İnsanın Evrendeki Yeri
Yüce Rabbimiz
buyuruyor ki:
“Andolsun, biz
insanoğlunu şerefli
kıldık. Onları karada
ve denizde taşıdık.
Kendilerini en güzel
ve temiz şeylerden
rızıklandırdık ve onları
yarattıklarımızın
birçoğundan üstün
kıldık’
(İsrâ 17 / 70).
Okuduğunuz âyet meâti
hakkında düşüncelerinizi arkadaşlarınızla
paylaşınız.
Aşağıdaki iki
soru çerçevesindeki
görüşlerinizi
arkadaşlarınızla
paylaşınız:
1. insanın yüklendiği
ağır sorumluluk
nedir?
2. “Razı olmuş ve
razı olunmuş
kul” kimdir ve
bu özellik nasıl
kazanılır?
Dağlar, taşlar, ağaçlar, denizler, balıklar, çiçekler,
böcekler, bulutlar, kuşlar, kelebekler, melekler,
cinler, dünya, ay, güneş, yıldızlar, gezegenler…
Canlı ve cansız, ne çok sayıda ve ne kadar farklı
türde varlık yaratmış Rabbimiz! Bunların hepsine
belli bir ölçü ve düzen vermiş, her birini ayrı ayrı
hikmetlerle donatmış. Yaptıklarının hiçbiri boşu
boşuna ve sebepsiz değil.
Yüce yaratan, yarattıklarının her birine, kendilerine
göre özellikler, bu özelliklere uygun görevler vermiş:
Sıcaklık vermiş güneşe ve beraberinde ısıtma görevini
elbette. Bereket vermiş toprağa ve tohumlan
yeşertme görevini de… Bülbüle hoş bir sada nasip
etmiş, dinleyenlerin kulakları nasiplensin diye.
Bu taksimatta insanoğlunun payına düşen ise hem en kıymetlisi
hem de en zorudur. Başka hiçbir varlıkta olmayan akıl ve irade verilmiştir
insana, insan, eşref-i mahlûkat olmuştur böylece. Bunun
karşılığında da dağların bile taşıyamayıp altında kalmaktan
korktuğu bir sorumluluğu üstlenmiştir (Ahzab 33 / 72). Bu
görevini yerine getirebilmesi için göklerde ve yerde bulunan
ne varsa hepsi de onun hizmetine verilmiştir.
Yaratıcısına kulluk etmek, yaratılanlara şefkatle muamelede
bulunmak, yeryüzünü imar etmek, hak din
olan Islâm’ı benimseyip yüzünü yaratıcısı olan Allah’a
çevirmek, Allah’ın koyduğu sınırlara uyarak yaşamak,
başkalarını iyiliğe teşvik edip kötülükten sakındırmak,
yeryüzünde adaleti tesis etmek, müslüman olarak şahitlik
ettiği dünya hayatını yine müslüman olarak tamamlamak ve en
sonunda da razı olmuş ve razı olunmuş bir kul (Fecr 89 / 28) sıfatıyla,
kalb-i selimle Rabbinin huzuruna çıkmak…