Bunlar da yedidir :
1 ‘— Yemçk, aslında helâl olmakla berâber, «Helâl ve Harâın Kitâbı»nda açıklayacağımız gibi, kazanç şekli de tamâmen Şeri’ate uygun, şübheli şeylerden kaçınmak sûretiyle tayyib ve temiz olmalıdır. Allahu Teâlâ, harâm dan menedip, helâl ve temiz kazancı yemeği emretmiş ve harâm m ehemmiyetini ifâde etmek için, harâm dan menetmeği, adam öldürmek üzerine takdim ederek, şöyle buyurmuştur:
«Ey îmân edenler, mallarınızı aranızda bâtıl sebeblerle yemeyin (ve daha sonra da) kendinizi öldürmeyin.»
(4-N isâ: 29)
Yemekte aslolan, her türlü şübheden âzâde temiz bir kazancın mahsûlü olmasıdır. Buna riâyet, dînin umde ve esâslarındandır.
2 — Elleri yıkamak. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) :«Yemekten evvel elleri yıkamak yoksulluğu, yemekten sonra yıkamak ise, günahları giderir.» Diğer rivâyette: «Yemekten evvel ve sonra elleri yıkamak fakirliği yok eder.» (2) buyurmuştur.
El, dâima hâriç ile temâs hâlinde olduğu için, kirden kurtulamaz. Temizlik ve nezâkete yakışan da onu yıkamaktır. Aynı zamânda dînî vazifeleri yerine getirmek maksadıyla yenen yemek, bir ibâdet olduğuna göre, evvelinde elleri yıkamak, namazda abdest gibi sayılır.
3 — Yemeği, yere serilen yaygı üzerine koymak. Bu’, Resûl-i Ekrem’in sünnetine daha uygundur. Zîrâ Resûl-i Ekrem, yemeği böyle yerdi. Böyle yemek tevâzûa daha yakındır. Bu mümkün olmadığı takdirde, sofra üzerinde yer. Sofra seferi hâtırlatır. Seferden de, âhiret seferi ve takvâ azığına olan ihtiyâcı hâtırlam r. Enes b. Mâlik (R.A.) : «Resûl-i Ekrem (S.A.V.) sofra üzerinde yemek yememiştir.» demiştir.
Kendisine «Nerede yemek yerdiniz?» diye sorduklarında, «Yaygı üzerinde yerdik.» dedi. Dört şeyin ki bunlar, sofra, elek, çöğen (*) ve doyuncaya kadar yemektir
— Resûl-i Ekrem’den (S.A.V.) sonra îcâd edildiği söylenir.
Bilmiş ol ki, yaygı üzerinde yemek daha makbûldür, derken, sofra veyâ masada yemek, harâm veyâ mekrûhtur, demek istemiyoruz. Çıinkü bu husûsta bir nehiy sabit değildir. Bu, Resûlullah’tan sonra îcad edilmiş bir bid’attir, demekle menhiy [yasaklanmış] olması gerekmez. Zîrâ her bid’at menhiy değüdir. Yasak olan bid’at, sâbit bir sünnetin zıddı olan ve illeti devâm eden şer’î bir hükmü kaldıran bid’attir. Hattâ sebeblerin değişmesiyle bâzı hâllerde bid’at, vâcib de olabilir. Sofrada ise kolaylık için yemeği yükseğe kaldırmak vardır. Bu gibi şeylerde kerâhet düşünülemez.
Bu gibi bid’atlerin, kerâhetle bir münâsebeti yoktur.
Meselâ, şu dört bid’atin bile hepsi bir değildir: Çöğen, güzel bir temizlik vâsıta sidir. Temizlik için yıkanmak müstehabdır. Çöğen ise daha iyi temizler. Onların çöğen kullanmaması, bilemeyip bulamadıkları veyâ daha mühim işlerle meşgûl oldukları için, temizliğe daha fazla zamân ayıramam alanndandır. Nitekim, bu gibi hâllerde ellerini de yıkamazlardı. Ellerini silmek için ayak altı boşlukları ve çakıl taşları elbezi vazifesi görürdü. Onların böyle yapması, elleri su ile yıkamanın müs- tehab olmasına mâni değildir.
Elek, yemeği ve ekmeği daha güzel yapmak için kullanılır ki,
ifrâta varmadıkça mübâhtır. Sofra ve. masa üzerinde yemek, yer üzerinde yemekten daha kolay olduğu için— kibre varmadıkça — mübâhtır. Hepsinden daha kötüsü doyuncaya kadar yemektir. Çünkü doyuncaya kadar yemek hem şehveti, hem de bedendeki arızalan harekete geçirir. Aklı başında olan kimse, bu bidatler arasındaki farkı kolaylıkla anlar.
4 — Sofraya edebli bir şekilde oturmak ve bu edebi sonuna kadar muhafaza etmektir. Resûl-i Ekrem (S.A.V.), bâzan dizleri üzerine çökerek, bâzan iki ayakları üzerine ve bâzan da sağ ayağını bükerek sol ayağı üzerine otururdu ve şöyle buyururdu :
«Yaslanarak yemek yemem! Ben ancak, Allah’ın bir kuluyum; köleler nasıl yerse öyle yer, kullar nasıl oturursa öyle otururum.» Yaslanarak su içmek, yalnız dîni bakımdan değil, mideye zarârı bakımından da mekrûhtur. Uyurken veyâ yaslanarak yemek de mek- rûhtur. Yediği şey, elde taşınan dânelerden ise zarâr etmez. Rivâyet olunduğuna göre Hz. Ali kerremallahu veçhe yaslanarak veya yüzükoyun yattığı halde kalkanı üzerinde peksimet yemişti. Arapların böyle yaptığı söylenir.
5- Yemeği zevk için değil, Allah’a kulluk ve ibâdete güç yetirmek için yemektir. Hattâ İbrâhim b. Şeybân: «Seksen senedir şehvetim için yemedim.» demiştir. Bununla berâber az yemeğe gayret etmeli; çünkü ibâdet niyetiyle yediği, ancak böyle anlaşılır. Doyuncaya kadar yemek, inşânı ibâdetten alıkor, midesini iyice dolduran, ibâdet edemez. İbâdet niyetiyle yemenin îcâblanndan birisi de, şehveti kırmak ve kanâati isrâf üzerine tercih etmektir. Hadîs-i şerîfde Resûl-i Ekrem (S.A.V.) :
«Âdemoğluııun doldurduğu kapların en kötüsü, tıkabasa doldurduğu midesidir. Âdemoğluna, belini doğrultacak birkaç lokmacık kâfidir. Eğer bu kadarla yetinemezse midesini üçe bölmeli; bir kısmınıyemek, bir kısmını su ile doldurmalı, üçte birini de nefes alması için bırakmalıdır.» buyurmuştur.
İbâdet niyetiyle yemenin îcâblarından biri de, iyice acıkmadan lokmaya el sürmemektir. Mutlaka acıkmalı ve sonra yemelidir. Sonra, doymadan elini yemekten çekmelidir. Böyle hareket eden hekime muhtâç olmaz. «Rub‘u’l-Muhlikât»ır\ yemek isteğini azaltma bahsinde, yemeği tedricen azaltmanın çâreleri, az yemenin faydaları anlatılacaktır.
6 — Hâzırda bulunan yemeğe kanâat etmek ve çeşitli yemekler istememektir. Ekmeğe yapılacak hürmet, ona katık aramamaktır. Halbuki ekmeğe hürmetle emrolunduk. Seni ayakta tutan ve ibâdet etmene imkân veren her yemek, betberekettir; onu beğenmemek doğru olmaz. Hâzırda olandan başkasını aramamalı, hemen yemelidir. Hattâ yemeği bulduğunda vakit müsâit ise —mamâz için dahî— yemeği bekletmemen, hemen yemeli v.e sonra kılmalıdır. Nitekim hadîsde:
«Yemek ile namaz bir araya geldiği zamân, önce yiyin, sonra kılın.» (5) buyurulmuştur: Hattâ Abdullah b. Ömer (R.A.), imâmın kırââtini duyduğu hâlde, sofradan kalkmazdı. Fakat bu, açlık zamanındadır. Şâvet yemeği bekletmekte bir mahzûr yoksa, o zamân kılar ve sonra rahatça yemeğini yer. Ancak yemek soğuyacak veyâ bozulacaksa —ister canı çeksin ister çekmesin— müsâit ise, yemeği tercih etmelidir. Çünkü hadîs umûmidir. Aynı zamânda fazla acıkmış olmasa bile, namâz kılarken yemeği düşünebilir. (Binâenaleyh,, yemek düşüncesi ile kılman namâzdan, namâz düşüncesi ile yenen yemek daha makbûldür, diyenler vardır.)
7 — Çoluk çocuğu toplayıp bir kaptan yemek. Nitekim hadîsde :
«Bir arada yiyiniz, sizin için bereketli ve mübârek olur.» buyurulmuştur. Enes (R.A.), Resûl-i Ekrem’in (S.A.V.) tek başına yemediğini haber veriyor. Diğer bir hadîsinde Resûl-i E krem :
«Yemeğin hayırlısı, kalabalıkla yenilen yemektir.» buyurmuştur.