wiki

MOLLA CAMİ

ekran-alintisiMOLLACAMİdin.ve feiı bilgilerinde âlim, ve- lî^şâir. femiv; Abdurrahmân bin Nizâmeddîn Ah- med, lakabi^ûreddîndir. Câmî ve Mevlânâ nis- beğpriyle Şffeşhûı; oldu. Anadolu’da Molla Câmî di- yeîhnmdi; 1414 (H.817) senesinde İran’ın Câm ka- sab|sm4a doğdu. İmâin-ı Muhammed Şeybânî hazretlerin nedimdendir. Beş yaşmda Muhammed Pârisâ l&retlenmn huzûruna götürülüp, teveccühüne mazhâr oldu.
İlim ve takvâ sâhibi olan babası Nizâmeddîn Ahmed, oğlunun ilim ehli olmasını istiyordu. Daha bülûğ çağma gelmeden onu Semerkand’daki Nizâ- miyye Medresesine götürdü. Câmî, henüz küçük olmasına rağmen; zekâsı, meseleleri anlamaktaki fevkalâde kavrayışı ile dikkat çekti. Böylece hocaları ve arkadaşları üzerinde büyük bir tesir uyandırdı. Kısa zamanda okuması gereken kitapları bitirip, mezuniyet derecesine gelmiş talebelerin okuduğu kitapları okumaya başladı. Hocaları; “Semerkand, Se- merkand olalıdan beri, Molla Câmî’den daha zekî ve kâbiliyetli bir kimse görmedi.” demekten kendilerini alamadılar. Burada Hâce Ali Semerkandî’nin, Şe- hâbüddîn Câcermî’nin ve Mevlânâ Cüneyd-i Usû- lî’nin derslerine devâm etti. Din ilimlerinin yanında fen ilimlerine de ilgi duyan Molla Câmî, Uluğ Bey gibi bir ilim âşığı sultanın devrinde, hem de Se- merkand’da ilim öğrenmeye çalışıyordu. Uluğ Beyin de hocası olan Kâdızâde Rûmî’nin matematik derslerine devâm etti. Herat’ta meşhûr astronomi âlimi Ali Kuşçu ile görüştü. Ali Kuşçu ona astronomi ilmiyle alâkalı, içinden çıkılması zor birkaç mesele sordu. Molla Câmî hepsini en ince ayrıntılarına kadar ayrı ayrı cevaplandırınca, Ali Kuşçu bu cevaplar karşısında hayran kaldı. Kısa zamanda aklî ve naklî ilimleri tamamlayan Molla Câmî, Herat’taki meşhûr beş âlimden biri oldu. Herat’ta Sâdüddîn-i Kaşgârî’den tasavvuf ilmini öğrenen Molla Câmî, yüksek derecelere kavuştu. Bu hocası ile tanışmadan önce, onu rüyâ- smda görmüş, Sâdüddîn-i Kaşgârî rahmetullahi aleyh, rüyâsmda kendisine; “Git kardeşim, bir dost bul ki, terki imkânsız olsun.” mısra’mı söylemişti. Bu işâreti alan Molla Câmî, Sâdüddîn-i Kaşgârî’nin sohbet ve derslerine devâm edip, feyz alarak kemâle geldi ve irşâdla (insanlara doğru yolu göstermekle) vazifelendirildi. hammed Pârisâ, Fahrüddîn Luristânî, Hâce Bur- hâneddîn Ebû Nasr Pârisâ, Şeyh Behâüddîn Ömer, Hâce Şemsüddîn Muhammed Kûsevî, Mevlânâ Şemsüddîn Muhammed Esed ve Ubeydullah-ı Ah- râr gibi büyük velîlerle görüşüp onlardan feyz aldı. 1469 senesinde Herat’ı alan Tîmûroğulları hü- kümdârlarından Hüseyin Baykara ve onun yakın arkadaşları olan Ali Şîr Nevâî ve Ahmed-i Süley- hî gibi ileri gelen zâtlarla dost oldu. 1472 senesinde Hicaz’a gitmek için yola çıkan Molla Câmî’ye, Bağdat’ta Akkoyunlu beylerinden Maksud Bey; hacdan dönerken Diyarbakır’da Meh- med Bey; Tebriz’de Yâkûb Bey fevkalâde hürmet ve ikrâmda bulundular. Geçtiği her şehrin âlimleri, onu karşılayarak, ziyaret edip, hayr duâsmı aldılar. Bağdat’ta Eshâb-ı kirâm düşmanlan ile yaptığı münâza- ralarda dâimâ gâlip geldi. Fâtih Sultan Mehmed Han, Molla Câmî’nin Haleb’de bulunduğunu tahmin ettiği sırada, kendisini çok iyi tanıyan Hâce Atâullah-ı Kirmânî ile beş bin altın hediye gönderdi. Ancak Molla Câmî Haleb’den aynldığı için görüşemediler. Bu yolculuğu sırasında daha önce vefât etmiş büyüklerin kabirlerini ziyâret etti. Medîne-i münev- vereye geldiği zaman, Peygamber efendimize olan muhabbetini dile getiren kasîdeler söyledi. Molla Câmî, hacdan dönünce, Hüseyin Bay- kara’nm kendisine tahsîs ettiği bir medresede ders vermeye başladı. Bu arada Fâtih Sultan Mehmed Hanın arzusu üzerine İslâmî tâbir ve terimleri içine alan iki risâle yazıp, İstanbul’a gönderdi. Dâvet üzerine kendisi de yola çıktı. Konya’ya varınca Fâtih Sultan Mehmed Hanın vefât haberini duyup, geri döndü. Daha sonra, Sultan İkinci Bâye- zîd Han tarafından İstanbul’a dâvet edildiyse de, gelmesi mümkün olmadı. Molla Câmî, 1492 senesi Muhanem ayının on sekizine rastlayan Cumâ günü dostlarının okuduğu Kurfân-ı kerîm’i dinledi ve son nefesinde Kelime-i şehâdet söyleyerek Herat’ta vefât etti. Cenâze namazında Hüseyin Baykara, Ali Şîr Nevâî ve bütün Heratlılar hazır bulundu. Hocası Sâ- düddîn-i Kaşgârî’nin kabrinin yakınlarına defnedildi. Mübârek kabri ziyârete açıktır. Dünyânın dört bucağından gelen âşıkları, kendisini ziyâret* ederek, mübârpk rûhundan saçılan feyzlerden istifâde etmektedirler. Molla Câmî’nin sohbetinde bulunanlar, gam ve kederlerini unuturlar, neş’e ve ferahlık duyarlardı. Halkın övmesine ve yermesine ehemmiyet vermezdi. Şöhretten kaçardı. İhtiyâcından fazla malını sadaka olarak muhtaçlara dağıtırdı. Molla Câmî buyurdu ki: “Üç zümreye, üç şey çirkin düşer. Pâdişâhlara sertlik, âlimlere mal sev- dâsı, zenginlere cimrilik.” “Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini dile getirir.”
Molla Câmî’nin Afganistan’ın Herat şehrinde bulunan kabri.
“Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz.” “Akıl dışında olan şeyler* keşif ve müşâha- deyle kalp gözü ile anlaşılır. Akıl bunları anlayamaz, Nitekim, his uzuvları da aklın anladığı şeyleri anlamıyor.” “Huzur ve âfiyet, bir köşede oturmak değildir. Âfiyet nefsinden kurtulmaktır. Kurtul da ondan sonra dilersen bir köşede otur, dilersen halk içine karış!” “Seven o kimselerdir ki, sevgilisinden ne kadar düşmanlık görse yine dostluğunu artırır. Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse, onlardan ancak aşk binâsını sağlamlaştırır.” “Her kime şu beş seâdet verilmişse, tatlı yaşayışın dizgini onun eline bırakılmıştır: 1) Vücut sağlığı, 2) Güven, 3) Rızık genişliği, 4) Şefkatli ve vefâlı arkadaş, 5) Ferâgat duygusu.” . “Akıllılar, ölümle sona eren her nîmeti, nîmet olarak hesâba katmazlar. Ömür, ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüz gösterince o uzunluğun ne faydası olur? Nimetin değeri sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındandır.” Fars edebiyâtmın en büyük şâirlerinden olan Molla Câmî, kendisinden sonra gelen birçok şâiri etkisi altına almıştır. Şiirlerinde Farsça’yı çok ustaca, ¡anlaşılır ve etkileyici bir şekilde kullanmıştır. Şiirlerinde Sâ’dî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hâfız gibi şâirlerin tesiri görülür. Manzum ve mensur yazılarında, dînî konular ve Allah aşkı çok güzel bir şekilde işlenmiştir. Gazel ve mesnevî türlerinde eserleri vardır. Eserlerinde, onun ilim öğrenmek arzusunun sonsuzluğu görülmektedir. Eser-, lerinin hemen hepsinde alçak gönüllülük, ferâgat ve îmân hâkimdir. Câmî’nin şiirleri, Fars lirik ede- biyâtınm en değerli örneklerinden sayılır. Yazdığı eserlere yemeğe tuz atma kâbilinden birçok mî- zâhî fıkralar ve kıt’alar da kanştırmıştır. Bu mîzâhî çeşni onun derin fikirleriyle yüksek ifâdesini daha latîf ve çekici hâle getirmiştir.
Câmî, eserlerinde dâimâ şiirin ve şâirliğin mertebesinden bahsetmiştir. Kaside ve gazellerini topladığı dîvânın baş tarafına gâyet güzel bir mukaddime yazmış, kendi hâllerini ve şâirlik vasfını nasıl kazandığını anlatmıştır. Bu mukaddimede; “Yüce Mevlâ, ilk yaratılışımda şiir istidâdını benim mayama karıştırmış, gönlümü tamâmiyle bu mesleğe bağlamış, Kendimi bu sanattan kurtarmaya bir türlü muvaffak olamadım.” demektedir.” Molla Câmî’nin yüksek fazîlet ve kemâlinin bir cephesi de Arap dili ve edebiyâtında Son derece derinleşmiş olmasıdır. Onun, tefsîr, lügat, târih, hadîs ve edebiyâttaki yüksek ilmi, Farsça eserlerinde bir olgunluk ve topluluk gösterdiği gibi, Arap ede- biyâtı da ona parlak inciler ve renk renk mücevherler saçabilmesi için zengin bir hazîne olmuştur. Câ: mî, bugün bile değerini muhâfaza eden eserleriyle, Arap dili ve edebiyâtına hizmet eden birçok üstâd- lardan daha ileri bir mertebeye yükselmiştir. Onun Arapça beyt ve mısralanyla karışık mülemmâ gazelleri, Arab ve Fars dillerini birbiriyle karıştırmak husûsunda en güzel birer örnektir. Bahâristan adlı eseriyle Fars edebiyatında tezkire yazmıştır. Bu yönüyle 16. asırdaki başta Ahdî ve Latîfi olmak üzere Osmanlı tezkirecileri- ne tesir etmiştir. Ayrıca, Fuzûlî ve Lâmiî Çelebi eserlerinden çok etkilenmiştir. Hüseyin Bayka- ra’nm meclislerinde de bulunan Molla Câmî, mu- âsırı ve meclis arkadaşı Ali Şîr Nevâî ile birlikte içinden yetiştikleri toplulukların ilim ve irfan yönünden yetişmesine büyük hizmet etmişlerdir. O devir sünnî İran’ında, sonradan ortaya çıkacak bozuklukları önceden sezerek Ali Şîr Türkçe; Câmî de Farsça eserler vererek, gerçek gâyede İslâmiyete hizmetten geri kalmamışlar ve mensup oldukları cemiyetleri bu yönleriyle aydınlatmaya çalışmışlardır. Nitekim hemen sonra İran’da, dedelerinin sünnî olmasına rağmen Şah İsmail’le birlikte ortaya çıkan şiîlik, devletin resmî mezhebi olmuş ve İslâm inanç birliği yanında Türk inanç birliği de bu hükümdarla parçalanmıştır. Câmî bu sebeple sanatını doğru yol için vâsıta kılmıştır. Arap diline ve edebiyâtına büyük ilgi duyan Câmî, bu dilde birçok eser yazdı. Oğlu Ziyâüddîn Yûsuf için yazdığı El-Fevâid-üd-Diyâiyye fî Şerh-il-Kâfiye adlı Arapça gramer kitabı, Müslüman Türkler arasında Molla Câmî adıyla çok tanınmış ve medreselerde asırlarca ders kitabı olarak okutulmuştur. Molla Câmî’nin manzûm ve mensûr pekçok eseri vardır. Bunlardan bâzıları: 1) Nefehât-üI-Üns min Hadarât-il-Kuds: Bu eserini, Abdullah-ı Ensârî’nin Tabakât-ı Sû- fiyye adlı kitabına ilâveler yapmak sûretiyle meydana getirmiştir. Farsça olan eserde, altı yüz dört velînin hayâtı ve menkıbeleri anlatılmaktadır.2) Şevâhid-ün-Nübüvve: Siyere dâir bir eserdir. Peygamberimizin hayâtını ve mûcizelerini uzun anlatmaktadır. Peygamberlik Mûcizeleri adıyla günümüz Türkçesine çevrilmiştir. 3) Levâih: Tasavvufî bir eserdir. 4) Fâtihât- üs-Sebâb (Dîvân). 5) Vâsıtat-üI-Ikd (Dîvân). 6) Hatîmet-ül-Hayât (Dîvân). 7) Bahâristân. 8) Heft Evrenk adı altında topladığı yedi mesnevî- si. 9) Mirfat-ül-Akâid. Bunlardan başka meşhur şâir İbn-i Fârid’in tasavvufî kasîdesini şerh etmiştir. Vahdet-i vücûd hakkındaki kendi rubâîlerinin şerhini de yapmıştır. Ayrıca, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevisinden bâzı beytleri de şerh etmiştir. Mevlânâ Abdurrahmân Câmî, Mir’ât-ül-Akâ- id isimli manzûm eserini mesnevî vezninde yazmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir