TABAKABİLİMİN İLKELERİ

TABAKABİLİMİN İLKELERİ

jeoloji olaylarının kronolojik çizelgesi, görece kronolojinin temelini oluşturan üç yalın ilkeye dayanır:
1. ÜST ÜSTE BULUNMA ÎLKESİ. Deniz diplerine yerleşmiş iki tabaka ele alındığında, bir başkasının üstünde bulunan tabaka daha yenidir. Bütünüyle geometrik olan bu ilkeyi DanimarkalI N. Steno (1631-1687) ortaya atmıştır.
2. SÜREKLİLİK İLKESİ. Kesiksiz taba-’ kalar izlendiğinde (yalıyarlar, taş
ocakları, vb.) üst üste bulunma ilkesinin uygulanmasının kolay olmasına karşılık, aynı bölgede incelenen birçok kesit arasındaki bağlantı nasıl kurulabilir? Aynı tabakanın her noktasının aynı yaşta olduğu kabul edilir. Bu ilkenin uygulanması büyük titizlik ister, çünkü yüzeye çıkmış jeoloji yapıları kesikli olduğunda “aynı tabakalı belirleyebilmek çoğunlukla güç olur. Tabakanın belirlenmesi taşbilim-sel ölçütlere göre yapılır: Bir taş ocağında, aynı bileşimdeki bir tabaka ya da daha doğrusu, bir tabakalar dizisi saptanmaya çalışılır. Bir bölge düzeyinde kullanılması güç olan süreklilik ilkesi, daha geniş bireşimler için etki-
sizdir.
3. PALEONTOLOJİK ÖZDEŞLİK j KESİ. XIX. yy’ın sonunda yaşam geçmişteki biçimlerinin incelenme çok gelişti ve evrim düşüncesi ağır kazandı. Bunun sonucu olârak, ki manlarda bulunan fosiller, bağlar lar kurma ve tarihlendirme .bakım: dan yeni ölçütler sağladı. Böylece f leontolojik özdeşlik ilkesi ortaya ç tı. Aynı fosilleri içeren tabakalar a m yaştadır. Bu ilkeyi doğru uygu mak için fosiller arasında bir ayır yapmak ve tabakabilim açısından ( ğer taşıyanları seçmek gerekir. Pa ontoloji uzmanı fosilleri kendi bil dalı için, tabakabilimciyse tarihle dirme tekniği olarak inceler. Tabal bilim uzmanı, fosillerin türlerine d kat eder: 1. Geniş bir coğrafi yaydı çok uzak bağlantıları olanaklı kili deniz fosilleri, öbür türler çok sim ortamlara bağlı olduklarından bu çüte daha çok uygundur; 2. zam içinde çok hızlı bir evrim, her tür çok kısa yaşamasını ve dolayısıyla bakalarda çok kesin bir yerleşme sağlar. Dağılım açısından ele alın ğmda, tabakabilim açısından en i rarlı fosiller yatay yayılımı en geı (coğrafi) ve düşey yayılımı en dar (k: nolojik) fosillerdir.
TABAKABİLİMSEL BÖLÜMLER
Tabakabilimin ilkeleri, Yer’in tari ni bölümlere ayırma olanağı veren ] zaman birimini (bir çeşit “saat”) mmlamamıza katkıda bulunur. Bu 1 bir takvimi kullanmak kuşkusuz gi tür. Arazi tabakaları, daha genel ii ret noktaları tanımlayarak (bir çe gün ya da ay), tabaka bölümleri ar; tırılarak yeniden öbeklendirilmeye < lışılır. Bu bölümler önemli olayla denk düş,er: Deniz gerilemeleri; kivi malar; yeni bir fosil türünün orta çıkarılması. Bununla birlikte, aynı <
39
ğerdeki bölümlerin (sözgelimi, kıvrılma evreleri) aynı salt zaman süresiyle birbirinden ayrılması olanaksızdır; elde edilen kronoloji, yalnızca, kayaç-ların belgelediği jeoloji olaylarıyla bağıntılıdır. Ayrıca, aynı kalınlıktaki arazilerin aynı süreyi gösterdikleri sa-mlabilir. Ama bu sanı yanlıştır: Tortullaşma hızları yerkürenin çeşitli bölgelerinde birbirinden çok farklıdır. Geçmişte bu farklılıklar aynı yaştaki tabaka dizilerinde önemli kaimlik farklarıûa yol açtı. Sözgelimi, Fransız Alpleri’nde jüra devri ve Tebeşir devri tabaka dizileri Dauphine bölgesinde birkaç bin metre kalınlığa ulaşmıştır; yakındaki Briançonnais bölgesinde, Jüra devri ve Tebeşir devri dizisi birkaç metre kalınlığı aşmaz, özellikle, sertleşmiş, birkaç santimetre kalınlığında, Alt ve Orta Tebeşir devrinden kalma fosiller içeren bir yüzey de vardır; bu yüzey, söz konusu dönemde denizin süreldi olarak var olduğuna, buna karşılık tortullaşmanın he-rilen hemen hiç gerçekleşmediğine tanıklık eder. Tortullaşmanın yeniden başladığı bir sırada yeni arazi tabakaları, alttaki tabakalara uyabilir: Bu tabakalara uyumlu tabakalar denir. Bir dönemde hiç tortullanma olmamışsa, uygun düşen tabakalarda eksiklik vardır.
Deniz dibinin su üstüne yükselmesinden sonra, deniz karaya doğru ilerler, tortullar kıvrımlı ya da dik tabakalar üstüne çökebilirler. İlerlemiş tabakalarla aykırı tabakaların eğimi farklıdır: Bu tabakalar uyumsuz tabakalar ‘dır.
İki jeoloji çevrim tipi vardır: Başlıca özelliği ilerleme-tortullaşma-gerileme olaylarının birbirini izlemesi olan tortul çevrimler; ilerleme-tortullaşma-dağoluş-aşındırma dizisinden oluşan dağoluş çevrimleri. Bu çevrimler çok farklı bir değer taşırlar. Tortullaşma çevrimleri, bu çevrimlerin temel ayırıcı özelliklerini oluşturan paleontoloji ve taşbilimle ilgili özellikler taşırlar.
JEOLOJİ ZAMANLARININ BÖLÜMLENMESİ
Gerçekleşmiş bölümlemeler genellikle görecedir: Bunlar, tortul oluşumların çökeldiği bir süreyi belirtirler. En yalın bölüm, aynı fosil türünün kendi ayırıcı özelliklerini koruyarak saklandığı bir tabakalar bütününe denk düşen biyozondur (canlı kuşak ya da di-rimkuşağı). Bölge içerdiği fosilin adını taşır: Sözgelimi, jüra devrinin am-monitli bölgeleri. Kat, belli bir direyi olan belli sayıdaki biyozonlara denk düşer: tabakaların deniz kökenli ol-
duğu kesin bir yerde tanımlar yere tipik tabakalı yer adı verili tipik tabakalı yerin adıyla anili gelimi, Dinansiyen Dinant’da, yen Paris’te (kentin kurulduğ verilen ilk ad olan Lutetia ‘dan) landı. Sistem, kattan daha üst deki bir bölümdür ve önemli çevrimler ya da bir dağoluşun tektönik evrelerince tanımlan tem, genellikle sistemin temel < lerini içeren bir bölgenin adıy lir: Sözgelimi, Devonyen (Devoı dan) ya da jüra devri (jüralar’d. zı oluşumlar bir sisteme adlaı rebilirler: Sözgelimi, Tebeşir dı adı tebeşirden gelir. Gerçekte, tamm kesin değildir katman yoktur, dolayısıyla bi kaynağı da yoktur; sınırlar u arası kongreler tarafından saj En yüksek düzeydeki bölüm zan Birinci Zaman, İkinci Zaman, t Zaman, Dördüncü Zaman ayırl Zamanların tanımlanması her önce paleontolojiyi ilgilendiril Birinci Zaman’dan ya da Palet ten önceki arazilere Önkambri da Prekambriyen araziler adı Çok kısa olan bir Dördüncü 2 m ayırt edilmesi hiçbir jeoloji la ilgili değildir ama insanın çıkmasından kaynaklanır.
Tab’î Mustafa Efendi
Jp

Türk bestecisi (İstanbul, 1703? 1705? – İstanbul, 1763’ten sonra). Kassam Ahdebzade Mustafa Efendi adıyla da anılan Tab’î Mustafa Efen-di’nin besteciliğinin yanı sıra, hattatlıkla uğraşması, bir divan oluşturacak kadar şiir yazmış olması, onun Enderun’da eğitim gördüğü izlenimini vermektedir.
Tab’î Mustafa Efendi padişah Osman III döneminde saray müezzini oldu, 1758’de de Kapıcılar kâtibi (hünkâr yaverleri kâtibi) olarak atandı.
1760’tan sonra Galata’daki evine çekilerek, uğraştığı bütün sanat dallarını bıraktı.
Lale devrinin bestecileri arasmda yaygın bir ün kazanan Tab’î Mustafa Efendi’nin besteleri kasik Türk müziğinin özgün yapıtları arasmda sayılır.
İnce işlenmiş ezgilerden oluşan bu besteler, Lale devrinin edasını ve havasını yansıtır:
Hemen bütün dönemlerde, yapıtları beğeniyle dinlenen Tab’î Mustafa Efendi’nin yüzden fazla yapıtı arasında ancak otuz kadarı günümüze gelebilmiştir. a
BAŞLICA YAPITLARI
Yegâh beste (hafif usulünde): Buldum peyâm-ı lûtf ile yârin nişânesin. Nühüft beste (devr-i kebir): 01 meh-i hüsnün dilâ zâr-ı nihânın kim bilir. Nühüft ağır semai (aksak semai): Seyr edip aks-i ruhin câm-ı safâ memlûde.
Bayati nakış ağır semai (aksak semai; sengin semai değişmeli): Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin. Bayati yürük semai (yürük semai): Gülyüzlülerin şevkine gel nûş edelim mey.
Hüseyni yürük semai (yürük semai): Dök dîdeden eşk-i teri sermâyesiz olmaz.
Hüseyni nakış yürük semai (yürük semai; aksak semai değişmeli): Ben gibi sana âşık-ı üftâde bulunmaz. Rast beste (hafif): Seyr eyle o billûr beden tâze Fireng’i.
Sâzkâr beste (zencir): Hemîşe dilde sühân elde sâz-kârımdır.
Hicaz yürük semai (yürük semai): Takat mı gelir sevdiğim ol işve vü nâze. Uşşak yürük semai (yürük semai): 01
sîm-beden câme değişmekten maz.
Hûra beste (muhammes): Bir gü navud’un gamzesi kâr etdi di Hûzî yürük semai (yürük sema ma bize düşman gibi ordan, b ha.
Kürdi beste (hafif ): Dağ-ı dilim lar iken yâre açıldı.
Rehavi ağır semai (sengin • Portakal u turunç iki memesi Şehnazbuselik yürük semai, semai): Nâz ile hırâm eylese 1 semen-ten.
Dügâh beste (devr-i kebir): Bei ey gonca-fem sen gibi ter-dân d ir.
Dügâh beste (devr-i revân): I lûtf ederek sana hayrân olduğ sen.
Dügâh ağır semai (aksak semi dir ol cünbüş-i nâdîde o cân-gâh.
Rahatülervâh beste (çenber): kendini hüsnün seyreden ı otur.
3938
tabu
B/n adalarında, mmmııda ateş JSIIan’ıltr ve erkekler mjfe‘jcğdırılmış taşlar milinde yürürler.
Fildişi Kıyısı’nda kesme töreni için boyanma (bu çocukluktan yetişkinliğe geçiş töreninde, kızların idpha sonra cinsel yaşamını ziyan eden bir kesme [sıinnet eııııej işlemi uygulanırı.
Etnolojide, çiğnenmesi, doğaüstü bir cezaya yol açan büyüsel-dinsel yasaklama.
KUTSALLIĞIN OLUMSUZ BİR TÜRÜ
Etnologlar, “yasaklama” anlamına gelen polinezya dili kökenli tabu sözcüğünü büyüsel , dinsel ve törensel yasaklamaların (bunları benimseyen topluluk ne olursa olsun) hepsini belirten genel bir terim olarak kullandılar.
Durkheim, belli bir lehçenin yerel bir terimi olan tabunun anlamını bu biçimde genişletmenin yanlışlığım haklı olarak belirtmişti. Aslında, yasaklama birçok dinde önemli bir yer tutar. Tabu sözcüğü yerine yasaklanmış ya da yasaklama’nm kullanılması daha doğru olurdu. Ayrıca tabu, yasaklamayı belirttiği gibi yasaklanan şeyi de belirtmektedir. Tabu, kutsallığın olumsuz bir biçimini dile getiren dinsel bir gerçekliktir. Tabuda üç öğe bulunur; BeUi bir kişinin ya da şeyin kirli ya da kutsal nitelik taşıdığına inanılması; yasaklama ve bu kişiyi ya da şeyi kullanmanın ya da ona dokunmanın yasaklanması; böyle bir yasağın çiğnenmesinin, suçlunun hemen cezalandırılmasına yol açacağına (sözgelimi, vücudunun şişeceğine ve öleceğine, başına bir kaza geleceğine, ürününü yitireceğine ya da ana-babasımn öleceğine) inanılması.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*