wiki

EFLÂTUN

EFLÂTUN; Alm. Plato, Fr. Platon, İng. Plato.
Yunanlı filozof (M.Ö. 429-347). Asıl adı Platon
olup İslâm dünyâsında Eflâtun ismi ile bilinir. Eski
Yunan felsefecilerindendir. Sokratm talebesi,
Aristonun ise hocasıdır. Tenâsühe, yâni insan öldükten
sonra rûhunun başka insana geçtiğine inanırdı.
Trinite denilen teslis inancını, yâni üç tanrı
fikrini ilk olarak ortaya çıkaran budur. îsâ aleyhisselâm
zamanında yaşadığı Burhân-ı Kâtı’da
yazılıdır. Seksen iki yaşında öldü.
Babası Ariston çağının ileri gelenlerindendi.
Anası Periktion’un soyunun, Atinalı meşhur kânuncu
Solon’un yakını ve arkadaşı Dropites’e uzandığı
söylenir. Annesi kocasının ölümünden sonra,
öz dayısı veya amcası olan Pyrilampos ile evlendi.
Pyrilampos aynı zamanda Perikles’in yakın arkadaşlarından
olduğundan, Eflâtun, Yunan kamu
hizmeti geleneğinin etkisi altında Perikles demokrasisi
ülküsüyle yetişmiş, gençliğinde şiir ve
trajediler yazmıştır.Yirmi yaşlarındayken Sokrates ile tanışarak 8
yıl boyunca ona talebelik yaptı. Bu süre içinde
her geçen gün felsefî problemlerle daha fazla haşır
neşir oldu ve çocukluğundan beri politikaya karşı
duyduğu derin alâka gelişerek gittikçe şiddetlendi.
Sokrates’i kendisinin arkadaşı ve zamanının
en âdil adamı olarak tanıtır.
Büyük Peleponnes Savaşını müteakip iktidârı
ele geçiren diktatör veya demokrat hükümetlerin
icraatları Eflâtun’u kendilerinden soğuttu. Hocası
Sokrates’in yargılanarak öldürülmesiyle isteklerinin,
partilerin oligarşik olsun, demokratik olsun,
hiçbirisi tarafından yerine getirilmeyeceğini
anlayarak, Sokrates’in kendisine anlattıklarını ve
düşüncelerini yazmaya başladı. Bir müddet sonra
politikadan büsbütün vazgeçerek, Sokrates’ten öğrendiklerini
gençlere öğretmek için bir okul açmaya
karar verdi. Akademi adını taşıyan bu okul,
birçok Yunanlı gençler, bu arada asilzadeler ve
komşu devletlerin veliahtlarının da ilgisini çekti.
Öğrencileri arasında Aristo da bulunuyordu.
Eski Yunan filozoflarının en meşhurlarından
olan Eflâtun’un ahlâk anlayışı, bütün insanların
kendiliğinden iyiliği aradıkları temel fikrine dayanırdı.
Ona göre en kusurlu davranışlar istenmeyerek
yapılır ve fazîlet (erdem) denilen şey,
bilgidir. Bedenden önemli olduğunu söylediği ruhun;
bilgelik, adâlet, cesâret ve ılımlılık adı altında
dört fazileti olduğuna inanır. Ayrıca insan, tabiatı
icabı sosyal bir varlıktır. Akıl karışıklığı, bir
toplumun içine düşebileceği en ciddî hastalıktır ve
bu topluma hâkim ortak bir gâyenin olmayışından
doğar. Ona göre insanların sosyal mevkilere geçmesi
bilgi-beceri ve kâbiliyetine göre olmalıdır.
Aklı insandaki en üstün tabiî unsur olarak anlayan
ve kabul eden Eflâtun, bilgiyi de düşünceler
yoluyla elde edilen değişmez, görünmez ve âlemşümul
(evrensel) şeyler olarak görür. Aklın da bir yönüyle
bağlı olduğu duygular ve zanlar, diyalektik olarak
târif ettiği bir vetire içinde bilgiye dönüşür.
Eflâtun felsefesine kısaca “Platonizm” adı verilir.
Öğretimi eski, orta ve yeni akademi olmak
üzere üçe ayırır. Eserlerinde rahat bir dil, yer yer
alaycı şüphecilik sergileyen bir üslup ve çok ustadil oyunlarına rastlanır. Dikkat çekici bir incelik ve
kendisini fark ettiren bir zekâ, üslûbunun diğer
özellikleridir.
Eflâtun’un düşünceleri asırlar boyu, batı filozofyasının
temelini teşkil etmiştir. Batı âleminde
günümüze gelinceye kadar yetişen birçok filozof
az veya çok ölçüde, Eflâtun’un tesiri altında kalmış,
bâzıları tam izinde giderken bir kısmı da bir yerden
sonra onun yolundan ayrılarak zaman zaman
tam muhâlifi olmuşlardır. Bu filozoflar arasında
idealistlerden marksistlere kadar birçok isim sayılabilir.
Eski Yunan ve Lâtin eserlerinin tercüme edilerek
incelenmeye başlandığı asırlarda (Emevîler
ve Abbâsîler zamânında) İslâm âlemi tarafından da
tanınan Eflâtun ve fikirleri, Müslümanlardan bâzılarının
îmâna ve îtikâda âit bilgilerini bulandırmaya
başlayınca, eserleri büyük İslâm âlimleri
tarafından didik didik edilircesine incelenmiş ve
düştüğü yanlışlıklar ile bozuk anlayış ve izahları
hem akıl, hem de nakil yoluyla çok uzun ve teferruâtlı
olarak ortaya konmuştur. îmân edilecek şeylerde
vahiy ve nakil esasını bırakarak yalnız başına
aklı rehber edinmek isteyenlere ve onların
dillerine doladığı Eflâtun ve öteki Yunan filozoflarına
verilen cevaplar, kısa zamanda bunların tuttukları
yolun inkâr ve küfür bataklıklarında neticelendiğini
açık seçik meydana koyunca, İslâm
dünyâsının ilim çevrelerinde ve tefekkürden haz
duyan kitleler yanında, Eflâtun’un fikirleri îtibârım
kaybetmiştir. Böylece eski Yunan filozofları, Müslümanlar
için peşlerinden gidilecek rehber değil,
Eski Yunan’ın îmân, fikir ve ahlâk zaafiyetini gösteren
sıradan müellifler, yazarlar durumunda kalmıştır.
Bu neticenin ortaya çıkmasında başta,
İmâm-ı Gazâli ve sonraki asırlarda İmâm-ı Rabbânî
olmak üzere Ehl-i sünnet îtikâdında olan büyük
âlimlerin hayret uyandırıcı gayret, çalışma ve İlmî
yüksekliklerinin çok büyük payı olmuştur.
Bu âlimlerin kitaplarında, Eflâtun ve öteki
Yunan filozoflarının dinsizliği, bozuk inançlan, sapıklıkları
uzun uzun anlatılmaktadır. Bu filozoflar,
âlemin bir yaratıcısı olduğunu söylemişlerse de,
hak dinlerin bildirdiği şekilde Allahü teâlâya inanmamışlardır.
Bunlar ve bu yaratıcıya “tabiat kuvvetleri”
adını takanlar İslâm âlimlerince şiddetle
reddedilerek, yanlışları ispat edilmiş ve bu inançlarının,
onları îmânsızlıktan kurtarmadığı delilleriyle
yazılmıştır. Çünkü bunlar, peygamberlere ve
onların bildirdiklerine değil, kendi akıllarına güvenerek
akıl ve hisleriyle anladıkları veya hayallerine
gelen şeylere inanmaktadırlar. Böyle inanmak
ise hiçbir İlâhî dinde makbul değildir, îmânsızlıktır.
İslâm âleminin meşhur ve büyük kitaplarında
Eflâtun ve talebelerinin âile, cemiyet, din,
devlet ve peygamber hakkında söyledikleri şeylerindelillerinin çürüklüğü ve gülünçlüğü de açık ifâdelerle
ortaya konmuştur. Bâzı kıymetli bilgilerin
ise eski peygamberlerin kitaplarından ve dinlerinden
alınmış olduğuna işâret edilmiştir.
Gene bu âlimlerin kitaplarında, mîlâdî takvimin
başlangıcı kabul edilen “Mîlâd”, yâni îsa aleyhisselâmın
doğumu kabul edilen târihin hatâlı olduğu
yazılıdır. îsâ aleyhisselâm gizli dünyâya gelip,
az bir zaman kalarak göğe çıkarıldığından ve
kendisine yalnızca 12 havârî inanıp, Îsevîler az ve
asırlarca gizli yaşadığından, doğum târihi tam ve
doğru olarak tesbit edilemediğine dâir ciddî bilgiler
ve mühim açıklamalar vardır. Bu bilgilere göre
gerçek mîlâd (yâni noel gecesi) bilinenden 384
sene kadar önce vukû bulmuştur. Bu târih ise, Eflâtun’un
yaşadığı belirtilen yıllara rastlar. îmâm-ı
Rabbânî’nin Mektûbât isimli kitabında, Eflâtun’un
Hazret-i İsa zamanında yaşadığı ve bu büyük peygamberin
sözlerini işitince; “Biz, temiz, olgun,
ilerici insanlarız. Bize doğru yol gösterecek kimseye
ihtiyâcımız yoktur.” diyerek inanmadığı ve
ölüleri dirilten, körlerin gözünü açan, abraşları
iyi eden, o zamanki fennin, tekniğin, tecrübelerin
yapamayarak âciz kaldığı şeyleri yapan bir insanı,
hiç değilse aklın îcâbı olarak görmek, konuşmak,
hâlini araştırmak lüzumunu bile duymayarak peşin
peşin reddettiği yazılıdır. Bu durum Eflâtun’un
inatçılığı ve kendi aklına tapıcılığı olarak değerlendirilmektedir.
İbn-i Asâkir’in, Şâbî’den verdiği
habere göre, İsa aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm
arasında 963 sene fark vardır.
Eflâtun’un günümüze ulaşan eserleri, 34 dialog,
13 mektup ve Sokrates’in savunmasından ibârettir.
Bu eserlerin bir kısmı devlet, kânunlar, politikacı,
safsatacılar, kutluluk üzerine, güzellik
üzerine, yalan üzerine, zekâ üzerine, atlantis, cesurluk,
arkadaşlık üzerine, bilim üzerine isimleri
altında yayınlanmış ve tanınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir