wiki

ÂSİM BİN BEHDELE (im âm -ı Âsim)

Tâbiîn devrinde yetişen kırâat âlimlerinden.
Meşhur “Kırâat-ı Seb’a” adı verilen
yedi büyük kırâat âliminin beşincisi.
Allahü teâlâmn kelâmı olan Kur’ân-ı kerî­
min kırâatini, okunuşunu bildiren âlimlerden.
Asıl adı, Ebû Bekir Âsim bin Behdele
Ebû Necûd el-Esedî’ el-Kûfî’dir. Meşhur adı
“Âsım”dır. Künyesi Ebû Bekir’dir. Babası­
nın künyesi, Ebû Necûd olup, asıl adı da
Abdullah’dır. Annesinin adı, Behdele’dir.
Küfe şehrinde doğan îmam-ı Âsım’ın
doğum tarihi kesin olarak bilinemiyor.
Bütün hayatı Kûfe’de geçmiş olup, bir ara
Şam’a gittiği de rivâyet edilmektedir. Vefat
tarihi hakkında muhtelif rivâyetler vardır.
İbn-i Cezerî’nin Gâyetün-Nihâye adındaki
eserinde 127 (m. 745) tarihinde vefât ettiği
bildirilmektedir. O’nun 80 yaşına kadar
yaşadığı ve son Emevî halifesi Mervân bin
Muhammed’in hilâfetine kadar Kûfe’de
kaldığı kaynaklarda zikredilmektedir.
Kabri Semâye’dedir.
İmâm-ı Âsım’ın yetiştiği Küfe şehri,
İslâmî ilimlerin tedris edildiği (okutulduğu;
ilim merkezlerinden biriydi. Burada, son
sahabî Hz. Abdullah bin Ebî Evfâ’mn 86
(m. 705; yıhnda vefatına kadar yüzlerce
Eehâb-ı kirâm yaşadı. Hz. Ali bin Ebî
Tâlib, halifeliği zamanında burayı İslâm
devletinin başşehri yapmıştı. Diğer sâhâbî-
lerden Abdullah ibn-i Mes’ud, Ammâr bin
Yâsir, Huzeyfetü’l-Yemânî, Ebû Mûsâ el-Eş’
arî, Selmân-ı Fârisî, Zeyd bin Erkâm (r.anhüm.
ve daha niceleri, bu şehirde Peygamberimizin
mübârek ağızlarından işitip
öğrendikleri bütün ilimleri tâliplerine
arz etmişler ve sohbetlerinde bulunan binlerce
insanı yetiştirmişlerdir. O yüksek ilim
ve marifet sahibi insanların sohbetine
kavuşup yetişen Tâbiînin büyük âlimlerinden
biri de, Âsim bin Behdele hazretleriydi.
Bu altın halkamn Kûfe’de yetiştirdiği
büyük âlimlerin meşhurlarından bazıları;
Alkame bin Kays, Şüreyh bin el-Hâris,
İbrahim en-Nehâî ve meşhur mezheb imamımız
İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe’dir.
İmam-ı Âsim, Kûfe’de “Reisûl-kurrâ”
idi. Kur’ân-ı kerimi, Peygamberimizden
öğrenildiği şekilde en güzel okuyan âlimlerin
başıydı. O, bu kırâat ilmini Ebû Abdurrahman
es-Sülemî’den öğrendi. O’ndan
Kur’ân-ı kerim dersleri almaya başladığı
zaman, henüz çocukluk çağım yaşıyordu.
Uzun bir müddet, derslerine devam ederek
O’nun kırâat usûlünü öğrendi. Ebû Abdurrahman
es-Sülemî ise, Resûlullah efendimizin
sağbğında dünyaya gelmiştir. Babası,
Resûlullah (s.a.vı ile sohbet etmiştir. Kur’
ân-ı kerim okumak, tecvid ve zabtı yönünden
O’na dayanmaktadır. Aynca Hz.
Osman bin Affân’dan, Ali bin Ebî Tâlib’ .
den Abdullah ibni Mes’ud’dan, %eyd bin
Sâbit’ten ve Ubey bin Ka’b’den arz yolu ile,
yani baştan sona kadar hatim ederek okumuştur.
Eshâb-ı kirâmın kırâat ilminde
önde gelenlerinden olan bu zâtlar da, bizzat
Peygamberimizden arz yolu ile okuyup
öğrenmişlerdir.
Hz. Osman’ın halifeliği zamanında
çoğalttığı Kur’ân-ı kerim mushaflanndan
birini de Kûfe’ye göndermiştir. İmam-ı
Âsim otuzüçbin Sahabînin doğruluğunda
icmâ ettiği (birleştiği; bu mushaflara
uygun olarak Kûfe’de Kur’ân-ı kerimi ilk
okuyan kırâat âlimlerindendir. ölünceye
kadar kırk yıl Küfe şehrinde Kur’ân-ı kerîm
okutan Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin
yerine, İmâm-ı Âsim geçmiştir.
İmam-ı Âsım’ın kırâaattaki ikinci
hocası Zir bin Hubeyş el-Esedî’dir. Bu
hususu kendisi şöyle bildiriyor: “Ebû
Abdurrahman’ın yamndan kalkıp Zir’e
gider, okuduklarımı O’na da arz ederdim.”
Zir bin Hubeyş de, Abdullah ibni Mes’ud’
dan okumuştur.
İmam-ı Âsim, çok güzel Kur’ân-ı kerim
okurdu. Sesi de çok güzeldi. Her kelimenin,
her harfin hakkını verirdi. Kur’ân-ı kerimin
belâgat ve fesâhatım, yüce mânâsım
canlandırmak hususunda öyle güzel bir
edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, eşine
çok az rastlanırdı. Çok fasih konuşurdu.
Konuştuğu zaman, kalbe büyüklüğü
girerdi. Gerek İmam-ı Âsim ve gerekse
diğer kırâat imamları, Kur’ân-ı kerimin
okuyuşunu zabt hususunda çok büyük
itina ve ihtimam göstermişler, Peygamberimizin
okuduğu şekilde müslümanlara ta’
lîm etmişler, öğretmişlerdir. Eshâb-ı
kirâmın ve asrının en büyük âlimlerinden
olan bu mübârek zâtların, akıllara şaşkınhk
verecek derecedeki yüksek himmetleri,
gayretleri sayesinde Kur’ân-ı kerimin Peygamberimizin
kırâat ettiği şekil üzere okunması
hususu, gayet sağlam ve esash bir
surette zabt olunarak emniyet altına alınmış
ve nesilden nesile intikal ederek, zamanımıza
kadar hiçbir değişikliğe uğramadan
gelmiştir. Bu kırâat şekli, inşaallah
kıyamete kadar da böylece devam
edecektir.
İmam-ı Âsım’ın kırâat silsilesi, iki yol
ile ve her birinde ikişer vasıta ile Peygamber
efendimize (s.a.vı ulaşmaktadır. Birinci
yol ile İmâm-ı Âsim, Ebû Abdurrahman
es-Sülemî’den O da Hz. Osman’dan, Hz.
Ali’den, Zeyd’den ve Ubey’den, onlar da
Resûlullah (s.a.v; efendimizden okumuşlardır
İkinci yol ile, İmâm-ı Âsim, Zir bin Hubeyş’ten,
o da Abdullah ibn-i Mes’ud’dan
ve o da Resûlullah (s.a.v; efendimizden okumuştur.
İmâm-ı Âsım’ın kırâat rivâyeti zamanımıza
kadar ulaşmış olup, İslâm
memleketlerinin çoğunda bunun kırâaü
iîzere Kur’ân-ı kerim tilâvet olunmaktadır
• (okunmaktadır;lmam-ı Âsım’ın kırâat usûlü, talebelerinden
iki râvisi vasıtasiyle yayılmıştır.
Bunlardan Hafs bin Süleyman’ın rivâyeti
ile gelen kırâat usûlü, bilhassa memleketimizde
ve birçok İslâm memleketinde yaygındır.
Memleketimizde yetişen tecvîd
âlimlerinden Molla Abdurrahman Kurrâ
bâşı (veya Karabâşî;, “Karabaş Tecvidi”
adı ile bilinen türkçe eserinde “…. Kırâat-ı
Âsim ve rivâyet-i Hafs” ifadeleri ile Onun
ismini yâdetmektedir. Hafs bin Süleyman,
lmam-ı Âsım’m Ebû Abdurrahman esSülemî’den
aldığı kırâaat usûlünü rivâj’et .
etmektedir. Bu konuda, birinci râvisi Hafs ’
diyor ki: “Hocam Âsim, bana şöyle dedi:.
Sana kırâat ettiğimi, Ebû Abdurrahman
es-Sülemî’den okudum. O da Hz. Ali’den
kırâat etmiştir. Fakat Ebû Bekir Şu’be bin
Ayâş’a öğrettiğim kırâatı, Zir bin Hubeyş
üzerine arz ettim. O da Abdullah ibni Mes’
ud’dan arz yolu ile almış ve rivâyet etmiş­
tir.” Diğer râvisi de, Ebû Bekir Şu’be bin
Ayâş’tır. İkinci râvisi Ebû Bekir de diyor
ki: “Ebû İshâk es-Sübey’den çok kerre işittim.
Dedi ki: “Âsım’dan daha fasih konuşan
ve Kur’ân-ı kerîmi ondan daha iyi okuyan
bir kimseyi görmedim.”
İmâm-ı Âsım’dan kırâat ilmini öğrenen
âlimler; sadece Hafs ve Ebû Bekir Şu’be
değildir. Ondan feyiz alan, O’nun tedrishalkasında yetişip, başkalarına ilim öğretenler
sayılamıyacak kadar çoktur. İmam ı
Âsım’dan kırâat ilmini öğrenip hadîs-i
şerif rivayet edenlerden bazıları şunlardır
Hafs bin Süleyman, Şu’be bin Ayâş, Ebân
bin Tâlîb, Ebân bin Yezîd el-Attâr, İsmail
bin Mücâhid, Haşan bin Sâlih, Hammâd
bin Seleme, Hammâd bin Zeyd, Hammâd
bin Ebî Ziyâd, Hammâd bin Amr, Süleyman
bin Mihran el-A’meş, Imam-ı Halil
bin Ahmed, Hârun bin Musâ, kırâattaki
on imamdan Ebû Amr bin el-A’lâ …vd.
Kırâat imamlarının üçüncü tabakasında
yer alan Âsim bin Behdele, kırâat
ilminde her bakımdan hüccettir, senettir.
Bunda bütün âlimler ittifak etmişlerdir. O,
Kur’ân-ı kerimin okunuşunda yüksek ve
hüccet olan bir âlim olduğu gibi hadîs
ilminde de sika (sağlam, güvenilir; ve
sadûk (rivayet ettiği hadîslerle son derece
sâdık; bir râvidir. Tâbiîn devrinin en
mühim özelliklerinden olan hadîs ilmi ile
de meşgul olmuştur. O, Eshâb-ı kirâmdan
Ebû Remse Rifâa bin Yesribî et-Teymî ile
Hâris bin Hassân el-Bekrî’yi görmüş, onların
sohbetinde bulunarak yetişmiş ve
onlardan hadîs-i şerif rivayet etmiştir.
Ayrıca O, yukarıda adı geçen iki hocası ile,
Ebû Vâil Şakîk bin Seleme, Ebû Sâlih esSemmân
ve Mus’ab bin Sa’d bin Ebî
Vakkas’dan da rivayette bulunmuştur.
Kendisinden de Atâ bin Ebî Rebâh,
Süfyan-ı Sevrî, Süleyman bin Mihran elA’meş,
Süfyan bin Uyeyne, Hammâd bin
Seleme gibi râviler hadîs-i, şerif rivayet
etmişlerdir. Hadîs âlimlerinin büyüklerinden
Ahmed bin Hanbel, Ebû Zir’a, Ebû
Hâtim ve diğerleri, İmâm-ı Âsım’ın Kur’ânı
kerim kırâatı ve hadîs ilmindeki yüksek
derecesini tasdik ve rivayetlerini senet
kabul etmişlerdir. Rivayet ettiği hadîs-i
şerifler, Kütüb-i Sitte adı verilen meşhur
altı hadîs kitabında ve diğer hadîs kitaplarında
yazılıdır.
Dört mezheb imamından Ahmed bin
Hanbel’in oğlu Abdullah şöyle bildiriyor
“Babamdan, tmam-ı Âsim hakkında sual
ettim. O da, dedi ki: O, dinine son derece
bağlı, hayırlı, larâat ve hadîs ilmindeki
rivâyeti sağlam ve güvenilir bir insandır”
Ve tekrar: “Siz, kırâatlardan hangisini
daha çok sever ve onu ihtiyar edersiniz?”
diye sorduğumda: “Medine âlimlerinin
kırâatım seviyorum. Bu olmasa, Âsım’m
kırâatmı tercih ederdim” diye cevap verdi.
İmam-ı Âsim, kelâm ve fikıh ilminde de,
devrinin âlimleri arasında yer almaktadır.
Onun lügat ilminde ve Arapçanın gramer
bilgisi olan Nahv’de de yüksek bir yeri vardır.
Bunun için kendisi meşhur Nahivciler’
den sayılmaktadır.
İmam-ı Âsim; Peygamber efendknizin
(s.a.v;: “ Ü m m etim in en hayırlısı,
As im b In b e h d e l e
benim asrımda yaşayan Esh&bımdır.
Sonra onlara yakın olan Tâbiîndir…”
diye methettiği, övdüğü bir asırda yaşamış
yüksek ve büyük bir velîdir. O ibadetlerine
düşkün, gayet alçak gönüllü ve tertemiz bir
ahlâka sahipti. İlim öğrenmeye ve öğretmeye
âşıktı. Bu hususta talebesinin ayağına
bile giderdi. Nitekim talebesi olan
Süfyân-ı Sevrî’ye gider, bazı hususlarda
Onun fetvasına başvururdu. Ve O’na: “Sen
bize küçük iken geldin, biz ise sana büyük
olarak geliyoruz” derdi. Tevâzu hakkında
şöyle buyururdu: “Tevâzu, evinden çıktı­
ğında karşılaştığın herkesi, kendinden
daha hayırlı görmendir.”
İmam-ı Âsim, gözlerini kaybetmiş, a’
mâ olmuştu. Talebesi Şu’be diyor ki: “A’
meş ve Ebû Husayn gibi hocam Âsim da,
gözlerinden mahrumdu. Bir gün, birisi elinden
tutup götürürken çok tehlikeli bir vaziyette
düştü. Hocam, kendisini düşüren
kimseyi üzecek bir tek söz söylemediği gibi,
o kimseyi üzmemek için duyduğu acıyı,
ızdırabı bile hissettirmedi.” Yine talebesi
Ebû Bekir Şu’be diyor ki: “Hocam Âsim,
vefat ederken yanında bulundum. Kur’ân-ı
kerim tilâvetiyle meşguldü. Kulak verip
dinledim. Namazdaki gibi tam olan kırâat
ile bir âyeti kerîmeyi tekrar ediyordu.
Onun bu hâlinden, Kur’an-ı kerim okumada
tam ve mükemmel olarak, en güzel bir
şekli, kendisi için bir seciyye, ona mahsus
bir özellik olduğunu anladım.”
Yahya bin Âdem de, hocası Ebû Bekir
Şu’be’den rivayet ederek diyor ki: “İmam-ı
Asım, Kur’ân-ı kerim sûrelerinden bazıları­
nın başlannda bulunan hurûf-ı hecâ veya
mukatta’a’yı, müstakil âyet saymazdı.”
İbnü’l-Cezeri, diğer kırâat âlimleri ile Kûfeliler
arasında, bazı sûrelerin ihtiva ettiği
bazı âyetlerin sayısında ihtilafın bundan
ileri geldiğini söylemektedir.
İmam-ı Âsim talebelerine Kur’ân-ı
kerim okuturken, en önce dışarıda işi olanları
okutur, işlerinden kalmamalarını
isterdi.
Rivayet ettiği hadîs-i şerifte buyuruldu
ki:
“Kim A llah’a şirk, ortak koşarsa
Allahü teâlâ onu C ehennem e atar.
H er kim A llah’a şirk koşmadığı halde
vefât ederse Allahü teâlâ O’nu, Cennetine
sokar.”
1) Vefeyât-ül a ’yân, cild-3, sh. 9
2) Mizânü-l-i’tidâl, cild-2, sh. 357
3) Tehzîbü’t-tehzîb, cild-5, sh. 38
4) el-A’lâm, cild-3, sh. 248
5) Kâmûsû’l-a’lâm, cild-4, sh. 3046
• 6) Gâyetil’n-nihâye… cild-1, sh. 346
7) Miftâhü’s-seâde, cild-2, sh. 37

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir