MİZAH; Alm. Humor (m), Fr. Humour (m), İng. Humor; joke. Hayâtın güldürücü yanlarını ortaya koyan sanat türü. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sâdece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifâde etmek için de ortaya konulabilir. Karikatür, hikâye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza çıkan bu eserlerin en ehemmiyetli vasfı “espri” dediğimiz asıl can alıcı noktanın, eserin teferruatı arasında büyük bir maharetle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidir. Mizah, hayal ve hislerden daha çok zekâ mahsûlüdür. Bir mizahçı, hayal gücünden, olup bitenlerden, târ ihten ve çeşitli bilgilerden faydalanabilir. Mizah, ayûı zamanda sosyal ihtiyaçtır. Zaman zaman öfke ve sıkıntıların dağıtılmasında, emniyet supabı gibi tesirli olur. . Milletlerin ve cemiyetlerin mizah anlayışı birbirine benzemez. Millî karakter, yaşama tarzı gibi şahsa ve topluluğa âit özellikler mizah anlayışına tesir eder.Türk mizahı: Türkiye’de ilk mizah, dünyânın başka taraflarında olduğu gibi sözlü olarak başlamıştır. Sözlü Türk Mizahı’nm en yaygın misâli fıkralardır. Fıkralar, şahıslara ve bölgelere göre çeşitli isimler altında toplanır. Bunlardan bir kısmı Türklüğün zekâ inceliğini, nükte gücünü ve hayat görüşünü en güzel yansıtan, Nasreddin Hoca fıkraları gibi, belli bir şahsa âittir veya o şahsav mâl edilerek anlatılır. Mahallî fıkralar, bâzı bölge halkım ve ırk zümrelerini karakterize eder. Karadeniz, Doğu Anadolu, Rumeli, İstanbul insanlarına, Yahûdîlere, İskoçlara dâir anlatılan birçok fıkra, bu bölgelerde yaşayan kişilerin mizaçlarını, olaylar karşısındaki tepkilerini, bâzan da şivelerini mübalağalı bir tarzda işler. Ayrıca büyük şehir fıkraları, karı-koca fıkraları, halk bilmecelerinin bir kısmı, tekerlemeler, Karagöz, ortaoyunu, meddah konuşmaları Türklere mahsus sözlü mizah çeşitleridir. Bir kısım destanlar (Sivrisinek Destanı, Züğürtlük Destam) ye bâzı halk mânileri de sözlü ve yazılı mizaha misal gösterilebilir. Yazılı Türk Mizahının kökü divan edebiyatının başlangıcına kadar iner. Eski mizah yazılarının büyük kısmı, güldürücü, hikmetli veya eğlenceli fıkraları içine alan, Letâif denilen kitaplarda toplanırdı. Divan edebiyatında mizahî eserlerin, hiciv, hezl, latîfe olmak üzere üç çeşidi vardı. Fuzûlî’nin Şikâyetnâme’si, Şeyhfnin Harname’si (Merkep Hikâyesi), Kânî’nin Hir- renâme’si (Kedi Hikâyesi),-Nefî’nin Sihâm-ı Kaza’sı (Kaza Okları), İzzed Molla’nın Mihnet- i Keşan’ı (Keşan’da Çekilen Sıkıntılar), Edirneli Güftî’nin Tezkire’si, Sürûrî’nin Hezeliyât’ı (Hicivler) divan edebiyatının en önemli mizah eserleri arasındadır.Halk edebiyatında taşlama, mâni, destan türünde birçok yazılı mizah eserine rastlanır. Anonim mâni, bilmece ve tekerlemeler arasında da mizahî olanlar çoktur. Halk edebiyatında mizah; topluma, zamâna bâzı meslek zümrelerine, ünlü kişilere dönük olması bakımından, divan edebiyatından ayrılır. Fakat halk edebiyatında da belli kişilere ve kavramlara sataşmalar oldukça çok görülür. Tanzimattan sonra yazılı mizah daha çok cemiyet konularını işlemiştir. Ziya Paşanın 1870’te neşredilen Zafernâmefsi, bu devrin en önemli mizah eseri kabul edilmektedir. Yirminci yüzyıl başlarında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ahmed Râsim; millî edebiyat döneminden günümüze kadar da Neyzen Tevfik, Refik Halit Karay, Orhan Seyfi Orhon, Fazlı Ahmed Aykaç, Yusuf Ziya Ortaç (Akbaba Dergisi) gibi yazarlar mizah alanında isim yapan kimseler
MİZAH
16
Eki