Allah’a kulluk, yakından uzağa bütün çevremize karşı sorumluluklarla yükümlü tutulmamızın temelidir.
Haklara ve yükümlülüklere riayet etmek… Kadın ve erkek bir bütünün iki parçası, birbirini tamamlayan iki varlıktır. Biyolojik, psikolojik, toplumsal, kültürel ve dinî işlevleri olan aile kurumu kadın ve erkeğin hayatı paylaşma iradeleriyle kurulur. Nikah akdi ile birlikte her iki taraf da birbirlerine karşı belirli haklara sahip olmuş ve belirli yükümlülükler üstlenmiş olur. Eşler, kurdukları aile yuvasının mutluluğunu el birliği ile sağlamak için karşılıklı hak ve yükümlülüklerini bir ömür boyu saygı ve sevgiyle yerine getirmelidirler. Böylece hem kendi küçük dünyalarına hem de içinde yer aldıkları topluma huzur ve mutluluk kaynağı olurlar.
Birliği korumak ve yardımlaşmak… Saygı, sevgi, karşılıklı güven ve birbirini koruma ve gözetme duyarlılığının var olduğu evlilik birliği içinde eşlerin ve çocukların mutluluğu gerçekleşir. Evlilik birliğinin korunması esas olarak eşlerin görevidir. Bu görevi ifa ederken eşler, birbirlerini maddî ve mânevî olarak destekler ve yardımlaşırlar. Ama aynı zamanda ailenin bütün üyeleri birbirine destek olur, yardım eder. Örneğin “Seni seviyorum”, “Sana nasıl yardım edebilirim?”, “Allah eksikliğini vermesin”, “Allah kazadan belâdan korusun”, “İyi ki varsın” gibi cümlelerin duyulduğu ailelerde kişi ihtiyaç duyduğu desteği, sevgiyi, güveni bulur. Çünkü “Yalnızlık Allah’a mahsustur.” Herkes beraber olmak, sevilmek, takdir edilmek, beğenilmek ve önemli olduğunu hissetmek ister. Aile, bireye bu duyguları sağlayan bir çatı olmalıdır ki kişi kendini hayat yolculuğunda daha güçlü hissetsin.İlkelere uymak… Toplumun en küçük birimi ve temeli ailedir.
Aile, bir kadın ve bir erkeğin birlikte yaşama arzularının kesiş
mesi ile oluşur. Anne, baba ve çocuklardan oluşan bu en küçük
toplumsal kurumun çerçevesi bütün toplumlarda hukuk zemi
ninde belirlenmiştir. Ancak çoğu kez aile dendiğinde büyükanne,
büyükbaba, hala, amca, teyze, dayı gibi kişileri de kuşatan geniş
bir insan topluluğunu anlarız. Dolayısıyla aile kurumu sadece
akla hitap eden yazılı, kesin ve net hukukî kurallara dayalı bir
kurum değildir. Aile denildiğinde, bu kurumu oluşturan geniş bir
insan grubunun, farklı maddî ve mânevî ihtiyaçları ve beklentile
ri de gündeme gelir. Bu da hukukun yanı sıra ahlâk ile toplumun
yaygın iyi ve güzel âdet ve geleneklerini dikkate almayı, bunlara
uygun davranışlar sergilemeyi gerekli kılar. Hem fert, hem aile,
hem de toplum, sulh ve salah içinde, felâh ve saadet dolu bir ha
yatı ancak bu şekilde kurup sürdürebilir.
Tanımak ve uygun şekilde davranmak… Başta eşler olmak üze
re çocuklar, aile büyükleri, hısım ve akrabalar gibi ailenin tüm
üyeleri maddî ve manevî varlıklarıyla kendi içinde bir bütünü
oluştururlar. Dolayısıyla aile üyeleri birbirini tanımalı, karşı
sındakinin ihtiyaç ve beklentilerini anlamak için emek vermeli,
ilişkilerini kendine nasıl davranılmasmı istiyorsa o duyarlılıkla
kurmalıdır. Bu özelliklere sahip üyeleri olan bir ailede şu tür
den davranışlar karşılıklı olarak görülür: Birbirlerinin maddî ve
mânevî ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Huzurlu ve hoşnut
olacakları bir yaşama ortamını oluştururlar. Uyar
mak gereken durumlar olduğunda uyarılarını
incitmeden yaparlar. Birbirlerinin saygınlıkları
nı zedeleyici davranışlardan sakınırlar. Haram
olmayan konularda imkânlar elverdiğince bir
birlerinin isteklerini yerine getirirler. Hayır işlerinde ve ibadetleri yerine getirmede yardımlaşırlar. Bilmedikleri
şeylerde birbirlerine öğretmenlik, unuttukları şeylerde hatırlatı-
cılık, hata ve kusurlarında güzellikle uyarıcıhk yaparlar. Birbir
lerine güzel örnek olur, birbirleri için dua eder ve hayır dilerler.
Birbirleri adına hayattayken ya da vefat edenin ardından hayır ve
hasenatta bulunurlar. Kısacası dinimizin ve güzel örflerin tavsiye
ya da emrettiği konularda gerekeni yapmaya çaba gösterirler.
Toplumla beraber olmak… Ferdin gücü ailesiyle, ailenin gücü
içinde yer aldığı toplumunun gücüyle artar. Örneğin iyi bir kom
şuluk ilişkisi, aile üyelerine sunduğu birtakım imkânlarla (konuş
mak, dertleşmek, destek olmak, fikir alışverişinde
bulunmak, maddî ve mânevî yardım sağlamak
vb.) âdeta bir “hayat desteği”dir. Aile ilişkilerin
de olduğu gibi toplumsal ilişkilerde de iyi niyet,
hoşgörü ve sabır esas kriterlerdir. Bu kriterleri
uygulamak için kişinin sosyal çevresini rahatsız
etmemeye gayret etmesi ve çevresinden kaynak
lanan ufak tefek rahatsızlıklara da katlanmayı
bilmesi gerekir. Ayrıca toplumda kuşaktan ku
şağa aktarılan birtakım gelenek ve göreneklere
uymak da toplumsal birlikteliği sağlayan bir
husustur. Örneğin bayramlar, kına geceleri, dü
ğünler, yöresel kutlama günleri, hasta ziyaretleri,
tâziyeler ve benzeri vesileler uzak kalınmaması
gereken toplumsal olaylardır. Zira insanın diğer
insanlarla birlikteliğini pekiştiren ve kaynaştıran
en önemli şey “iyi günde” ve “kötü günde” yaşa
nan paylaşımlardır.