wiki

SAÎD BİN MÜSEYYİB (r.a),

Tâbiîn devrinde
Medine’de yetişen yedi büyük âlimden
biri. İsmi, Saîd bin Müseyyib bin Hazn
bin Ebî Vehb bin Amr bin Âiz bin Imrân
bin Mahzûm bin Yakaza’dır. Annesi,
Ümm-i Saîd binti Hakîm bin Ümeyye bin
Hârise bin Evkas es-Sülemî’dir. Künyesi
“Ebû Muhammed Medenî”dir. Kureyş
kabilesinin Mahzum kolundan olduğu için,
“el-Kuraşî” ve “el-Mahzumî” de denilmektedir.
Babası Müseyyib ile dedesi Hazn,
Eshâb-ı kirâmdandır. Hicri 15 (m. 636)
yılında Hz. Ömer’in hilâfetinden iki sene
sonra doğdu. Hz. Osman’ın hilâfeti gençlik
yıllanydı. 91 (m. 710) yılında Medine’de
vefât etti. Vefât tarihi olarak başka rivâyetler
de bildirilmektedir. Vefâünda yetmiş
yaşını geçmişti.
Kendisinin ve çoluk çocuğunun ihtiyacını
karşılayacak ve komşulanna ve fakirlere
yardım ve ihsanda bulunacak kadar
malı vardı. Zeytinyağ ticareti yapardı. Vaktini
ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirirdi.
Hiçbir hükümdardan hediye kabul etmezdi.
Saîd bin Müseyyib (r.aı, Tâbiînin bü­
yüklerinden ve Medine’deki yedi büyük
âlimdendir. Bunlara “fukahâ-i seb’a”
denirdi. Bu yedi âlim: Saîd bin Müseyyib,
Kâsım bin Muhammed bin Ebî Bekr-i Sıddîk,
Urve-tebni-Zübeyr, Hârice-tebni-Zeyd,
Ebû Seleme-tebni-Abdürrahman bin Avf,
Ubeydüllah îbn-i Utbe ve Ebû Eyyûb
Süleymân bin Yesâr (r.aleyhim) idi. Bunlar
Tâbiîn içinde, kendilerine çok sorulan ve en
çok fetva veren âlimlerdi.
O, fıkıh ve hadîs ilimlerinde derin bir
âlimdir. Mürsel, olarak bildirdiği hadîs-i
şerifleri, İmam-ı Şafii hazretlerinin mezhebinde
hüccettir, senettir. Halbuki O, başka
ravilerin mürsellerini hüccet kabul etmemiştir.
İmam ı A’zam Ebû Hanife ve âlimlerin
çoğu, mürsel hadîsleri hüccet kabul
ettiler. Aynca O, ilminin yanında takva,
zühd ve verası ile de çok meşhur olmuştu.
İbâdete çok düşkündü. Kırk defa hac yapmış,
bütün namazlanm cemaatla kılmıştır.
Elli yıl yatsı abdesti ile sabah namazı kıldı.
Yani hiç uyumadı. Halife Abdülmelik bin
Mervan, Saîd bin Müseyyeb’in kızını oğlu
ve veliahdı Velid’e almak istediği halde O,
Ebû Veda’a isminde salih, dînine bağlı bir
fakire vermişti. Bu yüzden çok sıkıntılara
katlanmıştır.
Hadîs ve fıkıhtaki ilimleri, Eshâb-ı
kirâmdan birçok zevat ile görüşerek, onlann
ilnıî sohbetlerinde bulunarak elde etmiştir.
O, Hz. Ebû Bekir’den mürsel olarak, Hz.
Ömer’den, Hz. Osman’dan, Hz. Ali’den,
Sa’d bin Ebî Vakkâs’tan, Abdullah İbn-i
Abbâs’tan, Abdullah İbn-i Ömer’den, Ebû
Katade’clen, Ebû Hureyre’den, Hz. Âişe’
den ve» babası Müseyyeb’den daha birçokSahâbiden hadîs-i şerif rivâyetinde bulunmuştur.
Peygamber efendimizin mübarek
hanımlarından birçok hadîs-i şerif dinlemiş,
en çok Ebû Hüreyre’den hadîs rivâyet
etmiştir. Kendisinden de, oğlu Muhammed,
Sâlim bin Abdullah, bin Ömer, ez-Zührî,
Katâde, Ebuz-Zemad, Tarık bin Abdurrahman
ve daha pekçok âlim hadîs rivâyetinde
bulunmuşlardır.
Kendisinin ilmini birçok âlim övmüş­
tür. Onun için “Fakîhlerin fakîhi, âlimlerin
âlimi” denilmiştir. Kendisi şöyle derdi:
“Bazan bir tek hadîs-i şerifi öğrenmek için
günlerce yolculuk ederdim” Çünkü hadîs-i şerifte:
“tlim talebi için evinden çıkan kimse,
evine döniinceye kadar Allah yolundadır”
ve “İlim aramak için yola koyulan
kimseye, Allahü teâlâ Cennet yolunu
kolaylaştırır.” buyurulmuştu. Onun ilmi
hakkında Ali bin el-Medenî dedi ki: “Tâbiî-
nin içinde ondan daha âlim bir kimseyi
bilmiyorum. O, Peygamberimizin sünneti
böyle olmuştur dese, bu sana yeter!…”
İmam ı Şafiî: “Onun mürselleri, (Sahâbiyi
saymadan bildirdiği hadîsleri), bizim için
hüccettir, sağlam bir delildir.” demiştir.
Amr bin Meymun İbn-i Mihran babasından
naklen şöyle anlatıyor: “Medine’ye
geldiğimde, şehir halkının en âlim olanını
sordum. Bunun üzerine beni, Saîd bin
Müseyyib’e gönderdiler.”
Katade bin Diame: “Helâl ve ha^mı
İbn-’ Müseyyib’den daha iyi bilen birisini
asla görmedim” dedi.
Muhammed bin Ishak, Mekhul eş-Şâmî’ın
şöyle naklettiğini söyledi: “İlim tahsili için bü­
tün beldeleri dolaşüm. Saîd bin Müseyyib’den
daha âlim birisi ile karşılaşmadım.”
“İbn-i Mende, el-Vasiyye adlı eserinde:
“Saîd bin Müseyyib’in yanında idim. Bana
hadîs-i şerif bildirdi. Ona, “Ey Muhanv
med, bunu sana kim söyledi” dedim. “Ey
Şamlı kardeşim, sormadan al. Zira biz sika
olan ravilerden hadîs-i şerif almz” dedi.
Bütün âlimler, onun mürsel olarak bildirdiği
hadîs-i şeriflerin sahih hadîs olduğunda
ittifak etmişlerdi.
İbn-i Hıbban da “Kıtabüs-Sikât”mda:
O, büyük bir fakih, dinde haramlardan çok
sakınan vera sahibi bir veli, ibâdet, ahlâk
ve fazilet bakımından tâbünin en büyüklerindendi.
Hicaz halkının en fakihi (âlimi),
rüyâ tabirinde insanların en üstünüydü.
Kırk sene namazını, camide cemaatla kılmıştır
diye bildirmektedir.
Fıkıh ilminde yüksek mertebelere
kavuşmuştu. Resûlullah’ın (s.a.v) bildirdiği
bütün hükümleri, Hz. Ebû Bekir ve Hz.
Ömer’in ve Hz. Osman’ın naklettiği bütün
dîni hükümleri, Ondan daha iyi bilen yok
gibiydi. Basra’dan Hasan-ı Basri, dinde bir.
müşkülü olunca, Ona mektuft yazardı.
Medine’de herkes, O’na gelip fetva ister,
haram ve helâli öğrenirlerdi. Bunu, İbrahim
bin Sa’d, babasından nakl ederek
bildiriyor.
Hep hikmetli konuşurdu. Sözleri veciz
olup, kalblere tesir ederdi. Dinden kıl ucu
ayrılmaz, önce nefsine nasihat ederdi. Gece
olunca, nefsini muhatab alır, ona şöyle
derdi: “Ey bütün şerrin yuvası, kalk bakalım.
Allaha yemin olsun, seni yorgun bir
deve haline getirip bırakacağım.” der.
Sabaha kadar ibâdet ederdi. Bu sebeple
ayaklan şişerdi. Bu defa da nefsine: “İşte
böyle olacaksın; aldığın emir bu yoldadır
ve bunun için yaratıldın” derdi.
Hikmet dolu sözlerinden bazıları
şunlardır:
“Dünyayı toplıyan bir kimsenin niyyeti,
dînini korumak, yakınlanna bakmak,
ibâdet için kuvvet kazanmak değilse, onda
hayır yoktur.”
“Kırk yıldır, farzı cemâatle kılmağı bırak
madım. Otuz yıldır müezzin ezân okurken,
ben mesddde olurdum.” Elli yıl, yatsı abdesti
ile sabah namazım kıldı.
Yaşı yetmişi geçmişti. Yine de: “Bana
göre, en çok korkulacak şey, kadınlardır.
Şeytan bir adamı, başka yollardan aldatamayınca,
ona kadın ile yaklaşmaya çalı­
şır.” buyururdu.
“Gözlerinizi, zalimlere ve yardımcılanna
bakarak doyurmayınız! Zâhirde kabul
gözü ile baksanız bile, kalbinizde inkâr dursun.
Böyle yapınız ki, iyi ameliniz boşa
gitmesin.”
Ma’nevi bir heybete sahipti. Yamna
varmak istiyenler, vâlilerin huzuruna
çıkar gibi, ziyaret için izin isterlerdi.
“Hangi şerif, hangi âlim, hangi fâzıl
olursa olsun, mutlaka bir aybı vardır. Ama
öyleleri vardır ki, ayıplarını anlatmak
doğru olmaz. Bir kimsenin fazilet tarafı,
eksik tarafından çok olursa, eksiği fazileti
için bağışlanır.”
Gıybet hakkını helâl et, diyenlere, O:
“Onu ben haram etmedim ki, helâl edeyim,
Onu haram eden Allahü teâlâdır. Sonuna
kadar da haramdır” derdi. “Kırlarda namaz
kılan kimsenin, sağında ve solunda iki
melek durur ve onunla kılarlar. Ezan okur
ve kamet getirirse arkasında dağlar gibi
melekler saf bağlar.”
Saîd İbn-i Müseyyib bildirdi ki: Dindar
dost aramağı teşvik etmek üzere Hz. Ömer
şöyle buyurmuştur. “Sâdık dost bul ve onlann
arasında yaşa! Dürüst ve samimi
arkadaşlar, genişlikte süs ve ziynet; darlıkta
yedek sermayedirler. Dostunun sana
düşen işini güzelce gör ki, lüzumunda sana
daha güzeli ile karşılıkta bulunsun. Düş-
‘manından uzaklaş, her dosta bel bağlama,
’ancak emin olanlan seç. Emin olanlar, Allahü
teâlâdan korkanlardır. Kötü insanlarla düşüp kalkma, onlardan kötülük öğ­
renirsin. Onlara sırrım verme, ifşâ ederler.
işlerini, Allahtan korkanlara danış ve
onlarla istişare et”.
“Yemin kanşmayan manifatura ticareti
kadar hoşuma giden hiçbir ticaret
yoktur”. Nitekim hadîs-i şerifte de “Ticaretin
en hayırlısı bezzazlık yani kumaş
ve elbise ticareti, san’atın en gü­
zeli de terziliktir” buyurulmuştur.
“Geçmiş ümmetlerin hıyanet yapmalarına,
kâfir olmalarına sebep, şarap içmekti”.
“Dünya mahm toplayıp da, her türlü
fenalıkta bulunanlarda hayır yoktur.”
“İnsanların hepsi Allahü teâlâmn
muhafazası altındadır. O, insanlar için bir
şey dilerse, buna kimse mâni olamaz.”
“Hz. Ali ile Medine kabristanına geldik.
Selâm verip, (Halinizi bize bildirirmisiniz?
Yoksa biz mi hâlimizi haber
verelim; dedi. Bir ses işittik (Ve aleykesselâm
yâ Emir-el mü’minin. Bizden sonra
olanları sen söyle!) dedi.
Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden
bazıları:
” Ümmetimden ilk kaldırılan şey,
e m a n e t t ir . O n la rd a k a la n la r ın
sonuncusu ise namazdır. Fakat nice
namaz kılanlar vardır ki, onlarda
hayır yoktur.”
“Ezanı duyduğunuz zaman kalkıp
namazınızı kılınız. Çünkü namaz,
Allahü teâlânın mühim bir emridir. ”
“Allahü teâlâdan korkan kimse,
kuvvetli olarak yaşar ve m em leketinde
em in olarak dolaşır.”
“Güzel ahlâk, A llahü teâlânın
beğendiği huydur”.
“Cebrail aleyhisselâm bana dedi
ki: Müslümanlar, Hz. Ö m er’in ölü­
m üne ağlasın!”.
“H erşey için öğünülecek bir üstünlük
vardır. Ümmetimin kıymeti ve
şerefi, K u r’ân-ı kerîm dir.”
1) Şevâhüdiin Nübüvve sh. 281
2) Vefayat-ül-â’yan cild-2, sh. 375
3) Tabakât-ı İbn-i S a’d cild-5, sh. 119
4) Hilyetül Evliya cild-2, sh. 161
5) Tenzib-üt tehzib cild-4, sh. 84
6) Tezkiret-ül-huffaz cild-1, sh. 94
7) el-A’lâm cild-3, sh. 102
8) Menhel-ül azbiil Mevrûd cild-2, sh. 175
9) Meşahir-i Eshâb sh. 80
10) Tam İlmihal S e’âdet-i Ebediyye sh. 1060

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir