heyecan
Çeşitli duyguların yol açtığı, kişinin dış görünümlerine de yansıyan apansız ve geçici ruhsal çalkantı. Heyecanlar, bir bireyin yaşamındaki önemli olgulara gösterdiği biyolojik-ruhsal tepkiler diye de tanımlanabilir. Söz konusu tepkiler özel türden duyguları, yaygın ruhsal değiş¡klikleri, harekete geçme dürtülerini, bazen de açık davranışları kapsar. Birçok araştırmacı, heyecanların, evrim içinde, bireyin sağ kalma şansım artırmak için geliştiğini ileri sürmektedirler: Sözgelimi, heyecan, bir hayvanın bir tehlike kaynağından kaçmasına ya da ona çaldırmasına neden olabilir.
Kuramlar, deneysel araştırmacılar, gerek insandaki, gerek çeşitli hayvanlardaki heyecanların niteliğini araştırmışlardır. Sözgelimi, Harry Harlow, yaşamlarının ilk 6 ayında, insanlarla ya da başka hayvanlarla hertürlü ilişkiden yoksun bırakılan rhesus maymunlarının ağır çöküntü belirtileri gösterdiklerini kanıtlamıştır. Charles Harwin. The Expression ٠/ the Emotions in Man and Animals (İnsanda ve Hayvanlarda Heyecanların dışa Vurulması, 1872) adlı yapıtında, hayvanlardaki heyecanları, bunları dışa vuran davranışları gözlemleyerek ve bu davranışları doğuran koşulları öğrenerek tanımaya olanak bulunduğunu belirtmiştir. Sözgelimi, köpeğin hırlaması, insanın öfkeli öfkeli gülmesine benzer, Harwin heyecanların, başkalarına bilgi ileterek, insanlar kadar hayvanların da sağ kalma savaşımına katkıda bulunduğu sonucunu çıkarmıştır, öfke belirtilerinin dışa vurulması, saldırı olasılığının, korkunun dışa vurulması da, oradan uzaklaşma olasılığının işaretidir. Bu bilgi çoğunlukla ölümcül bir kavga patlak vermesi olasılığını azaltır; böylece organizmanın sağ kalma şansını artırır.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud anıların, bastırılmış oldukları için çoğu zaman bildirilmediği kanısındaydı. Bunlar, dışa vurulmaları hoş olmayan, hattâ tehlikeli olabilecek güçlü heyecanlarla ilgili oldukları için bastırılıyorlardı. Bazı hastalar, ne rahatsız edici olayı, ne de anıyı anımsayabiliyorlardı. Heyecan bilinçsiz bir biçimde de olsa, hastanın davranışını etkilemeyi sürdürüyordu. Sözgelimi, sürekli olarak kaşlarını çatan ya da diş gıcırdatan, düşlerinde öldürülmüş insanlar gören bir kimse, kendisi tersini söylese de büyük bir olasılıkla bir öfkesi olan biridir. Freud, bir kişinin düşlerini, çağrışımlarını, dil sürçmelerini, yüzündeki anlatımı ve sesindeki niteliği, bastırılmış heyecanların varlığı konusunda yargılara varmak için kullanmıştır.
Heyecan kuramları tarihinin üçüncü önemli kişisi, ABD’li VVilliam James’tir. VVilliam James, bir durumun algılanmasının, fizyolojik değişikliklere neden olan davranışlara, kişinin bu iç değişiklikleri algılamasının da gerçek heyecan duygusuna yol açtığına inanıyordu.
Özerk sinir sisteminde oluşturdukları değişiklik örüntüsü bakımından heyecanlar arasında bazı farklar varsa da, farklar büyük değildir. Heyecanlar konusunda yapılan bir kimyasal deney, epinefrin (adrenalin) hormonunun enjeksiyonuyla ortaya çıkan heyecan benzeri durumun, toplumsal duruma bağlı öfke olarak ya da hoşlanma olarak yorumlanabileceğini göstermiş olmakla birlikte, uzmanlar bu bulguya karşı çıkmışlardır.
Beynin hangi bölümünün heyecanları denetlediği konusunda, bazı kuramlar ileri sürülmüştür. Heyecan dışa vurumunun merkezi olarak hipotalamus, limbik sistem ve beyincik çekirdekleri (amygdala) önerilmiştir. Bazı araştırmacılarsa, soruna davranış açısından yaklaşmışlar, heyecanların belirleyicileri olarak yorumlara ve değerlendirmelere ağırlık tanımışlardır. Bu dönemde neşe, keder, öfke, korku, vb. temel heyecanları tanımlamak yolunda çalışmalar yapılmış ve bunlar heyecana ilişkin standart söylemler halini almışlardır. Ayrıca, kültürler arasında çapraz inceleme çalışmaları, dünyanın her yanındaki insanların, temel bir heyecanı yaşarken yüzlerinde aynı heyecan anlatımını dışa vurduklarını ortaya koymuştur.
Karmaşık bir durum olarak heyecan. Bir hayvandaki ya da kişideki bir heyecanın niteliğinin saptanması, her seferinde kanıtlardan yola çıkılarak yapılan bir yorum ya da çıkarsamadır. Heyecan bütün organizmayı kavrayan ve çevresiyle ne kadar başarılı etkileşim içindeyse o kadar derinlemesine etki uyandıran bir durumdur. Heyecanlar yiyecek, iş ya da bir eş bulmak uğrunda rekabet eden bir rakiple karşılaşma ya da bir anneyi ya da babayı yitirmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalma gibi önemli yaşamsal sorunlara gösterilen tepkilerdir. Bu gibi tepkiler, sözgelimi dövüşme, kaçma, âşık olma ya da yardım çağrısında bulunma yoluyla, bireyin sorunlarıyla başa çıkmasına yardımcı olur. Heyecanlar bireyin içsel durumundaki bir değişmeyi temsil etmelerinin yanı sıra, aynı zamanda da bir davranış değişikliğidir; en önemlisi bu davranış, o kişinin çevresindeki insanlar ya da olaylar üstünde bir etki yapmaya yöneliktir.
“Heyecan” adı verilen bu karmaşık durumlar, birbirlerinden farklı biçimlerde tanımlanır. İçgözlem dilinde mutlu, kederli, nefret etmek, vb. terimler kullanılır. Davranış dilindeyse dövme, kaçma, ağlama ve kucaklama gibi sözcüklerden yararlanılır. Heyecanlar, heyecan davranışının çevre üstündeki sonuçları bakımından da tanımlanabilir; sözgelimi tehlike karşısında kaçma, bireyin zarara uğramaktan korunmasıyla sonuçlanır. Tehdit edici bir heyecan uyarıcıya saldırmak, o uyarıcıyı yok etme sonucunu doğurur. Ağlamak, çoğunlukla yardım sağlama sonucunu getirir.
Birincil ve ikincil heyecanlar. Çoğunlukla bazı heyecanların birincil, bazılarının da ikincil oldukları varsayılır. Birincil heyecanlara verilen anlamlar biraz farklı olmakla birlikte, şunların çoğu üstünde uzmanlar anlaşmaya varmışlardır: Öfke, korku, neşe, acı, kabul, nefret, hayret. Ana (birincil) renklerin birbiriyle karışarak ikincil renkleri oluşturması gibi, ikincil heyecanlar da, birincil heyecanların birbirine karışmasıyla oluşurlar. İlgi çekici olan, ikincil (ya da karma) heyecanlara çoğunlukla, kişiliği tanımlamada kullanılan aynı adların verilmesidir: Sözgelimi, sürekli öfke ve nefret duygularını açığa vurma huyunda olan biri “huysuz” diye nitelendirilebilir; kabul edici ve neşeli olan bir insana “toplumsever kişi” denir. Araştırmacılar heyecanların yalnızca kişiliğe bağlı olmayıp, ruhsal bozukluklara ve benlik savunmasına da bağlı bulunduklarını göstermişlerdir. Ayrıca heyecanların, güdülenmeyle sıkı bir ilişkileri vardır. Bu nedenle heyecanlar, bütün canlı organizmalarda temel olan süreçlerdir ve işlev görmenin birçok yönleriyle bağıntılıdırlar.