejik önemini kaybedeceğini düşünen Türkiye’nin endişeleri Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle birlikte ortadan kalktı. Özellikle Cumhurbaşkanı Turgut Özal, doğan fırsatı kullanarak Türkiye’nin stratejik öneminin azalmadığını göstermek istiyordu. Körfez krizinde aktif politika izlemek isteyen Özal, temkinli bir siyasetten yana olan Başbakan Yıldırım Akbulut, Dışişleri Bakanı Ali Bozer ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay ile karşı karşıya kaldı. Özal’ın tutumuna tepki gösteren Dışişleri Bakanı Ali Bozer (11 Ekim 1990), Milli Savunma Bakanı Safa Giray ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay (3 Aralık 1990) görevlerinden istifa ettiler. Ayrıca Özal’ın uygulamak istediği aktif siyaset muhalefet tarafından sert biçimde eleştirildi. ABD bu kriz sırasında Ankara’dan 3 konuda yardım istedi; Türkiye’deki üslerin Irak’a yönelik hava harekâtlarında kullandırılması ve Saddam’ın Kuveyt cephesindeki asker sayısını azaltması için Türkiye’nin Irak sınırına asker kaydırması. Türkiye bu iki talebe olumlu cevap verirken, Suudi Arabistan’da toplanan koalisyon kuvvetlerine birlik göndermesi isteği ise Özal’ın ısrarına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karşı çıkması sonucu gerçekleşmedi. Türkiye bu doğrultuda 180,000 kadar askeri Irak sınırına kaydırarak, Irak’ın kuzeyde 8 tümen tutmasını sağladı ve kara savaşında koalisyon güçleri üzerindeki yükü hafifletmiş oldu. Türkiye, Körfez krizinin başında ılımlı bir politika izlemesine rağmen 8 Ağustos 1990’da, BM’nin Irak’a ambargo kararlarına uyarak Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını kapattı. Ambargoya katılmasına rağmen Türkiye, Körfez Savaşı’na fiili olarak katılmadı. Irak sınırına asker yığdı ve İncirlik Hava Üssü’ndeki Amerikan uçaklarının kullanılmasına müsaade etti. Özal’ın Musul ve Kerkük’ün alınmasından, bölgedeki Arap ülkeleriyle geliştirilecek ekonomik ve ticari ilişkiler ile bu ülkeleri potansiyel silah pazarı olarak görme planları uzun vadede sonuç vermedi. Aksine, savaştan sonra Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını kapatılmasından dolayı Türkiye’nin uğradığı zararın tazmin edilmesi için Körfez ülkeleri tarafından verilen 3 milyar dolarlık yardımın ödenmesinde bile isteksiz davranıldı. Körfez ülkelerinden ve ABD’den alınan yardımlar ve tazminatlar, Türkiye’nin, Körfez Savaşı’ndan sonra da yaklaşık 12 yıl yürürlükte kalan BM ambargosuna uyması nedeniyle uğradığı 100 milyar ABD Dolarının üzerindeki zararın karşılanmasında çok yetersiz kaldı. Ayrıca savaştan sonra ayaklanan Kürtlerin Saddam kuvvetleri tarafından saldırıya uğraması sonucunda, yarım milyon Kürt Türkiye sınırına yığıldı. Türkiye, 1988’deki gibi bir Kürt göçünün yaratabileceği güvenlik ve maliyet sorunlarından çekinerek sınırlarını Kürtlere kapadı. Ancak duruma kayıtsız kalmayıp Kürtlerin sığındıkları dağlardan indirilip, Irak tarafındaki düzlüklere yerleştirilmesi için burada bir tampon bölge oluşturulması fikrini ABD’ye iletti. Bundan sonra Irak’ın kuzeyinde Kürtler için oluşturulan Güvenlik Bölgesi’nin korunması için aralarında Türkiye, ABD, İngiltere ve Fransız askeri kuvvetlerinin bulunduğu Çekiç Güç’ün (Operation Provide Comfort 2) Türkiye sınırları içinde de konuşlanmasına izin verildi (Temmuz 1991). 2003’teki Irak Savaşı’na kadar görev yapan Çekiç Güç’ün varlığı Türkiye’de büyük tartışmalara yol açtı. Savaşın Sonuçları Körfez Savaşı kesin bir askeri sonuç getirmekle birlikte bölgedeki istikrarsızlığı doğrudan çözemedi. Birinci Körfez Savaşı’nın en önemli ve en uzun vadeli sonucu, tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde köktenci akımların güçlenmesidir. Bölgede 1945’den beri üzerinde çok konuşulan ve tüm siyasal partilerin programlarının başında yer alan Arap Birliği fikri, büyük bir darbe yemiştir. Körfez Savaşı’nda Arapların ayrı ayrı saflarda toplanmaları ve kendi ulusal devletlerinin olduğu kadar Batı’nın da çıkarlarını korumak için savaşmaları, Arap Birliği düşünü çok zayıflattı. Savaşın bir o kadar önemli başka bir sonucu da, Irak’ın zayıflamasıyla beraber, İran’ın bölgedeki ağırlığı arttı. Bölgede İsrail Irak’ın yenilmesiyle rahatlarken, Irak’ın yanında yer alan Filistin Kurtuluş Örgütü zor durumda kaldı. Bundan sonra ABD’nin girişimiyle Orta Doğu Barış Süreci hızlanacaktır. Komplo Teorileri ABD’nin Bağdat’taki büyekelçisi olan April Glaspie’nin 28 Temmuz 1990’da Irak lideri Saddam Hüseyin’le yaptığı görüşmede Araplar arasındaki sorunlara karışmak istemediğini belirtmesi, 2 gün sonra da Bağdat’tan ayrılması ve Irak’ın Kuveyt sınırına asker yığdığını bilmesine rağmen ABD yönetiminin ciddi bir uyarıda bulunmaması ABD’nin bilinçli olarak Irak’a yeşil ışık yaktığı şeklindeki değerlendirmelere yol açtı. ABD’nin bu savaştan elde ettiği kazançlar öyle sıralanabilir: 500,000’den fazla askeri Orta Doğu’ya kaydırıp Irak’ı kesin bir yenilgiye uğratarak uluslararası alanda lider olduğunu ve Vietnam sendromunu atlattığını göstermesi Savaşın maliyetinin önemli bir kısmının Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Japonya ve Almanya gibi ülkelere yüklemiş olması Demode olan ve silahsızlanma anlaşmaları doğrultusunda elinden çıkarmak zorunda olduğu silah ve cephanenin bir kısmını burada kullanarak bunlardan kolay yoldan kurtulması Yeni silah sistemlerini gerçek savaş ortamında denemesi ve geliştirmesi Saddam’ı devirmeyerek ondan çekinen tutucu Körfez ülkelerine daha sonraki dönemde büyük miktarlarda silah satarak fazladan büyük karlar elde etmiş olması Irak’ı fiilen üçe bölerek ve ambargo uygulayarak zayıf tutması ve bu ülkenin petrol ihracını baskı altına alarak uluslararası alanda petrol fiyatlarını denetleyebilmesi
Birinci Körfez Savaşı
28
Kas