Hüzün

Hüzün

Düştün isen tam aksine daha da güçlenirsin , kimsenin el uzatmasını beklemeden hızlıca kalkmalısın.Bacakların dizlerin mi kanadı eline ıslak bir mendil al ve sil, kimseden mendil bekleme.Yaralarını pansuman edecek gücü Rabbinin ayetlerinde bul hüsrana uğrama. Etrafında maskeler takınarak dolaşan menfaatçi dostlarının yalan olduğunu gördüysen neden üzülürsün ,sevin dost istersen Allah yeter. Herkes kabir kapısına kadar değil mi zaten çok güvendiğin baban kardeşlerin evlatların bekleyecek mi seni kabir de, meleklere senin yerine onlar mı cevap verecek.Yapayalnızsın şu alemde doğarken de ölürkende.Ağla üzül elbette bunlar bize yüklenmiş duygular ağlamıyorsan o halde sıkıntı vardır sende. Kimsenin yanında ağlamak istemezsen anlarım , zayıflık belirtisidir ağlamak çoğu insana göre, bana göre ise ağlamak ADAM olmanın göstergesidir.Onlar eğer ağlayabilselerdi ANLAYABİLİRLERDİ. Hüzün

Rate this post
Rate this post

Bir yorum

  1. YIKINTIDAN UMUT DOĞABİLİR
    Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı.
    Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.

    Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden…

    Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı.

    Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
    Günler hep aynı şekilde geçiyordu.
    Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu.

    Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde ku lübesinin alevler içinde yandığını gördü.
    Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu.
    Başına gelebilecek en kötü şeydi bu.
    Keder ve öfke içinde donakaldı.

    Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı.

    “Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?” diye feryat etti.
    O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi.

    O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.

    Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı!

    Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu; “Benim burada olduğumu nasıl anladınız?”

    Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: “Dumanla verdiğiniz işareti gördük!”

    Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de…

    İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasın da kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor.

    Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor.
    Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor.
    İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

    Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi,
    yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…
    Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu.

    Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmektir…

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*