Sağlık Bilgisi

GÖZÜN YAPISI

SKLERA: Beyaz renkte olup gözün 5/6’sını kapsayan, yoğun fibröz, hemen tümüyle kollejenöz bir yapıdır. Önde Fasya bulbi (Tenan kapsülü) ve konjuktivayla örtülmüştür. Tenan kapsülünün ince kan damarları önde hemen hemen saydam konjuktiva altında görülebilir. Göze önden baküdığmda, göz bebeklerinin çevresindeki beyaz bölüm (göz akı) skleranın dışarıdan görülebilen bölümüdür. Göze dayanaklılığını ve sağlamlığını kazandıran skleradır. Skleranın en kalın bölgesi 1 mm. kadardır. Sklera, optik sinirin, göz küresine girdiği noktada, bu sinirin lifleri tarafından kalbur gibi delik deşik edüir. Bu bölgeye ‘Lamina kribroza sklera’ denir. Sklera, gözün ön bölümünde, saydam olan “Kornea” ile devam eder. Sklera ile korneanın birleştikleri noktaya “Kornea limbusu” denir. Optik sinir, göz küresini terkederken, beyin zarlarından olan “Düra mater” sarılmış durumdadır. Sklera ile optik sinirin düra materi birbirleriyle devam ederler.
25.5.KORNEA: Kornea, gözün ön 1/6’sını oluşturan saydam dokudur. Göz küresinin ön bölümünde skleranın ön açıklığına saat camı gibi yerleşen kornea, eğrilik yarıçapı skleranınkinden küçük olduğundan dışarıya doğru kabarıktır. Kalınlığı ortada (ön kutupta) 0.6-0.8 mm iken çevrede 1-1.2 mm’yi bulur. Kornea önden arkaya doğru 5 tabakadan yapümıştır. 1-Kornea epiteli, 2-Anterior li
miting membran (Bowman zarı), 3-Substonssa propria (stroma), 4-Posterior limiting membran (Descment zarı), 5-Endotel [ön kamara endotelij. Kornea epiteli, 5 kat epitel hücresinden kurulmuştur. Bunun altındaki üç tabaka, liflerden zengin bir bağdokusudur. En arkadaki “Ön kamara endoteli” adlı tabaka tek katlı epitel hücrelerinin oluşturduğu bir tabaka olup, irise doğru uzanır.
25.6. KOROİD: Gözün orta tabakasına “Tünika vasküloza” ya da kısaca “Uvea” denir. Tünika vaskülozanın arka göz küresinin 5/6 arka bölümünü oluşturan bölümüne “Koroid” denilmektedir. Koroid, damar yönünden çok zengin bir doku olup, dış tarafında sklera iç tarafında da retina bulunmaktadır. Koroidin kendisi başlıca üç tabakadan oluşur. En dışta damar tabakası bulunur. Bu tabakada atar ve toplardamarlar yer alır. Ortada, kılcal damarların bulunduğu bir tabaka vardır. En içteki üçüncü tabaka “Bazal lamina” denilen damarsız bir yapıdır.
SİLİER CİSİM: Silier cisim, koroidin hemen önünde yer alan ve kesiti üçgene benzeyen bir tünika vasküloza bölümüdür. Yapısında ek olarak düz kas lifleri bulunmaktadır. Bu düz kaslara “Silier kaslar” denümektedir. Silier cisim, lense (göz merceği) doğru, “Silier uzantı” demlen uzantılar göndermektedir. Bu uzantıların ucundan “Aşıcı bağ” adı verilen bir takım lifsel uzantılar çıkıp, lense tutunmaktadırlar. Silier kaslar kasıldıklarında, lensi halka gibi saran silier cismin çapı ufalır. Bu durumda lensin üzerindeki gerilme kuvvetleri azaldığından, lensin ön arka çapı büyür. Böylece silier kaslar gözün “Akomodasyon” denilen yakın-uzak uyumunda etkin bir rol oynarlar. Silier uzantılar, atar-kılcal-toplardamarlar bakımından zengindirler ve epitel hücreleriyle örtülüdürler. Silier cisim yalnız lensin ön-arka çapını ayarlayıp, gözün akomodasyonunda görev almaz. Aynı zamanda gözün ön bölümünün (ön ve arka kamara) sıvısının hazırlanıp, salgılanmasından da sorumludur.

Göz renkleri

Göz renkleri

25.8. İRİS: îris, tünika vaskülozanın en ön bölümünü oluşturur ve gözbebeğinin (pupilla) çevresini yassı bir halka gibi sarar. îris kişiden kişiye değişen belli renklerde olur. îris aslında, tünika vaskülozanın lensin (göz merceği) önüne doğru gönderdiği bir uzantıdır. İrisin ön yüzüyle kornea arasındaki boşluğa “Ön kamara” denir. İrisin arka yüzüyle silier cismin ve lensin ön yüzleri arasındaki boşluğa da “Arka kamara” denir. Ön ve arka kamaralar “Kamara sıvısı” denilen bir sıvıyla doludur. Kamara sıvısı silier cisim tarafından hazırlanıp, arka kamara boşluğuna dökülür. Bu sıvı daha sonra gözbebeği (pupilla! denilen boşluktan geçip ön kamaraya ulaşır. İrisin gözbebeğine yakın bölümünde “Sfinkter pupilla” denilen büzücü bir düz kas bulunmaktadır. Bu kasın kasılması gözbebeğini daraltır, Bu kasın oluşturduğu halkanın dış yan tarafmda “Dilatatör pupilla” denilen bir başka kas halkası daha bulunur. Bu kasın kasılması gözbebeğinin genişlemesine yol açar. Sfinkter pupilla kasının sinirleri, “Okulomotor sinir” denilen 3. kafa sinirinden gelmektedir. Okulomotor sinirin beyin sapındaki parasempatik “Edinger-Westphai” çekirdeğinden gelen sinir lifleri, göz çukuru içindeki “Silier ganglion” denilen bir ganglionada sinaps yaptıktan sonra sfinkter pupilla kasma ulaşır. Bu sinir liflerinin uçlarından salman “Asetil kolin” adlı nörotransmitır, sfinkter pupilla kasının kasılmasına, dolayısıyla gözbebeğinin daralmasına yol açar. Asetil kolin; parasempatik sinir sisteminde, sinir lifleri tarafından iletilen smirsel uyarıların, hedef organ tarafından algılanabilmesi için, sinir lifi ucundan salgılanan bir kimyasal maddedir. Bu kimyasal madde biyoelektrikse! sinirsel uyarıyı kimyasal bir dille ilettiğinden “Nörotransmitır” adım almaktadır. Sinir sisteminde değişik kimyasal yapılarda çeşitli nörotransmitırlar bulunur. Örneğin noradrenalin dopamin gibi. Dilatatör pupilla kasının uyarıcı siniri, boyun bölgesindeki sempatik sinir zincirinden gelmektedir.
25.9, RETİNA: Retina, dış çevreden gelen ışık uyanlarını algılayan özel bir sinirsel dokudur. Retinadaki bazı hücreler, ışık enerjisinin sinirsel uyarılara dönüşmesine katkıda bulunurlar. Bu uyarılar, retina tabakasında çok sayıdaki sinir hücreleri tarafından sinirsel uyarılar biçiminde algılanırlar. Bu sinir hücrelerinin “Akson” denilen uzantıları, sinir hücresinin algılamış olduğu uyanları beynin görme işlemiyle ilgili bölgelerine iletmek amacıyla birleşip, “Optik sinir”i kurarlar. Buradan da anlaşılacağı gibi, görme işleminde retina, ışık enerjisini sinirsel uyarı biçiminde beyne taşımaktadır. Retina gözün en iç tabakasını oluşturur. Dış yüzü koroid ile iç yüzü de göz küresinin iç boşluğunu dolduran “Vitre cismi” denilen bir yapıyla ilişki içindedir, Retina, arkada “Optik sinir’Te devam eder. Arkadan öne gelindikçe, retinanın kalınlığı gitgide azalır. “Ora serrata” denilen bir noktadan sonra, öne doğru olan retina bölgesinde sinirsel öğe kalmamaktadır. Silier cismin oluşturduğu halkanın arka kenarı ile koroidin birleştiği bölgeye “Ora serrata” denilmektedir. Retina, Ora serratadan ileriye öne doğru, silier cismi ve irisin arka yüzünü örten bir zar olarak devam eder. Ora serratanın önündeki retina bölümüne “Silier ve iris retinası” denilmektedir. Bu bölüm ışığa duyarlı değildir. Ora serratanm arkasında kalan retina bölgesine “Optik retina” denir. Işık enerjisini biyoeletriksel-sinirsel enerjiye, uyarıya çeviren retina bölgesi bu bölgedir. Gözün ön küresiyle arka küresinin tepe noktalarını birleştiren tasanmsal çizgiye “Optik aks” denildiğini daha önce belirtmiştik. Optik aksm arka kutuptaki noktasının biraz dış yan tarafmda, sarı renkte bir alan görülür. Bu alana “Maküla lutea” denir. Maküla luteamn ortası hafifçe çukurdur. Bu çukura “Fovea sentralis” adı verilir. Fovea sentralis bölgesinde retina çok ince olmakla birlikte, gözün en keskin görebildiği retina alanı burasıdır. Optik sinir, maküla luteamn, 3 mm. iç yan (burun) tarafından retinaya açılmaktadır. Optik sinirin retinaya açıldığı bu noktaya, “Optik disk” (papilla) denir. Optik disk 1.5 mm. çapındadır ve ışığa duyarsızdır. Bu nedenle optik diske “Kör nokta” da denir. Optik sinirin ortasında ilerleyip göze gelen “Arteria sentralis retina” (atardamar) ve “Vena sentralis retina” (toplardamar), optik diskin merkezinden retinaya yayılır. Bu damarlar oftalmoskop denilen ve göz küresinin içini görmeye yarayan bir aygıt yardımıyla görülebilir. Re tin başlıca 10 tabakadan kurulmuştur. Bu tabakalar dıştan içe doğru şöyle sıralanmak

12

Lens ve silier cisimLens ve silier cisim

Lens ve silier cisim

dır:

1) Retinanın pigment epiteli

2) Çomak ve koni hücrelerinin uzantıları

3) Dış limitans zar

4) Dış nükleer tabaka

5) Dış pleksiform tabaka

6) îç nükleer tabaka

7) İç pleksiform tabaka

8) Ganglion hücreleri tabakası

9) Sinir lifleri tabakası

10) İç limitans tabaka

25.10. VİTRE CİSMİ: Vitre cismi, gözün arka küresinin içini tümüyle dolduran ve % 99’u sudan yapılmış bir yapıdır. Geriye kalan % 1 ise kollagen ve hialüronik asit liflerinden kurulmuştur. Kollagen lifleri oluşturan moleküller ağırlıklarının 200 katı hialüronik asidin molekülleriyse ağırlıklarının 60 katı su tutabilirler. Vitre, saydam ve damarsızdır. Göz ağırlığının 2/3’ünü oluşturur. Vitre cismi, “Hialoid” denilen ince ve saydam bir zarla sarılmıştır. Hialoid, silier cisme, silier uzantılara ve optik diskin kenarlarına tutunmuştur. Vitre gözün küresel biçiminin ve saydam ortamlarının oluşturulup korunmasında rol alır. Vitrenin arka yüzüyle ön yüzü arasında uzanan ve bu cismin merkezinden geçen bir kanal vardır. Bu kanala “Hialoid kanal” denilmektedir. Henüz doğmamış çocukta bu kanalın içinden “Hialoid atardamarı” geçer. Çocuk doğmadan 6 hafta önce bu damar kaybolur, fakat kanal hayat boyu kalır. Vitre, önde lensin arka yüzüne komşu olan bölgede “Hialoid çukur” denilen bir çöküntüye sahiptir. Bu çöküntünün içine lensin bir bölümü oturur.
25.11. LENS (GÖZ MERCEĞİ): Lens, irisin hemen gerisinde, vitrenin de hemen önünde yer alan saydam her iki yüzü dış bükey olan bir yapıdır. Arka yüzü, ön yüzüne oranla daha dış bükeydir. Ön ve arka yüzlerinin birleştiği ve lensi çepe çevre saran kenara “Lens ekvatoru” denir. Lens ekvatoruna ve yakın çevresine, lens ile silier uzantıları birbirine bağlayan ve lensin yerinde sabit kalmasını sağlayan “Lensin aşıcı bağlan” tutunurlar. Lensin arka yüzü, vitrenin hialoid çukuruna oturmuşken, ön yüzü irisin serbest kenarıyla ilişki içindedir. Lens, merkezinde bulunan ve “Nukleus” denilen sert bir yapıyla, bunu saran ve daha yumuşak olan “Korteks” denilen iki yapıdan kurulmuştur. Korteks dıştan, “Kapsül” denen bir zarla sarılmıştır. Lens kimyasal olarak % 35 protein ve % 65 sudan oluşmuştur. Lensin görevi ışık demetlerini retinaya odaklamaktır. Yakındaki bir cisimden gelen ışık demetlerinin retinaya odaklaştırılabilinmesi için “Silier kaslar”m kasılması ve böylece bu kasların oluşturduğu halkanın küçültülerek lens üzerindeki gerici güçlerin azaltılması gerekir. Bu durumda lensin küreselliği, buna bağlı olarak da kırıcılığı artar. Uzaktaki bir cisimden ışık demetleri geldiğinde, yukarıdaki mekanizma tam ters olarak çalışır.
25.12. KAMARA SIVISI (AQUIOUS HUMOUR): Lensin ön yüzü ve silier cisimle irisin arka yüzü arasında kalan boşluğu “Arka kamara”, irisin ön yüzü ile korneanın arka yüzü arasındaki boşluğa ise “Ön kamara” denir. Ön kamarâ, “Kamara sıvısı” denilen bir sıvıyla doludur. Kamara sıvısı, silier uzantılardaki kılcal damarlarda arka kamaraya salgılanmaktadır. Kamara sıvısı daha sonra gözbebeği boşluğundan (pupilla) geçip ön kamaraya ulaşır. Ön kamaraya ulaşan sıvı daha sonra “İris-kornea” açısında bulunan ve “Schlemm kanalı” denilen kanallardan geçip silier toplardamarda emilir. Kamara sıvısının yapım/emilim dengesinin bozulup kamaralarda birikmesi halinde, göz içi basıncı artar. Bu duruma “Glokom” denilmektedir.
25.13. GÖZ KÜRELERİNİ OYNATAN KASLAR: Her göz küresini belli yönlere hareket ettirebilen altı tane kas vardır. Bu kaslardan dördüne “Rektus kasları” denilmektedir. Rektus kasları f göz çukurunun tepesinde bulunan ve “Zinn halkası” denilen lifsel bir yapıdan başlarlar. Zinn halkasının ortasından “Optik sinir” geçmektedir. Zinn halkasından başlayıp göz küresinin dış tarafına tutunan rektus kasma “Dış rektus” denilmektedir. Üst tarafa tutunana “Üst rektus” iç tarafa tutunana “İç rektus” göz küresinin alı tarafına tutunana da “Alt rektus” kası denilmektedir. Gözü hareket ettiren bir başka kas olan “Üst oblik” kas, Zinn halkasından üst rektusun hemen üstünden başlayıp, öne göz çukurunun tabanına doğru üst-iç tarafa yönelir. Burada frontal kemiğin (alın kemiği) göz çukuru iskeletine katılan bölümüne yapışmış olan ve “Trokanter” denilen lifsel yapıdaki bir halkadan geçip geriye dönerek, “Üst rektus” kasının altından geçip küresine tutunur. “Alt oblik” kas denilen göz küresinin bir başka oynatıcı kası da, göz çukurunun burun tarafındaki duvarından başlayıp alt rektus kasının altından geçerek göz ekvatorunun gerisinde, dış rektus kasının altına rastlayan bir bölgede göz küresine tutunur. Üst, iç alt rektus ve oblik kasın oynatıcı (motor) siniri “Okulomotor sinir”dir (3. kafa siniri). Dış rektus kasının oynatıcı siniri “Abdusens siniri” dir (6. kafa siniri). Üst oblik kasın oynatıcı siniri ise “Troklear siniri”dir (4. kafa siniri).
25.14. ÜST GÖZKAPAĞEMI KALDIRICI KAS (LEVATÖR PALPEBRA SÜPERİOR): “Levatör palpebra” kası, sfenoid kemiğin “Küçük kanat” (ala minör) bölümünden başlayıp, göz küresine girer ve gözün “Üst rektus” kasının üstünden ilerleyerek göz çukurunun tabanına doğru ilerleyip üst gözkapağmda sonlanır. Bu kasın oynatıcı siniri “Okulomotor sinir” dir (3. kafa siniri). Bu kas kasıldığında üst gözkapağı açılır.
25.15. ORBİKULARİS OKULİ KASI:

Orbikularis okuli Kası

Orbikularis okuli Kası

Orbikularis okuli kası yüzde, her iki gözün çevresini sarmaktadır. Başlıca iki bölümden oluşur: 1) Orbital bölüm ve 2) Gözkapağı bölümü. Orbital bölüm, göz çukuru tabanının çevresini sarar. Gözkapağı, bu kasın alt ve üst gözkapaklarmm yapısına giren bölümüdür. Orbikularis okuli kası “Fasial sinir”den (7. kafa siniri) oynatıcı lifler alır. Bu kas kasıldığında gözkapakları kapanır. Fasial sinirde oluşan felçlerde, gözkapaklarmda kapanma bozuklukları gelişir.
25.16. GÖZKAPAKLARI: Gözkapakları, hareketli ve kapandıklarında gözü koruyan özel deri kıvrımlarıdır. Gözkapakları açıkken, serbest kenarları arasında kabaca iğ biçiminde bir açıklık kalmaktadır. Bu açıklığa “Gözkapakları yarığı” denir. Gözkapaklarmm iç tarafta, birbir- leriyle yaptıkları açıya “İç kantus”, dış tarafta yaptıkları açıya da “Dış kantus” denir. Iç kantus daha geniş açılıdır. İç kantus, buruna doğru bir miktar ilerler. Burada her iki kapak birbirinden üçgen bir aralıkla ayrılmıştır. Bu aralığa “Göz yaşı gölü” (Lakus lakrimalis) denir. Gözyaşı gölü bölgesinde pembe kırmızı bir kabartı bulunur. Buna “Karünkula lakrimalis” denir. Gözkapaklarmm serbest kenarlarında kirpikler bulunur. Üst gözkapağının kirpikleri daha fazla sayıda ve daha uzundur. Üst kirpikler yukarı, alt kirpikleri daha fazla sayıda ve daha uzundur. Üst kirpikler yukarı, alt kirpikler de aşağı doğru kıvrım yaparlar. Gözkapakları dıştan içe doğru, şu tabakalardan kurulmuşlardır: 1) Deri 2) Derialtı gevşek doku 3) Orbikularis okuli kasının gözkapağı bölümü 4) Tarsus 5) Orbita septumu 6) Tarsus bezleri ve 7) Konjunktiva. Gözkapağı derisi çok ince olup, gözkapaklarmm şerbet kenarlarında “Konjunktiva” ile devam eder. Derinin altında “Derialtı gevşek dokusu” bulunmaktadır. Derialtı gevşek dokusunun hemen altında, orbikularis okuli kasının gözkapağı bölümü bulunur. Bu kasın kasılmasıyla gözkapakları kapanır. Bu kasın hemen arkasında da gevşek bir doku bulunur. Bu gevşek doku kafa derisinin “Aponöroz” denilen tabakasının altındaki gevşek dokuyla bağlantı halindedir. Öyleki kafa derisinin bu gevşek dokusu içinde bir kanama ya da cerahatlanma olursa, kan ya da cerahat üst gözkapağma inebilir. Nitekim kafasına darbe yemiş olan bir insanın üst gözkapağmda ve /veya alt gözkapağmda morarma saptanabilir. Bu morarma, yukarıda değindiğimiz ilişkiye bağh olarak gözkapaklarma inmiş olan kana bağlıdır. Tarsus, üst ve alt gözkapaklarmda bulunan ve lifsel bir yapıya sahip oldukça sert bir zardır. Tarsuslar, gözkapaklarma biçim kazandıran destek yapılardır. İç ve dış yanlardaki uçları, bazı lifsel uzantılarla göz çukuru tabanının iç ve dış kenarlarına tutunurlar. İçteki uzantıya “İç palpebral ligament”, dıştaki uzantıya da “Dış palpebral ligament” denir. Üst gözkapağının tarsusuna, üst gözkapağının kaldırıcı kası tutunmaktadır. Orbita septumu zayıf bir zardır. Dış kenarı göz çukurunun tabanının kenarlarına tutunmaktadır. Orta kenarı üst gözkapağmda, üst gözkapağı kaldırıcı kasının zarına karışır. Alt gözkapağmda, alt tarsusun ön yüzüne tutunur. Tarsus bezleri (Meibomius bezleri), tarsusun kalınlığı içine yerleşmişlerdir. Hazırladıkları salgıyı gözkapağının serbest kenarına boşaltırlar. Gözkapağı ters çevrilip bakıldığında, bu bezler uzun sarımtırak çizgiler biçiminde görülebilir. Meibomius bezleri, değişikliğe uğramış “Sebase” bezleridir. Üst gözkapağmda 30, alt gözkapağmda 20 tane bulunur. Kirpik diplerinde “Zeiss bezleri*’ adım alan diğer bazı sebase bezleri de bulunur. Kirpiklerin yakınlarında “Moll” denilen ter bezleri bulunmaktadır. Konjunktiva, gözkapaklarmm iç yüzünü örten saydam bir mukoza tabakasıdır. Konjunktiva gözkapaklarmm arka yüzlerinde yukarı ve aşağı ilerledikten sonra, bir kıvrım yapıp göz küresinin ön bölümündeki skleraya geçer. Buradan da korneaya uzanır. Konjunktivanm üst gözkapağının iç yüzüyle göz küresi arasında yaptığı kıvrıma “Üst konjunktival forniks”denilmektedir. Gözyaşı bezinin boşaltıcı kanalları üst konjunktival forniksin dış bölümüne açılır. Alt gözkapağmdaki konjunktiva kıvrımına da “Alt konjunktiva forniks” denilmektedir.
25.17. GÖZYAŞI ORGANI: Gözyaşı organı, başlıca şu bölümlerden oluşmaktadır: 1) Gözyaşı bezi 2) Gözyaşı 3) Gözyaşı keseciği 4) Nazolakri- mal kanal. Gözyaşı bezi, göz kiiresinin üst dış tarafına yerleşmiş ve çok sayıdaki lopçuklardan kurulmuştur. Gözyaşı bezinin hazırlamış olduğu gözyaşı, gözyaşı kanalcıkları aracılığıyla “Üst konjunktival forniks”in dış yan tarafına boşaltılır. Böylece gözyaşı konjunktivaları, skîerayı ve korneayı ıslatmış olur. Gözyaşı daha sonra burun tarafına yönelir. Burada, alt ve üst gözkapaklarmda “Gözyaşı kanalikülü” denüen birer kanalcık bulunmaktadır. Bu kanalcıklar gözün ön bölümüne yerleşmiş, birikmiş olan gözyaşım “Gözyaşı kesesine” taşırlar. Gözyaşı kesesinin dibinde ise “Nazolakrimal kanal” denilen bir kanalcık bulunur. Bu kanal aracılığıyla gözyaşı kesesine biriken gözyaşı, burun boşluğunun “Meatus nazi inferior” denilen bölümüne boşaltılır. Asıl gözyaşı bezinden başka yardımcı gözyaşı bezleri de vardır. Bunların toplam büyüklüğü, asıl bezin l./10’u kadardır.
25.18. GÖZYAŞININ KAYNAĞI – GÖREVLERİ VE BİLEŞİMİ:

1) Gözyoşı bezi 2] Gözyaşı kanalcığı 3) Gözyaşı kesesi 4) Burun boşluğu 5) Panktum.

1) Gözyoşı bezi 2] Gözyaşı kanalcığı 3) Gözyaşı kesesi 4) Burun boşluğu 5) Panktum.

Gözyaşı, esas ve yardımcı gözyaşı bezleri. Meibomius bezleri ve konjunktivadaki “Goblet” hücrelerinin salgılarının bir karışımıdır. Gözyaşını konjunktivayı, kornea ve skleranm on yüzünü örten 10 mm. kalınlığında bir tabaka oluşturur.
1) Gözyoşı bezi 2] Gözyaşı kanalcığı 3) Gözyaşı kesesi 4) Burun boşluğu 5) Panktum.
Gözyaşının başlıca üç görevi vardır. 1) Mekanik 1 yıkama ve antimikrobik etkisiyle konjunktiva ve 1 korneada mikropların üremesini önlemek 2) I Kornea epitelindeki yüzeysel küçük pürtükleri 1 doldurarak, korneaya düzgün kırıcüığı az bir I optik yüzey sağlamak 3) Kornea, sklera ve I konjunktivayı nemlendirerek, epitel hücrelerin 1
mekanik sürtünme etkilerinden korumak. I Gözyaşmda, sodyum, potasyum ve klor iyonları I plazmaya oranla daha fazla miktarda bulunurlar. 1 100 mİ. gözyaşındaki glikoz miktarı 2.5 mg. , üre fl miktarda ise 0.04 mg, kadardır. Kanda glikoz ve 1 veya üre artışı aynı oranda gözyaşmdaki glikoz  ve/veya üre miktarında artışa yol açar. Kan m şekeri yüksek olan hastalıkların (hiperglisemik) I kan şekeri, gözyaşmdaki glikoz artışından I yararlanılarak, yaklaşık olarak hesaplanabilin- 1 inektedir. Gözyaşının pH’ı 7.35’dir. Yani kanın pH’na yakındır. Gözyaşmda albumin,-*globulin ve lizozim adlı proteinler bulunmaktadır. Gözyaşmdaki lizozim ve globulinler, antimikrobik etkiye sahiptirler. Globulinler İmmün globulin G (IgG) ve IgE , yapısaldadırlar. Bazı allerjik göz hastalıklarında gözyaşmdaki IgE miktarı artmaktadır. Lizozimler, bakterileri eritici özelliğe sahiptirler. Sjöğren sendromunda (bir romatizma! hastalıklar) gözyaşmdaki lizozimlerin miktarı azalır. Bu azalma hastalığın teşhis edilmesine katkıda bulunur.
25.19. ARPACIK (HORBEOLUM): Arpacık, gözkapağı bezlerinde cerahat yapıcı (piojen) bakterilerin etkisiyle infeksiyon gelişmesidir. En sık rastlanan etkenler “Stafilokok’lardır. Arpacık, etkilenen gözkapağı bezinde gelişen bir “Apse” den başka hirşey değildir, înfeksiyona hedef olan bezin içi cerahatla dolmuştur. İltihaplanıp daha sonra da cerahatlanmış olan gözkapağı bezi, eğer Meibomius bezleriyse, “İç arpacık” tan söz edilir. Zeiss ya da Moll bezleri etkilenmişse, o zaman “Dış arpacık” tan söz edilir. Arpacık, kendisini yerel şişlik, kızarıklık ve hassasiyetle belli eder. İç ve dış arpacıkların tedavisinde, günde 3 kez 10-15 dakikalık sıcak pansumanlardan yararlanılmaktadır. Bu tedavi genellikle 48 saat içinde olumlu bir sonuç verir. Eğer iyileşme olmazsa, apsenin cerrahi olarak açılıp boşaltılması gerekir. Her üç saatte bir, alt konjunktival fornikse damlatılacak antibiyotikli bir göz damlası tedaviyi kolaylaştırabilir.
25.20. ŞALAZYON: Şalazyon, Meibomius bezinin bilinmeyen bir nedenle, mikrobik olmayan granülomatöz bir iltihaba uğramasıdır. Olay hassasiyet, şişlik ve iltihaplanmaya başlar ve birkaç haftada gelişir. Gözkapağı terse çevrildiğinde şalazyon, göz küresine baskıyla “Astigmatizm’^ neden olabilir. Şalazyonlar ender olarak kendiliklerinden iyileşirler. Büyük olanlarının çıkartılması gerekebilir. Aynı bölgede yineleyen şalazyonlarm biyopsiyle, habis özellik yönünden incelenmesi gerekmektedir.
25.21. MARJİNAL BLEFARİT: Marjinal blefarit, gözkapakları kenarlarının yaygın, çift taraflı müzmin bir iltihabıdır. Stafilokoksik ve Seborreik olmak üzere iki çeşidi vardır. Çoğunlukla ikisi bir arada bulunur. Stafilokoksik olan, genellikle kapak kenarlarında ülser yaralarına neden olur. Gözkapakları kenarlarında hassasiyet, kaşıntı ve yanma en sık rastlanan belirti ve yakınmalardır. Kirpiklere çok sayıda pulcuklarm yapışmış olduğu görülür. Hastanın gözleri kızarık olabilir. Kirpikler kolayca dökülür. Kapak kenarlarının kızarıklığı da sık rastlanan bir bulgudur. Marjinal blefaritin birer komplikasyonu olarak hastalarda, konjunktiva iltihabı (konjunktivit) ve/veya kornea iltihabı (keratitj ve /veya Meibomius bezi iltihabı (meibomit) gelişebilir. Stafilokoksik blefaritin tedavisinde, antistafilo- koksik antibiyotikli ya da sülfonamidli göz merhemleri ya da göz damlalarından yararlanılır. Seborreik blefaritteyse saçların ve gözkapağı kenarlarının temiz tutulmasında yarar vardır.
25.22. EAKTROPİUM: Ektropium göz kapağının dışa dönmesidir. 4 biçimde oluşur. 1-SKATRİSYEL ektropium 2-PARALİTİK ektropium 3-SENİL ektropium 4-SPASTİK ektropium Hastalık çoğunlukla alt kapakta olduğu için alt punktum kapakla birlikte dışarı döner. Gözyaşı punktum yoluyla boşalamadığmdan hastalar gözyaşının dışarıya akmasından yakınırlar. Hastalık nedenleri: Skotrisyel ektropiumda kapak ya da çevre derisindeki travmaya bağlı ya da ilti- habi yaraların kötü kapanmasından ileri gelir. Paralitik ektropium III. sinir paralizisinde orbikularis tonusunun azaldığı, senil ektropiumsa genel kas tonosunun yaşlanma nedeniyle azaldığı durumlarda oluşur.
25.23. ENTROPİUM: Entropium, gözkapağının içe dönmesi olayıdır. Genellikle 40 yaşından sonra görülmektedir. Entropiumun en ciddi komplikasyonu, içe dönen kapakların kirpiklerinin de içe dönmesidir. Buna “Trikiazis” denilmektedir. Trikiazis sonucu kirpikler korneaya sürtünürler ve ülserasyonlara yol açarlar. Entropiumun başlıca iki nedeni vardır, ilki yaşlılığa bağlı olanıdır. Yaşlılık sonucu gözka- paklarında oluşan bazı dejenerasyonlar entro- piumla sonuçlanabilir. İkincisi de gözkapaklarm- daki bazı iltihabi olayların ve özellikle trahomun kapaklarda yol açtığı nedbeleşmenin entropiuma neden olmasıdır. Geçici tedavi olarak, alt gözkapağının bir flaster ile yanağa doğru çekilmesidir. Asıl tedavi gözkapağının cerrahi olarak düzeltilmesidir.
25.24. BLEFAROSPAZM (TİK): Blefarospazm, orbikularis okuli kasının sürekli olarak ve istemsiz bir biçimde kasılması olayıdır» Genellikle çift taraflıdır ve yaşlılarda daha sıktır. Olayın nedeni bilinmemektedir. Psikolojik gerginlikler ya da yorgunluk gibi durumlar blefarospazmı arttırırlar.
25.25. PTOZİS: Üst gözkapağının normalden düşük olması olayına ptozis denir. Tek ya da çift taraflı olabilir. Oluşum mekanizmalarına göre, ptozis olayı başlıca iki grupta incelenir: 1) Doğumsal ptozis 2) Edinilmiş ptozis. Doğumsal ptozisde üst gözkapağının kaldırıcı kasında bir gelişme bozukluğu vardır. Aynı bozukluk, göz küresini yukarı baktıran “Üst rektus” kasında da olabilir. Bu durumda hem gözkapağı hem de göz küresinin kendisi aşağı doğru düşük olur. Edinilmiş ptozisleri yaratan nedenleri şöyle özetleyebiliriz. Göz kapağında oluşan bir iltihap, apse ya da ödem kapağı ağırlaştırıp ptozise yol açabilir. Üst gözkapağının kaldırıcı kasının oynatıcı siniri olan “Okulomotor siniri”nde (3. kafa siniri) olan bir felç de ptozise yol açabilir. “Miastenia gravis” denilen sinir sistemi hastalığında kaslarda oluşan güçsüzlük % 95 vakada kendisini ilk önce üst gözkapağmda göstermekte ve ptozis gelişmektedir. Doğumsal ptoziste gözkapakları gözbebeğini kısmen kapatıyorsa, çocuk görebilmek için alın kaslarını kasarak gözkapağmı yukarı kaldırmaya çalışır. Bu durumda çocuğun alnının kırışık olduğu görülür. Ptozisin tedavisi, etkene ve bozukluğun ağırlığına göre değişmektedir.
25.26. DAKRİOSİSTİT: Dakriosistit, gözyaşı kesesinin iltihabıdır,Akut ya da müzmin özellikte olabilir. Dakriosistit çoğunlukla tek taraflıdır ve sürekli “Nazolakrimal” kanalın tıkanmasını izler. Erişkin kimselerde genellikle tıkanmanın nedeni bilinmemektedir. Bazı vakalardaysa yüze gelen bir darbenin olduğu bildirilmiştir. Akut dakriosistit vakaları, sıklıkla “Stafilokokus aureus” adlı bakteriye bağlı olarak oluşur. Kronik vakalardan genellikle “Streptokokus pnömonia” adlı bakteri sorumludur. Dakriosistitin başlıca belirtileri göz yaşarması ve akıntıdır. Akut vakalarda göz çukurunun buruna yakın iç yan tarafında ağrı, hassasiyet ve şişme vardır. Bu bölgeye bastırıldığında gözyaşı kesesinden cerahat çıkartılabilir. Müzmin vakalarda en sık ve genellikle de tek yakınma göz yaşarmasıdır. Akut devrede sıcak pansuman ve iltihap geçene kadar, günde 1 milyon ünite penisilin kas içine yapüır. Müzmin vakalarda cerrahi girişimle gözyaşının burun boşluğuna akmasının sağlanması gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir