wiki

BALKAN SAVAŞLARI

BALKAN SAVAŞLARI; Osmanlı Devletinin
Balkanlar’daki dört devlete karşı yaptığı savaşlar.
Birinci Balkan Savaşı: 1789 Fransız İhtilâlinin
dünyâya yaydığı milliyetçilik akımı neticesinde,
imparatorluklar dâhilinde bulunan milletler,
bağımsızlık için harekete geçmişler ve bâzı devletlerin
destek ve yardımları ile ayaklanmışlardı.
Osmanlı târihinde 19. yüzyıl, bu tür ayaklanmalar
dönemidir. Balkan Yarımadasında çok çeşitli millet
yaşadığı için, milliyetçi ayaklanmalar en fazla
burada görüldü.Balkanlarda çıkan ayaklanmaları daha çok 17.
yüzyılda gelişmeye başlayan ve en büyük gâyesi,
Baltık Denizine ve özellikle Akdeniz’e çıkmak
olan Rusya kışkırtıyordu. Akdeniz’e inmek için önce
Karadeniz’i sonra İstanbul ve Çanakkale boğazlarını
ele geçirmesi gerekiyordu. İşte Rusya
bu gâyeye ulaşmak için her yola başvurmaktan
geri kalmamıştır. Bu yollardan biri de ırk ve din bakımından
akraba olduğu Balkan prensliklerini âlet
olarak kullanıp, bu genç devletleri Osmanlı Devletinin
varlığını sona erdirmeleri için kışkırtmaktı.
Osmanlılar Trablusgarp’ta savaşırlarken, Sırbistan’ın
başkenti Belgrat’taki Rus elçisi harekete
geçerek, Balkanlarda Osmanlı Devletinin elinde
kalan son toprak parçalarının Sırbistan ile Bulgaristan
arasında paylaşılması için teşebbüste bulundu.
Buna karşılık Sırbistan, Bulgaristan’ı bir tarafa
iterek kendi menfaatlerini temin için Bâbıâlî
ile anlaşmaya uğraşıyordu. Balkan devletleri arasındaki
menfaat çatışmalarından gâfil olan zamânın
İttihâd ve Terakki hükümeti, Sırbistan’ın bu
çok müsait teşebbüslerine aldırış bile etmedi. Üstelik,
İkinci Abdülhâmid Hanın Balkan ülkelerinin
birleşmesini önlemek için tahrik ettiği kilise ihtilâfı,
çıkarılan ittihâd-ı anâsır kânunuyla halledildi.
Bu durum ise, Bulgaristan ve Yunanistan’ın
arasındaki ihtilâfı çözdüğü için şimdi her ikisi
için de ortak düşman Osmanlı Devleti olmuştu. Neticede
kısa bir müddet için önce Sırbistan ve Bulgaristan
arasında kurulan ittifaka Karadağ ve Yunanistan
da katıldı. Böylece Balkanlarda Osmanlı
Devletine karşı harekete geçme hazırlıkları tamamlanmış
oldu.
Bu sırada Türk ordusu subayları iki partiye ayrılmış
durumdaydı. Hükümet ise Rusların Balkanlarda
savaşa müsâade etmeyeceği husûsundaki
yalan teminatına inanmıştı. Nitekim Sofya elçiliğinden
hâriciye nâzın olan Asım Bey, 15 Temmuz’da,
Meclis-i Meb’ûsanda; “Balkanlardan îmânım
kadar emînim!” târihi cümlesini ihtivâ eden bir
nutuk söyleyerek, harb ihtimâlinin bulunmadığını
iddiâ etmişti. Ayrıca Asım Beyin yerine gelen
yeni Hâriciye Nâzın Ermeni Gabriel Noradingiyan
da Rusya’nın teminâtının kesin olduğunu hükümete
bildirmişti. Bu inandıncı teminatlar neticesinde
Rumeli’ndeki en iyi 120 tabur asker terhis
edilmişti.
Balkan devletleri ittifaktan sonra Osmanlı
Devletine isteklerini bildirdiler. Bu ittifaktan haberi
olmayan İttihatçılar, savaş için yüksek öğrenim
talebesini kışkırtarak, Bâbıâlî önünde “Harb”
diye bağırtmış ve hükümet aleyhinde nümâyiş
yaptırmışlardı. Harbin kolay geçeceğini zannediyorlardı.
Hâlbuki müttefikler, Türkiye’ye karşı
uygulayacakları savaşı ve taksim projelerini en
ince teferruâtma kadar tesbit etmişlerdi.
8 Ekim 1912’de Karadağ Prensliği Osmanlı
Devletine savaş açtı. Onu 18 Ekim’de Bulgaristan ve
Sırbistan, birkaç gün sonra da Yunanistan tâkip etti.
ikmâl ve Levâzım Teşkilâtının bozulduğu Osmanlı
ordusu, seferberliğini çok geç yapabildi.
Terhis edilip Anadolu’ya gönderilen 120 taburu,
savaşın sonunda bile yeniden silâh altına alamadı.
Bulgaristan ’ a karşı çıkacak kuvvetler 5 kolordu
hâlinde, “Şark Ordusu” nâmıyla toplandı ve
Birinci Ferik Abdullah Paşanın kumandasına verildi.
Edime mevkiindeki bağımsız kuvvetler Şükrü
Paşanın emrindeydi. Yunanistan’a karşı, Selanik’te
bir kolordu ve Yanya Kalesindeki kuvvetler
bırakılmıştı. Karadağ’a karşı kuvvetler İşkodra
Kalesinde toplanmıştı. Sırbistan’a karşı Makedonya’yı
“Garb Ordusu” kumandanı müstakbel
sadrâzam Birinci Ferik Ali Rızâ Paşa savunacaktı.
Savaşı idare kâbiliyetinden mahrum Nâzım
Paşanın hiçbir hazırlığı olmayan orduyu hemen
Bulgarlara karşı taarruza geçirmesiyle hezimet
başladı ve artık arkası alınamadı. Osmanlı ordulan
Bulgarlara karşı bütün Trakya’yı bırakarak, Çatalca’ya
kadar çekilmek zorunda kaldığı gibi, Sırbistan’a
karşı Kumova’da yenilmişti. 6 Kasım’da
Preveze’yi alan Yunanlılar, Veliahd Konstantin
idâresindeki büyük kuvvetlerini Selânik üzerine
gönderdiler. Şelânik’i savunmakla görevli jandarma
paşası Tahsin Paşa, tek silâh atmadan, muazzam
kolordosunu bütün silâhlan ile berâber Yunanlılara
teslim etti. Sultan İkinci Abdülhâmid
Han devrinde ihtilas (devlet malını zimmetine geçirmesi)
suçu tesbit edilmiş olan Tahsin Paşa, o devirde
menkub (rütbe ve haysiyetten düşmüş) olduğu
gerekçesiyle, Selânik kolordusunun başına
getirilmişti. Bütün Kuzey Arnavutluk da Sırp-Karadağlılar
tarafından işgâl edildi.
Selânik’in düşmesinden 8 gün önce, artık “Hâkân-
ı sâbık” diye anılan Sultan İkinci Abdülhâmid
Han, İstanbul’a getirilmişti. Sultan Abdülhâmid
Hanı Selânik’ten almaya, nâzırlarmdan Vezir Dâmâd
Germiyanoğlu, Ârif Hikmet ve Dâmâd Çavdaroğlu
Mehmed Şerif paşalar gitmişlerdi. Sultan Abdülhamîd Han muhâfızlarının yanında, ikisi
de bilgin ve değerli eserler sâhibi dâmâdlarıyla
konuşması meşhûrdur. Gazete okuması yasak olduğu
için, kulaktan aldığı bilgi dışında siyâsî durumu
etraflı bir şekilde bilmeyen “Sâbık Hâkan”,
dört Balkan devletinin ittifakına ve bu ittifakın
haber alınmamasına hayret etmiştir. Makedonya’da
kiliseler meselesinin İttihatçılar aracılığıyle
ortadan kaldırıldığını öğrenince, Balkanların
ittifakını bununla îzâh etmiş, fakat ittifakın öğrenilmesi
karşısında elçilerin, ataşelerin ne iş yaptıklarını
sormuştur. “Allah bu hallere sebeb olanları
Kahhâr ismiyle kahretsin; devleti batırdılar!”
diyerek büyük bir teessürle gemiye binmiştir.
Selânik’i ele geçiren Yunanlılar, daha sonra
Ege adalarından Bozcaada, Limni, Somatraki ve
Taşoz adalarını işgâl ettiler.
22 Ekim 1912 târihinden beri Şükrü Paşa kumandasında
Edirne’yi müdâfaa eden Osmanlı birlikleri,
İstanbul ile bağlantı kesik olduğu için silâh,
mühimmât noksanlığı ve açlık gibi sebeplerle teslim
olmak zorunda kaldılar (Bkz. Şükrü Paşa).
Üst üste gelen mağlubiyetler üzerine OsmanlI
Devleti Bulgaristan’a mürâcaat ederek ateşkes istedi.
Böylece 3 Aralık 1912’de imzâ edilen ateşkes
antlaşması (mütâreke) ile silâhlı çatışma durmuş
oldu. Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti
arasında antlaşma 30 Mayıs 1913’te Londra’da
imzâlanmıştır. Bu barış antlaşması ile Osmanlı
Devleti, Ege adalarının durumunun tâyinini ve
Arnavutluk’un sınırlarının çizilmesi işini büyük
devletlere bırakmakta, Girit’i hukûken Yunanistan’a
terk etmekte ve Midye-Enez hattının batısında
kalan toprakları da Balkan devletlerine vermekte
idi. Bu antlaşma ile kendisini kahramanca
savunmasına rağmen yiyecek sıkıntısından düşman
eline geçen Edime de Bulgaristan sınırları içerisinde
kalıyordu. Böylece Bulgaristan, Kavala ve
Dedeağaç arasındaki toprakları da alarak Ege Denizine
ulaşıyordu.2500 yıllık Türk târihinin büyük felâketlerinden
biri olan Balkan Savaşında Türkler, Anadolu’dan
sonra ikinci anayurt hâline gelmiş olan Rumeli’ni
bıraktılar. Rumeli, 550 yıldır Türk yurduydu.
Birçok bölgede Türkler, ezici ekseriyet
hâlindeydiler.
93 Harbinde görülen göç ve göçmen felâketinin
daha şiddetlisi Balkan Harbinde cereyân etti.
Yüz binlerce Türk, bütün varlıklarını bırakarak
* eriye eriye İstanbul’a eriştiler ve Anadolu’ya dağıldılar.
Balkanların, bilhassa Bulgarların yaptıkları
zulüm tüyler ürpertici idi. Onbinlerce sivil
Türk, kadın, ihtiyar çocuk ve bebekler dahil olmak
üzere her türlü işkencelerle doğrandı.
İkinci Balkan Savaşı: Birinci Balkan Savaşında
Osmanlı Devletinin ağır mağlûbiyete uğrayıp
Balkanlardan çekilmesi sonucunda, Balkanlarda
siyâsî bakımdan büyük bir boşluk ve dengesizlik
meydana geldi. Ganîmetin paylaşılmasında
anlaşamıyan Balkan devletleri, birbirine
düştüler.
Sırbistan askeri, hareket dolayısıyla Sırp-Bulgar
ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi
parçasından daha büyük bir bölgeyi ele geçirmişti.
Sırpların bu arâzi bölgelerini geri vermemesi anlaşmazlığın
düğüm noktasını teşkil ediyordu. Diğer
taraftan Londra Konferansında en büyük payı
Bulgaristan’ın alması, diğer müttefiklerin hoşnutsuzluğuna
sebebiyet vermişti. Bulgarların Ege
kıyısına ulaşmış olmasını Yunanlılar sert tepki ile
karşılamışlardı. Bu husus, Yunanistan ile Sırbistan’ı
birbirine yaklaştırmış ve aralarında ittifak
anlaşması akdine sebeb olmuştu. Sırbistan ile Yunanistan’ın
birbirlerine yaklaştıklarını gören Bulgaristan,
bu iki devlete tam hazırlıklarını yapmadan
önce 29-30 Haziran 1913’te saldırdı. Ancak
Bulgar ordusu, Yunanlılar ve Sırplar tarafından
Makedonya’dan çıkarıldı. Bu sırada Bulgaristan’dan pay almak istiyen Romenler de savaşa
girdiler ve kısa zamanda Bulgar Dobruca’sım ele
geçirdiler. Bulgar orduları birkaç cephede savaşmak
zorunda kaldığı için yenilmeye başladı.
Osmanlı Devleti de bu fırsatı kaçırmadı ve
bütün özellikleri ile bir Türk şehri olan Edirne’yi
geri aldı.
Bu yenilgiler üzerine Bulgarlar, bir yandan
Romanya kralına başvurarak Balkan devletleriyle
bir yandan da Bâbıâlî’ye başvurarak Osmanlı
Devletiyle barış yapmak istediler.
İkinci Balkan Savaşı sonunda, Bulgaristan’la
diğer Balkan devletlerinin imzâladıkları 10 Ağustos
1913 târihli Bükreş Antlaşması, Romanya ile
Bulgaristan’ın yeni sınırını belirliyor, Tuna’nın
güneyinde kalan önemli bir arâzi parçasını Güney-
Dobruca dâhil Romanya’ya bırakıyordu.
Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 29
Eylül 1913 târihinde, imzâlanan İstanbul Antlaşması
ile Bulgaristan, Kırklareli, Dimetoka ve Edirne’yi
Osmanlı Devletine geri verdi. Antlaşmada
Bulgaristan’da kalan Türklerin de durumu ele alınmakta,
Türklerin mülkiyet haklarına saygı gösterileceği
de belirtilmekteydi.
Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzâlanan
14 Kasım 1913 târihli, Atina Antlaşması
ile Girit kesin olarak Yunanistan’a bırakıldı. Ege
adalarının ne olacağı da büyük devletlerce kararlaştırılacaktı*.
Büyük devletler ancak 1914 Şubatında
Londra’da bu adalardan İmroz, Bozcaada
ve Meis bir yana, diğerlerinin Yunanistan’a ve
İtalya işgalinde olanları da İtalya’ya kalmasına
karar verdiler. Ancak bu karar üzerinde henüz bir
anlaşmaya varılamadan Birinci Dünyâ Harbi çıktı.
Sırbistan’la antlaşma ise 13 Mart 1914’te İsİstanbul’da
imzâ edildi. Sırbistan’la Osmanlı Devletinin
artık ortak sınırı olmadığından, sâdece Sırbistan’da
kalan Türklerin durumları düzenlenmiştir.
Böylece Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın
1909’da tahttan indirilmesinin üzerinden henüz
dört yıl geçmeden, Osmanlı İmparatorluğu, Afrika
ile ilgisini kesmiş, Balkanlarda ağır toprak kaybına
uğramış, Bulgaristan’dan geri aldığı Edime ile
Doğu Trakya’da kalabilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir