wiki

MEVLEVİ KAPISININ DIŞ YÜZÜ

ekran-alintisiMEVLEVİ KAPISININ DIŞ YÜZÜ

Mevlevîhane Kapısı’na Kırmızılar Kapısı202 da derlerdi ki, eski bir rivayete göre kırmızı faksiyonlar* diğer faksiyonlarla birlikte Theodosius’un ikinci surunu inşa etmişlerdi. ‘Porta-Roussiou’ tabirini bizlere kadar ulaştıran Theophane’dir. Bir aralık kırmızı faksiyon tabiri diğer faksiyonların isimleriyle beraber unutularak ‘Porta Rousii, Pyli tou Roussiou’ tabiri de ‘Porta Roussiou, Rigio’ şekline çevrilmiştir. Kulelerle surların üzerindeki kitabeler, hat savunmasına kırmızı faksiyonların da yardımları olduğunu bize anlatmaktadır. Kapının dış yüzündeki yukarı levhaya dikkat edilirse kalemle kazıntı ve silinti eseri görünür. Doktor Mordtmann’ın İstanbul hakkındaki eserinde203 görüldüğü üzere, bu kitabeden silinen şey ‘kırmızı faksiyon’ tabiridir. Kitabenin mermeri boylu boyuncadır ve baş taraflarına haç resimleri işlenmiştir.Kitabenin tercümesi: “Cenab-ı Hakk’ın ve ‘kırmızı faksiyonun’ koruduğu Efendimiz Kostantin’in şevket ve ikbali ziyade olsun.” Mevlevihane Kapısı’nın üst ve yan taraf levhalarını oluşturan mermerler esasen kırmızı somakîden olma- yıp20Zt sonradan kırmızıya boyanmış beyaz mermerlerdir. Sögelerin kırmızıya boyanması da ekran-alintisikırmızı faksiyon- ların surları ve bu kapıyı tamir etmelerinden dolayı olabilir. Dışarıya çıkarken sol taraftaki sütunların levhalarına dikkat edilirse zamanla temastan dolayı aşağı taraflarının kırmızı boyası kısmen silinerek altından beyaz mermer çıktığı görülür. Bu sütunlardan ikisi başlıklı, diğer ikisi başlıksızdır. Başlıklardan biri kornetiyen*diğeri dorik** tarzındadır. Mevlevihane Kapısı’ndan çıkan bir kitabe üzerinde Hazret-i Musa ile kardeşi Haz- ret-i Harun’un on emri yazılıdır. Dört köşeli olan bu kitabenin yukarısı üç köşeli olup, ortasında haç vardır. Kitabede şu ibareler okunuyor: “Hekim Yanko’ya takdim ediyorum.” Mordtmann, bu taşın bugün Müze-i Hümayun’da bulunduğunu belirtiyor. Doktor Dethier ise Boğaziçi ve İstanbul adlı eserinin ellinci sayfasında, “İnsanlığın beşinci asırda dalmış olduğu müthiş cehaletin nişanesini görmek isteyenlerin, öğleden sonra saat üçte gelerek gölge tamamıyla yazılara yansıdığı zaman pek güzel fark edilen kitabeyiekran-alintisi okumaları kâfidir” diyor. Yukarıda 447 senesine ait Gyrus Kostantin’in kitabesi vardır ki sadece bu güvenilirdir. Aşağıdaki ise İkinci Justen ile Sofia’nın kitabesidir, dış suru restore etmişlerdir. Bu adamlar kendi isimlerinin imlasını bile bilmiyorlar. Fakat takva sahibi ve Allah’ın aciz kulları ve insanların da despotudurlar. Yan taraftaki taşta bulunan Lâtince kitabeden bahsetmeyeceğiz; çünkü Gyrus Kostantin’e ait değildir. Zira bu adam Lâtince bilmezdi. Bu kitabe kaba bir nazımdır. Porta Melandisia tabiri vaktiyle daha çok kullanılmış gibi görünüyor. Kapının kırmızıya boyanmış levhalarının biri üzerinde yazılı bir ‘be’ işareti Synaxaria adlı esirin şu yazılarını hatırlatıyor: “Yaldızlıkapı’dan itibaren (Porta Rousiou’ya kadar pek çok küçük mabet harap oldu velâkin Region, temeline kadar kâmilen tahrip edildi” Feth-i Celîl-i Kostantiniye adlı eserde ise şunlar kayıtlıdır: “OsmanlIların Mevlevihane Kapısı’na “Yenikapı” da demelerinden dolayı bazı tarihçiler kapının fetihten sonra açıldığını zannetmişlerdir. Ahalinin geçişine özel kapıların kuşatma esnasında taşla örülerek kapatılması öteden beri uygulanan bir kural olduğundan son kuşatma esnasında da kapının kapatılarak daha sonra Osmanlılar tarafından açılmış olduğundan şüphemiz yoktur. Zira üzerindeki kitabelerin varlığı ve inşa tarzı kapının eski bir yapı olduğunu gösteriyor. Mevlevihane Kapısı’na Yenikapı denilmesine gelince: 1881 yılında Rum Cemaat-i Edebiyesi üyelerinden KaraTheodori ile Demetriadis Efendiler tarafından yayımlanan İstanbul Surlarının Arkeoloji Plânı adlı eserde, bu kapı hakkında deniliyor ki: “Yeni Mevlevihane Kapısı halkın geçişine mahsus bir kapı olup, Got muhafaza askerlerinin üçüncü ve dördüncü bölüklerinin bağlı oldukları kırmızı faksiyona izafeten Rusion ismi verilmişti. Bu kapıya Yeni derlerdi. Çünkü Kostantin surlarında vaktiyle mevcut olup, bu kapıya karşılık gelen diğer bir kapıya da önceden Yenikapı denilirdi.” Mevlevihane Kapısı’nın da iç ve dış kısımlarında bazı millî izlerin hatırlanmasına sebep olacak eserler eksik değildir. Kısaca, iç tarafta Sultan Üçüncü Mustafa’nın küçük bir mescidi, Sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın çeşmesi ve Sultan’ın kızlarından Emine Sultan’ın da (vefatı: H. 1152) Mimar Camii kabristanında, pencere önünde kabri bulunmaktadır. Mezarı önündeki çeşmenin kitabesinde suyunun Emine Sultan binti Mustafa Han sarayına aktığı belirtilmesine ve bugün burada Saray Meydanı adıyla bilinen bir meydanın olmasına bakılırsa, Emine Sultan Sarayı’nın burada bulunması gerekiyor. Bu kabrin karşısında kalın taş ayaklara dayandırılmış etrafı açık kubbeli bir türbe içinde iki kişi medfun ise de kimler olduğu bilinmemektedir. Mezar sandukaları Konya’daki Selçuklu sultanları ve emirleri ile çelebilerin ve bazı önemli kişilerin çini veya ahşap sandukaları gibi ve üzerleri yarım daire şeklinde olup İstanbul’da bulunan sandukalar gibi üçgen şekilli değildir. Ayrıca bunların baş alâmetleri de yoktur. Bu kapının dış tarafında ve bitişiğinde Fatih’in sancaktarlarından biri olduğu gibi2°5 Mevlevihane’ye giden yolun solunda ve köşesinde, bir asırlık bir zamanın hüzün verici hatırası olan mermer sandu- kalı silindir şeklinde, baş ve ayak taşları bulunan ibret verici mezar ve hemen başucunda yeşile boyanmış ve yazıları sahibinin hüzünlü ve yaralı kalbi gibi soluk bir sarı boya ile boyanmış silindir şeklinde tek taşlı bir medfen daha görülür ki işte burası, Macaristan savaşlarında dini, devleti ve milleti uğrunda çalışmaktayken Köprülü Mehmed Paşa’nın kurbanı olan Seyyid Ahmed Paşa’nın kesik başının (İstanbul’a ulaştırılması, Şevval 1070) medfun bulunduğu yerdir. Mezar taşında şunlar yazılıdır:
Hamza-i sânî dilîr-i ser-firâz-ı gâziyân Azm-i ukbâ eyledi ona cinân me’vâ ola
Tîg-i hûn-rîzinde şâd oldu revân-ı mürtezâ Rûh-ı Hayder ravza-i cennetde hem-süknâ ola
Gâzi Ahmed (1071) tarih ü tarih-i diğer ey zeki Seydî Ahmet Paşa câyı cennet-i a’lâ ola 1071
Bu taş arasıra boyanır, bazen de bilerek veya bilmeden kandil yakılarak hürmet gösterilirdi. “Seyyid Ahmed Paşa’nın katilleri, Budin veziri Boşnak İsmail ve Serdar Ali Paşalardır. Yeniçeriyi kışkırtanlar da bunlardır. Ahmed Paşa’nın cesedi Tımaşvar’da, Horuskapı dışında, hendek kenarındaki caminin mihrabı önüne defnedilmiştir (19 Şevval 1071 Cuma) [Evliya Çelebi Seyahatnamesi].” Mevlevihane Kapısı’nın iç tarafında ve bitişiğinde mevlevîhaneyi bina eden eden Yeniçeri kâtibi Muhammed Efendi’nin bir çeşmesi de vardır. Kitabesi şudur:
Muhammed kethüda kim sâlik-i râh-ı hakîkattır Derûn-ı pâki oldu müstefîz-i nûr-ı Mevlânâ
Edip bir hayr-ı cârî kılmağa ihlâsıla niyyet Fütüvvet resmini kıldı kemâl-i sıdkıla icrâ
Yolunda hângâh-ı mevlevînin bezi edip mâlın Bu zîbâ çeşme-i pâki yerinde eyledi hakkâ
Bu çeşme tâ olup cârî içe dil-teşneler suyun Vire bânîsine ecr-i cezîli Hazret-i Mevlâ
Dedi Hızır-hıred ey Mevlevî gördükte târihin Revân oldu bu ayn-ı pâkten âb-ı hayât-efzâ 1034
Bu yoldan gidilirse biri sağ taraftaki sokağın iç kısmında, diğeri de yolda tarihî ve millî iki önemli ilim merkezine tesadüf edilir. Bu aşk ve irfan eşiğinden biri Merkez Efendi Dergâhı diğeri de Yenikapı Mevlevîhane- si’dir.206 Merkez Efendi Dergâhı ve Mescidi H. 9. asırda, Mevlevihane de hicri on üçüncü asırda inşa edilmiştir.20/ Her iki merkez, kıymetli insanların yetiştiği, ilmin, irfanın ve edebin ocağı olmuştur. Burada nice ilim adamı ve faziletli insanlar yetişerek ilmin yayılması ve anlatılmasında büyük hizmetleri olmuştur.
Zor kullanarak bilgi ve zekâ ile fethedilen İstanbul’da İslâmiyetin ve Türklüğün istikrarına bu tekkelerin büyük hizmetleri olmuştur. Bunlar, doğru düşüncenin gelişip yayılmasında hizmet eden mahfillerdir. Silivri- kapı ile Mevlevihane Kapısı arasında, Silivrikapı’ya daha yakın bir yerde sur tamamen yıkılmıştır. Dış kısmına bakarak, bu surun kuşatma anında Fatih’in toplarıyla açılmış bir gedik yeri olması muhtemeldir. Feth-i Ce- lîl-i Kostantiniye’de yazıldığı üzere, askerî uzmanlar bunun böyle olması gerektiğini ifade ediyorlar. SiIivrika- pı’dan güneye doğru giden surlar hâlâ sağlamdır. Şimdi söylenen gedik yeri ile Mevlevihane Kapısı arasındaki sur sağlam bir hâldedir. Surun bu kısmına Osmanlı toplan ateş etmemiş olduğundan surlara zarar gelmediği anlaşılıyor. Mevlevihane Kapısı civarında da kale bedeninin ikinci katındaki sur ve diğer katlardaki surlar (ortadaki sur) birçok izbeleri ve koltuk savunmasına mahsus büyük ve küçük kuleleri ihtiva etmektedir. Bu izbelerden tüfek ve ok atılırdı. Dördüncü Askerî Kapı (P. Militaire Tetarte 4): Mevlevihane Kapısı ile Topkapı arasında dördüncü askerî kapıyla karşılaşırız. Bu kapı, Topkapı’dan Mevlevihane Kapısı’na gelirken, bugün ayakta kalan dördüncü burcun bitişik olduğu surun altındadır.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir