gelişebildiği ABD’de bile (beyaz erkekler için) oy hakkı ancak 1860’ta tanındı. Bu durum yalnızca liberal düşünce ile »uygulama arasında bir ay kinlik da değildi. Arala-nnda Amerikalı Benjamin Franklin ve John Adams, İngiliz Thomas Babington, ünlü Fransız tarihçi ve devlet adamlan François Guizot ve Adolphe Thiers’in de bulunduğu bazı liberal düşünürler iktisadi özgürlüğün siyasal eşitlikle bağdaşamayacağı inanandaydılar. Liberal saflardan demokrasiye yöneltilen itirazlann bir başka nedeni çoğunluk tahakkümü kaygısıydı. Bu kaygıyı en çarpıcı bir biçimde dile getirenlerden Benjamin Constant’a göre birey açısından, tek bir despotla toplumu oluşturan öteki bireylerin çoğunluğunun tahakkümü arasında fark yoktu; hatta tek bir despotun zulmünden, onu öldürerek kurtulmak olanaklıyken çoğunluk tahakkümü karşısında böyle bir çare bile söz konusu olamazdı.
Liberal çözüm. Liberalizm bu sorunlara başlıca iki düzlemde çözüm aradı. Birinci önlem, tarihin belli bir anındaki seçmen çoğunluğunun işbaşına getirdiği hükümetin iradesini, farkh zamanlarda (file getirilmiş başka çoğunluklamı iradeleriyle dengelemek ve sınırlamaktı. Anayasalar ve bunlan seçmenlerin onayına sunan referandumlar, ikinci meclisler, ara seçimler ve önemli konularda düzenlenen halkoylamalan bu amaçla geliştirilmişti. İkinci önlemler dizisi, liberalizmin temel esin kaynağı olan bireyin özerkliği ve dokunulmazlığı ülküsüyle bağlantılıydı. Buna göre yurttaş olarak her bireyin, seçme ve seçilme hakkının yanı sıra söz ve yazı, toplanma ve örgütlenme, özellikle de misillemeye uğrama korkusundan bağışık olma özgürlükleri bulunmalıydı. Kaldı ki birey, yurttaş olduğu kadar da kişiydi ve bu sıfatla, devletin kanşamayaca-ğı bir özel yaşamı olmalıydı. 18. ve 19. yüzyıl liberalleri devlete karşı korunmuş bu alanın içine kişisel özgürlüklerin (din ve vicdan, düşünce ve sanat özgürlükleri vb) ve güvencelerin (habeas corpus) yam sıra bireylerin ekonomik etkinliklerinin tümünü de sokuyorlardı. Bütün bu haklann İngiliz Haklar Bildirisi (1689), Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776), Amerikan Anayasası (1787), Fransız İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi (1789) gibi belgelerde ifadesini bularak yerleşmesi (bu haklardan toplumun alt sımflannın fiilen yararlanamayışîan konusunda sosyalist akımların yönelttiği eleştirilerdeki doğruluk payı bir yana bırakılırsa) insanlığın ilerlemesinde büyük bir aşamayı temsil etti.
Çağdaş liberalizm. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçilirken ileri sanayi ülkelerinde yaşanan büyük ekonomik değişiklikler liberalizmin iktisadi temelinin ya da piyasa ekonomisi ülküsünün sarsılmasıyla sonuçlandı. Sanayide yönetim ile mülkiyetin birbirinden aynlması, mülkiyetle üretken katkı arasındaki bağı kopararak özel mülkiyetin haklı gösterilmesini zorlaştırdı. Sanayi ve ticaret etkinliklerinin az sayıda büyük şirketin elinde toplulaşmasına eşlik eden mülksüz-leşme servet ve gelir dağılımını bozdu. Bu gelişme piyasa mübadelelerinin gönüllülük ve özgürlük temeline dayandığı savma gölge düşürmenin ötesinde piyasa mekanizmasının işlerliğini de aksattı; geniş kitlelerin satın alma gücünün üretim aygıtının üretme potansiyelinin gerisinde kalması ekonomik bunalımlara yol açtı. Çağdaş liberallerin bu gelişmelerden çıkârdıklan ders, kâr sisteminin özüne dokunmak değil, onun sonuçlanın düzeltmek ve denetlemek gereği oldu; bu
Liberator 400
amaçla da ballıca iki strateji güttüler. Bir yandan işçilen ve tüketicileri Örgütlenmeye özendirerek bu kesimlerin işverenler ve üreticiler karşısındaki pazarlık güçlerini artırmaya çalıştılar; bir yandan da toplumun yoksul katmanlarının desteğini arkalarına alarak, ABD ve İngiltere’de “refah devleti”, kara_ Avrupa’sında daha çok “sosyal devlet” diye bilinen bir dizi kamu politikasıyla (parasız ya da sübvansiyonlu eğitim ve sağlık hizmetleri; kaza, hastalık ve işsizlik sigortalan; emeklilik ödenekleri; asgari ücret vb) refah düzeyleri arasındaki eşitsizlikleri hafifletmeye yöneldiler. Çağdaş liberal düşünürler liberalizme bu yeni çehreyi kazandırırken J. M. Keynes’ın General The-ory of Employment, Interest and Money (1935-36; istihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi, 1969, 1980) ile açtığı çığırdan esinlenerek, piyasanın ortaya çıkardığı gelir bölüşümünü düzeltici politikaların kapitalizmin işleyişini de rasyonelleştireceğini, onu efektif (satın alma gücüyle desteklenen) talep yetersizliğinden kaynaklanan dönemsel bunalımlardan koruyacağım ileri sürdüler. Bu gelişmeler sonunda özellikle ABD’de “liberal” terimi, bir anlam kaymasına uğrayarak, iktisadi ve siyasal görüşler yelpazesinin (aşağı yukarı Avrupa sosyal demokrasisine benzer biçimde) “merkez-solunu” anlatır hale geldi.
Yeni-liberalizm. Hemen bütün Batılı ülkelerde 1970’lerin ortalannda patlak veren bunalım, ekonomi üzerinde bir yük gibi gösterilen sosyal devlet ilkesini reddeden, devletin ekonomik işlevlerinin en aza indirilmesini, kaynak dağılımının bütünüyle piyasanın gereklerine bırakılmasını savunan bir akımın ortaya çıkmasına yol açtı. Yeni-liberalizm olarak anılan bu akım 1980’lerde ABD’de Başkan Ronald Reagan, İngiltere’de de Başbakan Marga-ret Thatcher yönetimleriyle uygulama alanı buldu; öteki Batı Ülkelerinin çorunda da değişik ölçülerde ekonomi politıka-lanna damgasını vurdu. Ekonomide özellikle monetarizmle(*) ve özelleştirme(*) politikalanyla belirginleşen yeni-liberalizm siyasal düzeyde de yeni-tutuculuk ya da yeni-sağcılık olarak adlandırılan akımlarla özdeşleşti. Yeni-liberalizmi klasik liberalizmden ayıran önemli özelliklerden biri, devletin ekonomik etkinliklere katılımı bakımından “küçültülmesin»” savunurken, özel mülkiyetin ve piyasa ekonomisinin korunabilmesi için güvenlik işlevleri bakımından daha da güçlendirilmesini savunması, toplum üzennaeki siyasal ve kültürel denetim araçlanna sahip çıkması ve tutucu ideolojilerle desteklenmesiydi. 1990’lann baslarına gelindiğinde, yeni-liberal politikaların da iddialannı gerçek-leştirebılmekten uzak kaldığı, hem gelir dağılımındaki uçurumları derinleştirdiği, hem de dev bütçe açıklarına ve işsizler ordusunun büyümesine yol açtığı kabul edilmeye başlamıştı.
Türkiye’de liberalizm. Liberalizmin iktisadi ve siyasal boyutl an arasındaki gerginlik ve ıraksama Türkiye’de daha da belirgin olarak gözlemlenebilir. Hatta Türkiye’de liberalizmi hem iktisadi, hem siyasal boyutlarıyla tutarlı bir bütünlük içinde savunmuş herhangi bir düşünce akımına ya da düşünüre (Prens Sabaheddin gibi, doğrudan politikanın az çok kenannda kalmış ve düşüncelerini uygulamaya koyma olanağım bulamamış bir iki örnek dışında) rastlanmadığı bile söylenebilir. Türkiye’de iktisadi liberalizmden anlaşılan da, bu akımın ilk doğduğu Batı Avrupa’daki gibi devletin ekonomiye
olabildiğince az karışmasından çok, özel kesimin üstlenebileceği ekonomik etkinliklere girmemesi, daha önce girmişse bunları zamanla özel girişimcilere terk etmesi, ama çeşitli özendirici önlemlerle özel kesimi desteklemeyi sürdürmesidir. Bu durum, Batı’dakinin tersine Türk orta sınıfının oluşumunda (özellikle de Osmanh Devleti içindeki Müslüman olmayan orta sınıflar karşısında güç kazanmasında) devletin büyük rol oynaması, bu sınıfın dünya pazarında ileri sanayi ülkelerinin rekabeti karşısında daha baştan zayıf kalması, dolayısıyla da devlet korumasına gereksinim duymasıyla açıklanabilir.
19. yüzyıl ortalannda Tanzimat reformlan-nın otonter yöntemlerle yürütülmesine karşı “özgürlük” yanlısı bir muhalefet olarak biçimlenen Yeni Osmanhlar hareketi (Namık Kemal, Şinasi, Ali Suavi, Ziya Paşa vb) Türkiye’de liberalizmin ilk temsilcisi sayılabilir. Gene de bu grubun iktisadi görüşleri, liberalizmden çok, ılımlı bir korumacılığa yaklaşır. Jön Türk hareketi de, padişahın mutlak otoritesini sımrlandınp meşrutiyeti ilan ettirmeyi amaçladığı ölçüde Türkiye’deki liberal geleneğin parçası sayılmalıdır. Ama neredeyse yalnızca “serbesti” şian çevresinde bir araya gelen bu hareket içinde Prens Sabaheddin’den başka, liberalizmi iktisadi ve siyasal yönleriyle tutarlı bir program temeline kavuşturma çabasına pek rastlanmaz. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyetinden çok, Ahrar Fır-kası’na yakın duran Prens Sabaheddin’in bütün Türk liberalizmi içindeki ayırt edici yanı, hem ekonomide (“teşebbüs-i-şahsi”) hem de siyasette (“ademimerkeziyet”) liberal ilkeleri savunmuş olmasıdır. II. Meşrutiyet iktisat politikası alanında, başım Cavit Bey’in çektiği “liberalizm” (serbest ticaret) yanlılan ile Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Tekin Alp gibi “devletçilik” (usul-i himaye) yanlılan arasındaki tartışmalara datamkoldu. Cumhuriyetin ilanından sonra tek parti rejimine karşı “liberal” tepkiler, kısa sürelerle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) ve Serbest Fırka (SF) çıkışlarında ifadesini buldu. Bu çizginin devamı sayılabilecek olan Demokrat Parti (DP) ile Adalet Partisi (AP) ise, liberalizmden çok “karma ekonomi”ye sahip çıktı. 1950’de kamu iktisadi kuruluşlannı özelleştireceği vaadiyle işbaşına gelen DP’nin 10 yıllık iktidan döneminde kamunun ekonomideki payım genişletmiş olması, Türkiye’nin sosyoekonomik ve siyasal yapısının liberalizmin önüne çıkardığı engellerin ilginç bir göstergesiydi. 1961 Anayasası’yla sosyal devlet, Türkiye Cumhurıyeti’ni tanımlayan temel ilkeler arasına girdi. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra yapılan 1982 Anayasasında da sosyal devlet ilkesinin korunmasına karşın, 1983-91 arasındaki Anavatan Partisi iktidan döneminde yeni-liberal bir anlayış ekonomik politikalara egemen oldu.
Liberator bak. B-24
Liberec, Almanca reichenberg, Çek Cumhuriyetinde, Kuzey Bohemya (Severocesky) ilinde (kraß kent. Dev Sıradağlar (Krkono-Se) arasındaki Nisa (Neisse) Irmağı vadisinde yer alır. 13. yüzyılda kuruldu, 1577’de ilk beratım aldı. Südet Alınanlarının siyasal birliğine önderlik eden Konrad Henlein burada doğdu. Çekoslovakyalın bazı bölgelerinin Almanya’ya bırakılmasına yol açan 1938 Münih Btmahmı’mn çıkmasında Henlein’ın çabalan önemli rol oynadı. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Almanlar II. Dünya Savaşı sonrasında kentten sürüldü. “Bohemya’nın Manchester’ı” olarak bilinen ve 16. yüzyıldan bu yana bir dokumacı-
hk merkezi olan kentte en çok yünlü kumaş, hah, duvar halısı, pamuklu ve ipekli dokumalar üretilir. Kuzey Bohemya Müze-si’nde Bohemya cam ve sanayi ürünlerinin yanı sıra seçkin bir ortaçağ Flaman duvar halılan koleksiyonu sergilenir. Kente Çeklerin yeniden yerleştiği 1945’ten sonra, geleneksel dokumacılığı ve cam imalatını da kapsamak üzere sanayide yeni bir canlanma başlamıştır. Nüfus, (1990) 101.934.
Liberius (d. Roma – ö. 24 Eylül 366, Roma), 352-366 arasında papa.
17 Mayıs 352’de Aziz I. Julius’un ardından papa seçildi. Roma imparatoru II. Constan-tius I. Nikaia (İznik) Konsili (325) kararlan-na ve İskenderiye başpiskoposu Aziz Atha-nasios’a karşı Ariusçuluğu destekliyordu. Liberius ilk iş olarak Constantius’a yazıyla başvurarak Athanasios’la ilgili, sorunlan tartışmak üzere Acjuileia’da (İtalya) bir konsil toplanmasını istedi. Ama imparator kendi babına davranarak Athanasios’u mahkûm etti. 355’te imparatorluk emriyle Milano’da bütün Batılı piskoposlara zorla imzalatılan ve Athanasios’u mahkûm eden belgeyi imzalamayı reddeden az sayıdaki piskopos arasında Liberius da vardı. Bunun üzerine Constantius, Liberius’u Beroia’ya (bugün Véroia, Yunanistan) sürgüne gönderdi. Ardından Ariusçu başdiyakoz Felix (II) papalığa getirildi.
Liberius 357’nin sonlarında Sirmium’a (bugün Sremska Mitrovica, Yugoslavya) gitti. Nikaia Amentüsü’nü inkâr etmese de önemli ödünler içeren bazı belgeleri imzalamayı, aynca Athanasios’la ilişkilerim kesmeyi kabul etti. Bu gelişmeler, Roma halkının gerçek papanın geri dönmesini istemesiyle birleşince Constantius onu Ro-ma’ya geri çağırdı. İmparator, papalığı Felix ile Liberius arasında paylaştırmaya çalıştı. Ama Liberius’un dönüşünden sonra Felix Porto’ya kaçtı.
Bu imparatorluk emri uygulanmadığı halde Liberius’un saygınlığı yara aldı. Ariusçu-luk bunalımım sona erdirmek için 359’da İtalya’nın Rimini kentinde toplanan Ari-minum Konsili’ne iki papa da çağnlmadı. Constantius’un 361’de ölmesinden sonra, Liberius Ariminum Konsili’nin kararlarını feshetti. 362’de bazı Doğu piskoposlannı kabul ederek onlann Nikaia Amentüsü’nü benimsemelerini ve Ariminum Konsili kararlara» mahkûm etmelerini sağladı. Felix’in 365’te ölmesiyle de iki papalı yönetim sona erdi.
Liberias, Roma dininde, özgürlüğü ve kişisel kurtuluşu simgeleyen dişi. 10 y. 238’de Aventinus Tepesinde Libertas adına bir tapmak kuruldu. Daha soma adına iki ayn tapmak daha yapıldı ve Roma Foru-mu’na bir heykeli yerleştirildi. Libertas genellikle zeytin dalından yapılmış bir çelenk ya da bir pileus (serbest bırakılan kölelere verildiği için özgürlüğü simgeleyen koni biçiminde keçe başlık) taşıyan bir kadın olarak canlandınhrdı.
libertus, libertinus olarak da bilinir, kadınlar için liberta ya da libertina, Roma hukukunda azatlı köle. Köle durumundayken sonradan özgürlüğünü kazanmış kişi, yurttaş sayılsa bile, anadan doğma özgür olan kişilerle aynı statüyü taşımaz, özellikle siyasal haklar alanında bazı sınırlamalar altında tutulurdu. Eski köle sahibi de azad beyanından sonra libertus’un patronus’u (efendi) sıfatım kazandırdı.- Patronus’un kendisiyle evlenmek için azad ettiği köle kadın, boşandığında yeniden köle durumuna düşer ve özgür bir kişiyle evlenme hakkım kazanamazdı.
Liberty Adası, eskiden (1956’ya değin)
bedloe’nun adasi, ABD’de, New York ken-
tinde, Manhattan Adasının güney ucu açıklarında ada. Yukarı New York Körfezinde ver alır. Yüzölçümü yaklaşık 4 hektardır. Ünlü Özgürlük Heykelini ve Amerikan Göç Müzesini barındırır. Yerlilerin Min-nissais, ilk kolonicilerin de Great Oyster Bay (Büyük İstiridye Koyu) olarak andığı ada, 1660’larda Isaac Bedloe’nun mülkiyetine geçtikten sonra onun adını aldı. 1758’de New York kentince satın alındı, 1796’da federal yönetime bırakıldı. Ulusal Parklar İdaresine devredilinceye değin, adada Wood Kalesi bulunmaktaydı (1841-1937).
liberum veto, Polonya tarihinde, her Sejm (Ulusal Meclis) üyesine tanınmış olan, bir yasa tasarısını tek başına karşı oy kullanarak engelleme, Sejm’i feshetme ve oturumlar sırasında aldığı bütün kararlan geçersiz kılma hakkı. Polonya soylularının siyasal yönden tam eşit olduğu varsayımına dayanan bu veto hakkının gerçekte yalnızca sembolik bir anlamı vardı. Çünkü uygulamada Sejm’e getirilen her yasa tasarısının oybirliğiyle kabul edilmesi zorunluydu. İlk kez 1652’de Sejm’in bir oturumunu feshetmek için kullanıldı. Zamanla rüşvet almayı alışkanlık haline getiren Sejm üyelerince, kendi çıkarlarına ters düşen yasaların çıkarılması tehlikesi bulunan oturumların ertelenmesi için yaygın biçimde kullanıldı. Böy-lece hükümet sık sık çalışamaz duruma geldi. Bağımsızlıklarına düşkün soyluların karşı olması nedeniyle yönetimin merkezleşmesi olanaksızlaştı, Polonya yabancı devletlerin etkilerine karşı zayıf düştü.
II. Stanisfaw August Poniatowski (hd 1764-95), liberum veto hakkının sınırlanmasını da kapsayan anayasal reformlara girişti. Ama bu tutumu bir ıç savaşın çıkmasına ve Polonya’nın Birinci Taksimiyle sonuçlanan Rus müdahalesine yol açtı. Bu olumsuz gelişmelerin ardından siyasal önderler, 3 Mayıs 1791 Anayasası’yla überum veto’yu kaldırdılar.
Liberya, resmî adı lîberya cumhuriyeti, İngilizce republic of Liberia, Batı Afrika’da küçük kıyı ülkesi. Kuzeyde Gine, kuzeybatıda Sierra Leone, doğuda Fildişi Kıyısı, güney ve batıda da Atlas Okyanusu ile çevrilidir. Toplam 99.067 km2’lik bir alanı kaplar. Siyah Afrika’nın sömürge yönetimi görmemiş tek ülkesi ve kıtanın en eski cumhuriyetidir. Başkenti Monrovia, 1992 tahmini nüfusu 2.780.000’dir.
Doğal yapı. Oldukça karmaşık yüzey şekilleri olan Liberya’nın yaklaşık 560 km’yi bulan kumlu ve alçak kıyı şeridi boyunca lagünler, bataklıklar ve yer yer kayalık burunlar uzanır. Genişliği 23-40 km arasında değişen bu kesimin gerisindeki hafif engebeli tepeler birdenbire yükselerek yerini dar bir orman kuşağına bırakır. Ortalama yüksekliği 180-300 m olan bu kuşağı orman örtüsünün seyrekleştiği bir plato izler. Vadilerle yarılmış olan bu platonun yüksekliği 450-650 m arasında değişir. Ülkenin kuzeybatısındaki dağlık bölgenin en görkemli yükseltisi olan Nimba Dağlan, Gine sınırında bulunan Guest House (Konuk Evi) Tepesinde 1.381 m’ye ulaşır.
Dağlık bölgeden doğan Mano ve Moro ırmakları güneybatı yönünde akarak Atlas Okyanusuna dökülür. Fildişi Kıyısı sınınm oluşturan Cavalla Irmağının bir bölümü ulaşıma elverişlidir. Öteki önemli akarsular Lofa, St. Paul, St. John ve Cestos’dur. St. Paul Irmağı üzerinde, başkentin 27 km kuzeydoğusundaki çavlanlarda kurulan baraj önemli bir hidroelektrik enerji kaynağıdır.
Ülke topraklarının tabanında yer alan granit, şist ve gnays oluşumlu kayaç katma-
m yoğun kıvnlma ve kınlmalara uğramıştır. Bu katmanın arasına yer yer demir içeren itabirit oluşumları sokulur. Kıyı boyunca kumtaşı yatakları uzanır. Egemen toprak dokusunu daha çok ağaçlann yetişmesine elverişli olan ince lateritli topraklar oluşturur.
İklim özellikle kıyı kesiminde yıl boyunca sıcak ve nemlidir. Yağış mevsimi mayıstan ekime, kurak mevsim ise kasımdan nisana değin sürer. Aralık aylannda Sahra’dan kıyıya doğru esen ve harmattan olarak bilinen tozlu ve kuru çöl rüzgârlan da iklimi etkiler. Yıllık ortalama sıcaklık 18°C-29°C arasında değişir. Kıyı şeridinde 5.080 mm’yi bulan yıllık yağış mıktan iç kesimlere doğru azalarak 1.780 mm’ye kadar iner.
Tropik yağmur ormanlan ülke topraklanılın yaklaşık yüzde 40’ını kaplar. Sayıca 26 değişik türü kapsayan kerestelik ağaç türlerinin başında demir ağacı, Baphia nitida ve maun gelir. Ormanlarda birçok maymun, antilop ve kemirici hayvan yaşar. Âynca cüce suaygırına ve bazı kanncayiyen türlerine rastlanır. Fil, yabanıl manda ve pars giderek ortadan kalkmaktadır. Sürüngen varlığı oldukça zengindir. Başlıca yılan türleri siyah kobra ve engerektir. Üç ayn timsah türü belirlenmiştir.
401 Liberya
Kiuiler ve öteki kabilelerden oluşur. Resmî dil İngilizcedir. Hıristiyanların oranı üçte ikiyi biraz geçer, Müslum anlar toplam nüfusun yaklaşık yedide birini oluşturur. Geleneksel dinleri sürdürenlerin oram ise beşte bire yakındır.
Nüfus yoğunluğu (1992) kilometrekare başına 28,lldşid!r. Toplam nüfusun (1990) yüzde 54’ü kırsal kesimde yaşar. Kıyıdaki Montserrado, iç kesimdeki Bong ve kuzeybatıdaki Lofa ıllerindte yoğunlaşmış olan köylerin yerleşme doktisu kabilelere göre bazı değişiklikler gösterir. Modern bir görünümü olan ve bir dizi banliyö ile çevrili olan başkent Monrovia, ülke nüfusunun yaklaşık beşte birini banndmr. II. Dünya Savaşı sonrasında bazı yeni madencilik kasabaları gelişmiştir.
Öteki Afrika ülkelerinde olduğu gibi yüksek bir düzeyde olan doğal nüfus artış hızı (1990-95) yüzde 32,6’dır. Doğum ve ölüm oranı sırasıyla binde 46,7 ve binde 14,1’dir. Bunun sonucu olarak nüfus çok genç bir yapı gösterir; 15 yaşın altındaki grubun toplam nüfus içindeki oram (1984) yüzde 43 dolayındadır.
0 50 100 mi
Yükseklikler metre cinsindendir [
Nüfus. Liberya’nın kuruluşunda en belirleyici rolü oynayan ve tarihsel olarak Ameri-ka-Liberyalılan olarak bilinen topluluğun kökeni, çoğu 1820-65 arasında Yenidünya’ dan göç eden Siyah azatlı kölelere dayanır. Bu göç hareketinin sonraki yıllarda da aralıklarla sürmesine karşın, 1980’e değin ülke yönetiminde söz sahibi olan Amerika-Liberyalılan hep bir azınlık olarak kalmışlardır. Ülkenin yerli Afrika halklan üç dil
f-ubu altında toplanabilir: Mande, Kua ve atı Atlantik. Mande grubu içinde yer alan Kipelle, Toma ve Mano kabileleri ülkenin kuzey, kuzeybatı ve orta kesimlerinde yaşarlar; bu kabilelerin bazı kollan komşu ülkelere yayılmıştır. Kua grubu kıyıdaki Basa, De, Grebo ve Kru kabileleriyle ülkenin güney yansı ve iç kesimdeki Kran, Sapo ve öbür kabileleri kapsar. Batı Atlantik grubu ise kuzeyde yaşayan Golalar,
BURNU
O Rand MCNaltv 4 Co.
Ekonomi. Liberya’da büyük ölçüde tarım; ve demir cevheri ihracatına dayanan
lüktedir yYakm dönemde açık kapı politika sının ve yabancı sermayeye tanınan kolaylık lann katkısıyla sağlanan yüksek ekonomi! büyüme hızı, 1980’lerin başlarında artaı ithal petrol maliyetinin ve dünya çapındak ekonomik durgunluğun etkisiyle bir yavaş lama sürecine girmiştir. 1988 verilerini göre ülkenin gayri safi milli hasılas (GSMH) 975 milyon ABD Dolan, büyü me hızının nüfus artışının gerisinde kalma sı nedeniyle oldukça düşük bir gelişmı seyri izleyen kişi başına milli gelir ise 4CK ABD Dolan’dır.
Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içinde ki payı (1988) yüzde 36 olan tanm sektö ründe toplam işgücünün yüzde 68’i çalışıı Başlıca ticari ürünler kauçuk, kahve ve ka kaodur. Kauçuk üretiminin büyük bölü
Liberya 402
münü Firestone Tire & Rubber Company gibi yabancı şirketlere ait geniş plantasyonlar saclar; du plantasyonlarda çok sayıda Siyah işçi çalışır. Öteki ticari ürünler kola, palmiye yağı ve tohumu, şekerkamışı, yerfıstığı ve pamuktur. Temel gıda ürünlerinin başında pirinç, manyok ve tatlıpatates elir. Pirinç üretimi artan iç gereksinimi arşılayamadığından, genellikle ithalata başvurulur. Koyun, keçi, domuz, sığır ve (ttmes hayvanlan yetiştiriciliği yaygındır. Zengin orman varlığı ekonomiye önemli bir katkıda bulunur. 1970’lerin ortalarında üretime geçen büyük bir bıçkıhane ve kontıplak fabrikasıyla kerestecilikte sağlanan hızlı gelişme, daha sonraları dünya piyasalarında kereste fiyatlarının düşmesiyle bir ölçüde kesintiye uğramıştır. Kıyı topluluklannın yürüttüğü geleneksel balıkçılığın yanı sıra ticari balıkçılığı geliştirme yolunda da bazı adımlar atılmaktadır. GSYİH’nin yaklaşık yüzde 17’sini (1988) yaratan madencilik ve imalat sektörlerinde toplam işgücünün yalnızca yüzde 4’ü çalışır. Liberya başta Bomi Tepeleri ve Nimba Dağlan olmak üzere ülkenin değişik yerlerindeki zengin yataklarıyla dünyanın önde gelen demir cevheri üreticileri arasında yer alır. Demir cevheri yataklarının büyük bölümü Bethlehem Steel Corpora-tion’la bağlantılı Liberian-American~Swedish Minerals Company (LAMCO) tarafından işletilir. Öteki önemli maden kaynaklan elmas, altın, kurşun, manganez ve grafittir, imalat sektöründe ithal ikamesi mallan üreten küçük ölçekli işletmeler ağır basar. Aynca demir cevheri ve kauçuğa dayalı bazı yan sanayiler gelişmiştir. Dış yardımların ve bir ölçüde de imtiyazlı maden şirketlerince gerçekleştirilen projelerin katkısıyla gelişkin bir altyapının kurulmuş olmasına karşın, iç pazann ve yatınma dönük kaynakla-nn sınırlılığı sanayileşme önünde ciddi engeller oluşturur. Büyük ölçüde hidroelektrik santrallardan elde edilen elektriğin ıllık üretim miktan (1990) 565 milyon W-sa düzeyindedir.
Liberya hükümeti öteden beri yabancı atınmlan özendirmeye yönelik bir açık apı politikası izlemektedir. Yabancı deniz taşımacılığı şirketlerine tanınan kolaylıklar nedeniyle, kayıtlı gemi tonajı bakımından Liberya dünyada ilk sıralarda yer alır. Öte yandan başta ABD olmak üzere bir dizi Batı ülkesinin yanı sıra Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar da bağış ve kredi biçiminde Liberya’ ya önemli miktarda yardım yapmaktadır. Demir cevheri, kauçuk, kahve, kereste, kakao ve elmasa dayanan ihracat gelirleri genellikle ithalat gidierlerini geçer. Başlıca ithalat kalemleri gıda ürünleri, makine ve ulaşım donanımı, petrol ve petrol ürünleri, temel mamul mallarla kimyasal maddelerdir. Dış ticaret içinde en önemli yeri ABD, Almanya, İtalya, Hollanda ve Fransa tutar.
Yabancı şirketlerce kurulmuş demiryollan yalnızca demir cevheri taşımacılığında kullanılır. Toplam uzunluğu (1987) 8.064 km olan karayolu ağının çok küçük bir bölümü kaplanmıştır. Denizyolu taşımacılığı serbest liman olan Monrovia ile Greenvüle, Harper ve Buchanan’dan yürütülür. Monrovia ya-kınlannda iki büyük havaalanı vardır. Yönetsel ve toplumsal koşullar. Samuel L. Doe’yu işbaşına getiren 1980’deki askeri darbenin ardından 1986’da halkoylamasıy-la kabul edilen anayasa uyannca, doğrudan halk tarafından seçilen başkan hem devlet ve hükümet başkanı, hem de silahlı
kuvvetler başkomutanıydı. Doe’nun 1990’da ayaklanmacılarca yakalanıp öldürülmesinin ardından Amos Sowyer başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. 1993’ün başlarında henüz seçimlere gidilmemişti ve geçici hükümet işbaşmdaydı.
Yeni ve gelişmiş sağlık kuruluşlannı yaygınlaştırma yolunda sağlanan ilerlemeye karşın, sağlık koşullan genelde kötüdür. Sıtma, verem, kansızlık ve cüzam gibi hastalıklar ciddi sağlık sorunlan oluşturur. Bebek ölüm oranı (1985-90) binde 142 gibi çok yüksek bir düzeydedir. Ortalama ömür kadınlarda 57 yıl, erkeklerde 54 yıldır. Büyük ölçüde ithal malzemeyle inşa edilen konutlann maliyeti yüksektir. Mon-rovia’nın dış mahallelerinde modem konut alanlanyla geleneksel kabile yerleşmeleri yan yana yer alır. Ücretler Batı ölçülerine göre son derece düşük olduğundan, genel yaşam düzeyi de çok gendir. Pazar ekonomisi iç kesimlere doğru yakın dönemde yayılmaya başlamıştır. Bu nedenle kıyı şeridi ile kırsal alanlar arasındaki toplumsal ve ekonomik dengesizlikler çok daha keskindir.
Eğitim 1939’dan beri 6-16 yaş arası çocuklar için zorunludur. Bununla birlikte okul çağındaki çocuklar arasında okula gidenlerin oram hâlâ yüzde 50 dolayındadır. Buna bağlı olarak genel okuryazarlık oranı da (1990) yüzde 39,5 düzeyindedir. Altı yıllık ilköğrenimi üç yjjlık ortaokul ve üç yıllık lise öğrenimi izler. Ülkenin en eski ve en önemli yükseköğretim kurumu 1862’de Liberia College adıyla açılan ve 1951’de üniversite statüsü kazanan Liberya Üniversitesidir.
Kültürel yaşam. Devlet çeşitli kurumlar aracılığıyla geleneksel kültürleri koruma çalışmalarını desteklemektedir. Ulusal Kültür Merkezinde sergilenen konut tipleri 16 farklı kabile kültürünü yansıtır. Sanatsal özellikler taşıyan insan ve hayvan maskları da kabilelerin toplumsal yapılanyla bağlantılı farklılıklar gösterir. Gençlere Afrika efsanelerini, şarkılarını ve el sanatlannı öğreten kurumlar vardır. Kırsal kesimdeki şenlik ve tören müziklerinde geleneksel ritimler kullanılır. Yüksekokullarda yılda birkaç kez müzik gösterileri ve oyunlar sahnelenir; aynca çeşitli yabancı oyun ve bale topluluktan da çağnhr.
Tarih. Eski çağlarda Fenikeli ve Kartacah denizcilerin uğradığı Liberya kıyılarında ilk Avrupa yerleşmeleri 1364-1413 arasında Fransa’dan gelen tüccarlar taralından kuruldu. 1461’de Portekizli bir denizcinin dolaştığı kıyı şeridi, dönemin değerli bir ticaret ürünü olan ve “cennet tahılı” olarak da anılan Aframomum melegueta adlı bitkiden dolayı Tahıl Kıyısı olarak anılmaya başladı. Ingilizlerin bölgeyi denetlemek için 1663’te kurduğu iki ticaret merkezi bir yıl geçmeden Felemenklilerce yıkıldı.
Uzun bir süre dış dünyaya kapalı kalan Tahıl Kıyısı’na karşı ilgi 19. yüzyıl başlann-da yeniden canlandı. Bunun nedeni bölgenin Amerika’daki azath Siyah köleler için uygun bir yurt olarak tasarlanmasıydı. Bu planı gerçekleştirmek üzere 1817’de oluşturulan American Colonization Society (Amerikan Kolonizasyon Demeği) ABD yönetiminin desteğiyle 1821’de yerel kabile şeflerinden Mesurado (Montserrado) Burnu topraklanm satın almayı başardı. Amerika’dan gelen ilk azath köle kafilesi 1822’de Mesurado Irmağının ağzındaki Providence Adasına çıktı. Aynı yılın sonlarında küçük koloninin yönetimini üstlenen Metodist rahip Jehucu Ashmun bağımsız bir devlet yolunda ilk adımlan atarak kârlı bir dış ticaretin temellerini attı. 1824’te bölgeye
Liberya, Mesurado Burnunda kurulan kente de Monrovia adı verildi. Ashmun’un koloniden ayrılmasından (1828) sonra kıyı kesiminde ve St. John Irmağı boyunca yeni yerleşmeler oluşturuldu. Liberya’nın beyaz olmayan ilk valisi Joseph Jenkins Roberts 1847’de koloninin bağımsızlığını ilan etti. ABD, birçok büyük devletçe tanınan yeni cumhuriyetle ancak 1862’de resmen ilişkiye girdi.
ABD örneğine dayalı bir anayasayla yönetilen ve gücünü küçük bir göçmen Siyah topluluktan alan yeni devletin sınırlanın genişleterek otoritesini yerel Siyah kabilelere kabul ettirme girişimi başlangıçta sınırlı bir başan kazandı. İlk başkan olarak seçilen ve 1856’ya değin bu görevde kalan Roberts, Liberya limanlarından yürütülen yasadışı köle ticaretine son vermek için de çalıştı. 1856’dan sonra kendi gücüne dayanmayı ve Yerli kabilelerle işbirliği yapmayı savunan Gerçek Bağımsızlık Partisi siyasal etkisini önemli ölçüde artırdı. İzlediği politikalarla büyük tepki gören ve ilk dış borçlanmaya ön ayak olan ikinci başkan E. J. Roye 1871’de devrildi. Yerine getirilen Roberts 1875 sonuna değin başkanlık yaptı.
Daha Liberya’nın kurulduğu ilk yıllarda komşu topraklan ellerinde tutan İngiliz ve Fransız sömürgecileriyle sınır anlaşmazlıktan baş göstermişti. Sürekli bir sorun kaynağı olan bu anlaşmazlıklar, 1885’te İngiltere, 1892’de de Fransa ile imzalanan antlaşmalarla sona erdi. 1904’te kabilelerle doğrudan işbirliği politikasını başlatan Başkan Arthur Barclay, 1907’de İngiltere’den borç alarak ciddi reformlara girişti. Ama ağır borç yükü altında etkili bir otorite sağlayamayan Liberya yönetimi, iç kesimde denet-leyemediği 5.180 km2’lik bir alanı bir anlaşmayla Fransa’ya bırakma yoluna gitti.
Bu arada Liberya’nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar üzerine 1912’de |ABD’ nin girişimiyle oluşturulan bir uluslararası konsorsiyum, 1912’de Liberya’ya geniş çaplı bir kredi açtı. Bu borç karşılığında da ülkenin gümrük gelirlerinin yönetimi ilgili devletlenn atadığı görevlilerden oluşan bir kurula bırakıldı. Aynca ABD subaylannın ‘örgütlediği bir sımr kolluk kuvveti oluşturuldu. I. Dünya Savaşı’nda ihracattan sağlanan gelirlerin normal düzeyin dörtte birine kadar inmesiyle ülkenin mali durumu yeniden bozuldu. Dış borç ödemelerinde güçlüğe düşen Liberya yönetimi, 1926Ma 5 milyon ABD Dolan tutarında bir kredi karşılığında, kauçuk plantasyonu kurmak üzere 400 bin hektarlık bir araziyi ABD şirketi Firestone Tire & Rubber Company’-ye verdi. Yeni kredi sözleşmesi ülkenin daha ağır bir yük altına girmesiyle sonuçlandı. Bir süre sonra Afrika’daki İspanyol plantasyonlanna Siyah işçi sevkıyatına kan-şan Liberya yönetimi hakkında, 1931’de Milletler Cemiyeti tarafından zorla çalıştırma ve kölecilik gibi suçlara katıldığı iddiasıyla soruşturma açıldı. Suçlanan yöneticilerin görevden çekilmesinden sonra, Milletler Cemiyetinin öngördüğü yardım plânı çerçevesinde Firestone ile borç ödemeleri konusunda yeni bir anlaşmaya vanldı. Böylece Liberya mali bunalımdan bir ölçüde kurtulma olanağım buldu.
II. Dünya Savaşı sırasında Liberya’daki kauçuk plantasyonlannın stratejik önemi artınca, ABD 1942’de Liberya ile bir savunma antlaşması imzaladı. ABD askeri korumasını öngören bu antlaşmaya bağlı olarak geniş çapu bir karayolu yapımı başladı, uluslararası bir havalimanı açıldı ve Monro-via’da bir açık deniz limanı inşa edildi. 1944’te başkanlığa seçilen William V.S. Tubman’ın uzun süreli yönetimi, altında Liberya’nın ABD ile yakın ilişkileri daha da
felişti. Birleşmiş Milletler’inve Afrika Bir-
ği Orgûtü’nün (OAU) ilk üyeleri arasında yer alan Liberya, üluslararası planda ve Afrika sorunlarında daha etlün bir rol oynamaya başladı.
Ülke yönetimine tam anlamıyla ağırlığını koyan Tubman, yedinci kez başkanlığa seçilmesinden kısa bir süre sonra Temmuz 1971’de öldü. Yerine geçen yardımcısı William R. Tolbert, demir cevheri ve kauçuk fiyatlarındaki düşüş yüzünden bozulan ekonomiyi ABD kredileriyle ayakta tutmaya çalıştı. Ama Nisan 198(rde Başçavuş Samuel K. Doe-Bin öncülük ettiği bir darbeyle devrildi. Böylece Gerçek Bağımsızlık Partisinin yarim yüzyıllık yönetimi sona ererken, Amerika-Lıberyaİılannın Yerli Siyah kabileler üzerindeki siyasal egemenliği de oltadan kalktı. Ülke yönetimini üstlenen Halk Kurtuluş Konseyinin hazırladığı yeni anayasa 198o’da yürürlüğe girdi. 1985’te çeşitli partilerin katılımıyla yasama organı ve başkanlık seçimleri yapıldı. General rütbesini almış olan Doe, hile kanştınkhğı öne sürülen seçimler sonunda başkanlık makamına geçti. Ekonomik sorunların üstesinden gelemeyen Doe yönetimi, yolsuzluklar ve insan haklarına aykırı uygulamalar nedeniyle dış dünyada çeşitli tepkilerle karşılaştı. 1989’da Doe’yu devirmeye yönelik bir girişim bastırıldı ve yüzlerce Li-beryalı Fildişi Kıyısına kaçtı. Ocak 1990’da ülkenin kuzeydoğusunda başlayan çatışmalar zamanla Doe’yu destekleyen Krehn kabilesiyle Dan ve Mano kabileleri arasındaki bir savaşa dönüştü. Bunun üzerine Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ülkeye kısaca ECOMOG olarak tanınan bir barış gücü gönderdi. Ama ECOMOG da çatışmaları önlemeyi başaramadı ve ayaklanmacılar Eylül 1990’da Doe’yu yakalayarak öldürdüler. Doe’nun ölümünün ardından hem ayaklanmanın önderlerinden Charles Taylor ve Prens Yormie Johnson; hem de Doe’ya bağlı tugayların komutam David Nimblay başkanlık üzerinde hak iddia ettiler. Sonunda ECOWAS’m desteklediği Amos Sawyer başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. Ama Taylor ve Johnson hükümeti tanımayı reddettiklerinden çatışmalar sürdü. Ekim 1991’de bir banş antlaşması imzalandıysa da çatışmalar 1992’ de yeniden başladı.
Son yıllardaki gelişmelere ilişkin ayrıntılı bilgi ve istatistikler için bak. Ana YILLIK.
libido, Sigmund Freud’un, ilk döneminde cinsel dürtüler, daha sonraki yazılarında ise yapıcı insan etkinliklerinin tümüyle ilişkili fizyolojik ya da psişik içgüdüsel enerjiyi belirtmek için kullandığı kavram. Bu ikmd anlamında eros ya da yaşam dürtüsü niteliği kazanan libido, yıkıcı duygulara kaynağı, ölüm.dürtüsü thanatos’un karşısında yer alır. İki güç arasındaki etkileşim, insanın davranış ve etkinliklerindeki çeşitliliği oluşturur.
Freud ruhsal bozuklukların, libidonun yanlış yönlendirilmesi ya da yetersiz boşalımının sonucu olduğunu öne sürdü. Carl G. Jung ise libidoyu, bütün canlılardaki her türlü yaşam sürecini içeren daha geniş bir kavram olarak kullandı. Sonraki güdülenim kuramlarında genellikle libido yerine dürtü ve gerilim gibi terimler yeğlendi.
Libitina, Roma dininde cenaze tanrıçası. Bir olasılıkla Esquilinus Tepesinde (Mons Esquilinus) bulunan kutsal koruluktaki tapmağına her ölü için, bir miktar para bırakılırdı. Cenaze işlerim yürütenlerin (li-bitinarii) merkezi buradaydı ve bütün ölümler istatistik amacıyla buraya kaydedilirdi.
Böylece Libitina sözcüğü, genellikle cenaze işleri anlamını kazandı; şairlerce de ölüm anlamında kullanılır oldu, libitina Mr olasılıkla başlangıçta doğanın bereketi ve yaşamın zevkleriyle ilişkili bir toprak tannçasıy-dı. Bu tür taunların tümü yeraltıyla ilişkili görüldüğü için, zamanla ölüm tannçası durumuna geldi ve bu yönü ağır basmaya başladı. Libitina sık sık İtalyanların bahçe tannçası Venus Lubentia (Lubentina) ile kanştınlır.
Libra bak. Terazi
libre, günümüzde İngiltere ve ABD’nin yasal ağırlık ve ölçü sistemleri içinde yer alan avoirdupois sisteminde ağırlık birimi. 16 onsa (ounce) bölünmüş olan avoirdupois libresi 7.QOO buğday tanesine (grain) ve 0,4536 kilograma eşittir. 12 onsa Dölünmüş olan kuyumcu (troy) ve eczacı (apothecary) libresi ise 5.760 buğday tanesine ve 0,37 kg’ye eşittir. Libre sözcüğü, Roma İmparatorluğu nda pullanılan temel ağırlık birimi ¡ibra’dan, ons sözcüğü ise libra’mn 12’de birine eşit olan uncia dan gelmektedir. Eski İngiltere’de libra’dan kaynaklanan farklı ağırlık birimleri vardı. Bunlann en eskilerinden biri, standardı Londra Kulesindeki Kraliyet Darphanesinde saklandığı için Kule libresi (Tower pound) olarak adlandırılmıştı ve değerli madenlerle ilaçların tartılmasında kmlamlıyordu. Gümüş ve altın standardı olarak Kule libresinin yerini 1527’de kuyumcu libresi (troy pound) aldı. Troy sözcüğü Fransızca’daki Troyes kentinin adından gelmektedir. Fransa ile giderek artan ticari ilişkiler sonucunda 16. yüzyılda 16 onsluk avoirdupois libresi kabul edildi.
libretto (Italyancada “kitapçık”), bir operanın ya da operetin sözleri. Daha seyrek olarak, sahnelenme amacı taşımayan müzik yapıtı anlamında da kullanılır. Libretto yazmak, oyun sözü yazmaktan farklı teknikler gerektirir. Müzik, konuşmadan daha ağır ilerler ve orkestra bir oyunda açıklanmak zorunda olan duygulan iletiyor olabilir. Bir şarkı sözü, ustalıkla kaleme alınmış bir edebiyat yapıtı olsa bile müziklenmek için elvenşli olmayabilir. Doğal ve düzgün olmayan kimi sözcük dizimleri şarkı olarak söylendiğinde dinleyicinin karşısına gereksiz sorunlar çıkarabilir. Buna karşılık yalın sözcükler kullanılması ve bazı kısımlann yinelenmesi metnin anlaşılmasına yardımcı olur.
1597’de müziğini Jacopo Perinin bestelediği, Ottavio Rinuccini nin Dafne’ si ile (bu yapıt yitiktir) başlayan ilk operalar saray eğlenceleriydi. Şenliğin anısına operanın sözlerini içeren bir kitapçık yani “libretto” basıldı. 1630’larda Venedik operası yaygın bir seyirlik gösteri durumuna gelmişti ve seyirciler oyunu izlemek için basılı librettolardan yararlanıyorlardı. İlk Fransız ve İtalyan libretto yazarlan yapıtlarım şiirsel dram olarak kabul ediyorlardı. Besteciden sözcük vurgularına sadık kalması bekleniyordu. Bununla birlikte Venedik’te sözlerin daha lirik bir biçimde işlenmesi yolunda bir akım gelişti ve daha çok müziği Ön plana alan anlayış, şiiri gözeten ve ona kesin biçimde uyma zorunluluğunu katı olarak savunan anlayışa ağır basmaya başladı. Bestecinin rolünün artmasına karşılık metniyle ve müziğiyle bütün operayı kapsayan partisyonlar seyrek olarak basılıyor, basılanlarda ise alışıldığı gibi yalnızca libretto yazan-nın adı yer Sıyordu.
17. yüzyıl başlarında libretto yazarlan konularım pastoral oyunlardan alduar. Claudio Monteverdi’nin bestelediği Alessandro Striggio’nun Orfeo’su (1607) buna örnektir. Çok geçmeden başka eğilimler de gelişti.
403 Libreville
1642’de Gian Francesco Busenello müziğini Monteverdi’nin yaptığı L’incoronazione di Poppeo’saa (Papanın Taç Giymesi) Neron’ un yaşamındaki olaylar üzerine kurmuştu. Tarihsel librettolar, operanın maddi balomdan bağımlı durumda olduğu soylu sınıfını övüyordu.
18. yüzyıl librettolarının üslubu için Pietro Metastasio ile Apostolo Zeno’nun yapıtlan örnek alınabilir. Her iki sanatçı da ciddi operadan komik karakterleri atarak ve yüce şiirsel oyunlar yazarak librettonun düzeyini yükseltmeyi amaçlıyorlardı. Ama bu yüceltici üsluptan, doğal olmamakla ve yer yer de anlamsız olmakla eleştirildi. Bu konuda reform sayılabilecek eğilim en belirgin biçimde Giuck’un yapıtlannda fark edilir. Ranieri Calzabigi, Orfeo ed Euridice’mn librettosunu Ghıck’la çok yakın bir çalışma içinde yazdı. Sonuçta, çağındaki örneklerden belirgin biçimde farklı olarak libretto, Gluck’uñ müzikte amaçladığı yalınlık ve derinliğin gerçekleşmesine katkıda bulundu.
18. yüzyılın başlannda libretto yazarlan mitolojiden ve Antik Çağdan uzaklaşmaya başladılar. Ciddi operaran tersine, konuk opera her zaman gerçek yaşamdan alınan konulan işledi ve bu dönemde ciddi amaçlara yönelik yapıtların çatısı haline geldi. Librettosunu Emanuel Schikaneder’in yazdığı Mozart’ın Die Zauberflöte’si (1791; Sihirli Flüt) bunun bir örneğidir. 1789 Fransız Devrimi’nden sonra despotluğa direniş temasıyla “kurtuluş operası” yaygınlık kazandı. Bu tür, Jean-Nıcolas Boıjly’nin Léonore adlı oyununa dayanan Beethoven’ m Fidelio’suyla doruğuna ulaştı.
19. yüzyılın romantizmi, ortaçağ tarihini ve doğaüstü söylenceleri ele alan metinlere ağırlık verdi. Weber’in Der Freischütz’ü (1821; Nişana) için Friedrich Kind’in yazdı-
& libretto ile, Eugène Scribe’in Giacomo eyerbeer için yazdığı Les Huguenots (1836; Huguenot’lar) gibi librettolar bunlara örnek olarak gösterilebilir. 19. ve 20. yüzyıl librettolarına egzotik konular, folklor ve yöresel kültürlerden alman temalar girdi. Bunlann arasında, Karel Sabina’nın, Sme-tana’nın Prodanâ neveîta’sı (1866; Satılmış Nişanlı) için yazdığı libretto ile Puccini’nin Turanaot (1926) operası için Cario Gozzi’ nin bir Doğu masalından uyarlanmış olan librettosu sayılabilir Bu arada edebi bakımdan yüksek düzeyli librettolara dâ talep artmıştı. Wagner, operalarının librettolarım kendisi yazıyordu. Berlioz (örn. Les Tro-yens, 1858; TmyeUüar) ve daha sonra Alban Berg, LeoS’Janâèek, Arnold Schoenberg ile Gian Carlo Menotti gibi besteciler de aynı yolu izlediler.
Oyun metinlerinin başatıyla müziklendiği ender örnekler arasında Debussy’nin, librettosunu Maurice Maeterhnck’ın yazdığı Pellias et Mélisande’i (1902) ile Richard Strauss’un, Oscar Wilde’m Salomé’ si (1905) için yaptığı beste vardır. Tiyatro yapıtlarında gerçekçiliğin gelişmesi operayı da etkilemiştir. Bunun seçkin örneklerinden biri Bizet’nin, Prosper Mérimée’nin romanına dayanan Carmen’ idir.
Libreville, Gabon Cumhuriyetinin başkenti. Komo-Mondah yönetim bölgesinin (département) ve Estuaire ilinin merkezidir. Gine Körfezine dökülen Gabon Halicinin kuzey kıyısında yer alır. Korunaklı bir limana bakan tepelerde kuruludur. Eskiden AvrupalIların oturduğu, günümüzde de önemli yönetim ve ticaret binalarının yer aldığı modem semt, hemen kıyıdan başlayan bir plato boyunca yukanya doğru
Libya 404
yükselir. Geleneksel Afrika köyleri bu semti kısmen kuşatarak haliç kıyısına kadar uzanır. Uluslararası havalimanı kentin 11 km kuzeyindedir. Gelişmekte olan karayolları ağı, kenti iç kesimlerdeki kasabalara bağlar.
16. yüzyılda halice yerleşen Pongueleri (Mpongve) 19. yüzyılda Kamerun bölgesinden güneye göç eden Fanglar izledi. Fran-sızlar halicin kuzey kıyısında 1843’te Auma-le Kalesi’ni, ertesi yıl da bir Katolik misyonu kurdular. “Elizia” gemisiyle getirilen azath kölelerin kurduğu yerleşmeyle çevredeki bir grup Pongue köyüne 1849’da Libreville (özgür kent) adı verildi. Fransız-lar 1850’de kaleyi terk ederek bugünkü modern semte yerleştiler. 1860-74 arasında çeşitli İngiliz, Alman ve ABD şirketlerinin etkinlik gösterdiği Libreville, 1888’den 1904’e değin Fransız Ekvator Afrikası’nın başkentiydi. Günümüzde bir liman ve ekonomik merkez olarak Port-GentU’in gerisine düşmüş ojmasına karşın sanayisi oldukça gelişmiştir. Ülkenin eğitim merkezi olarak Omar Bongo Üniversitesini (1970), bir kütüphaneyi (1960), tropik tanm ve hayvancılık, jeoloji, madencilik ve ormancılıkla ilgili çeşitli araştırma enstitülerini barındırır. Aynca bir hastanesi, Katolik ve Protestan kiliseleri ve bir de camisi vardır. Sanayideki gelişmeyle 1960’larda nüfusu iki kattan fazla artan Libreville, 15 km
güneydoğuda yeni inşa edilen Owendo limanıyla birlikte E&tyaire ilinin ihracatım elinde tutar. En önemli ihracat ürünlerini okoumé (Gabon maunu), abanoz, ceviz ve maun gibi ağaçlardan elde edilen kerestenin yanı sıra kakao, kauçuk ve palmiye ürünleri oluşturur. Başlıca sanayi kuruluşları arasında kereste, kontrplak, basma, un ve bira fabrikalarıyla tersaneler sayılabilir. Kentin kuzey açıklarında denizden petrol çıkarılır. 1970’lerde 42 km kuzeydoğudaki Àkok’ta deneysel pirinç üretimine başlanmıştır. Nüfus (1988) 352.000.
Libya, resmî adı lİbva arap sosyalist halk ŒMAHtRlYESl, Arapça EL-CEMAHtRlYETÜ’L-ARABtYETÜ’L-LlBtYETÜ’Ş-ŞA’BtYETÜ’L-lŞTtRAKl-ye, Kuzey Afrika’da layı ülkesi, Kuzeyde Akdeniz, doğuda Mısır, güneydoğuda Sudan, güneyde Nijer ve Cad, »atıda da Cezayir ve Tunus’la çevrilidir. Büyük bölümü Sahra içinde kalan 1.775.500 km2’lik bir alanı kaplar. Kuzeyden güneye yaklaşık
1.320 km, batıdan doğuya he 1.450 km boyunca uzanır. Yüzölçümü bakımından Afrika’nın dördüncü büyük ülkesi olmasına karşın, genelde kıyı şeridinde toplanmış küçük bir nüfusu barındırır. Ülkenin fiili başkenti Trablusgarp, yasal başkenti Bin-
?azi’dir; ama yasama organı Sirte’de Surt) toplanır. Libya’nın 1952 tahmini nüfusu 4.447.000’dir.
doğal YAPI. Yüzey şekilleri. Ortalama yüksekliği 200-600 m olan Libya, geniş Küzey Afrika Platosunun kuzey yamaçlarını
oluşturur. Platonun tabanındaki eski Pre-kambriyen (y. 4 milyar – 570 milyon yıl önce) kayaçlan zamanla birikmiş tortullar örter. Bazı yerlerde eski volkanik oluşumların izlerine de rastlanır. Ülke fiziksel coğrafya bakımından üç ana bölgeye ayrılır: Trablusgarp, Berka (Sırenaika) ve Sahra.
Kuzeybatıdaki Trablusgarp’m kıyı kesimini bir dizi vahadan oluşan, üçgen biçimli Cifare Ovası kaplar. Ovada kumullar ve tuzlu bataklıklar da bulunur. Kireçtaşı olu-şumlu bir plato olan ve yüksekliği 600-900 m arasında değişen Cebel Nefusa, doğu-batı doğrultusunda yaklaşık 320 km boyunca uzanarak Cifare Ovasını kuşatır. Ülkenin en verimli tarım alanlarım barındıran Trablusgarp, nüfus yoğunluğunun da en yüksek olduğu bölgedir.
Kuzeydoğudaki Berka’da el-Merc olarak bilinen dar kıyı ovası 32 km kadar içeride birdenbire yerini Cebelü’l-Ahdar’a bırakır. Kireçtaşh bir kütle olan Cebelü’l-Ahdar daha güneyde yan çöl görünümlü çayırlık alanlarla birleşir.
Libya topraklarının büyük bölümünü kaplayan Sahra Platosu, geniş bir alana dağılmış az sayıda vaha dışında çıplak kayaçlar-dan ve rüzgârla sürüklenen kum örtülerinden oluşur. Güneybatıdaki Fizan bölgesinde kumulların oluşturduğu hafif yükseltiler yaklaşık 160 km uzunluğunda bir sıra biçimini almıştır. Ülkenin orta kesiminde bazalt oluşumlu bir plato olan, 800 m yüksekliğindeki el-Harucü’l-Esved bir dizi volkanik dorukla kaplıdır. Daha doğudaki geniş
20°
25°
Sirte (Surt) Havzası başlıca petrol yataklarını banncunr. Cebel Nefusa’nın gerisinde geniş bir alana yayılan Hamra Hamadası, çıplak kayalıklarla belirlenen bir platodur. Ana kütlesi Çad’da bulunan Tibesti Dağlarının Libya içlerine sokulan kolu sınırdaki Bette Doruğunda 2.286 niye ulaşır.
Akarsular ve toprak dokusu. Yıl boyunca akan ırmaklardan yoksun olan Libya’daki sayısız ırmak yatağı, yağışlar sırasında taşlan sularıyla dolduktan sonra kısa sürede kurur. Bununla birlikte zengin yeraltı su kaynaklarıyla beslenen artezyen kuyuları ve kaynaklar, vahaların su gereksinimini yeterince karşılar. Kıyı şendi boyunca sebha denen tuzlu göller bulunur. Batı kıyısındaki kurşuni-kahverengi topraklar son derece tuzludur. Doğu kıyısında Cebelü’l-Ahdar ile deniz arasındaki ince ve verimli topraklar potas ve fosforik asit içerir. Ülkenin geri kalan kesimine kumluk ve taşlık çöller egemendir.
İklim. Libya’nın kurak çöl iklimi kıyı kesiminde denizin etkisiyle bir ölçüde yumuşar. Gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farklılığı özellikle Sahra’da çarpıcı boyutlara varır. Ocak ayı sıcaklık ortalaması kuzeyde 11°C, güneyde lTC’dir. Aynı bölgelerin temmuz ayı ortalaması ise sırasıyla 28°C ve 38°C’dır. Cifare Ovasındaki el-Aziziye’de, dünyanın gölgedeki en yüksek sıcaklığı (58°C) saptanmıştır. Kuzeydeki tepelik alanlarda 400-500 mm arasında değişen yıllık yağış miktan, güneyde birçok yerde 125 mm’nin altına, Libya Çölünde ise 25 mm’ye kadar iner. Her 5-6 yılda bir yaşanan kuraklık bir ya da iki yıl sürer. Sahra’nın bazı yerlerinde yılın yaklaşık üçte ikilik bölümünde hiç yağış düşmez. Fizan bölgesindeki sebha dünyanın en kurak yerleri arasında yer alır. Güneyden esen ve büyük miktardı kum tozu taşıyan sıcak gıbli (fön) rüzgân kuraklığı daha da.artınr.
Bitki örtüsü ve hayvan varlığı. Ülkenin iyi yağış aldığı yıllarda kıyı ovalannı çirişotu gibi otsu bitkilerden oluşan bir örtü kaplar. Cebelü’l-Ahdar’m Akdeniz’e bakan kuzey yamaçlarında ardıç ve sakız ağaçlanılın ağırlıkta olduğu sık ormanlar bulunur. Aynca brom, salkımotu ve delice gibi biryıl-lık bitkiler yetişir. Orman ve ot örtüsü dağın güney yamaçlarında seyrekleşir.
Kurak dönemlerde daha çok kazayağı ve yavşan gibi bitkilere rastlanır. Gerçek çöl koşullannın hüküm sürdüğü bölgelerde bitki örtüsü vahalardaki hurma ağaçlan ve
Libya’nın füli başkenti Trablusgaıp’tan Ur görünüm
ABC Ajansı
kurumuş ırmak yataklannda yetişen otlarla sınırlıdır.
Yabanıl hayvan varlığı çöl kemiricilerinin yanı sıra sırtlan, tilki, çakal, ceylan ve yaban kedisi gibi türleri kapsar. Vahalarda ve su kaynaklan çevresinde engerek gibi zehirli yılanlar yaşar. İç kesimlerde göçmen çekirge ve kuş sürülerine rastlanır. Ülkeye özgü kuşlar arasında tahtalı güvercin, keklik ve tarlakuşu sayılabilir. Kartal, şahin ve akbaba gibi kuşlar da yaygındır.
NÜFUS. Uzun yıllar Libya’nın toplumsal yapışma damgasını vuran kabile düzeni büyük ölçüde çözülmeye yüz tutmuştur. Bununla birlikte kabile örgütlenmesinin ka-lıntılan hâlâ varlığını korumaktadır. Günümüzde nüfusun büyük çoğunluğunu köken olarak Bedevi ve Berberi toplulukların kanşumna dayanan Libyalı Araplar oluşturur. Geçmişte ülkenin başlıca etnik topluluğu olan Berberiler özümleme süreci sonunda büyük ölçüde Araplaşmıştır. Arapça resmî ve temel dildir. Hami dil ailesine bağlı özgün Berberi dilini sürdüren bir azınlığın varlığına karşın, bu Berberilerin çoğu aynı zamanda Arapça da konuşur. Eski kölelerin soyundan gelen Siyahlar özellikle batı kıyılarında toplanmıştır. Geçmişte önemli bir azınlık durumunda olan İtalyanların, Rumların ve Yahudilerin toplam nüfus içindeki oram günümüzde yok denebilecek bir düzeydedir. Buna karşılık Mısırlı ve Tunuslu Araplar önemli birer azınlık durumuna gelmiştir. Ülkede Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan gelme çok sayıda yabancı işçi de çalışmaktadır. Toplam nüfusun yüzde 97’si Sünni Müslümandır; Hıristiyanlar küçük bir azınlık oluşturur.
Nüfus yoğunluğu (1992) kilometrekarede 2,5 kişidir. Büyük ölçüde kıyılarda toplanmış olan kentlerde yaşayanlann toplam nüfus içindeki oranı (199Ö) yiizde 70,2’dir. Trablusgarp ve Binşazi toplam kentsel nüfusun yaklaşık üçte ikisini Tbanndmr. Geleneksel olarak ülkenin başlıca nüfus merkezleri olan Trablusgarp, Berka ve Fizan bölgeleri ıssız ve geniş çöllerle birbirinden aynlır. Kırsal kesimde göçebe ve yan göçebe hayvancılıktan yerleşik yaşam biçimine geçişin oldukça yakın bir geçmişi vardır. Köylerin çoğu eski kervan yolları üzerindeki vahalarda kuruludur.
Doğal nüfus artış hızı (1988) binde 39 gibi yüksek bir düzeydedir. Bunun temelinde binde 46’yı bulan doğum oranının (1988) yüksekliği yatar. Sağlık koşullann-daki gelişmeye bağlı olarak hafif, ama sürekli bir düşüş gösteren ölüm oranı (1988) binde 7 ile dünya ortalamasının altına düşmüştür. Toplam nüfus içinde 15 yaşın altındaki grubun oranı yüzde 47,2’dır. Nüfusun cinsiyete göre dağılımında kadın oranının düşük bir düzeyde oluşu (yüzde 47,6), öteki birçok Arap ülkesinde görüldüğü gibi Libya’da da kız çocuklannı nüfusa kaydetmeme alışkanlığının bir ölçüde sürdüğünü gösterir.
EKONOMİ. Libya’da merkezî planlamaya göre yönlendirilen ve büyük ölçüde petrol üretimi ve ihracatına dayanan bir ekonomi yürürlüktedir. Son yıllarda petrol gelirleriyle finanse edilen geniş çaplı altyapı yatınm-lanna girişilmiştir. Kalifiye işgücü aşğı nedeniyle bu projelerde ve petrol tesislerinde çok sayıda yabana teknisyen ve işçi çalıştmlmaktadır. 1989 verilerine göre ülke gayri safi milli hasılası (GSMH) 23,3 milyar ABD Dolan, Afrika kıtasında en yüksek düzeyi oluşturan kişi başına milli gelir ise 5.310 ABD Dolan’dır.
Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı (1989) ancak yüzde 5,5 olan tanm sektöründe toplam işgücünün (1989) yaklaşık yüzde 20’sı çalışır. Libya tarımsal üretim bakımından kendi kendine yeterli olmaktan uzaktır. Temel tanm ürünü iklim ve toprak koşullanna kolaylıkla uyum sağlayabilen arpadır. Arpa rekoltesi yıldan yıla önemli farklılıklar gösterir. Kuzeyde arpanın yanı sıra buğday, kocadan ve tütün yetiştirilir. Zeytinlikler daha çok Cifare Ovası ve Cebel Nefusa’da toplanmıştır. Vahalarda yetiştirilen başlıca ürünler hurma ve incirdir. Dağ yamaçlarında üzüm bağlan bulunur. Öteki önemli ürünler arasında turunç-
405 Libya
giller, badem, domates ve patates sayılabilir. Kamulaştmlan arazilen çok düşük bedellerle köylülere dağıtan devlet, arazi ıslahı, sulama ve ilaçlama konusundaki
atmmlann yanı sıra tohum, gübre ve ma-
ine kredileri yoluyla da tanma geniş çaplı destek vermektedir.
Çayır ve otlaklar ülke topraklarının yaklaşık yüzde 8’ini kaplar. Koyun ve keçi yetiştiriciliği özellikle Berka’da önemli bir geçim kaynağıdır. İngiltere’den ithal edilen sığırlarla bu alanda da gelişme sağlanmıştır. Kıyı açıklanndaki balık ve sünger avcılığını daha çok Yunan, İtalyan ve Malta balıkçı tekneleri yürütür.
Libya’nın en önemli yeraltı zenginliği 1991’de toplam rezervi 3,6 milyar tonu, bulan petroldür. Afrika’nın en büyük petrol üreticisi olan Libya, dünya petrol üretiminde de onuncu sırada yer almaktadır. Ülkenin en önemli petrol yataklan Sirte Havzasında ve Bingazi çevresindedir. Petrolle birlikte bulunan doğal gaz dışındaki başlıca madenler arasında natron, potas, alçı, demir cevheri ve linyit sayılabilir. Temelde petrol ve doğal gaz üretimine dayanan ve toplam işgücünün ancak yüzde 2,4’ünün çalıştığı madencilik sektörünün GSYlH’ye katkısı yüzde 27,5’tir. Çoğu uluslararası petrol şirketinin Libya’daki mal varlığının 1973’te millileştirilmesine karşın, dana sonralan üretimde gerekli ço-
unluk hissesinin Libya’nın elinde kalması
oşuluyla bazı yabancı şirketlerin petrol aramasına izin verilmiştir. Petrol rafinerileri yapımının finanse edilmesinde İtalyan sermayesinin katkısı önemli bir düzeydedir. Önemli yataklan limanlara bağlayan petrol boru hatlannın yanı sıra çok sayıda petrol işleme ve doğal gaz sıvılaştırma tesisi inşa’ edilmiştir. Öte yandan Japonya, Yugoslavya ve İsveç’ten satın alman tankerlerle petrol taşımacılığında dışa bağımlılığa büyük ölçüde son verilmiştir. Demir cevheri ve öteki madenlerin çıkanmı da devletin denetimindedir.
GSYİH’nin yaklaşık yüzde 7,8’inin yaratıldığı imalat sektöründe toplam işgücünün yaklaşık yüzde 9,3’ü çalışır. Devlet imalat sanayilerini geliştirmek amacıyla yabancı yatınmlan özendirici bir politika izlemektedir. Sanayileşmenin önündeki başhca engeller petrol dışındaki doğal kaynaklann yetersizliği, iç pazann darlığı ve nüfus dağılımının dengesizliğidir. Dokuma, hah, kilim ve ayakkabı gibi ürünlere dayalı geleneksel sanayi dallarının yanı sıra son yıllarda petrokimya ürünleri ve yapı malzemeleri üretiminde de bir gelişme görülmektedir. Sanayi kuruluşlanmn büyük bölümü Bingazi ve Trablusgaıp’ta toplanmıştır. Termik santrallardan elde edilen elektriğin yıllık üretim miktan (1990) 19 milyar kW-sa düzeyindedir. Kişi başına elektrik tüketimi çoğu Afrika ülkelenndeki miktardan daha yüksektir. Son yıllarda Nijer’den ithal edilen uranyuma dayalı olarak nükleer enerji tesisleri kurma yolunda bazı adımlar atılmıştır.
İhracat gelirlerinin tamamına yakını ham petrolden sağlanır. Başlıca ithalat kalemlerini makine ve ulaşım donanımı, yatınm ve tüketim mallan, silah, gıda ürünleri ve kimyasal maddeler oluşturur. Libya’nın dış ticaretinde en önemli yeri İtalya, Almanya, İspanya, Japonya ve İngiltere tutar. Daha önce başlıca petrol alıcılann-dan olan ABD 1982’de Libya’dan petrol ithalatına yasaklama getirmiştir.
Mısır ve Tunus sınırlan arasında kıyı boyunca uzanan ana karayollan ikincil hat-
liberalizm
27
Haz