Onlar Avrupa’yı, Avrupa Onları Taklit Ediyor
Sir Adolphus Slade, bir ingiliz amiralidir. Onun Türklerle ilk tanışması 1829 yılında olmuştur, o tarihten itibaren de pek çok defa Türkiye’ye gelip gitmiştir. 1850-1866 yılları arasında ise Osmanlı donanmasında müşavirlik hizmetinde bulunmuş- tur. Osmanlı ülkesinde bulunduğu bu yıllarda kendisi “Müşavir Paşa” ismi ile anılmıştır. Slade, bu ismi öylesine b^im sem iştir ki, ülkesine döndükten sonra dahi kullanmıştır. 16 yıl süren bu görevi sırasında Osmanlı donanmasına çok emeği geçen ve Türkiye’yi ve Türkleri çok iyi tanıma fırsatı bulan Adolphus Slade, 1867 yılında ülkesine dönmüş, 10 yıl sonra da 1877’de ölmüştür.
Slade, Türkiye ile ilgili dört kitap yayınlamıştır. Bunlardan ilk üçü tam bir seyahatname şeklindedir. Dördüncü ve son kitabı ise Kırım Savaşı ile ilgilidir ve bu eseri mem- leketine döndüğü 1867 yılında neşretmiştir. Bu eserinde Adolphus Slade, esas olarak Kırım Harbi’ni anlatmakla beraber artık çok daha iyi tanımakta olduğu Osmanlılar hakkında kayda değer bilgiler vermekte ve dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmaktadır.
Adolphus Slade’in İstanbul’da bulunduğu devir Tanzimat devridir ve Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’la beraber başlayan batı hayranlığı devlet ve toplum hayatında Avrupa’nın her şeyini taklit etme modasına dönüşmüştür. Müellifin Türkiye ve Kırım H arbi isimli eseri dilimize Ali Rıza Seyfioğlu tarafından tercüme edilerek 1943 yılında, İstanbul’da, Askerî M atbaa’da basılmıştır.
Slade’in Türkiye ve Kırım Harbi isimli eserinden üç ayrı iktibasta bulunuyoruz. Bunlardan ilkinde müellif, İstanbul’un askerî ve ticarî noktadan eşsiz konumunu ve şehrin stratejik ehemmiyetini anlatıyor. Ona göre bu şehir dünyanın dengesi bozulduğu zaman hâkimiyet merkezi olacaktır.
İkinci iktibasımızda vazar, eski Türk kıyafetinin Avrupa kıyafetleri ne üstünlüğünü ve Osmanlıların Avrupa kıyafetleri almakla ne büyük bir hata yaptıklarını vurguluyor. Üçüncüsünde ise Osmanlıların Avrupa taklitçiliği yapmak yerine, zaten Avrupalıların onlardan almış olduğu eski teşkilatlarını, âdetlerini, müesseselerini zamanın şartlarına uyarlayarak yeniden ihya etmeleri gerektiğinin üzerinde duruyor.
”İstanbul’un askerlik ve ticaret bakımından tarihin her çağında eşsiz kalmış olan mevkii, gemilere makine konulduktan sonra dahi, o derece yükselmiştir ki, dünya dengesi bozulduğu zaman hâkimiyet merkezi yine bu şehir
olacaktır.”
Slade, esas olarak Kırım Harbi’ni anlatmakla beraber artık çok daha iyi tanımakta olduğu Osmanlılar hakkında kayda değer bilgiler vermekte ve dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmaktadır.
Dünya Başkenti: İstanbul
“Karadeniz’in emniyetli ve müdafaa olunabilir yalnız iki limanı vardır: Sivastopol ile İstanbul. Bir makineli donanma için de İstanbul limanı daha iyidir, çünkü burası rüzgardan daha ivi korunur. İstanbul’un askerlik ve ticaret bakımından tarihin her çağında eşsiz kalmış olan mevkii, gemilere makine konulduktan sonra dahi, o derece yükselmiştir ki, dünya dengesi bozulduğu zaman hâkimiyet merkezi yine bu şehir olacaktır. Ve on beş asırdan beri an’aneler, tarihî kayıtlarla ona bağlı olan Doğu Roma İmparatorluğu eyaletlerinin tabiî başı olmakta devam edecektir. Bu vaziyetin vücut bulabilmesi için lazım gelen tek şey hür ve âdil bir idare, işlerini ve siyasetini bu asırlara uyduracak bir hükümettir. Bu mantıkî neticeleri bekleyiniz: Karadeniz ve Akdeniz boğazları geçilmez hale gelir ve o zaman o boğazlar içindeki donanmalar Akdeniz için de Karadeniz için de “daimî tehlike” olur. İstanbul’un güneşli Marmara Denizi’yle yıkanan bereketli topraklarıyla o denizin bitmez tükenmez balık kaynaklan İstanbul’un bugünkü nüfusunun üç katını besler.
“Kuşak, hastalığın başlıca yolları olan bağırsaklarla karnı Yürüyüşte de muhafaza ettiği gibi vücudu da dik ve sağlam tutar.”
Eski Türk Kıyafeti
“Babıali askerlerini biçimsiz bir Avnıpa kılığına koymakla hem bir felsefe, hem de bir maliye yanlışlığı yapmıştır. 1830 yılından beri orduda ve donanmada çıkan hastalıkların çoğu, Türkler taralından çocukluklarından beri giyilmekte olan sarık, geniş şalvar ve kuşağın birdenbire bırakılmasına atfolunabilir. Yeni askerlerin birçoğu bunların yokluğuna bir türlü alışamamışlardır. Bunlar birliklerde daima hasta bir halde kalmışlar yahut askerliklerini yapıp bitirmeden ölmüşlerdir. Kuşak, hastalığın başlıca yolları olan bağırsaklarla karnı muhafaza ettiği gibi vücudu da dik ve sağlam tutar. Gece karargâhında erat, sarıklarını çözüp bununla başlarını, boyunlarını ve yüzlerini sarabilirler.Yürüyüşde de yüzü kardan, rüzgârdan ve tozdan koruyacak surette kullanılır. Geniş pantolonlar ve bol kollu cepkenler vücuda rahatlık verir, uyurken de kan dolaşımını kolaylaştınr. İstanbul’da Yeniçeriler müzesinde gördüğümüz eski piyade elbisesi içinde insan hafif ve kolay yürüyebilir, nefes alır, rahatça da uyur. Bunlar ise bir askerî elbise tertip etmek isteyeceklerin elde etmeleri lazım olan başlıca gayelerdendir.
“İlk defa Türklerin ortaya koymuş oldukları büyük çapta toplar şimdi bütün Avrupa devletleri tophanelerinde gökülüyor.”
Osmanlılann Avrupa Taklitçiliği
“Yeniçerilik düşmanlığı ile eski Türklük tesiri olduğuna inanılan her şeye karşı zavallıca bir korkuya ve bütün Avrupa âdet ve modaları için kölelere yakışır bir hayranlık ve takdir duygusuna kapılmış olan Türkiye, kendi sistemine çok uygun olan birtakım şeyleri bırakmış, vaziyetine uymayan sayısız usulleri de AvrupalIlardan taklit etmiştir. Ne gariptir ki Türkiye böylece kendimi düzeltiyorum sanırken onun bıraktığı usulleri de Avrupa kendisi için almaktaydı. Nitekim eski Türk askerî kılığı pek az bir değişme ile Fransa tarafından zuhaf kıtaları için kabul edilmiştir. İhtimal ki gitgide bütün ordular için de kabul olunacaktır. Esasen ilk defa Türklerini ortaya koymuş oldukları büyük çapta toplar şimdi bütün Avrupa devletleri tophanelerinde dökülüyor. Askerî nakliye kolları, ordu atölyeleri ve ordu polis teşkilatı bundan önceleri yalnız Türk ordularının teşkilatında bulunuyordu; şimdi her devlet harbiye bakanlığı, bunları askerî kuvvetin en lazım unsurlarından saymaktadır. Türklerin, atların sırtlarını zedelenmekten kurtaran kısa üzengilerle yüksek eyerlerin süvarinin atı ve silahı üzerindeki hâkimiyetini fazlalaştırdığı hakikati de artık Avrupa tarafından anlaşılmaya başlamıştır. Türkiye her şeyi kökünden yıkıp yok edeceğine yeni terakkileri ve yeni usulleri sağlam eski teşkilat temeli üzerine aşılasaydı eski ve yeni devirlerin zayıf unsurlarından kurtulmuş, sağlam unsurlarını da ordusunda toplamış olurdu.”
Kaynaklar: Sir Adolphus Slade, Türkiye ve Kırım Harbi, çev. Ali Rıza Seyfioğlu, İstanbul 1943; Selman Soydemir, OsmanlI Donanmasında Yabancı Müşavirlerin Etkileri (18 ve 19. Yüzyıllar), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007