AKUPUNKTUR NEDİR?
“Vücutta bozulmuş olan dengenin düzeltilmesine bazen bir noktanın uyarılması bile yetmektedir.”
Akupunktur vücutta belirli noktalara iğne batırılarak, bu noktaların uyarılması esasına dayanır. Adını, acus (iğne) ile punctura (batırmak) kelimelerinin birleşiminden almıştır. Burada bahsedilen iğne, vücuda ilaç enjekte edilen iğneler (enjektör) değildir. Bu iğneler çok ince uçlu, altın, gümüş, bakır ve paslanmaz çelikten yapılmış iğnelerdir. Bu iğneler vücutta ve kulakta birçok noktaya değişik açılarla batırılır ve bir süre buralarda bekletilir. Önemli olan ve etkinin oluşmasını sağlayan, noktanın ne anlam ifade ettiğidir. Batırılan iğnelerin çok fazla bir özelliği yoktur. Önemli olan, vücutta belirli hat ağları üzerinde bulunan bu noktalardır.
Tarihçesi Akupunkturun tarihi çok eskidir. İngilizlerin yaptıkları arkeolojik kazılar neticesinde 5000 yıl önce ilk kez Uygur Türklerinin akupunktur uyguladıklarına ilişkin belgeler ortaya konulmuştur. Dünyaya tanıtılması ve yaygınlaşmasında Çinliler etkili olmuştur. İlk kez M.Ö. 2000 yıllarında yazılı olarak, Çin düşüncesinin altın çağında, tüm Çin tıbbının bugüne kadar temel olarak kabul ettiği bir kitapta yer almıştır. imparator Nara devrinde Kinmein’in onuruna yazılmış olan Nei Ching’in bu kitabı ‘Sarı imparatorun iç hastalıklar klasiği’, yaşam üzerine bilimsel bir eserdir. Bu eserde, ilk teori olan meridyen teorisi, insan bedeninin işlevleri, hastalıkları ve bu hastalıkların nedenleri uzun uzun incelenilerek anlatılmıştır. 1600’lü yılların ortalarından sonlarına kadar Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde akupunkturla ilgili kitaplar yayımlanmıştır. Ülkemizde ise çok sonraları, ancak 1980’li yıllardan sonra gündeme gelmeye başlamıştır. Ülkemizde ilk kez Dr. Nüzhet Ziyal 1970’li yıllarda Japonya’ya giderek akupunktur eğitimine başlamış ve sonrasında İngiltere, Almanya, ABD ve Çin gibi ülkelerde akupunkturla ilgili çalışmalarda bulunmuş, profesyonel anlamda akupunkturu ülkemize getiren ilk hekim olmuştur. Özellikle son yirmi yılda Avrupa ve ABD’de çok popüler hale gelmiştir. Amerikanın sadece Kaliforniya eyaletinde 90 bin doktorun, hastalarını akupunkturla tedavi ettiği bilinmektedir. Almanya’da genel tedavi yöntemlerine müracaat eden hastaların % 40’ı, alternatif tamamlayıcı tedavi yöntemlerini tercih etmektedir. Bunun büyük çoğunluğunu da akupunktur tedavi yöntemi oluşturmaktadır. 1994 yılında Avrupa’da yapılan bir araştırmada 62.000 tıp doktorunun akupunktur ile hastalarını tedavi etmekte olduğu tespit edilmiştir. Halen Avrupa’da akupunktur eğitimi veren, 7800 öğrencisi olan 242 okul mevcuttur. Avrupa’da ve dünyada kullanımı hızla yaygınlaşmasına rağmen, ülkemizde durum nispeten daha yavaş ilerlemektedir. Ülkemizde mevcut iki akupunktur derneğimiz vardır. Bu derneklerimiz zaman zaman eğitim seminerleri düzenlemektedir. Akupunktur uygulaması ile ilgili yeni yasal düzenlemeler Akupunktur Yüksek Kurulu ve Sağlık Bakanlığı’nın kararları doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Almanya’da genel tedavi yöntemlerine müracaat eden hastaların % 40’ı, alternatif tamamlayıcı tedavi yöntemlerini tercih etmektedir. Bunun büyük çoğunluğunu da akupunktur tedavi yöntemi oluşturmaktadır.
Nasıl Etki Eder?
İnsan hastalandığında, hastalanan organ veya dokuya ait akupunktur noktalarında veya ona uyumlu kısımlardaki akupunktur noktalarında elektromanyetik anormallik meydana gelir. Buralar yüksek gerilimli veya düşük dirençli elektromanyetik odaklardır. Bu değişiklik hastalığın tanı ve tedavisinin dayanağıdır. Akupunkturda güdülen amaç; bu noktalardaki olumsuz değişimi, yani vücutta dolaşan meridyenler arasında dengenin oluşumunu sağlayan chi enerjisinin tekrar dengeye getirilmesini sağlamak, dolayısıyla vücutta bazı organ veya sistemlerde görülen hastalık halinin ortadan kaldırılmasına yönelik etki yapmaktır. Bu etki gerçekte elektromanyetik anormalliği ortadan kaldırırken, aslında bununla birlikte bedenin muhteşem bir mekanizma ile kendisini toparlama sürecinin başlamasını da sağlamaktadır. Bu noktalar sadece iğne ile değil, farklı yöntemlerle (lazer ışını gibi) de uyarılabi- lir. Özellikle çocukların tedavilerinin iğneyle yapılması uygun olmadığı için lazer tercih edilmektedir. Çocukların, iğnelerin yaptığı az da olsa o acıya dayanamamalarına bağlı olarak iğneler tercih edilmez. Akupunktur noktalarını etkileme gücüne sahip lazer ışını kullanımı son yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Pratiktir, uygulama kolaylığı vardır ve etkilidir. Son yıllarda bazı akupunktur teşhis yöntemleri bilgisayarların desteği ile sadece patolojik noktaların birkaç dakikada bulunmalarını sağlamakta ve o noktalar uyarıldığında vücuttaki tüm sistemler düzene girmektedir. İnsan vücudunda bulunan bu chi enerjisi ying ve yang adı verilen güçlerin denetiminde denge halindedir. Akupunktur hekimi, nabız muayenesi yaparak ying ve yang olan tüm meridyenler hakkında bilgi sahibi olur. Buna göre bilgileri değerlendirip denge bozukluğunun farklılığına göre tedavisini düzenler. Enerji dengesinin bozukluğu düzeldikçe kişinin bedeni, zihni ve ruhu da düzenli ve dengeli çalışmaya başlar. Akupunkturun etki mekanizması meridyenler üzerindeki noktalarda enerji akışını kontrol etmesiyle gerçekleşir. İğneler bu noktalara batırılıp, elle veya makine yardımıyla hareket ettirildiğinde enerji meridyene doğru çekilebilir veya meridyenden uzaklaştırılabilir. Bu tamamen doğal seyri içinde gerçekleşmektedir. Enerji fazlalığı durumunda azaltılmaya, azlığı durumunda da çoğaltılmaya yönelik düzenleme gerçekleştirilmektedir. Buna bir tür balans ayarı da denilebilir. Akupunktur tedavisi sonucunda meydana gelen enerji değişimi kendini birçok değişik şekilde gösterir. Önce nabız atışı değişir ve renksel, duygusal, zihinsel birçok farklılık kendini göstermeye başlar. Görmede netlik, parlaklık gelişir ve sanki insanın etrafındaki sis bulutlarının tamamen ortadan kalkarak daha berrak bir dünyaya uyanmasını andırır. İnsan; vücudundaki tonlarca ağırlığın, kafasındaki karmaşanın, düşüncelerindeki olumsuzluğun, eklemlerindeki ağrıların kaybolduğunu yirmi dakikalık akupunktur seansı sonunda önemli oranda hissetmeye başlar. Beden dengesi bozulmuş bir hasta, tedavi sonrasında görme keskinliği ve parlaklığında belirgin bir değişim hisseder.
Ying Yang Dengesi
Yaratılış enerjisi iki uç arasında hareket eder. Gece ve gündüz, hayat ve ölüm gibi. Tıpkı bir pilin artı ve eksi kutupları arasında akan enerjiye benzer.
Akupunkturda güdülen amaç; bu noktalardaki olumsuz değişimi, yani vücutta dolaşan meridyenler arasında dengenin oluşumunu sağlayan chi enerjisinin tekrar dengeye getirilmesini sağlamak, dolayısıyla vücutta bazı organ veya sistemlerde görülen hastalık halinin ortadan kaldırılmasına yönelik etki yapmaktır.
Çinliler bu enerji kutuplarını ying ve yang olarak isimlendirmişlerdir. Bu denge doğanın her yanında vardır. Birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Her şey kendi özelliği içinde ve kendine has yapısı ile devam eder. Bu denge sadece doğada değil, yaşamın her safhasında ve insanlarda da vardır. Yang; güneşli taraf ve pozitiflik, ying de kötü, gölgeli taraf ve negatiflik olarak nitelendirilir. • İnsan vücudunun içi yang, dışı ying’dir. Erkek genellikle yang kabul edilirse de ruhu ying vasfı taşır. Beyaz tenli, mutsuz ve lenfatik tipler ying’tir. Bunların enerjileri ve ısıları yetersizdir. Enerjilerini iyi kullanamazlar. Yorgun olurlar ve zor nefes alırlar. Hastalıkları akut değil kroniktir. Sık hasta olmasalar da mevcut hastalıklardan kurtulmaları da kolay olmaz. Bunlar kronik hastalıklara maruz kalırlar. Astım, kronik bronşit, romatizma, depresyon bu hastalıklara örnek verilebilir. Kan dolaşım sistemleri sürekli kirlenmeye eğilimlidir. Bu yüzden dolaşım sorunları vardır. Özellikle kanlarını temizlemeye yönelik tedavilerine (kan verme, bitki tedavileri, düzenli egzersiz hareketieri gibi) önem vermeleri gerekir. Bu tiplerde akupunktur tedavisi kişinin anında faydasını deneyimleyebileceği bir yöntemdir. Yang tipler güçlü, iyi yaşayan, neşeli, kanlı, yüksek tansiyona eğilimli insanlardır. Yang oranları fazladır ve bu oran onların yorulmasını engeller. Yüksek performans sahibi olmalarını sağlar. Vücutlarının üst kısımları özellikle gelişmiştir ve yağ oranları fazladır. Hastalıkları akut gelişir ve kalp damar hastalıkları açısından risk taşırlar. Hastalıkları aniden çıkar ve dramatik sonuçlar meydana getirebilir.
Beş Element
Mevsimlerin ying’den yang’a, yang’dan ying’e geçişlerinde insanlarda bazı değişimler meydana gelir. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde enerji artar ve aktivite hızlanır. Yang kuvvetlenmeye başlamıştır. Sonbahar ve kış mevsimlerinde ise enerji azalmıştır. İnsan durgunlaşır, içine kapanır ve stresi artar. Bunlar ying özelliğinin artmasının bir göstergesidir. İnsanın enerji düzeyi ve dengesi, dikkat edilirse doğanın dengesi ve enerjisi ile paralel olarak azalır ya da artar. Çinliler enerji düzeyinin yıl boyunca nitelik ve işlevlerinde beş ana değişimin olduğunu gözlemlediler. İlkbahar, bir doğuş ve büyüme mevsimi; yaz, dünyanın ısındığı, bitkilerin büyüyerek olgunlaştığı bir mevsim; sonbahar, yaprakların toprağa dökülmeye başladığı bir mevsim ve kış ise bir geri çekiliş mevsimidir. Yaşamın durağanlaşıp, coşkunlaştığı dönemler hep aralıklı olarak yaşanılır. Bu durağanlaşma ve coşkunlaşma ying ve yang dengesindeki değişimle meydana gelir. Yaratıcı enerjinin beş evresi olan bu beş element ağaç, ateş, toprak,- metal ve su olarak isimlendirilir. Ayrıca bu beş element farklı farklı organ meridyenleri ile ilişkilen- dirilmiştir.
Meridyenler
Vücudumuzda toplam 12 çift meridyen vardır. Bunlar ying ve yang olarak da ayrılmaktadırlar. Ayrıca vücudumuzda ön ve arka orta hat boyunca uzanan iki meridyen daha vardır. Bunlar tek meridyenlerdir. Ön ve arka hat boyunca geçen meridyenlerde önemli merkezler vardır. Bu hat boyu devam eden meridyenlerde yedi enerji çakramız vardır. Bu çakralar tüm vücuda yayılan ve tüm sistemleri organize eden enerji merkezleridir. Hepsinin ayrı ayrı metabo- lik, zihinsel ve psikolojik işlevleri vardır. 12 çift meridyen, vücudun üzerinde dolaşan enerjinin (chi enerjisi) hareket yollarıdır. Bu yolların üzerinde, merkez istasyonlar olan çeşitli sayılarda noktalar vardır. Bu noktaların isabet ettiği yerler vücuttaki önemli işlevlerin oluşmasında kilit rol oynar. Bu yollardaki bazı noktaların çalışmaması; oradan akarak bazı organlara giden enerjinin kesilmesine ve hastalıkların oluşmasına neden olur. Meridyenlerin güzergâhları farklılık arz eder. Her organ meridyeninin kendine has güzergâhı vardır. Genel ve özel anlamda değişik etkilerin oluşmasında, bu güzergâhlar üzerindeki noktalar etkin görev alırlar. Adı geçen organ meridyenleri sadece o organlarla ilgili değildir. Vücutta dolaşmakta oldukları güzergâhları boyunca, yakın olarak geçtikleri diğer organları da açık olup olmamalarına bağlı olarak, olumlu ya da olumsuz etkileme potansiyeline sahiptirler. Hiç ilgili değilmiş gibi görünen bazı meridyenlerin bir başka farklı organı ya da zihinsel, ruhsal, metabolik özelliklerimizi fevkalade etkileme gücüne sahip olan akupunktur noktalarını içinde barındırdığı görülebilir. Düz bir mantıkla yaklaşıldığında, bu meridyenler üzerindeki noktaların bu kadar öneminin olabileceği ve hepsinin birbirleriyle muhteşem bir şekilde bağlantılar gerçekleştirebileceği pek anlaşılmayabilir. Bunlar, büyük bir metropol kentin otoban yolları ya da büyük caddeleri gibi işlev görürler. Akupunktur hekimleri farklı yollar kullanarak aynı olumlu sonucun alınabilmesinin mümkün olduğunu, bunun tıpkı farklı yollar kullanılarak aynı adrese ulaşılmasına benzediğini ifade ederler.
MANYETİK AKUPUNKTUR
Geleneksel iğne ile yapılan akupunktur yönteminin dışında manyetik akupunktur kupası ile yapılan bir tedavi yöntemidir. Eskiden beri özellikle Anadolu’da uygulanmaya devam edilen bardak çekme yöntemine benzer. Manyetik kupa ile yapılan bu yöntem özellikle ön ve arka hat ağlarının açılmasında çok etkin bir rol oynar. Prof. Guo Livven, manyetik çizgilerin hareket ediş şekillerinden yararlanarak, manyetik akupunktur kupasının N ve S kutuplarını belli mesafelerde insan vücudunun arka orta çizgisi üzerinde birleştirerek, hat ağları açma yöntemini keşfedip önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu yönteme, kalp ve beyinde oksijen arttırma tekniği de denilmiştir. Hat ağlarını çift kutuplu düzleme veya sızdırma yöntemiyle açmak, S kutuplu kupaları ön hatta N kutuplu kupaları arka hatta bulundurarak veya tam tersini uygulayarak yapılır. İnsan vücudunun iç organları dikey kesitli manyetik alanın içine sokulur. Böylece hücrelerin elektrik yükü ve aktivitesi artar, kanın yapışkanlığı azalır, kan dolaşımı hızlanarak düzene girer ve bağışıklık sistemi kuvvetlenir. Manyetik kupalar bilek, topuk, bacak ve kollarda atardamarların bulunduğu bölgelerde tutularak, dik kesitli manyetik alan oluşturmaları sağlanır. Bu manyetik alan damar içinde akmakta olan kanı mükemmel derecede olumlu etkiler. Manyetik alanın etkisi ying-yang’ın (eksi-artı) dengelenmesinin ürünüdür. Böylelikle dolaşım hızlanır, bu esnada manyetik su içilir, derin nefes alınıp verilmesi tavsiye edilerek dolaşan kanın oksijenleşmesi arttırılır, kanın yapışkanlığı azalır, hücreler canlanır, serbest radikallerin temizlenmesini sağlayan SOD enziminin kandaki oranı artar, kan dolaşımı içinde pıhtılaşma varsa bunu ortadan kaldırır, kan yağlarını düşürür, kan damarlarının esnekliğini ve kayganlığını arttırır, mikro sirkülasyonunu hızlandırarak beyin, karaciğer ve diğer bazı çok önemli organlarımızdaki çok ince kan damarlarında zorlanmakta olan dolaşımı düzenler. Dolayısıyla manyetik akupunktur kupası, koroner kalp rahatsızlıklarında, yüksek tansiyonda, pıhtı oluşumuna bağlı damar tıkanıklıklarında, damar tıkanıklığına bağlı bazı hafif felç durumlarında mükemmel derecede olumlu etki sağlar. Ayak altında bulunan akupunktur noktalarına yapıştırılan manyetik kupalar refleksolojide tavsiye edilen masaj noktalarının uyarılmasını sağlayarak muhteşem etkiler meydana getirir. Deneyimlerimde ayak tabanlarında bulunan siyatik sinir bölgesine uyguladığım masaj ve yapıştırdığım manyetik kupa ile belinden kalçalarına doğru yansıyan şiddeüi ağrıları olan hastalarımın çok kısa bir süre içinde ağrılarından kurtulduklarını ya da ağrılarında belirgin bir azalma hissettiklerini gözlemledim. Ayrıca barsakla- rında belirgin bir şekilde tembellik bulunan hastalarımın sadece ayak altı akupunktur noktalarını uyarmam ile, barsak çalışmalarındaki hızlanmanın meydana gelmesi ve barsak çalışma sesini belirgince duymaları onları şaşırtmakta ve bir o kadar da mutlu etmektedir. Etkinliğin bu denli hızlı ve yüz güldürücü olması, uygulayıcı açısından da oldukça tatmin edici olmaktadır. Ayrıca manyetik akupunktur yöntemi ile el ve ayak üşümeleri, nevroz, uykusuzluk, unutkanlık, mide, barsak ve böbrek hastalıkları, siyatik, romatoid artrid, anüresiz nokturna (gece altını ıslatma), yaşlılarda aşırı halsizlik ve psikosomatik ve hafif ruhsal hastalıklar da tedavi edilebilmektedir.
Manyetik Su
Manyetik su, normal içme suyundan veya diğer sıvılardan da elde edilebilir. Manyetik su kupası, plastik bir kabın içinde porselen bir bardak, porselenle plastik kabın arasında bardağın etrafını saran mıknatıstan oluşur. Porselen bardaklarda en az beş dakika en fazla bir gece tutulan sıvı etrafındaki mıknatısın etkisi ile manyetize olur. Bu suyun özelliği kendi içindeki osmotik basıncının yüksek olmasıdır. Manyetize olmuş su yavaş bir şekilde yudum yudum içilmelidir. Bu su, osmotik basıncının yüksek olması sayesinde barsaklardan direkt dolaşım sistemine geçerek kanı sulandırır, kanın yapışkanlığını düşürür ve iyi nitelikli dolaşım oluşturur.
Manyetik suyun özellikle sabahları aç haldeyken alınması daha çok tavsiye edilir. Manyetik su alınmadan önce manyetik kupalar ile iğnelemenin yapılması, dolaşımın hızlanması açısından önemlidir. Dolaşımın hızlanmaya başlamasının hemen ardından manyetik suyun içilmesi ve vücudun gevşemeye bırakılması, sonrasında da derin soluk alıp verilmeye başlanması kirlenmiş kan sistemimizin temizlenmesi için mükemmel bir
yöntemdir. Nefes derin olarak burundan alınır, ağızdan verilir. Nefes alırken göbek-ka- rın bölgesi şişirilir, nefes verirken çekilir. Dakikada 10-15 defa yapılmalıdır. Manyetik su, böbrek taşlarını eritici özelliğe sahiptir. Biyolojik zarın geçirgenliğini artırır. Kan damarlarının esnekliğini sağlar. Yara izlerinin kapanmasını kolaylaştırır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Sinir hücreleri olan nöronlar arasındaki nörotransmit- ter iletimini ve adalelerin güçlenmesini sağlar. Gerekli mikro elementlerin kılcal damarlardan geçerek doku aralarına ve hücrelere sızmasını kolaylaştırır. Metabolizmayı hızlandırır ve yaşlanmayı geciktirir.