Sofra Kültürümüz Değişmeye Başladı
İşin gerçeği artık toplum olarak bu sahneye, senaryoya odaklandık, bir güzel de uyarlandık. Beylerin, hanımların, çocukların damak tadı değişti. Aslında değişen damak tadı değil; asıl değişen zihni bulandıran keyifsiz yorumlar. Allah aşkına bir nimete bu kadar yorum, bu kadar eleştiri, bu kadar çirkin sözler yapılır mı hiç? Alla- hü Teâlâ (c.c) bu nimetleri yeresiniz, bir lokmacık alıp çöplere tıka basa doldurasınız, onunla doymak değil; eğlence yapasınız diye mi rızıklandırdı insanoğlunu?
Toplumun sofraya bakışı, sofra düzeni, sofra adabı, sofra kültürü bozuluyor günden güne. Bizim sofra kültürümüz bu mu? Yoksa farklı bir arayış mı var? Hadi yer sof
rasını geçtim ben de konforu gözeterek masada yemeyi severim. Peki eleştiriler, eksik aramalar, sofra düzenini beğenmemeler de neyin nesi? Masanın “Şusu busu” yok. Servis düzeni dedik, Türk usulü değil; bilmem falanca milletin, kültürün “Modernitesi” olduk, iyiden iyiye bocaladık. Her şey bir yana titizlik, düzen, lezzet sofrada önemlidir; ama iş olsun diye bir sofra bu kadar abartılı yerilmez. Once bir bakalım bizim örf ve adetlerimiz nelerdir? Bizim yemek kültürümüz nedir? Ne olduğu belirsiz, oradan buradan alınmış karma karışık yemek, salata bizim genel sofra kültürümüzü asla yansıtamaz. Ve sofra adabı diye bir şey var. Her ne şekilde olursa olsun ve yarışma da olsa bizim kültürümüzün, örf ve adetlerimizin dışına çıkılmamalıdır.
Bu programlar bizim sofra ahlakımız ya da sofra kültürümüz ile ilgili en ufak bir mâlumat vermiyor. Böyle bir kaygı yok! Daha önce de Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere, Macaristan, Danimarka ve Hırvatistan televizyonlarında yayınlanan bu program, oralarda izlenme rekorları kırdığından, hiç tereddüt etmeden uyarlandı bize. Bizim insanımız da maalesef dedikoduyu ve çekişmeyi sevdiğinden böyle şeyler daha çok ilgi görüyor. Kadınlara yönelik programlar neredeyse istisnasız her kanalda kendine yer buluyor.
Aile, Kültür, İnanç, Değer ya da Toplum Ahlakı mı Reyting mi?
Sofra/yemek ve misafir adabı gibi kavramlarımızın içi boşlatılıyor bu şekilde. En kutsal değerlerimiz, inançlarımız hiçe sayılıyor. Evimize bir misafir geldiğinde kaygılanmaya başlıyoruz artık. Telaşlanıyoruz. Yaptığımız yemekleri, servisi hatta bizi beğenmeyeceğini düşünmeye başlıyoruz.
Bir arkadaşımıza yemeğe gittiğimizde, ilk gözümüze çarpan sofra düzeni, görsellik oluyor. Sormaya başlıyoruz yemeği nasıl yaptığını, hangi malzemeleri kullandığını, yağını, tuzunu, şekerini… Sonra: “Kaç puan verirsin?” diyor arkadaşınız. Beğenip beğenmeyişinize göre bir puan veriyorsunuz. Sohbetiniz bu oluyor.
Misafirliklerimiz değişmeye başlıyor. Daha önce evimize buyur ettiğimiz hiçbir misafirimiz yemeklerimiz hakkında en küçük bir memnuniyetsizlik göstermezken,
“Yemeğiniz çok kötü, beğenmedim, çatalı yanlış yere koymuşsun, çok bekledik” demezken, israf olmaması için tabağını bitirirken, şimdi ne oldu? Ne değişti? Bir “Eline sağlık” bile denmez oldu! Neden?
Hiç tanımadığımız bir erkek ya da bayan aynı sofraya buyur ediliyor şimdi. Göz göze, diz dize, karşı karşıya yemekler yiyoruz. Gördüklerimizi uygulamaya başlıyoruz. Konuşacak, paylaşacak malzeme çıkıyor. Yadırgamıyoruz. Nefsimizin de hoşuna gidiyor. Kabul ediyoruz. Benimsiyoruz. Kale düşüyor. İnançlarımız sarsılıyor. Aile yuvalarımız tahrip oluyor. Bir yemek neleri götürüyor. Bir yemek nelere mâl oluyor.
Tatlı Niyetine Sonuca Bağlayalım
Yaşanan tüm bu rezaletlerin, sadece böyle bir program için geçerli olmadığını, artık sizler de çok iyi biliyorsunuz. Diğerlerinin içeriğini sizler de az-çok görüyorsunuz. Özellikle ilk başta masum gibi görünen bu tür programlara karşı çok daha dikkatli olmanız ve izlemiyor olsanız bile “Neme- lazım!” demeyerek, ekran başına kilitlenen etrafınızdaki dost, arkadaş, komşu ve ulaşabildiğiniz her bir insanı uyandırmaksınız.
Birilerinin bizi etkilemesine, yönlendirmesine, inançlarımıza ve değerlerimize zarar vermesine müsaade etmeyelim ve unutmayalım ki “Hak-Bâtıl davası kıyamet sabahına kadar devam edecektir.” O nedenle de “Bâtıl”m yanında olanların bu varlıkları, uğraşları ve gayretleri bizleri yıldırmamak. Çaresiz bırakmamalı. Hakkın, doğrunun, iyinin ve güzelliklerin karşısında duruyor olmaları çok da anlamsız olmamalı. Herkes kendi işini yapıyor ve kendi yolunda yürüyor… ٠
Peygamberimizin Yemek Adabı
- Peygamber (s.a.v.), günde iki kere yemek yerdi. Bir öğünde sadece bir hurma yediği olurdu.
- Akşam yemeğini yemeyi tavsiye ederdi.
“Bir avuç hurma ile de olsa, akşam yemeklerinden vazgeçmeyiniz, zîrâ akşam öğününün ihmâli, insanı ihtiyarlatırbünyeyi yıpratır:” (Sünen i Tirmizî)
- Öğünlerde az yemeyi tavsiye ederdi.
Haram olan yiyecek ve içecekler hariç her çeşit yiyeceği yerdi. Hiç bir yemek için sevmiyorum ifadesini kullanmazdı.
- Sadece et veya sadece sebze yemek gibi tek yönlü beslenmezdi
- Yemek davetlerine icâbet ederdi.
- Yemeğe başlamadan önce ve yemekten sonra ellerini yıkardı.
“Yemeğin bereketi hem yemekten önce, hem de yemekten sonra elleri yıkamaktadır” (Sünen-i Tirmizî)
- Besmele ile başlar, dua ile bitirirdi.
- Sağ eli ile yer ve sol eliyle yiyenleri ikaz ederdi.
- Ortaya konulmuş yemeğin, kendi önüne gelen kısmından yerdi.
- Yemek yerken sağa, sola dayanmazdı ve dayanarak yemek yenilmemesini tavsiye ederdi.
“Ben, bir şeye dayandığım hâlde yemek yemem!./’ (Sahih-i Buhârî)
- Yemeğin israf edilmesini yasaklardı.
- Soğan, sarımsak gibi kokusu başkalarını rahatsız eden yiyecekleri yedikten sonra toplum içine girmeyi yasaklardı, bu davranışı hoş karşılamazdı.
- Yemeğe ve su kaplarının içine üflemeyi yasaklardı. Yemeğin çok sıcak yenmemesi gerektiğini buyururdu.
Tek bir içişle su içmeyin, ikişer üçer yudumda için, içmeye “Bismillah” diyerek başlayın, bitirince “Elhamdülillah” deyin.” (Sünen-i Tirmizî)
- Aile fertlerinin yemeği bir arada yemelerini tavsiye eder ve beraber yenen yemeğin bereketli olduğunu belirtirdi.
“İki kişilik yemek üç kişiye, üç kişilik yemek de dört kişiye yeter.” (Sahih-i Buhârî)
Helâlinden, temiz yemekler yer ve Allah’a şükrederdi, Sofra sahibiyse, utanmamaları için herkes yiyip bitirmedikçe sofradan el çekmez ve kalkmazdı.