DİK
DİK sıf. (esk. türk. ting’ten). Eğik olmayan, yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan: Kara bıyıklı, dik oturuş-lu, benim bugünkü yaşımda birkaç küçük! (F.R. Atay). || Eğimi az: Bir saat sonra Papaz Bayırı’na çıkan dik yokuşu tırmanıyordum (Ömer Seyfeddin). || Sert, kolay eğilip bükülmeyen: Adamın dik bıyıkları şimdi başka bir mâna ve dikkat kazanmışlar … (A.H. Tanpınar). || [Ses için] Kalın, tok. sert: Dik bir ses ona cevap verdi (A.H. Tanpınar). Âdeta öğretmişler gibi inadına dik bir sesle bağırmağa devam ediyordu (R.N. Güntekin).
— çeş. DEY. Dik âlâsı. (Tklz.) Çoğunlukla hoşa gitmeyen bir durum veya tutumun aşırı derecesini belirtmek için kullanılır: Tembelliğin dik âlâsı. || Dik başlı (dik kafalı), inatçı, kendini beğenmiş, bildiğinden şaşmayan: Bu mağrur ve dik kafalı oğlanın ekmeğiden yemek ve onun emri altında olmak Şahinde’nin tahammül edemeyeceği şeylerdendi (Sabahattin Ali). || Dik dikine (diki dikine), inadına.
— Biyol. Dik durma, insan gibi, gövde yükü dört yerine iki desteğe dayanan, yani iki bacak üzerinde duran canlıların durumu. (Eşanl. ORTOSEL1.)
— Bot. Ekseni mümkün mertebe dikey, ucu yukarı doğru olan organlara denir: Dik gövde, dal, yaprak, çiçek sapı, kozalak.
|| Ekseni düşey olan organlara denir. (Yumurtacıklarda ve embriyonda eğik karşıtı olarak kullanılır.)
-•— Denize. Dik rota, bir geminin tramola etmeden (ters yöne dönmeden) rüzgârı başa çok yakın alarak seyir ettiği rota. || Dik rüzgâr, bir geminin seyrettiği rotanın aksine doğru, pruvasından gelen rüzgâr. (Yelkenciler bu durumda istedikleri yere gidebilmek için volta seyri yaparlar.) || Dik vento, gemilerde serenlerin, yarım serenlerin, bumbalarır. v.b. donanımların ağırlıklarını taşıyan ve bunlann istenilen açılarda tespit edilmesini sağlayan tel halat veya zincirler. Bk. SEREN, bumba.
— Geod. Dik çember, teodolite benzeyen, ancak farklı olarak yalnız yatay tabladan (lemp) meydana gelen geodezi âleti, özellikle, düşey ayrıtlı iki düzlemli açıların ölçülmesinde kullanılır. (İki doğrultu arasında ölçülen açı, bu iki doğrultunun güney açıları arasındaki farka eşittir.)
— inş. Dik bitişge, yan yana yerleştirilmiş iki taşın düşey bitişgesi.
— Kıyf. Dik taban, ayakkabı çeşitlerinden birine verilen ad. || Dik yakalı elbise, üst kısmı boyna kadar uzanan elbise. Bk. YAKA.
— Mad. oc. Dik baca, çok eğimli bir yatakta, maden filizi, kömür veya steril içine oyulmuş, içine demiryolu döşenmemiş eğik galeri: Dik baca, maden ocağının havalandırılmasına, işçilerin inip çıkmasına, maden filizinin dışarı boşaltılmasına veya dolgu maddelerinin galeriye yığılmasına yarar. (Eşanl. FERE.)
— Mat. Dik açı. (Bk. AÇI.) || Dik biçme. (Bk. PRİZMA.) || Dik doğru. (Bk. DOĞRU.)
|| Dik fonksiyonlar. (Bk. FONKSİYON.) || Dik izdüşüm. (Bk. İZDÜŞÜM.) || Dik kenar. (Bk. KENAR.) || Dik koni. (Bk. KONİ.) || Dik piramit. (Bk. PİRAMİT.) || Dik prizma (Bk. PRİZMA.) || Dik silindir. (Bk. SİLİNDİR.) || Dik üçgen. (Bk. ÜÇGEN.) || Dik üçgen prizma. (Bk. PRİZMA.) || Dik yamuk. (Bk. YAMUK.) ji Küresel dik üçgen, üç açısı