Muhaddis,
zâhid, âbid, ârif-i kâmil, Tâbiînin büyük
âlimlerinden. Basralı’dır. Doğum tarihi ve
âilesi hakkında bilgi yoktur. 123 (m. 740)
senesinde vefât etti. Eshâb-ı kirâm ve Tâbiînin
sohbetinde yetişti. Tâbiînden çoklarına
hizmet etti. Devrin eşsiz âlim ve
ma’rifetler kaynağı Hasan-ı Basrî, Süfyânı
Sevri, Mâlik bin Dinâr’ın (r.anhüm) arkadaşıydı.
Beraber bulunup, sohbet ederlerdi.
Zamanının bir tanesiydi. Ma’rifette o dereceye
vardı ki; “Gördüğüm her şeyde Rabbimi
görürüm” buyurdu. Hadîs ilminde
sikadır (sağlam, güvenilir). Kendisinden
meşhûr muhaddislerden (hadîs âlimlerinden)
Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Neseî
rivâyette bulundular.
Muhammed bin Vâsi’, dünyâya düşkün
olmayan ve tevâzu sâhibi olup, pek çok
menkıbeleri vardır. Çok ibâdet edip, başkalarına
da rehber olurdu. Ca’fer bin Süleymân
(r.a.); “ibâdette tenbelleştiğim zaman,
Muhammed bin Vâsi’a bakarak yeniden
ibâdete heveslenirim ve tenbelliğim kaybolur,
o istekle bir hafta devam ederim”
buyurdu. Duâsında “Allahım, bizi senden
uzaklaştıracak nzıktan sana sığınırım”
buyurdu. Riyâzet sâhibiydi. Kuru ekmeği
suya batırır yerdi ve; “Buna kanâat eden,
insanlara muhtâc olmaz” derdi. Çok şükür
ederdi. Bacağında yara çıkmıştı. Biri
görüp, “Sana acıyorum” deyince, “Ben de
bu yaranın gözümde veya dilimde çıkmadı
ğına şükrediyorum” buyurdu.ölümden
çok korkup, âhıret hayatına hazırlanıldı.
ibret almak niyetiyle her Cuma
kabirleri ziyâret ederdi. “Pazartesi
günleri ziyâret etsen daha iyi olmaz mı”
dediklerinde, “Meyyitler Cuma, Perşembe
ve Cumartesi günleri kendilerini ziyâret
edenleri tanır” buyurdu. Basra kadı ve
vâlisi Bilâl bin Ebû Bürde’nin “Kader hakkında
görüşün nedir?” suâline “Etrafındaki
mezarlıklara bak, onlar kader ile
meşgûl değiller” cevâbını verdi.
“Nasılsınız?” dediler, “Ecelim yakın,
emelim sonsuz, amelim kötü” cevâbını
verdi, ölümü ânında; “Ey kardeşler, size
selâm olsun! Allahü teâlânın affına mazhâr
olmazsam, varacağım yer Cehennemdir”
dedi.
Bir kimse Muhammed bin Vâsi’den
(r.a.) nasihat istedi. “Dünyâ ve âhırette
padişah olmanı tavsiye ederim” buyurdu.
Adam “Bu nasıl olur?” diye sorunca; “Dünyâda
zâhid olmakla, ya’nî kimseye tamah
etmez, herkesi muhtâc görürsün, işte o
zaman sen dünyâyı istemediğin için, zengin,
ihtiyaçsız ve padişahsın. Böyle olan
dünyâ ve âhıret padişahı olur” buyurdu.
Sultanın hediyesini uygun görmeyip,
almazdı. Basra emirlerinden birisi, Mâlik
bin Dînâr’a (r.a.) onbin dirhem hediyye
gönderdi. Mâlik (r.a.) de bu hediyyeyi,
tamamen meclisinde hazır bulunanlara
taksim etti. Muhammed bin Vâsi’ O’nun
yanına gelip; “Şu mahlûkun sana hediyye
ettiği parayı ne yaptın?” diye sorunca
Mâlik de (r.a.) “Burada bulunanlara sor”
buyurdu. Onlar da, hepsini dağıttığım söylediler.
Muhammed bin Vasi’ “Allah
aşkına doğru söyle parayı verdiği için bu
adama kalbin temâyül etti mi? içinde
buna karşı eskisinden daha fazla bir sevgi
uyandı mı” diye sordu. Mâlik (r.a.) de;
“Evet gerçekten öyle oldu. Şimdi ona daha
çok temâyül ettim” buyurunca şu cevâ
bıyla hâlini anlattı; “işte ben bundan
korkarım.”
Adamın biri, O’na; “Seni Allah için
seviyorum” deyince; “Sen beni, ne için seviyorsan,
ben de seni onun için seviyorum”
cevâbını verdi. Daha sonra yüzünü
dönerek; “Allahım, sen beni sevmediğin
hâlde, senin nzân için sevilmekten sana
sığınırım” buyurarak duâ etti.
Hadîs âlimlerinden Katâde (r.a.) “Kur’
ân-ı kerîm okuyucuları üç kısımdır. Bir
lasmı Allah için, bir kısmı dünyâhk için, bir
kısmı da hükümdarlar için okurlar.
Muhammed bin Vâsi’ ise, Allah için
okuyanlardandır” buyurarak onun hâlini
haber verdi. Hasan-ı Basrî de (r.a.) O’na
“Kurrânın (çok iyi Kur’ân-ı kerim okuyucusu)
süsü” derdi.
Hasan-ı Basri’yi çok severdi. Onun
evine gider, Nûr sûresindeki “Sâdık dostlarınızın
evlerinde yem enizde size bir
günah yoktur” âyet i kerimesine uygun
hareket ederdi. Hasan-ı Basrî de Muhammed
bin Vâsi’nin bu hâline çok sevinirdi,
dostlarının evinde serbest hareket etmesinden
memnun olurdu.
Buyurdular ki; “Şu dört şey kalbi öldü
rür: Günah işlemeye devam etmek, kadınlar
ile fazla mütıâsebet, ahmaklarla
sohbet, ölülerle oturmak.” Sohbetindekiler;
“ölülerle oturmak da nasıl olurmuş” diye
sorduklarında şu cevâbı verdi: “ölülerden
kastım, şımank zenginler, zâlim idarecilerdir.”
Birgün devrin âmirlerinden Kuteybe
bin Müslim’in kapısına yün elbisesi ile
gitti. Kuteybe (r.a.) “Niçin Suf (yün)
giydin?” dedi. Cevap vermedi. “Niçin
cevap vermiyorsun?” diye sorunca; “Zühd
yapmak için diyeceğim, kendimi övmek
olacak. Fakirlikten diyeceğim, Hak teâlâ-
dan şikâyet olacak” buyurdu.
Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden ba’zı-
lan:
“B ir kimse bildiği ilmi gizlerse,
kıyâmet gününde ateşten bir göm lek
giydirilir.”
“(Lâ ilâhe illallah) diyerek îmânı
nızı yenileyiniz
“Cennette öyle köşkler vardır ki,
içindeki dışındakini, dışındaki içindekini görür. Bunlar, sözü hoş, selâmı
çok olana, yem eği çok yedirenlere,
oruca devam edenlere ve gece namaz
kılanlara verilir.”
“Allahü teâlâyı bilir misin?” diye sorduklarında,
başını önüne eğip, bir müddet
sustu. Sonra; “O’nu bilenin sözü az,
hayreti dâimi olur” buyurdu. Birisi kendisine
“Nasılsın?” deyince, “ömrü eksilip,
günahı çoğalanın hâli nasıl olur?”
buyurdu. Bir gün Mâlik bin Dinâr’a (r.a.)
“İnsanlara karşı dili korumak, gümüş ve
altını korumaktan zordur.” Çok az konuş
masına rağmen buyurduklan da hikmet
doludur. Buyurdular ki: “Kur’ân-ı kerîm
âriflerin bostanıdır. Ondan tattığınız lezzetlerin
herbirini ayn bir letâfet içinde
tadarsınız.”
“Cennette duran bir adamın ağlaması
ne kadar garip ise, dünyâda henüz gireceği
yeri bilmiyen kimsenin gülmesi de o nisbette
şaşılacak şeydir.”
“Bir kimse kalbini Allaha çevirirse
bütün kullann kalbini kazanmış olur.
Allahü teâlâ, onu bütün kullarına
sevdirir.”
“Sâdık ve hakîki mü’min olmak için,
Allahü teâlâdan korku ve ümidin beraber
olması lâzımdır.”
“Biz öylelerine (Eshâb-ı kirâma) kavuş
tuk ki, haramlan ile aynı yastığa baş
koyar, ama bu halde sabaha kadar sızlanır,
ağlar, yastık gözyaşından ıslanır.
Yirmi sene buna devam eder de, ne bu ağlamadan,
ne de sızlanmadan hanımlann
haberi olmazdı.”
“Dünyâda yalnız üç şeye heves ettim:
Sapıtmaya doğru eğrildiğim vakit beni
doğrultacak, ikaz edip, yola getirecek bir
arkadaşa; helâl nafakaya; huzûr içinde
cemâat ile namaz kılmaya.”
“Kazancın temizliği bedenlerin de
temizliği demektir. Allahü teâlâ, temiz
giyip, temiz yedirene rahmetiyle muamele
etsin.”
Her sabah namazını kıldıktan sonra
şeytanın şerrinden korunmak için şöyle
duâ ederdi; “Allahım, sen bize bir düşman
(şeytan) musallat ettin ki, o ve maiyyeti
bizi ve kusurlanmızı görür, fakat biz onu
göremeyiz. Allahım, onu rahmetinden
mahrum ettiğin gibi bizden de mahrum et.
Affından ümidini kestirdiğin gibi, bizden
de ümidini kestir. Rahmetinle onun arasını
uzaklaştırdığın gibi, bizimle de onun
arasını uzaklaştır. Zîrâ muhakkak ki,
senin gücün her şeye yeter, sen her şeye
kâdirsin.”
MUHAMMED BİN YÛSUF İSFEHÂNİ
1) Tezkiret-ül-evliyâ sh-32
2) Tabakât-ül-kübrâ cild-1, sh-36
3) Hilyet-ill-evliyû cild-2, Sh-345
4) Sıfat-us Safve cild-3, sh-266
5) e iA ’lûm cild i, sh-1336) Tehzib-üt-tehzib cild-9, sh-499
7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye sh-924
MUHAMMED BİN VÂSİ’
09
Mar