GİDENLER — GELENLER
Hazret-i Davud kendisinde hem risalet, hem de saltanat cem olan iki nimet sahibi bir masum Peygamberdir. (Zebur) adındaki kitap nazil olduğunda fevkalâde yakıcı şeşiyle bu kitabın Âyetlerini sahralarda, dağlarda okur, kendisini dinleyen kurtlar, kuşlarla, birlikte göz yaşı dökerdi. Yalnız, (Zebur) sadece nasiha.t ve ilahileri ihtiva ettiği için kendisi hukukî muamelelerde Hazret-i Musa’nın şeriatına tabi idi. En kalın demirleri bile mübarek, parmaklan arasında istediği şekle çevirir, insan gövdesi cesametindeki sert, cisimleri hamur gibi yoğururdu. Allâh-ü Azimüşşan kendisine demirleri hamur gibi yoğurmak mü’cizesini ihsan etmişti. Hazret-i Musa’dan (beş yüz) sene sonra idare ştmeye başladığı Iâra i loğull ar m m devleit işleriyle gece gijndüz meşgul olduğu halde devlet hâzinesinden tek kuruş almaz,, kendi elleriyle şekillendirdiği demirleri satarak rızkmı temin, ederdi. Hazret-i Dâvud Âleyhisselâm bir gece, kıyafetini de ğiştirerek ¡halk arasında gezmeye ve riyâşeti altında bulunan insanların, idaresinden memnun olup olmadıklarını sormaya başar. Gecenin karanlığı ile kıyafetinin değişikliğipden iyice faydalanan -Hazret-i Dâvud, kendisini rahatça saklayabildiği için her sokak başmda rastladığı insana: «—^ Sizi idaresi altında tutan şu Davud’daıl memnun musunuz? Nasil muamele ediyor sizlere?» diye sorar, kendini ve idaresini böylece kontröl ederdi. Kimi «Dâvud eşsiz bir idarecidir. Kendisinden asla şikâyetimiz yoktur.» der; kimi de: «O, bir adalet timsalidir. O’ndan dahş. âdil idareci bulunmaz» diyerek memnuniyetlerini bildirirler. Her köşe başındaki insandaki böyle hüsn-ü şehadet dinleyen Davud Âleyhisselâm, en son sualini camiin önünden geçerken rastladığı ak sakallı bir ihtiyara sörar:«— Ey Pir-i Fani, Halifeniz Davud’u nasıl bilirsiniz?» Ak sakallı Pir-i Fani, başını kaldırmadan sual sahibine şu cevabı verir: «— Davud çok iyi bir insandır! Fakat devlet hâzinesinden yemese!» Davud Aleyhisselâm bu cevap karşısında irkilir, ak sakallı ihtiyara tekrar bir sual daha sormak üzere hazırlanırken bir de ne görsün, Nur yüzlü zat ortadan kaybolmuş. «— Davud çok iyi insandır, fakat devlet hâzinesinden yemese» diye manâlı bir cevap veren bu ihtiyarın, kendisi gibi kıyafetini değiştirmiş bir Melâike olduğunu keşfedince, bu ikâzın değeri daha da ciddileşir ve Davud Aleyhisselâm bundan sonra gece gündüz durmadan yaptığı yalvarmalarmda, Cenab-ı Hak’tan alın teriyle geçineçeği bir san’at öğretmesini niyaz eder. Çok geçmez, bir tarafta halkm idaresi ile uğraşan Hazret-i Davud, bir yandan da demircilik sanatı öğrenerek alm teriyle geçinmeye başlar, bundan sonra hizmetinin karşüığı olarak devlet hâzinesinden tek kuruş almaz. Artık Davud Aleyhisselâm için halka hizmet, bir ibâdet olmuştur. İbâdetin karşılığı ise Âiıirette verilir. îmam-ı Gazalinin naklettiği bu son derece ibretli ve düşündürücü vak’ayı, tazelememiz sebepsiz değildir. Halife Ömer bin Abd-ül Aziz, kendisine abdest aldı ran hizmetçisine, abdest suyunu nerede ısıttığını sorar. Hizmetçi: «— Yâ Emir’el Müminin; mutfağın odunu bittiği için üç günden beri abdest suyunuzu hâzinenin odunlarıyla ısıtıyorum» der. Hizmetçinin bu sözü, Halifede şimşekler çakmasına sebep olur: «— Bizim üç günlük namazımızı fesada verdin.» diyen Halife, hazine odunlarının ateşiyle ısınan su ile ab dest alarak kıldığı namazlarını derhal iâde eder, bir ibâ det olarak ifâ ettiği devlet riyasetinin karşılığında abdest suyunun bile ısıtılmasına rıza göstermez!..