“— Varsın ağır olsun. Meraklıyım ben.”
“— Sabır ister bizim işimiz. Beş saat, altı saat yatakları dolaşacaksın.
Sandalda gözleri görmiyen bir adamla bulunmayı göze alırsan.”
İri yarı adamın içi burkuldu birden. Derin bir acı oluşuverdi:
“— İstersen sabahlarız.” dedi.
“— Sabahlarız.”
“— İçer misin ?…”
“— İçerdim, yoksulluk çöktü, tadını bile unuttum.”
“— Öyleyse içki de alırız yanımıza, mangal da.”
“— Nereden geldin bey, ben unutmuştum tümünü.”
“— Ne zaman çıkarız?…”
“— Yarın sabah gün doğmadan beni burada bul. Ben mangal alırım.”
“— Ben de geri kalanını. Ver elini. Seni tanıdığıma o kadar sevindim
ki !…”
İki adam, elleri kavuşacak yerde, kucaklaştılar. İri yarı adam, tuz
kokan keskin çizgili yanaklardan öptü:
Hadi eyvallah !…”
“— Hadi güle güle
iri yarı adam, geri döndü, ağır ağır yürümeğe başladı. Gün biraz
daha alçalmış, camlan yaldızlıyordu. Kumsaldan vadiye doğru uzanan
yıkık bahçe duvarlarından baygın yaz kokulan geliyordu. Ortalık, t u –
rulurcasma bir güzelliğe almış yürümüştü. Birden aklına yeni gelmişçe –
sine geri döndü, balıkçıya yaklaştı:
“— Bu akşam benimle olur musun?” diye »ordu.
Balıkçı biraz düşündü:
“— Biz yakışmayız sisin sofranıza.” dedi.
“— O nasıl söz öyle! Gelirsen sevindirirsin beni.”
“— Doktorun evine mi?…”
“— Yoo! Köftecinin oraya. Çardak altında iki kadeh içeriz.”
“— Denizden, kayıktan, kürekten başka lâfım yoktur benim. Canınızı
sıkanm sonra.”
“— Seninle hep denizden konuşuruz.”
Olur. Gelirim.”
“— Hoşça kal. Bekliyorum.”
“— Dur, ben de seninle geleyim, üstüme temiz bir gömlek giyeyim
bari. İş değişti şimdi.”
Elyordamiyle, ufak tefek şeyleri topladı, kıç altındaki küçük ambara
koydu:
Gidelim!” dedi.
Usul usul, konuşa konuşa çardak altına yaklaştılar. Saçağın gölgesinde,
tahta bir masanın çevresine dört kişi oturmuştu. Merakla, genç
bir adamın yaptığı işe bakıyorlardı, iri yan adamla balıkçı yaklaşınca,
arkası dönük genç adam bir yana, üçü de ayağa kalktılar. Balıkçı:
“— Kolay gelsin!” dedi.
“— Hoş geldiniz !…
ŞAHAP SITKI