wiki

SÂLİH BİN BEŞlR EL-MÜRRl

Tabiîn devrinde Basra’da yetişen meşhûr hadîs ve fıkıh âlimlerinden. Adı, Sâlih bin Beşîr bin Veda’ bin Ebî Ek’as el-Basri’dir. “Mürrî” lakâbı ile de tanınmaktadır. Kün- Tunus ta Zeytuniye Câmıi yesi Ebû Bişr’dir. Basra’da doğdu. Orada ,wnaresı ■ as,r ■
ilim öğrendi. Hadîs, fıkıh ve kırâat ilimlerinde yüksek bir âlim oldu. Halife Mehdî onu Bağdat’a götürdü. 176 (m. 792) tarihinde Bağdat’da vefât etti. Sâlih bin Beşîr, hadîs ilminde büyük bir âlimdi. Tâbiînin büyüklerinden Muhammed bin Şîrîn, Bükeyr bin Abdullah, Hişâm bin Hısân, Katâde bin Diâ- me ve daha pek çok âlimden ilim aldı ve hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de, Şücâ’ bin Ebî Nasr-ı Belhî Süreye bin Nu’man, Affân bin Müslim, Yûnus bin Muhammed ve daha birçok âlim ilim öğrendi ve hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Rivâyet ettiği hadîs-i şerifler, Sünen i Tirmizî ve Süner-i Ebû Dâvûdda yer almaktadır. Sâlih bin Beşîr, Basra’daki âlimlerden ilim alıp yetiştikten sonra, halife Mehdî kendisini Bağdad’a da’vet edip getirtti. Bağdad halkı kendisinden çok istifâde etti. Halife’nin âlimlere hürmeti ve ikrâmı çoktu. Sâlih el—Mürri’nin Bağdad’a gelişinde, halife onu daha yolda iken karşıladı. Sonra veliahdı olan iki oğluna (Mûsâ ve Hârun’a): “Kalkınız! Büyüğünüzü hayvandan indiriniz!” diye emretti. Kendisine böyle iltifat edildiğini görünce, bundan çok sıkıldı. Çünkü O’nun çok mütevâzi yaşayışı olup, gösterişten ve iltifattan hoş
İsUm Alimleri Ansiklopedisi 3 6 3
SÂLİH BİN BEŞlR EL-MÜRRİ
lanmazdı. Sâlih bin Beşîr, halifenin huzû- runa vannca O’na nasihat olarak buyurdu ki: “Ey mti’minlerin emîri! Şimdi sana ba’ zı tavsiyelerde bulunacağım. Yalnız sabır etmenizi ve tahammül göstermenizi tavsiye ediyorum. Çünkü Allahü teâlâya en yakın kul, yapılan acı nasîhatlara bile tahammül edip, kabûl edendir. Resûlul- lahâ (s.a.v.) yakınlık isteyen kimselere yakışan, O’nun güzel ahlâkı ile ahlâklan- ması ve O’nun sünnet-i seniyyesine sarılmasıdır. Ey mü’minlerin emîri! İşlerinde çok dikkatli ol ve Allahü teâlâdan kork! Sana Allahü teâlâ ilim ve anlayış vermiştir. Bu bakımdan huzür-ı İlâhide “bilmiyorum” diye mazeret beyan edemiyeceksin. Ey mü’minlerin emîri! Resûlullah efendimiz, ümmetine haksızlık edenlerin hasımdır. Kim Resûlullaha hasım olursa, Allahü teâlâ da o kimseye hasım olur. Allaha ve Resûlüne karşı gelmesinden dolayı o kimseye, kurtuluşuna mâni olan engeller hazırlanır. Böyle olunca yarın kıyâmet gününde, ayağını sağlam yere basmak istiyorsan, Allahü teâlânın kitâ- bına (Kur’ân-ı kerîme) ve Resülullahın sünnet-i seniyyesine sanl! Bunun için, günahlarını, yaptığın haksızlıkları tekrarlamak sûretiyle, Allaha ve Resûlüne karşı gelmen sana yakışrhaz. Ben, bu nasihatimi sana Allah rızâsı için yaptım. Senin
de bunlara kulak verip sarılman lâzımdır.” Bu nasîhatlar, halifenin çok hoşuna gitti. Hemen O’na hediye ve ihsânlarda bulunulmasını emretti. Fakat Sâlih bin Beşîr, bunların hiç birini kabûl etmedi. Bunun üzerine halife çok ağladı. Sâlih-i Mürrî’nin bu nasihatim, halife kendi özel defterine yazıp dâima onlara uygun hareket etmeye çalıştığı anlatılmaktadır. Sâlih el-Mürrî, çok ibâdet eden sâlih bir zât idi. Herkese nasîhat eder, ibretli kıssaları ile insanlara emr-i ma’rûf yapardı. Çok güzel Kur’ân-ı kerim okurdu ve çok ağlardı. Sâlih-i Mürrî’nin Kur’ân-ı kerim okuyuşu, çok hüzünlü ve çok güzel olup, dinleyenlere te’sir ederdi. Onun zamanında Bağdad’da, ondan daha güzel okuyan kimse yoktu. Hattâ bir kerresinde Kur’ân-ı kerim okurken, bayılıp yere düştü. Kendisi şöyle anlatıyor: Çok ibâdet eden birisine, Ahzâb sûresi 66’ncı: “O gün, yüzleri Cehennem ateşine döndürülünce, (Eyvah bize! Keşki, biz Allaha itâat etseydik, Peygambere itâat etseydik) diyeceklerdir” âyeti kerimesini okuyunca, adam bayılıp düştü ve öldü. Sâlih bin Beşîr de, böyle bayılıp düştükten sonra vefât etmişti. Sâlih bin Beşîr’in hayır ve iyilikleri çoktu. Hattâ öyleydi ki, kime ne yaptığını kendisi aslâ bilmezdi, ömrü, hep insanlara nasîhat ve iyilik yapmakla geçmiştir. Allah korkusundan, geceleri sabahlara
SÂLİM BİN ABDULLAH
kadar ibâdet eder ve gözyaşı dökerdi. İnsanlar sohbetini dinlemek için yanına toplanır, ondan istifâde ederlerdi. Stifyân-ı Sevrî, O’nun sohbetinde bulunup dinlediği sözlerinin te’sirinden dolayı ağlar ve: “Bu zât, sanki bir kavme gönderilmiş bir peygamberdi” derdi, tbn-i Hıbbân da, “Sâlih bin Beşîr, Basra’dakilerin en çok ibâdet edeni ve onların en güzel Kur’ân-ı kerîm okuyanlanndandı. Basra’da, en hüzünlü, ince ve güzel sesiyle Kur’ân-ı kerîm okuyan O idi. Hayır ve iyiliği o kadar çoktu ki, bunların hiçbirini kendisi de bilmezdi.” Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden ba’ zılan: “Hikmet kişinin şerefine şeref katar, köleyi yükselterek sultanlar meclisine oturtur. ” “B ir kim se Allahü teâlânın indinde kendisi için ne olduğunu anlamak isterse, kendisinde Allah için ne var ona baksın.” “Cum’a gününde bir saat vardır. Mü’min kul o saatte bir şey isterse o kabûl olur.’’ Eshâb-ı kirâm o saatin hangi saat olduğunu sordu. Buyurdu ki: “İkindi ile akşam arasıdır.” “Cennet ehlinin en aşağı derecede olanının baş ucunda 10.000 hâdimin elinde farklı renkte altın ve gümüşten iki sahan vardır. En son yediğini de ilk iştahı ile yer.” Allahü teâlânın korkusu sebebiyle ağlayıp döktüğü gözyaşlarının çokluğundan, O’nu görenler korkardı. O hep şöyle duâ ederdi: “Allahım! Bize sana itâatta ve sıkıntılar, zorluklar karşısında sabır ihsân et!” Sevdiği dostlarından birisi şöyle diyor: “Ben, ondan daha hüzünlü bir insan görmedim.” Birgün Kur’ân-ı kerim okumakta olan oğluna şöyle dedi: “Ey oğlum! İşte, hüzünleri canlandıran, günahları hatırlatan, O okuduğundur!” Kendisi şöyle anlatıyor: Bir gün kabristana gitmiştim. Mezarlara bir baktığımda, dilsiz, sâkin ve sessiz bir topluluk gördüm ve onlara şöyle seslendim: “Cesetlerinizi ve ruhlarınızı birbirinden ayırdıktan sonra birleştirecek ve uzun bir imtihandan geçirdikten sonra sizi diriltip haşredecek olan Allahü teâlânın şânı ne yücedir!…” Bir gün hanımına felç gelmişti. Ona Kur’ân-ı kerim okuyarak duâ etti ve iyileşti. Sevdiklerinden biri gelip “Bu nasıl olur?” diye hayretini belirtince, ona şöyle dedi: “Allaha yemin ederim ki, bir ölünün üzerine Kur’ân-ı kerim okundu da, ölü dirildi desen, aslâ buna bile şaşmam!” Hikmetlerle dolu daha bir çok sözleri vardır. Buyurdu ki: “Dünyada lezzeti üç şeyde aramalıdır. Aradığını bulursan, sevinip keyfine bak! Şâyet bulamazsan, bu kapının sana
kapalı olduğunu bil! Bunlar: 1- Namaz kılmak, 2- Kur’ân-ı kerim okumak, 3- Allahü teâlâyı çok zikir etmek, hatırlamaktır.” “Allahü teâlânın sana istediğin şekilde lütuf ve ihsânda bulunmasını istiyorsan, kullarına O’nun istediği gibi davranman lâzımdır.” “Dünyadan sonraki yolculuk çok uzundur. O uzun sefer için, yol azığı hazırlayınız ve biliniz ki, azıkların en hayırlısı, takvâdır.” Ya’nî Allahü teâlâdan korkarak, haramlardan sakınmaktır. “Dünyânın fânî, geçici olduğunu ve sıkıntılarla dolu olduğunu tamyan bir kimse, dünyâya sarılmakla nasıl mutlu olabilir?” Ve sonra ağlayarak ilâve etti: “Dünyâ, bizden evvelkilerin artığı, geçmişlerin terkedip boşadığıdır. Buradan, ayrılık zamam gelmeden önce ayrılın ve ölümü, baş ucunuzda imiş gibi hareket ediniz!” “İnsanlara şaşıyorum! Onlar ki, azık tedarik etmek ve âhıret yolculuğuna hazır- lanmakla emrolunmalanna rağmen, birbirlerini engelleyip oyalanmaktan başka birşey yapmıyorlar.”
1) Tehzîb-üt-tehzîb cild-4, sh-382 2) Târîh-i Bağdad cild-9, sh-305 3) Vefeyût-ül-a’yân cild-2, sh-494 4) Mizûn-ül-i’tidâl cild-2, sh-279 5) Hilyet-ül-evliyâ cild-6, sh-165

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir