EBÜ’L-HASAN-I ŞÂZİLt; evliyânın büyüklerinden,
hadis âlimi ve Şâzilî yolunun ilk rehberi.
İsmi, Nûreddîn Ali bin Abdülcebbâr’dır. Hazret-i
Haşan soyundan olup, şeriftir. Künyesi, Ebü’l-Hasan
olup, Mâlikî mezhebindendir. 1196 (H.592)da
Tunus’ta Şâzile kasabasında doğdu. Doğum yerine
nisbetle, Şâzilî lakabı ile anıldı. Arabistan’daki Hicaz
halkı gibi, buğday tenli ve uzunca boylu idi. Konuşmasındaki
fesâhat ve tatlılık, açıklık ve vecizlik
bakımından, kendisini Hicazlı zannederlerdi.
Doğduğu Şâzile kasabasında ilim tahsili yaptı.
Önceleri kimyâ ilminde uzun çalışmalar ve araştırmalarda
bulundu. Bu ilimde iyi yetişmesi için
cenâb-ı Hakk’a yalvararak duâ ediyordu. Bu esnâda
aldığı mânevî bir işâretle, tasavvuf yoluna bağlandı.
Tasavvufta Sırrî-yi Sekâtî ve Seyyid Ahmed
Rıfâî’nin (rahmetullahi aleyh) yollarından feyz aldı.
İbn-i Meşîş-i Hasenî’nin hizmetinde bulundu.
Yüksek derecelere kavuştu. Yıllarca ilim öğrendi.
Din ilimlerinin hepsinde mütehassıs ve derin âlim
oldu. Hepsinin inceliklerine ve sırlarına kavuştu.
Tefsir, hadis, fıkıh, usûl, nahiv, sarf, lügat ilimlerinde
ve zamânın fen ilimlerinde bir tâne idi. İskenderiye’ye
gelerek öğrendiği bilgileri açıklayıp,
neşretti. Doğudan batıdan binlerce kişi gelip onun
sohbetleriyle şereflendi. Devrin büyük âlimlerinden
Şeyh İzzeddîn bin Abdüsselâm, Şeyh Takıyyüddîn
bin ibni Dâkik-ül-Iyd, Şeyh Zekî bin Abdülazîm
Münzîrî, İbnüssalah, İbn-ül-Hâcib, Şeyh Muhyiddîn
bin Sürâke, Muhyiddîn ibni Arâbî’nin talebesi
el-Âlem Yâsin gibi zâtlar onun sohbetlerinde
bulunan kimselerden bâzılarıdır. Kâdı’l-Kudât ŞeyhBedreddîn ibni Cemâa da onun sohbetlerinde bulundu.
Evliyânın büyüklerinden olan Ebü’l-Abbâs-
ı Mürsî, Ebüfl-Hasan-ı Şâzilî’nin önde gelen talebelerindendir.
Zamânının kutbu idi. “Her istediğim
zaman, Resûlullah efendimizi baş gözümle
göremezsem, kendimi O’nun ümmeti saymam”
buyururdu. 1256 (H. 654)da vefât etti.
Ebü’l-Hasan-ı Şâzilî, Allahü teâlânın nihâyetsiz
ihsân ve ikrâmlarına kavuşmuş, görünen
ve görünmeyen bütün olgunluklara erişmişti. Çok
seyâhatler yaptı.
Ebü’l-Hasan-ı Şâzilî her sene hacca giderdi.
Sonuncu defa yola çıktığı sene, talebesine yanına
bir kazma, bir ibrik ve bir de kâfûr almasını
emretti. Talebesi bunların niçin alındığını sorunca,
“Hamisre’ye varınca anlarsın.” buyurdu.
Talebesi bilâhare şöyle anlattı: “Hamisre’ye vardık.
Hocamız Ebü’l-Hasan-ı Şâzilî hazretleri guslederek
iki rekat namaz kıldı, secdede rûhunu
teslim etti. Yanlarına aldıkları kazmayla mezâr kazılıp,
ibrikle şu taşınıp mübârek cenâzesi yıkandıktan
sonra kâfur konup oraya defnedildi. Vefât
ettiği yerin suyu tuzlu olduğundan bir şey yetişmezdi.
Oraya definlerinden sonra, vücutlarının
bereketiyle o yerin suyu tatlılaştı ve münbit bir
yer hâline geldi.”
Talebelerinden Seyyid Ahmed-i Zerruk, Ebü’l-
Hasan-ı Şâzilî’nin yolunu şöyle bildirmiştir: “Yolumuzun
esâsı beş şeydir. 1) Gizli ve âşikâr, her hâlukârda
Allahü teâlâdan korku hâlinde olmak. 2)
Her hâl ve işinde ve ibâdetinde sevgili Peygamberimizin
ve Eshâbının (aleyhimürrıdvân) gösterdiği
doğru yola uyup, bid’atlerden, sapıklıklardan
sakınmak. 3) Bollukta ve darlıkta insanlardan
bir şey beklememek. 4) Aza ve çoğa râzı olmak.
5) Sevinçli veya kederli günlerde cenâb-ı
Hakk’a sığınmak.”
Ebü’l-Hasan-ı Şâzilî hazretleri buyurdu ki:
İlmi arttıkça günahı artan kimse, süphesiz ki,
helâk içindedirAllahü teâlâya hakkıyla îmân ve Resûlüne tâbi
olmaktan daha büyük kerâmet yoktur.
Şu üç şey bir insanda varsa ona ilminin hiç faydası
olmaz: 1) Dünyânın fâidesiz şeylerine aşırı
bağlılık. 2) Âhireti hâtırdan çıkarmak. 3) Fakir
olmaktan korkmak.
Allahü teâlâ, sözlerinde doğru ve işlerinde ihlâslı
olana dünyâda yağmur gibi rızık verir, onu kötülükten
muhâfaza eder. Ahirette de, günahlarını
affeder, bağışlar. Ona yakın olur. Cennet’ine koyar
ve yüksek derecelere kavuşturur. Kendi kusurlarını,
ıslâh etmek istersen, insanların kusurlarını araştırma!
Çünkü hüsn-i zan, îmân şûbelerinden, parçalarından
olduğu gibi; insanların ayıplarını araştırmak
da münâfıklıktandır.
Kıyâmet günü, yol gösteren nûr içinde haşr
olunup karanlıktan korunmak istersen, Allahü teâlânın
hiçbir mahlûkuna zulmetme.
EBÜ’L-HASAN-I ŞÂZİLİ
19
Eki