İŞTE SOSYAL. A D A L E T
Yalnız Türkiye’mizin değil, bütün İslâm âlemimin iç meselelerini tedkik ediniz, geri kalış, iktisadı çöküş, ahlâkî düşüş ve nihayet içtimâi adaletdeki dengesizlikler gibi hayati mes’el eleri için ayrı ayrı sebepler bulacaksınız. Fakat daha ciddî ve sakin düşündüğünüzde bu sebeplerin de nihayet tek noktada birleştiğini, dertlerin tek cümle İçinde toplandığını göreceksiniz: — Halktaki Cennet ve Cehennem inancının zaafa uğratılmış obuası… Evet, bütün fenalıklar, iyilik edenlerin Cennet’e, kö tülük yapanların da Cehennemi gidecekleri hakikatma olan îmânın, (aptalca bir düşmanlıkla) yıpratılmış olmasından meydana gelmektedir. Bu sözümüz kupkuru bii iddiadan ibaret değildir. Z^ra bugün her iki hayatın da tecrübesini yapmışız. Allah rızası için bir sadakş. diyen dilenciye, (Allah rızası) cümlesinin ihtiva ettiği ulvî mânâya olan saygıdan dolayı elindeki altını ve altındaki atını verecek kadar dindarlaşan Müslümanların yaşadıkları devir ile, bu dindarlığın yıkılıp, Cçnnet, Cehennem imânının hücuma uğ radığı bugünkü hayatın mukayesesini yapmaya baş larsak her şeyin iyisi ve her hususun »hakikati hangi devirde ve hangi şekilde ortaya çıkıp yaşandığı anlaşılmış olur. (Allah rızası) için altındaki atını seve seve veren Müslüman, sosyal adalet namına kimseye bir zırnık dahi vermemekte, bu yüzden de çekişmeler vuruşmalar sürüp gitmektedir. Burada Bbu Seleme’nin rivayet ettiği bir Asr-ı Saa- / det hatırasını hatırlatmak yerinde olur. / Allah rızası için Mekke’deki malını, mülkünü, dünyaf metaı namına nesi varsa cümlesini terkederek, omuzundaki sopanın ucuna bağladığı dağarcığın içindeki azığından ibaret servetiyle Medine yolunu tutmuş olan ilk Müslümanlar Medine’nin havası ile, suyuna bir türlü alışamamışlardı. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen Muhacirlerin hâlâ Medine sulan ile imtizaç edemedikleri görüldü. Sadece Medine’nin yerlisinden bir zatm bahçesindeki kuyunun suyu Mekke suyunu andın yor, bu kuyunun soğuk suyu ile Mekke’nin zemzemi arasında bir fark görülmüyordu. Ancak, kuyu sahibi de buradan çıkardığı suyun kırbasını ağırca bir fiatla satıyor, fakir Muhacirlerin zaten karınlarını doyurmaya para bulamadıkları bir zamanda, her gün kırba kırba su satın almalan mümkün olmuyordu. Kuyu sahibi bahçesindeki suyu değerlendirmekte, kırba kırba su satmakta devam ederken kimse çıkıp da haset ve hırs neticesi olan Sosyal mosyal bir palavrayla kuyuyu zorla sahibinin elinden almayı düşünmü yordu. Bir gün Resûllullah bü zatı huzurlarına davetle: — Mümin kardeşlerinin durumunu görüyorsun, kuyunu Cennette akan bir ırmak mukabilinde satar mısm, dedi? ‘ Adam iktisadi durumunu anlattı: Ya Resûlellah, Cennet-i Âlâ’mn bir damla suyuna değil bir kuyumu, bütün servetimi feda ederim. Yalnız bu kuyu ile ben, âile efradımın geçimini temin ‘ediyorum. Başka hiç bir gelirim yoktur. Bu mülâkatı Hazret-i Osman dinlemekteydi. Kuyu sahibi Resûllullah’ın huzurundan çıkar çıkmaz, arkasma düştü ve evinin kapısında yetişerek pazarlığa başladılar. Klsa ıbir hesaptan sonra, yaşlı adama istediği kadar ehil, iyal nafakası veren Hazret-i Osman, kuyuyu satın aldı ve heyecanla Mescid-i Saadete doğru yürümeye baş* ladı. . ‘ ’l » Hazret-r Osman’a( bu kadar para verdirip kuyuyu satın aldıran Resûlullah’m tek eümlesiydi. — Kuyunu Cennet’te akan bir ırmak mukabilinde satar mısın, buyurmuştu. İşte O da kuyuyu satm almış, Ceniıet’te akan bir ırmak mukabilimde bağışlamak niyetindeydi.. Yalnız, zihnîni kurcalayan bir mesele, vâr di. Acaba bu m ükâfat yalnız o kuyunun sahibine mi mahsustur, yoksa başkasına da şâmil miydi? İşte bu tereddüdünü Resûllullah’dan sormak için Mesçid’e girdi ve bir fırsatmı bularak: — Ya Re&ûlellah, o kuyuyu- satın alarak mü’miû kardeşlerinsin hizmetine terketsem, o adama vadettîği niz Cennet ırmaklarından birine ben de nâil olur muyum? diye sordu- * , Resülullah Hazretleri: — Evet olursun, buyurdular. .■ 1 Bunun üzerine Hazret-i Osman: — O halde Ya Resûlellah, ben o kuyuyu sahibinin istediği kadar para vererek satın aldım. Huzurunuzda mü’min kardeşlerimin şehadetiyle vakfediyorum. Allah rızası için yaptığımız bu pazarlığımıza da burada bulunanlar şah i d olsunlar, dedi. O gün sosyal adalet’diye bir tehdîd vasıtası yoktu!. Ama Cennet ve Cehennem, inancı vardı. O, her şeye kâ fi geliyordu…