Devrinin
en büyük âlimlerinden. Horasan’da 118 (m.
736)’da doğup aynı yerde 181 (m.797) da
vefât etti. Babası Türk, annesi Harzemlidir.
Büyük âlim, şaşıranların yol göstericisi,
dînin senedi, Hanefi mezhebinin reisi
olan îmâm-ı a’zamdan ilim tahsil etti.
Ayrıca zamanın meşhur âlimlerinin derslerine
devam ederek hadîs ve fikıh ilimlerinde
söz sahibi oldu. K itabları,
kerametleri ve yetiştirdiği talebeleri pek
çoktur. Bu talebelerden birisi de mezheb
reisi Ahmed bin Hanbel’dir.
Bir yıl ticaretle uğraşır, kazancının hepsini
fakirlere dağıtırdı, ikinci yıl Islâmiyeti
yaymak için harplere giderdi, ilmi, fikhı,
edebi, zühdü, fesahati ve vera’ı çok idi.
Geceleri ibâdet ile geçirirdi. Az konuşmayı
kendine âdet edinmiş olup, emin ve sözleri
hüccet (senet; idi. Kitaplarında yirmi binden
ziyade hadîs-i şerif vardı. Duâsı makbul
olanlardandı.
Bir gün bir a’mâ gelip, “Bana duâ buyurun
da Allahü teâlâ gözlerime görme kuvveti
versin!” dedi. Bunun üzerine Allahü
teâlâya yalvararak duâ eyledi ve derhal
a’mânın gözleri eskisi gibi görmeye başladı.
Abdullah bin Mübârek hazretleri Tâbiînden
bazı kimselerle görüşmüştür. tmâmlardan
da bir çoğunun zam anına
yetişmiştir. Senelerce Imâm-ı a’zam hazretlerinin
sohbetinde bulunmuş, çeşitli
hocalardan fikıh ve hadîs-i şerif dersleri
almıştır.
Din düşmanlarına karşı ve nefisle
cihad edenlerin başında gelirdi. Âlimlerin
sultam ismini almıştır, ilim ve yiğitlikte
zamammn bir tanesi idi. Dînimizin büyüklerini
görmüş sohbet etmiş ve onlann makbulü
olmuştur.
Merv’de senelerce hadîs ve fikıh okuttu.
Kötü huylu bir kimse, yanma gelir giderdi.
Bu gelen kimse birgün bundan aynldı, gelmez
oldu. Bunun aynlmasına çok üzüldü.
Niçin üzülüyorsun dediklerinde, “O zavallı
gitti. O kötü huylar kendinden aynlmadı.
Onun haline üzülüyorum. Bizim yanı
mızda bir müddet daha kalsaydı ahlâkı
düzelebilirdi” dedi.
Takvâsı (haramlardan kaçması; çok
fazla idi. Bir defasında yolda bir yerde ,
konakladı, iyi bir atı vardı. Kendisi
namazda iken atı başkasına ait otlaktan
yedi. Namazı bitirince atı otlak sahibine
hediyye edip, yaya olarak yoluna devam
etti. Hakkında söylenenler. “Ibn-i Hibban:
“Onda kendi zamanında, ilim ehlinden hiç
bir kimsede bir araya toplanmamış olan
güzellikler vardır.”
İsmail lbn-i Iyâs, “Yeryüzünde Abdullah
bin Mübârek gibisi yoktur. Allahü teâlâ
yarattığı her güzel hasletten O’na da
vermiştir”.
Abdullah bin Mübârek’in talebelerinden
el-Fedl lbn-i Musa ve Muhalled lbn-i
Hüseyin ve başkalan bir araya geldiler.
“Haydi Ibn’ül-Mübârek’in güzel sıfatlannı
sayalım” dediler. Sonra hepsi de “O ilmi,
edebi, fikhı, nahvi, lügati, şiiri, fesahati,
zühdü, verâ’ı, insafi, gece kalkmayı, haccı,
gazâyı, biniciliği, kahramanlığı ve faydasız
konuşmayı terk etmeyi, arkadaşlanna
muhalefet etmemeyi bir arada toplamıştır”
dediler. Abbâs lbn-i Mus’ab da ilâve ederek,
“Hadîsi, fikhı, Arapçayı, şecâati, ticareti,
cömertlik ve yanlannda yokken,
arkadaşlarına muhabbeti bir araya
getirmişti” demiştir.
Abdullah lbn-i Muhammed-Addafif,
“Ben İbn’ül Mübârek’i dinledim. O, bize
göre insanlann en yücesi ve onlann içinde
kendi zamanındaki ihtilaflan en iyi
bilendir.”
Suayb Ibni Harb, “Abdullah Ibn-ül
Mübârekle kim karşılaşırsa, şeref kazamr.
Çünkü o, zamamndakilerin hepsinden
üstün vasıflara sahip bir insandır.”
Süfyân-ı Sevrt, “Bütün ömrümde, tek bir
sene Abdullah bin Mübârek gibi olmayı
arzu ederim. Maalesef, üç gün bile öylesine
gücüm yetmez.” Yahya lbn-i Main “Abdullah
bin Mübârek zeki, iyi tesbit edici, güvenilir
(sikaı, hadîsleri sahih olan bir âlimdir.
Rivâyet ettiği yazılı hadîsleri yirmi veya
yirmibir bindir” demişlerdir.
Birgün Abdullah bin Mübârek, Şam’a
gitmek üzere sefere çıktı. Giderken yolda
ölmüş bir merkep gördü. Yanı başında
ayakta bir fakir de ağlıyordu. Abdullah bin
Mübârek ona niye ağladığım sordu: Fakir
cevap olarak:
“Ben fakir bir kimse olup, çoluk çocuk
sahibiyim. Bunu üçyüz dirheme almıştım.
Bundan sonra ne yapacağımı düşünerek
ağlıyorum!”
Abdullah bin Mübarek buyurdu ki:
“Sen bunu sağ iken üçyüz dirheme
almıştın. Şimdi ise bunu senden semeri ile
beşyüz dirheme alıyorum, deyip beşyüz dirhemi
sayarak eline verdi. O gece fakir rüyâ-
sında mahşeri gördü. Baktı ki, bahçeler,
bağlar içerisinde bir merkep! Yulanm ve
palanını altın ve mercanlarla süslemişler!
Yanı başında bir melek, şöyle nidâ
ediyordu:
, .* “Kim buna binerse ona müjdeler olsun.”
, Fakir bunu duyunca, meleğin yamna
gelip der ki:Bu benim ölen merkebimdir. Bunu bana
ver!.
Evet, bu şenindir. Fakat ölüsüne sabır
etmediğin için, şimdi başkasının oldu. Baksana,
yulan üzerinde ne yazıyor?
Fakir yulara bakınca bir de ne görsün:
“Bu Abdullah İbn-i Mübârek hazretlerinin
bineğidir” yazılıydı. Sonra fakir, uykudan
uyanıp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya baş
ladı. Kendi kendine, “Bana yazıklar olsun
bir hayvanın ölmesine bile sabredemedim”
dedi. Hemen beşyüz dirhemi alıp, doğruca
Abdullah İbn-i Mübârek hazretlerinin
yamna gitti. Parasım geri vermek istedi ve
dedi ki;
“Ben satıştan vazgeçtim.”
“Sen akşam gördüğün rüyâ üzerine geldin.
Ben de vazgeçtim. Beşyüz dirhemi de
sana hediye ettim” buyurdu.
Sehl bin Abdullah, Abdullah bin
Mübârek’in derslerine devâm ederdi. Bir
gün, “Artık senin dersine gelmiyeceğim.
Çünki, bugün gelirken senin kızların dama
çıkmış beni çağırıyorlardı. Benim Sehlim,
benim Sehlim diyorlardı. Bunların terbiyesini
vermiyor musun? ” dedi. Abdüllah bin
Mübârek, o gece talebesini toplayıp, “Sehlin
cenâze namazına gidelim” dedi. Gidip,
vefât etmiş buldular. “Vefâtım nerden
anladın?” dediklerinde “Benim hiç câriyem
yok. O gördükleri Cennet hûıîleri idi.
Onu Cennete çağırıyorlardı” dedi.
Abdullah bin Mübârek buyurdular ki:
Bir ateşperest ile çalışıyorduk. Namaz
vakti gelince ondan, namaz kılarken bana
zarar vermiyeceğine dair söz aldım. Bunun
üzerine namaz vaktinde rahatça bir namaz
kıldım. Sonra ateşperest olan o şahsın ibâ
det zamanı gelmişti. Şimdi sıra bende, ben
ibâdet ederken, sende zarar vermiyeceğine
söz ver deyince; rahatça ibâdetini yapacağını
bildirdim.
Fakat ateşperest ateşe tapmak üzere
secdeye varınca hemen üzerine atıldım.
Sözümde durmadım. Şöyle bir ses duydum:
“Söz verdiğin zaman ahdini yerine getir!”
Bunun üzerine ona zarar vermeden geri
çekildim. Sonra ateşperest ibâdetini bitirdiğinde
bana sordu. “Evvelâ hücum ettin.
Sonra niye vazgeçtin?…” “Ben, Allah’dan
başkasına secde ettiğin zaman, dayanamadım,
üzerine atıldım. Seni öldürmek istiyordum.
Fakat tam o anda: “Söz verdiğin
zaman, ahdini yerine getir” diyen bir ses
beni o teşebbüsten alıkoydu.” Bunun üzerine
ateşperest, “Rab, senin Rabbındır!
Kendi düşmam için, dostunu bile azarlıyor!
İşte huzurunda müslüman oluyorum.”
diyerek Kelime-i şehâdet getirdi.
Kul haklarına çok dikkat ederdi.
Buyurdu ki: *
“Birinin bir lira hakkım ödemek, bin
lira sadaka vermekten daha hayırlıdır.”
“Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı
gıybet ederdim. Çünkü sevablanmın
onlara verilmesi daha hayırlı olur.”
Allah için ilme çok ehemmiyet verirdi.
Buyurdu ki:
“Müstehablan yapmakta gevşek davranan,
sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta
gevşek davranmak, farzların
yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek
davranan da ma’rifete, Allahü teâlâmn
rızasına kavuşamaz.”
“İnsanların sefili, dîni, dünyalığa âlet
edendir.”
“Mala aldanma! Mideni haddinden
fazla şişirme! İlim olarak yalnız sana yarayanı
al yeter!”
Yine buyurdu ki: “Şu anda edep dînin
üçte ikisini teşkil etmek üzeredir.”
Abdullah bin Mübârek (r.a; vefâtımn
yaklaştığında bütün malım fakirlere verdi.
Hizmetinde bulunan bir talebesi dedi ki:
“Efendim, malûmunuz üç çocuğunuz var.
Onlara miras bırakmayacak mısınız?”
Buyurdu ki:
“Onları Allahü teâlâya emanet ediyorum.
O en iyi bir vekildir. Eğer çocuklarım,
sâlih olursa, Cenâb-ı Hak, onlan ummadıkları
yerden nzıklandınr. Yok eğer, fâsık
olurlarsa malımın kötü insanlara kalmasını
istemem.”
Vefâtı amnda gözlerini açtı, güldü ve
(Saffat sûresinin 61.> “A m el edenler, bu
ebedi ni’m ete kavuşmak için çalışsınlar”
âyet-i kerîmesini okudu.
Zamanın âlimleri, Abdullah bin Mübâ-
rek’i övmüşler ve kıymetini belirtmişlerdir.
Halid İbn-i Madân’dan rivâyet ettiği
hadîs-i şerifde Peygamberimiz (s.a.v;
“Şehidler Allahın em in kıldığı kimselerdir.
İster öldürülsünler, isterlerse
yataklarında ölsünler” buyurdu.
Ebû Hureyre’den rivâyet ettiği hadîs-i
şerifde Peygamberimiz buyurdular ki:
“Bana Cennete girenlerin ve Cehennem
e girenlerin ilk üçü arz olundu.
Cennete giren ilk üç kişi: 1) Şehid, 2)
Rabbına ibâdeti güzel yapan, efendisine
de itaat eden bir köle. 3) Ailesi çok
olan, buna rağm en kötü iş ve sözden
uzak duran namuslu bir adam. Cehennem
e giren ilk üçe gelince: 1) Zalim
sultan. 2) Malı olup zekâtım verm eyen
zengin. 3) Allahü teâlâya isyan eden
fakir” buyurdu.
Eserleri: Kitab-ül Cihad adlı kitabı,
cihad sahasında yazılmış ilk eserdir. 1971’
de neşredilmiştir. Kitab-üz-Zühd ve’rrekâik,
tasavvuf sahasında ilk eserlerdendir.
Kitab-üs sünen fi’l fikh, fıkıh bablanna
göre tasnif edilmiş hadîs kitabıdır. Kitabül
birr ve’s-sıla yine tasavvufla ilgilidir.
Kitab-üt-tefsir ve son olarak da hadîsle
ilgili el-Erbain’dir.HİKMET
Abdullah bin Mübârek, Sehl’e ders
okuturdu,
Feyz dolu ilimleri, kalbine akıtırdı.
Sehl, bir gün der ki, “Hocam gelemem
artık,
Senin câriyelerin, terbiyesiz yaratık,
Çıkıp dam a, “ Sehl g el” diye
bağırıyorlar,
Hiç utanmaları yok beni çağırıyorlar.”
Gece, İbn-i Mübârek, topladı talebeyi,
Der ki, “Gidelim SehPe, görelim
cenâzeyi.”
Sordular O’na “Nereden anladın,
Vefât ettiğini Sehl’in?”
Abdullah bin Mübarek, onlara cevap
verdi.
“Benim câriyem yoktu, o kızlar hûrilerdi”
“Sevinerek Sehl’i çağırdılar Cennete,
Siz de ibretle bakın şu mübarek
hikmete”.
1) Mucem-ûl müellifin cild-6, sh. 106
2) Tehzib-ûl esmâ velluğa cild-1, sh. 285
3) Hilyet ül evliya cild-8, sh. 162
4) K eşf uz zünûn sh. 57, 911, 1410, 1422
5) Esmâ-ül müellifin cild, sh. 438
6) Cevâhir-ül mudıyye cild i, sh. 281
7) Tezkiret-ul huffâz cild-1, sh. 274
8) Tehztb-üt tehzîb cild-5, sh. 382
9) Tabakât-ül kübrâ cild-1, sh. 59
10) Tezkiret-ül evliya sh. 114
11) Vefeyât-ul-a’yân cild-3, sh. 32
12) Tarih-i Bağdad cild-10, sh. 153
13) Şezerât-uz-zeheb cild-1, sh. 295
14) el-lntikâ sh. 132
15) Tertib-ul-medârik cild-1, sh. 300
16) Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye sh. 976
17) Eshâb-ı kirâm sh. 303
18) Câmiu-kerâmât-il-evliyâ cild-2, sh. 104
19) ed-Dîbâc-ul-muzehheb sh. 130
ABDULLAH BİH MÜBÂREK
15
Şub