ORHAN KEMAL; Cumhûriyet dönemi hikâye ve roman yazarı. Asıl adı Mehmed Raşid Öğüt- çü’dür. 1914’te Adana’nın Ceyhan kazâsında doğdu. Babası birinci dönem Kastamonu milletvekili olan avukat Abdülkadir Kemali Bey, annesi emekli öğretmen Azime Hanımdır. Babasının siyâsî sebeplerle Suriye’ye kaçması üzerine ortaokulun son sınıfından ayrıldı. Babası ile birlikte bir yıl Suriye ve Lübnan’da kaldıktan sonra, 1932’de Adana’ya döndü. Fakat öğrenimini devam ettirmedi. Pamuk fabrikasına işçi olarak girdi. 1937’ye kadar dokumacılık, kâtiplik gibi işlerde çalıştı. Niğde’de askerliğini yaptığı sırada yazdığı manzumeleri üzerine, “Askerleri tahrik etmek istediği gerekçesiyle” ideolojik sebepten 3,5 yıl hüküm giydi. Edebiyata karşı ilgisi de bu yıllarda başladı. Denemeleri Yedigün, Yeni Edebiyat, Yeni Ses, İkdâm, Yürüyüş, Yurt ve Dünyâ, Genç Nesil, Yığın, Gün, Varlık isimli dergilerde çıktı. Daha sonra roman yazdı. Kardeş Payı adlı hikâyesi 1958’de Sait Faik Armağanı, 1969’da Önce Ekmek, hikâyesi ile de Türk Dil Kurumu Ödülünü aldı. Hikâye ve romanlarında hayâtın değişik yönlerini ve şahıslarını işledi. Bir yandan Anadolu’yu işlerken bir yandan da büyük şehirlerin yaşayışını yansıtmaya uğraştı. Edebiyatımızda halkın sosyal yönlerini en çok işleyenlerden biridir. Hayâtının son yıllarında ticâretle uğraştı. 1970’te Sofya’da öldü. Cenâzesi yurda getirilerek Zincirlikuyu mezarlığında gömüldü. Orhan Kemal, okuduklarından çok gördükleriyle yazmıştır. Bilgi eksikliklerine karşılık, günlük hayattan gelme kulak dolgunluğu bütün yazılarında göze çarpar. Eserlerinde, zengin bir âile çocuğuyken, yoksul ve zor bir hayat kavgasına düşmüş olmanın gizli acısı görülür. Orhan Kemal, toplumculuğu, kolayca sınırlanmayan ve kendisinin de belirleyemediği bir sosyalizm olarak görmüş ve o görüşü türlü olaylar, gözlemler içinde telkin eden romanlar yazmıştır. Roman sanatının gerçekleriyle, ruh tahlilleriyle uğraşmamıştır. Orhan Kemal’e göre roman, kendince doğru olan şeyleri, okuyucuya, câzibeyle sunmaya yarayan bir vâsıtadır. Orhan Kemal’e göre, hiçbir insan kötü değildir. İnsanları kötü yapan toplumun sosyal şartlarıdır. Bu şartlar, sosyalist metodla düzeltilecek olursa insanlar iyileşecek; ağa-ırgat, işçi-patron ve sınıf, zümre çekişmeleri kalkacaktır. Yazar, bu bozuklukları göstermek için o çekişmeleri, yolsuzlukları ve haksızlıkları mübalağalı bir tarzda yazmaktadır. Bütün sosyalist romancılar gibi o da hayvanlarda açıktan açığa görülen beslenme ve şehveti, toplum hayâtının iki esas temeli olarak görür ve eserlerinde insanları, bu iki şeye ulaşmak için didiştirir ve vuruşturur. Orhan Kemal, bir sosyal gerçekçi olarak, gerçeklerin çok yanıldığını, tarafsızca ele almaz. Aksine, olayların yalnız bir yanını alıp, sosyalist fikirlerin okuyucuya kabul ettirilmesinde malzeme olarak kullanır ve mânevî yöne değer vermez. Orhan Kemal’in üslûbu çok tenkit edilmiştir. Üslûbundaki ihmalciliğinin asıl sebebi, çok yazması, bir de bilgi noksanlığıdır. Hikâye ve romanlarında, çok yer tutan söyleşmelerle hareket sağlamayı başarır. Kısa ve canlı olan bu konuşmalar arasında çirkin ve ayıp sayılan kelimelere yer vermekten hoşlanır.
Eserleri:
Hikâye kitapları: Ekmek Kavgası (1949), Sarhoşlar (1931), 72. Koğuş (1954), Önce Ekmek (1969). Romanları: Baba Evi (1949), Âvâre Yıllar (1950), Dünyâ Evi (1960), El Kızı (1960), Gurbet Kuşları (1962), Mahalle Kavgası (1963), Yalan Dünyâ (1966), Üç Kâğıtçı (1969). Orhan Kemal’in, İspinozlar (Yalova Kaymakamı adı ile sahnelendi), 72. Koğuş, Kardeş Payı, Bekçi Murtaza sahneye konan hikâyeleridir. Eskici Dükkânı ise Eskici ve Oğulları adlı romanının sahneye konulmuş şeklidir.