NÂZIM HİKMET RAN;
şâir ve yazar. 1902’de Selanik’te doğdu ve 1963’te Moskova’da öldü. Babası Hikmet Bey, Kalem-i Ecnebiyeye bağlı bir memurdu. Anne tarafından büyük dedesi Mustafa Celâleddîn Paşa, Polonya asıllı olup, sonradan Müslüman olmuştur. Annesi Cemile Hanım ise Ali Fuâd Cebesoy’un kızkardeşidir. Galatasaray Lisesi ve Nişantaşı Nümûne Mektebinde okuduktan sonra, Heybeliada Bahriye Mektebine girdi. Okulu bitirince Hamidiye Okul Gemisinde stajyer Güverte Subayı olarak görev yaparken sağlık sebepleriyle 1920’de çürüğe çıkarılıp ordudan ayrıldı. Bu sırada yurtseverlik duygularını taşıyan ilk şiirleri yayınlandı. 1921’de Bolu’da öğretmenlik yaptı. Arkadaşı Vâlâ Nûreddîn ile yaptığı Anadolu seyâhati sırasında, Almanya’da okumuş bâzı Türk komünistleriyle İnebolu’da tanıştı. Onların telkinleriyle komünist olup, Moskova’ya gitti. Moskova’da ekonomi ve sosyoloji tahsili yaptı. Orada Avrupalı psikologların “beyin yıkama” diye tâbir ettikleri sıkı bir komünist eğitiminden geçti. ” 19 Yaşım” başlıklı şiirinde kendisine verilen bu eğitimin yoğunluğunu dile getirmektedir.
Târihimizde, Şevket Süreyya Aydemir’den sonra, komünizmi, tatbik edildiği ülkede öğrenen kişilerin başında gelir. İsyankâr bir rûhun sâhibi olan Nâzım Hikmet 1928 yılında Türkiye’ye geldi. Çeşitli dergi Ve gazetelerde çalışmaya başladı. 1938 yılında Harp Okulunda komünizm propagandası yapmak suçundan tevkif edilerek, yirmi sekiz sene hapse mahkum oldu. Çankırı, Üsküdar ve Bursa cezâevlerinde on iki sene yattıktan sonra 1950 yılında çıkarılan genel afla tahliye edildi. 1951 yılında gizlice Sovyetler Birliği’ne kaçtı ve orada Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunduğu için, Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Bunun üzerine Sovyet tabiiyetine geçerek, Borzcky soy ismini aldı. Böylece Türk şâiri olmak vasfını tamâmen kaybetti.
3 Haziran 1963’te ölümüne kadar on üç sene Sovyetler Birliği Polonya ve Bulgaristan başşehirlerinde yaşadı. Şiirlerinde, önceleri hece veznini kullanırken, Sovyetler Birliği’nde tanıdığı, 1930 senesinde Komünist Partinin baskılarına dayanamayarak intihar eden Futurist şâir Mayakousky’nin tesirinde kalıp, serbest vezinle yazmağa başladı. Hapse girinceye kadar yazdığı birçok şiirinde, makina ve sosyalizm temaları büyük bir yer tutar. Yıllardır, cepheden cepheye koşan bir milletin içinde bulunduğu sefâlet manzaralarına şâhit olduğu Anadolu seyâhati sonrasında kurtuluşu makinalaşmakta görüyordu. Makinaya olan hasreti materyalist bir ideoloji olan Marksizmle birleşerek, büyük bir mukaddesat düşmanlığına döndü. İlmin ve tekniğin ulaşamayacağı birçok gerçekleri göremediği için, teknik ve Marksizm’e aynı zâvi- yeden bakıp inkâr bataklığına kaydı. “Makinalaşmak” şiirinde şekil ve üslupta da makinayı hissettirmekte, makina seslerini taklitte, mânâsı olmayan tamâmen mekanik sesleri kullanmaktadır.
Hapishânedeyken yazdığı şiirlerinde, hapishâne hayâtına uygun olarak şekil ve öz bakımından büyük değişiklikler oldu. Önceki şiirlerinde mevcut olan gürültülü ifâdeden uzaklaşıp Orhan Veli’nin şiirlerindeki üslupla yazmaya başladı. Hapishâneden çıkıp Türkiye’den de kaçtıktan sona, yine eski gürültülü üslûba dönerek kendisini tamâmen Komünist Partinin emrinde ideolojik şiirler yazmağa verdi. 1950’lerin soğuk savaş yıllarında Sovyet Rusya’nın propagandası için çeşitli ülkelere gönderildi.
Nâzım Hikmet, Marksist ideolojiyi dînin; kapitali Kur’ân-ı kerîm’in; Stalin’i de Allahü teâlânm yerine koymaya heveslendi. Bunda daha çok Tanzimat devri şâirlerinden Şinâsi’yi örnek almıştır. Şinâsi de dînin yerine medeniyeti, peygamberin yerine de Reşîd Paşayı koymaya çalışır. Nâzım’m “Hâfız-ı Kapital olmak istiyorum!” ve “Beni Stalin yarattı!” gibi sözleri, bunun en açık ifâdesidir. Şiirlerinde Marx, Lenin ve Engels’in isimlerini yazmaya büyük harfle başlarken Allahü teâlânm ismini yazmaya özellikle küçük harfle başlamaktadır.
Nâzım Hikmet modem şiir akımı, mekanik düşünce ve materyalist üslûbun tam aksi bir istikâmet tâkip etmesine rağmen, aşk, ölüm, yalnızlık gibi insan rûhunun girinti ve çıkıntılarını dile getiren kompleks duyguların çok uzağında şiirler yazdı. Materyalist edebiyâtın bile idealist bir muhtevâ kazanmaya çalıştığı günümüzde Nâzım Hikmet’in şiirlerinin heyecanla okunabilmesi, birtakım aşın duygulan, isyankâr ve ihtilalciye yakışır bir üslupla ifâde edebilmesindendir. Şiirlerinde sığ, basit hitâbet tarzı ile yer yer argoya ve aşın müstehcenliğe kaçan ifâde tarzından kendisini kurtaramadı. Nâzım Hikmet, kendisine mahsus bir orjinal üslup ve ifâde tarzı vücûda getirdiyse de bu, Türk şiirine fazla müessir olamadı. Oğlu Mehmed Andaç’m ifâdesiyle; “Esas şiirlerini Türkiye’de yazmıştır. Sovyetler Birliği’ndeki şiirlerini ruble için yazmıştır.”