İstiklâl-i Osmanî
Asr-ı Saadet’ten itibaren; Emevîler, Abbâsîler ve sonraki bütün devirlerde İslâm dini kılıç ile değil tebliğ ile yayılmıştır. Yapılan bütün m uharebe hareketlerinden maksat, bir yerdeki zulm ün kaldırılması ve İslâm adaletinin bütün insanlara ulaştırılmasından ibaret idi. Akl-ı selîm sahibi olan kimsenin ise aydınlığı gördükten sonra karanlıkta kalması da düşünülemez idi ki bu sebepten dolayı fethedilen yerlerde topluca İslâm’ı seçenler hep var olm uştur.
Sultan Abdülham ıd Han da tıpkı önceki İslâm hükümdarları gibi İslâm dinini bütün insanlara ulaştırabilmek için uğraşmış, Japonya ve Güney Afrika gibi uzak ülkelere bile tebliğ heyetleri gön
dermişti. Osmanlı Devleti’nin düşm anları, evvelâ Müslümanların birlik ve beraberliğinde aslî unsur olan halife ve sultanlara itaat ve m uhabbet hislerini yok etmeye çalışmışlar, bunda da epey muvaffak olmuşlardı. Nitekim atalarının yolundan giden İkinci Abdülhamîd H an’ın tahttan uzaklaştırılmasının üzerinden on beş sene geçmeden koskoca bir devlet dağılmıştır.
Osmanlı Devletinin kuruluşunun 600. senesi münasebetiyle hazırlanmış olan bu kitap, kasıtlı olarak padişah düşmanlığının yayılmaya çalışıldığı, insanların manasını dahi anlamadıkları hürriyet, eşitlik, adalet gibi mefhumlarla aldatıldığı ve sultanı alaşağı etmek ve bunu da meşru göstermek planlarının yapıldığı bir zamanda yazılmış olup yegâne gayesi, asırlarca gölgesinde rahat ve refah içinde yaşadıkları muazzam Osmanlı çınarının canlı kalmasının ehemmiyetini anlatmaya çalışmaktır. Nitekim müellif, Osmanlı sultanlarının neseplerini, asaletlerini ve Devlet-i Aliyye’nin kuruluşunu bildirdikten ve ilk sultanlardan kısaca bahsettikten sonra “hubb-i pâdişâh-ı âli-câh” (makamı yüce padişaha muhabbet) diye bir fasıl açmış ve burada hulasa olarak şöyle yazmıştır: “Dünyanın dört bir tarafındaki üç yüz milyondan fazla Müslüman’ın meşrû metbuu ve merkezi olan sultanımız İkinci Abdtilhamîd Han Gazî’nin saltanatının devamına duanın niçin lüzumlu olduğuna dair birkaç kelime ile kitabımızın sa- hifelerini süslemek istedik. “Şöyle ki Allâhü Teâlâ’nın irâ- de-i ezeliyesi mucebince M üslümanların kıyamet gününe değin kuvvetli bir merkeze bağlılıklarının sabit olması ve her Müslümanın o makamı kabul etmesi farz kılınmıştır. Bu sebepten, İlahî hikmete muvafık olarak, M üslüm anlar hakikaten bir emîru T müminin ve halîfe-i resul-i Rabbi’l-âlemîııe bağlı bulunmuşlardır. Bu bağlılık sadece dünyevî işler için değil ahi- rete ait olan birçok dinî işlerin de yerine getirilmesi için lazımdır. Sultanımıza hükümlerinin devamı için yapılan dua aynı zamanda Müslümanların tamamı için de yapılmış makbul bir duadır.
“Dünyanın dört bir tarafındaki üç yüz milyondan fazla Müslüman’ın meşrû metbuu ve merkezi olan sultanımız İkinci Abdülha- mîd Han Gazî’nin saltanatının devamına duanın niçin lüzumlu olduğuna dair birkaç kelime ile kitabımızın
sahifelerini süslemek istedik…”
Kitap esas olarak dört kısım olarak tertip edilmiş olup birinci kısımda Osmanlı sultanlarının nesebi, ilk Osmanlı sultanlarının vasıfları ve evlatlarına yaptıkları vasiyetleri verilmiştir. İkinci kısımda padişahı sevmenin lüzumu ve hilâfet makamının ulviyetinden bahsedilmiştir. Üçüncü kısımda Osmanlı Devleti ‘ nin kuruluş belgesi olarak Selçuklu sultanı Alâaddîn’in gönderdiği nâme; kuruluş tarihi olarak da Sultan Alâaddin’in vefat tarihi olan 1299 yılı verilmiştir. Dördüncü kısımda ise muhtasar olarak OsmanlIların aşiretten devlet haline nasıl geldikleri bildirilmiş, ilk devrin muhtasar bir tarihi yazılmıştır. Kenarları süslü ve renkli baskı olan kitapta Osman Gazi’nin doğduğu Söğüt’ün, ilk hutbenin okunduğu Karacahisar Camii’nin, Ertuğrul ve Osman Gazi türbelerinin ve ilk başşehir olan Bursa’nm, siyah-beyaz orijinal fotoğrafları bulunmaktadır.
“Müslümanlar için Allah ve peygamberinden sonra onun halifesi mukaddes tanınır ve öz peder ve validemizden kat kat fazla olarak isimleri hürmetle anılır. Bir Müslim, Osmanlı sultanına karşı bu hislerle dolu olursa onda merhamet, şefkat, adalet, ihsan, inâyet, edep, tevazu, sadakat gibi güzel huylar görülmeye başlar. Bunlar ise kamil insanın vasıflandır. Herkes bu hislerle dolu olsa âlem pek mamur olurdu…”
Ağır ve süslü bir dille yazılmış olan kitap akıcı bir anlatıma sahiptir. Aralarda verilen şiirler de kitabı oldukça okunabilir hale getirmektedir. Bu şiirlerin çoğunluğu, sultanı methedici ve okuyucunun millî ve manevî hislerini coşturucu marşlar tarzında yazılmış kıtalardan müteşekkildir. Bazı şiirlerde tarihî hadiseler şiir olarak anlatılmaktadır: