wiki

GÖRGÜ

Cemiyet hayatında uyulması gereken davranış kaideleri ve kuralları. Bunlara âdâb-ı muaşeret de denir. Aynı memlekette yaşayan insanların,günlük hayatlannda birbirleriyle olan münasebetlerinin çoğu bu kaidelere dayanır.

Görgü kaideleri; cemiyetlerin dîni inanç, eğitim, ekonomik güç, teknolojik seviye, örf ve adetlerine göre farklılıklar göstermektedir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşıyan cemiyetlerin aynı durum karşısında uydukları görgü kaideleri, değişik olabildiği gibi, zamanın geçmesi ve teknolojik ilerlemeler de bazı görgü kaidelerini kaldırıp, yerlerine yenilerinin konulmasına sebep olabilmektedir. Bu cinsten olanlar daha çok âdetlere, zamana ve kullanılan aletlere bağlı olan şeylerdir.

Görgü kaidelerinden maksat; bir cemiyette yaşıyan insanların birbirleriyle olan münasebetlerinde olgun, medeni davranışlar içinde bulunarak, fert ve cemiyetin huzurunu, nezaket (incelik) ve zerafetini (kibarlığını) temin etmektir. Ayrıca bunlar, insanlar arasında çok sık karşılaşılan günlük işlerde bir nizam ve intizamın hâkim olmasını da sağlarlar. Böylece cemiyet hayatı, belli bir rahatlığa kavuşur.

Görgü kaidelerinin hemen hepsi, bir sebep neticesinde ortaya çıkmıştır. Ancak sebepler zamanla unutulmuş,
davranış şekli yaşamaya devam etmiştir.

Türklerde Görgü: Türkler, müslüman olmadan önceki hayatlarında görgü kaidelerine çok önem vermiş bir millettir. Obalardan meydana gelen göçebe Türk boyları, küçük-büyük, kadın-erkek, teba (uyruk) hakan münasebetlerini organize eden seviyeli ve ciddi görgü kaideleri geliştiren işler ve ciddiyetle uygulamışlardır.

Diğer bir adı “töre” olan bu davranışlar, örf ve âdetler olarak cemiyetde uyulan kaidelerdi. Uymayanları çeşitli cezalara çarptırırlardı Müslüman olduktan sonra, eski inanışlannın yanısıra, görgülerinden İslâm dinme uygun olmayan tarafları da bırakarak uygun olan davranış şekilleri almışlar veya geliştirmişler, uygun olanlannı ise yeni dinlerinin verdiği aşk ve şevkle iyice pekiştirmişlerdir. Bu bakımdan Türk Milleti arasmda yakın zamana kadar bu kaideler, adeta yazılı olmayan birer kanun hüviyetini muhafaza edegelmiştir. Böylece seviyeli, huzurlu ve sistemli bir cemiyet hayatı yaşanmıştır. Bu gün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kaidelerinin çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir. Bunlar kısaca şu gruplar halinde toplanabilir:

Evde Görgü: Müslüman Türk ailesinde evin reisi babadır. Aile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, ailenin en hürmete lâyık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur, çocuklar, her zaman şefkat ve sevgi ile bakılan, iyi yetişmeleri için çırpınılan mukaddes emanetlerdir. Dede ve ninelerin de beraber oturduğu bazı ailelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir.

Türk ailesinde görgü kaidelerinin esasını büyüklere hürmet ve itaat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kaidesi bu temele göre şekillenmiştir denilebilir. Babanın ve annenin istekleri, çocuklar tarafından derhal ve zevkle yerine getirilir. Evin hanımı da efendisinin isteklerini yerine getirmede çok hassastır.

Evde küçükler büyüklerin yanında daima derli toplu bir halde bulunur. Yanlarına izin alarak girer ve çıkarlar. Sigara içemezler, kendilerine söyleneni ilgi ve dikkatle dinlerler. Büyüklerin sözüne izin almadan karışmazlar ve sözü lüzumsuz yere uzatmazlar. Kendilerine hitap edildiğinde veya çağrıldıklarında “ Buyurun efendim” diye karşılık verirler. Sofraya hep beraber otururlar. Yemek öncesinde ve sonrasında ellerini yıkarlar. Yemeğe önce büyükler başlar. Büyüklerden izin almadan sofrayı terk etmezler. Önlerinden yerler, lokmalarını küçük tutarlar ve başkalarının yediğine bakmazlar. Ağızlarında lokma varken konuşmazlar. Sofraya doğru öksürmezler ve aksırmazlar. Yiyecekler ufalamazlar, dökmez ve israf etmezler. Meyvelerin ve diğer yiyeceklerin iyisini, birbirlerine ikram ederler.

Anne ve Babanın yatak odalarına, kapıyı vurup izin almadan girmezler. Kardeşler, birbirlerine çok bağlı ve saygılıdırlar. Ağabey, abla gibi büyükler şefkatle doludurlar.Kendilerini küçükler karşısında mes’ul hissederler. Küçükler de büyük kardeşlerine hürmet gösterir, onların isteklerini yerine getirir, Muhakkak surette “ağabey” veya “abla” kelimeleriyle hitap ederler. Kendilerine söylenenleri dikkatle dinler ve “Peki efendim” diyerek cevaplandırır. Birbirlerinin eşya ve oyuncaklarını, izinsiz kullanmazlar. Kendilerinde olanlardan birbirlerine ikram ederler. Başkalarını rahatsız edecek kadar gürültü yapılmaz. Türk görgüsünün nezaket ve kibarlığının temeli, aile içindeki görgüdür.

Misafirliğe gitmeden önce mümkünse ev sahibine haber verilir, izin istenir. Kararlaştırılan gün ve saatte gidilir. Mecbur kalınmadıkça geç kalınmaz. 5-10 dakika geç gitmek iyidir. Kapı veya zil birkaç dakika aralıklarla, üç defa çalınır ve cevap beklenir. Alınmazsa daha fazla beklenmez. Evin içinde ev sahibinin gösterdiği yere oturulur. Eşyalar, tablolar, biblolar izinsiz kullanılmaz ve oynanmaz. Ne ikram ederse, memnun bir tavırla kabul edilir. Sıhhat sebebi hariç, ikram edilen hiçbir şey reddedilmez ve başkası istenmez. Ev sahibinin o günkü haline göre davranılır. Üzüntü veya sevincine ortak olunur. Onun hoşlandığı konulardan konuşulur. Asla incitilmez ve hakaret edilmez. Çok fazla oturulmaz. Evin içinin döşenişi, eşyaların yeri ve durumu tenkit edilmez. Münasip bir zamanda izin istenir. İzin vermezse biraz daha oturulur. Ayrılırken teşekkür edilir, dua istenir ve kendi evine nezaketle davet edilir.

Okulda Görgü: Okul, çeşitli bilgilerin öğrenildiği yerdir. İlme son derece büyük önem veren Müslüman Türkler, ilim yuvası olan okullar ve buradaki görgü üstünde de titizlikle durmuşlardır. Hoca (öğretmen), çok kıymetli bir varlıktır. Onun sözleri dikkatle dinlenir ve bir şey söylediğinde veya istediğinde “peki efendim” gibi sözlerle cevap verilir. Okul arkadaşları arasında birbirine saygısızlık yapılmaz. Kaba hareket ve kelimeler kullanılmaz, sınıfa kapı vurulmadan girilmez. Tahta, şıra, masa, sandalye, harita, labaratuvar malzemeleri gibi ders aletleri tahrip edilmez. Ortak çalışmalarda başkalarının haklarına saygı gösterilir, söz hakkı verilir, söyledikleri dikkatle dinlenir. Kimsenin bedenî, zihnî ye ruhî kusurlarıyla alay edilmez, küçük görülmez, tahkir edilmez. Kendi dersine girmeyen öğretmenlere de her yerde saygı gösterilir.

Öğretmenin önünden yürünmez, karşılaşmada yol darsa kenara çekilip öğretmenin geçmesi beklenir ve saygıyla selamlanır. Ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı bir duruş şekli ve nazik kelimeler seçilir. Türk görgüsünde öğretmen (hoca) hakkı, anababa hakkından önce gelir.

Sokakta Görgü: Buna cemiyet içindeki görgü dedenir. Sokakta yürürken, bir şey alıp satarken, tren, otobüs gibi nakil vasıtalarına binip inerken, umuma mahsus şeyleri kullanırken ve sohbet ederken, düğün, cenaze, bayram ve çeşitli konularda konuşma yapmak için yapılan toplantılarda uyulan görgü kaideleridir. Bunların da esasını büyüklere hürmet ve itaat, küçüklere şefkat ve merhamet, akranlar (yaşları yakın olanlar) arasında da m uhabbet (sevgi) teşkil eder.

Sokaklara tükürmek, sümkürmek, çöp atmak, geliş geçişe mani olan veya tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlük olarak nitelendirilir, cemiyetce ayıplanır. İhtiyarlara, kadınlara, hastalara her zaman öncelik verilir. İhtiyaçları varsa yardımcı olunur. Nakil vasıtalarına inip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çok çirkin davranışlardır. Kalabalık yerlerde çocuklar ve gençler; büyüklere, yaşlılara ve kadınlara yer verir. Elinde olmadan yaptığı kusurlar için “özür diler” veya “affedersiniz” der. “ Pardon” demek hoş karşılanmaz. Bir şey isterse, muhatabının durumuna göre “rica” veya “istirham” eder. Bir iyilik karşısında “teşekkür” edilir.Konuşmalarda itirazcı ve münakaşacı bir havaya girilmez.Düşünceler ve fikirler, karşısındakini kırmadan, muhatabının doğru olan görüşüne hak vererek, onu rencide etmeden nazik bir dille ve konu dışına çıkmadan anlatılır. Hiç kimse ile kesinlikle alay edilmez. Kusurları yüzüne vurulmaz. Hele fakirlik sebebiyle hiç kimse küçük görülmez.

Cemiyetde; ilmi çok, ahlâkı güzel olanlara daha çok saygı gösterilir. Bir cemiyette en iyi yer bunlara ve yaşlı­lara verilir. Söz hakkı öncelikle onlarındır. Onlardan izin alınarak konuşulur ve oradan aynlınır. İhtilaflı konularda, onların sözüne itibar edilir. Söylediklerinden razı olunur.

Alış veriş esnasında, izin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ellenilmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda, fazla ısrar edilmez.. Alınsa da alınmasa da satıcıya teşekkür edilir. Satıcı da daima müşterisinin memnun olacağı hal ve hareketlerde bulunmalıdır. Malını beğenmiyen ve almıyanlara kızmaz, darılmaz, aleyhlerine olacak bir sözü yüzlerine ve arkalanndan söylemez. Alışverişte her iki taraf birbirlerini aldatmaktan uzak dururlar.

Düğün, cenaze ve bayram yerlerinde ise daha fazla hassas, nazik ve kibar olunur. Yere ve zamana göre uygun tavır takınılır. Cenazede, cenaze sahibi ve orada bulunanların üzüntüsünü paylaşmak, üzüntülerini artırmamak, maddi ve manevî üzerine düşen yardımı fedakarlıkla yapmak, teselli edici söz ve davranışlarda bulunmak şarttır. Yakınlarını kaybedenlere daha yakın davranarak destek olmak, çok mühim bir vazife ve görgü kaidesidir. Düğün ve bayramlarda her zamankinden daha fazla güler yüzlü, neşeli, nazik, ikram edici olmak, büyüklere ve küçüklere mümkünse uygun olan hediyeler vermek, gönüllerini ve dualarını almak, Türk görgüsünün en vazgeçilmez taraflarıdır. Cemiyet içinde
eliyle ve diliyle başkalarını incitmemek esastır.

Komşular arasında iyi geçim, karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirak, her karşılaştıklarında selamlaşma, hal hatır sorma, birbirlerinden isteklerini güç yettiğince temin etme mühim görgü kaidelerindendir. Gürültü, çöp, pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsız etmek hiç hoş karşılanmaz. Komşu kadın ye çocuklarına ayn bir itina, hürmet ve şefkat gösterilir.

Asırlar öncesinden gelen ve çok sağlam bir yapısı olan Türk görgüsünün daha pekçok incelikleri vardır. Burada belli başlı olanları ve her yerde rastlananları sayılmıştır. Kısaca söylemek gerekirse “Türk görgüsünün temeli; her zaman, her yerde, herkese karşı güler yüzlü, tatlı dilli olmak, haddini bilmek, eliyle ve diliyle hiç
kimseyi incitmemektir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir