MUHAMMED BİN NADR el-HÂRİSÎ,
Tebe-i tâbiînden. Zamanında, Kûfe’nin en
çok ibâdet edeni diye tanınırdı. Her yerdehakkı konuşarak, emr-i bi’l-ma’rûf ve nehyi
ani’l-münkeri (Allahü teâlânın emirlerinin
yapılmasını, yasakladıklarından da
sakınılmasını) bildirirdi.
Künyesi Ebû A bdurrahm ân’dır.
Doğumu, tahsili ve vefât tarihi hakkında
bilgi verilmemekle berâber, Kûfe’de yaşadığı
ve orada vefât ettiği bilinmektedir.
Evzâî’den (r.a.) hadîs-i şerifler rivâyet
etmiş, ondan da, Ebül-Ahvâz, Yahya bin
Ömer es-Sekâfî ve Abdullah ibni Mübârek
(r.a.) rivâyette bulunmuştur. Yanlış nakletme
korkusunun çokluğundan dolayı, çok
az sayıda hadîs-i şerif rivâyet etmiştir.
Kütüb-i sitte’de rivâyeti yoktur.
İbâd bin Kuleyb (r.a.ı anlatır: Muhammed
bin Nadr, Abdullah bin Mübârek ve
Fudayl bin Iyad’la birlikte uzun zaman
yemek yaptık, yedik içtik. Muhammed bin
Nadr’ın bize hiç itiraz edip, muhalefet ettiğini
görmedik. Abdullah bin Mübârek sebebini
sorunca buyurdu ki “Yâ Abdullah! Bir
insan iyi kimselerle beraber olduğu zaman
onlara muhalefet etmekten hayâ eder ve
kerem sâhibi olur.” Abdullah bin Mübârek,
“O, sîzsiniz” deyince, “Hayır ben değilim.
Fakat iyi insanlar “evet” derlerse ben de
“evet” derim. “Hayır” derlerse ben de
“hayır” derim” buyurdu.
Haşan bin Rebiî anlatır: Bir zaman
Zübeyroğullanndan bir şahıs Kûfe’ye gelip
Muhammed bin Nadr’ın yanında misâfir
kaldı. Kûfe’den ayrılışında, o şahısla yol
arkadaşlığı yaptık. O’ndan Muhammed
bin Nadr hazretlerinin ne konuştuğunu
sorduk. O da “Yemin ederim. Ben epeyce
yanında kaldım. Fakat, ağzından tek
kelime çıktığını görmedim. Hep ibâdet eder
veya zikrederdi.” “Hiçbir ihtiyâcı olmaz
mıydı?” diye sordum. O da, “Evet ihtiyaç
ları olurdu. Bir ihtiyâcı olduğu zaman
oğluna bakar, o da hemen kalkıp, gider
babasının ihtiyâcını görürdü” dedi.
Muhammed bin Nadr hazretleri, yazın
sıcak günlerinde hep oruç tutardı. Ba’zan
çeşmenin başına gelir serinlemek için üzerine
su dökerdi. Kûfeliler de O’nu seyreder,
bu soğuk suyu ne kadar canı çeker derlerdi.
O da onlara bakar “Hayır hiç iştahım çekmez”
buyururdu.
Abdullah bin Mübârek (r.a.; anlatır:
ölümünden iki sene önce gece uykusunu
tamamen terketmişti. Bir müddet sonra
Kaylûle uykusunu da terketti.
Ebû Refid anlatır: Birgün Muhammed’
in (r.a.) kabristandan geldiğini görüp, “Bu
öğle vakti orada ne yaptığını” sordum.
Cevâben “Kabristana gidince gözlerim
dünyâya bakmaktan iğrenir ve her zaman
gözlerimin kapalı olup, orada açılmasını
arzularım.”
Ubeydullah bin Muhammed elKirmânî’den
nakledilir: Birgün Muhammed
bin Nadr’ın evine gittim, yalnızdı.
Niye insanlardan uzlet ettiğini sordum,
beni yanlarına çağırdılar. “Siz insanlardan
uzak duruyorsunuz, beni niçin yanı
nıza çağırıyorsunuz?” dedim. O da, “Ben
Allahü teâlâyı zikretmeyenlerden kaçarım.
Zikredenlerden değil” buyurdu.
Abdullah bin Mübârek hazretleri anlatır:
Muhammed bin Nadr hazretleriyle bir
gemide gidiyorduk. Bir ara neş’eli bir
şekilde konuşmaya başladı. Tanıyamadı
ğım bir ses de ona cevap veriyordu.
Zekeriyya bin Adî anlatır: Muhammed
bin Nadr hazretlerinin yanında ölümden
bahsedildiği zaman, çok mahzunlaşır
kemiklerinden ses gelirdi.
Müslim isminde birinden alacağı vardı.
Haber gönderip “Falan gün geleceğim, alacağımı
hazırla” dedi. O da hazırlığını
yaptı. Söylediği gün Müslim’e “Benim şendeki
alacağımı hediye etmem, teslim
almamdan daha hayırlıdır. Sana onu
hediye ettim” buyurdu.
Buyurdu ki:
“İlmin evveli sükûttur. Sonra onunla
uğraşmaktır. Sonra ezberlemek, sonra
onunla amel etmek, sonra da başkalarına
öğretmektir.”
“Allahü teâlâ, Hz. Mûsâ’ya (a.s.): “Uyanık
ol, kendine dost ara, sevincine katılarak
seninle neş’elenmeyen bir dostu
yanından uzaklaştır. Onunla arkadaşlık
yapma, çünkü böyle dost kalbine sıkıntı
verir. O, senin dostun değil, düşmanındır.
Beni çok an ki, bana şükretmiş olasın ve
ben de ni’metimi artırmış olayım” diye
vahyetti.”
Duâ ederken, “Yazıklar olsun bana!
İnsanlara emin oldum da, Rabbime karşı
ihânet ettim. Ne olurdu, insanlar bana “O
adam hâindir!” deselerdi de, Allahü teâlâ-
nın* emânetlerine hıyânet etmeseydim”
‘ derdi. Çok ibâdet etmesine rağmen hepsini
az görür, devamlı tövbe ve istigfâr ederdi.
MUHAMMED BİN NADR el-HÂRİSÎ
09
Mar