wiki

VÜCUT

Alm. Seim, Existenz, Leib, Körper, Fr. Corps,
Ing. existence, body. İnsanın hücre, doku, organ ve
sistem topluluğundan ibaret maddî yapısı. Vücutta
yapıtaşı hücredir. Vücut hücreleri birbirleri ile birleşerek
doku (nesc) meydana gelir. Çeşitli cinsden dokular
birleşince uzuvlar (organlar), organların bir araya gelmesinden
cihâzlar (sistemler) meydana gelir. Ancak
mikroskopla görülebilen bir hücre, çeşitli atölyeleri
bulunan muazzam bir fabrika gibidir. İnsan aklı
bugüne kadar bu fabrikanın ancak bir kaç makinasını
görebilmiştir. Bir hücrenin genişliği ortalama (0.02
mm.)’dir. Bir kesme şeker içinde ikiyüzellimilyon hücre
yaşayabilir. Bir insan vücudunda ortalama otuz trilyon
hücre vardır. Bu hücrelerin çalışabilmesi gerek insanda,
gerekse dış âlemde binlerce uygun şartlann bulunmasına
bağlıdır. Bunlardan biri bozulursa, insan vücudu
çalışamaz durur Allahü teâlâ, bu sayısız düzenleri yaratarak
beden makinasını otomatik olarak çalıştırmaktadır.
Ruh, bu makinanın elektrik kuvveti gibidir. Bimotorda ufak bir arıza olunca ceryan kesildiği gibi,
insan vücudunun içindeki ve dışındaki yapı ve düzenlerde
hâsıl olacak bir arıza da, ruhun bedenden ayrılmasına
sebep olur ve insan ölür. Dünyada hiçbir makina
süresiz çalışmayıp, aşınarak, yıpranarak çürüğe ayrılır.
Bu genel kanundur. Vücut makinası da bu kanuna
uyarak, yıpranarak çürüğe ayrılır.
İnsan bedeninin yapısında bulunan maddeler, topraktan,
sudan ve havadan gelmektedir. Canlıların ihtiyaç
maddeleri bu üç kaynaktan hâsıl olur. İnsan
çürüyünce, hâsıl olan maddeler, yine bu üç yere dağılır.
Vücudun ortalama % 64’ü sudur; % 20’si protein, %
10’u yağ, % 5’i madeni tuzlar, % l ’i karbonhidratlardan
ibarettir.
İnsan vücudu muazzam bir fabrika ve laboratuardır.
Yalnız nefes alıp vermek bile, muazzam bir kimyevî
hâdisedir. Havadan alman oksijen vücutta yakıldıktan
sonra, karbondioksit halinde dışarı atılmaktadır. Vücudun mikrop ve gazlara karşı njühim kapısı, nefes yollarıdır.
Ağız ve burun boşluğunu ciğerlere birleştiren
onbeş santimetrelik hava borusu (take)nun yukarı ucu
gırtlak (hançere)dır. Burada hava borusu ses iplikleri
vasıtası ile daralmış, bir ince yarık hâline gelmiştir. Toz,
balık kılçığı ve tahriş edici gazların tesiri ile kendiliğinden
kapanır. İnsan arzu etse de, klor, amonyak ve diğer
zehirli gazlan teneffüs edemez. Hava borusu göğüs boş­
luğunda, yarım milimetre inceliğinde, yirmibeşmilyon
kadar ince kollara ayrılır. Her son kolun ucu kese gibi
şişkindir. Bu hava kesecikleri, kollar ucunda üzüm salkımına
benzer. Bu hava keseciklerinin hepsine (Akciğer)
denir. Akciğerde, kalbden gelen kan damarları da
kollara aynlır. Ayrıla ayrıla nihayet ciğerde dörtyüzmilyon
kapiller meydana gelir. Bu kapüler, hava keseciklerini
sarar. Gaz basıncından dolayı, kandaki
karbondioksit (C 0 2)’nin fazlası, hava kesesine ve kesedeki
oksijen de kapillere, yani kana geçer. Bu gaz mübadelesi
bir saniyede vuku bulur. Bir insanın
akciğerlerinden dakikada yatarken sekiz, otururken
onaltı, yürürken yirmidört, koşarken elli litre hava
geçer.
Kalb, hiç durmadan işleyen muazzam bir pompadır.
Vücut tâbrikasının çalışma merkezidir. Kalbin
kasılması, yumruk sıkmak gibi, basit bir sıkışma değildir.
Kanın hareketi istikâmetinde giderek kalbin
ucunda nihayetlenen bir titreşim dalgası şeklindedir.
Saniyenin altıda biri kadar süren bir aralıkla tekerrür
eder. Bu tekenürler, kalb faaliyetinin nizam ve ahengidir.
Kalbimiz, günde yüzbin defa çarpar, yüzbin defa,
bir saniyenin altıda biri kadar zaman istirahat eder.
Yani günde beş saate yakın dinlenir. Ortalama bir insan
ömrü altmış sene kabul edilirse, böyle bir insanın kalbi,
oniki sene kadar istirahatde kalır. Kalb, her çarpışında
100 cm3 kan çekerek, günde damarlara 10.000 litre kan
gönderir. Buna göre kalb, her darbesinde, bir kilo ağırlığı
yarım metreye kaldıracak kadar iş yapmaktadır. Bir
insan, kendi kalbinin kuvveti ile işlemekte olan bir asansörle,
bir saatte yerden bir apartmanın beşinci katına
çıkabilecektir. Yani insan kalbi 1/375 beygin kuvvetinde
bir motordur. Parmaklar, diğer kolun başparmak
hizasına konursa, nabız atması duyulur. Nabız
atması, bize kalbin çarpmasını gösterir.
Nabızın dakikadaki adeti vücudun kan ihtiyacına
tâbidir. İnsanda ortalama dakikada 75’dir. Birkaç aylık
çocuk kalbı büyüklerinkinin iki misli çarpar. Kalb, bir
otomobil gibi olmayıp, bir elektron motoru gibidir.
Kanda erimiş tuzlardan biri olan potasyum atomu radyoaktifdir.
Bir insanda toplam otuz gram potasyum
vardır. Hergün bir milyar elektron neşreder. Kalbin,
giriş kapısında bir sinir makinası vardır. Bu makina
tıpkı bayram yerlerinde çocukların atış tecrübelerinde,
mermi hedefe isabet edince, hedef olan cisimde hareket
meydana geldiği gibi, bir elektron isabeti ile, kalbi harekete
getirir.
Kalbten çıkan kan, damarlarla, vücudun her tarafına
dağılır. Bu damarlar çok sağlamdır. Kalbe bağlı
epher daman (aort), yirmi atmosfer basınca mukavemet
eder. Lokomotifler, 10-16 atmosferlik buhar tazyiki
ile işlediğinden, yanmaktan korunabildiği taktirde
bu damarlarda lokomotif borulan yapılabilecektir.Damarlar, kalbten uzaklaştıkça dallara ayrılır. Yani
incelir. En ince damarlara şa’rî damar (kapiller) denir.
Kapiller bir kıldan elli defa daha incedir. İğne kalınlığındaki
bir et parçasında bin kapiller vardır. Bir insanda,
elli kilo adale bulunduğuna göre, kapiller adeti kolay
hesap edilebilir. Her kapiller, ortalama yarım milimetre,
uzunluğundadır. İnsandaki bütüiı kapiller uçuca
konursa, dünyayı dört defa saracak Sır boru elde edilir.
Her birinin ağız genişliği yanyana getirilirse 60.000 m2
bir satıh meydana gelir. Aorttan ve bütün kapillerden
aynı zamanda geçen kan miktarı eşittir. Çünkü, aorttaki
kan birkaç metre süratle aktığı hâlde etrafta sürat
azalarak, kapillerde hemen hemen sıfır olur. Kan,
yarım milimetre uzunluğundaki kapillerden bir saniyede
geçer. Bu bir saniye içinde gaz mübadelesi vuku
bulur. Kan, kalb içinden 1,5 saniyede geçer. 5-7 saniyede
ciğerleri dolaşır. Beyni 5 saniyede, ellen, ayakları
18 saniyede dolaşır. Bir kan hücresi, yirmidört saatteüçbin defa kalbten vücuda gönderilir. İş esnasında veya
ateşli hastalıklarda, kalbin çarpma kuvveti azalınca,
kan sürati iki misline kadar artar.
Bir insanda beş-altı litre kan bulunur. Kanın üçte biri
giden kimse tehlikesiz yaşayabilir. Kan suyuna plazma denir.
Plazma içinde alyuvarlar (eritrosit;henati) ve akyuvarlar
(lökosit) yüzer. Bundan başka fibrinojen denilen
azotlu bir madde, erimiş halde bulunur. Kesilen yerden
çıkan kandaki fibrinojen, iplikler halinde pıhtılaşır. Bu
pıhtıya fibrin derin. Fibrin, kan akmasını durdurur.
Fibrin çökelirken, kandaki alyuvarlar da, pıhtı içine çökelir.
Bir milimetreküp kanda, beşmilyon hemati vardır.
Bu alyuvarlar kemik iliğinde hâsıl olur. Otuz-kırk gün
çalıştıktan sonra, ihtiyar olurlar. İhtiyar eritrositleri,
dalak, kandar. alarak öldürür. Lökositler, kanın polis
memurları gibidir. Sağlam bir insanın bir milimetreküp
kanında altıbin ile sekizbin arası lökosit vardır. Vücuda
mikrop girince sayıları artar. Bir damla kandaki lökosit
rine kadar İnerek oralardan aldıkları etkiyi beyne ulaştırırlar.
Beyinden gelen emirle etkiye tepki gösterirler
sayısından, vücutta mikrop kavgası olup olmadığı anlaşılır.
Akyuvarlar da kemik iliğinden hâsıl olur. Bunların
lenfasit denilen çeşitleri, lenfa bezlerinde hasıl olur. Hastalığın
cinsine göre lökosit ve lenfasit artışları başka
başkadır. Bir yarada bulunan irin, akyuvar ölülerinin
yığınıdır. Bunlar mikrop savaşında ölmüştür. Bir milimetreküp
kanda ıiciyüzbin-üçyüzbın kadar (trombasit)
denen, çok küçük tanecikler vardır. Bunlar da kemik
iliğinde hasıl olur. Trombasitler kan çıkan yerde yığılarak,
kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırır. Kanın ömrü
yüziki gündür. Yani yüziki gün sonra, insanın kanı
tamamen değişir.
Sindirim sistemi, sanki bir fabrikadır. Ağızla alınan
yiyecek ve içecekler, mide ve bağırsaklarda parçalanıp
öğütüldükten sonra vücuda faydalı kısmı ince bağırsaklarda
süzülerek kana karışır. Posası dışarı atılır. Bu
muazzam işlem, otomatik olarak ve büyük bir intizam ile yapılır.İnsan vücudunda her türlü ve çok karışık formüllü
maddeler imâl eden, türlü türlü kimyevî reaksiyonlar
meydana getiren, analiz yapan, tedavi eden, tasfiye
eden, zehirleri yok eden, yaraları tamireden,türlü maddeleri
süzen, enerji veren tertibat olduğu gibi; mükemmel
bir elektrik ağı, manivela tertibatı, elektronikbilgisayar, haber verme tesisatı, optik, ses alma, basınç
yapma ve ayarlama tertibatı; mikroplarla mücadele ve
onları yok etme sistemi mevcuttur.
Eskiden Avrupalılar, “Bir insan vücudunda bol su,
biraz kalsiyum, biraz fosfor ve biraz da inorganik ve
organik maddeler vardır. Onun için bir insan vücudunun
kıymeti beş-on liradan ibarettir” derlerdi. Bugün
Amerika üniversitelerinde yapılan hesaplar insanın
vücudunda durmadan meydana gelen türlü kıymetli
hormon ve enzimlerle birçok organik preparatların en
azından milyonlarca dolar kıymetinde olduğunu meydana
koymuştur. Bir Amerikalı profesör, ’’Otomatik
olarak, böyle kıymetli maddeleri muntazaman meydana
getiren bir tertibat yapmağa kalkacak olursak,
dünyada bulunan bütün paralar, bunu yapmağa kâfi
gelmez.” demiştir.
İnsan vücudu muazzam incelikle ve hassas yaratılmıştır.
Bununla birlikte çok sağlamdır. Her türlü iklimedayanır. Açlığa, aşırı üzüntülere ve yorgunluklara karşı
da dayanıklıdır.
İnsan bedeni, organları doğumundan itibaren değişikliğe
uğrayarak gelişir. Kırk yaşındaki insanın eti,
yağı, derisi, kemikleri başkadır. Çocukluğunda bulunanlar
başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü
insan, rûh demektir. Beden değişiyor ise de rûh değiş­
mez. İnsanın parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın
parmak izi başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın
parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan
önce, rûh bedene teallûk ettiği sıralarda teşekkül eder.
İnsan ölüp, çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beşbin
yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak
ucundaki çizgilerden herbiri, yanyana dizilmiş deliklerden
meydana gelmiştir. Her delikcikten ter
sızmaktadır. İnsan birşeyi tutunca sızan ter o şey üzerinde
çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir
ilaç sürülünce, o kimsenin parmak izi, o şey üzerinde
görülür.
İnsanda bütün bu maddî mükemmeliyete haiz olan
vücût yanında; anlama, düşünme, ezberleme, hatırlama
hüküm ve karar verme gibi çok muazzam, manevi kudretler
de bulunur. Bu kudretlerin kıymetini ölçmek,insanlar için imkânsızdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir