Malta’da dil eğitimi
Malta’da dil eğitimi için gidip eğitim almanın yanısıra farklı bir kültür görüp tanıyarak farklı güzellikleri keşfedeceksiniz. Bu defa dil eğitim dışında farklı yönleriyle Malta’yı sizinle tanıştırmak istiyorum. Malta’da geçirdiğim 1 haftalık gezi boyunca gördüklerimi ve ada ile ilgili genel izlenimlerimle umarım Malta’ya gitmeden önce fikir edinmenizde yardımcı olurum.
Malta 3 küçük adadan oluşan (Malta, Komino ve Gozo) bir ada ülkesi. Ada denildiğinde aklınıza yeşil bir yer gelebilir, ancak Malta adası bunun çok dışında ayrı değerlendirilmesi gereken bir yer. Malta adasında neredeyse her yer Malta taşından inşa edilmiş ve bu taşın en önemli özelliği kolay şekil alabilmesi olduğundan etrafınızda tüm binaların bu taşlardan yapıldığına şahit oluyorsunuz.
Malta adasının; 16. Yüzyılda bir süre Kanuni Sultan Süleyman döneminde Turgut Reis tarafından kuşatılmış ve bu kuşatmada Turgut Reis şehit edilerek, Osmanlıların kuşatmadan vazgeçmesine dayanan bir hikayesi var. Turgut Reis’in şehit olduğu Malta’daki burnun adı Dragut(Turgut Reis)Burnu olarak anılıyor. Ve bu tarihi olay nedeniyle Malta’da neredeyse herkes Türkleri tanıyor. Bu tarihi hikayeyi Great Siege adı altında bir müzede, sesli ve canlandırmalı olarak başkent Valletta’da izleyebilirsiniz.
Malta’da konuşulan dille ilgili özellikle İngilizce ile ilgili aklınızda soru işaretleri olabilir. Açıkçası gitmeden önce benim de vardı. Ancak şunu gördüm ki, İngilizce dili küçük yaşlardan itibaren Maltalıların eğitiminde yer almasından dolayı halk tarafından çok iyi bilinmekte ve kullanılmakta. Adadaki tabelaların çoğu İngilizce. Halkla İngilizce konuştuğunuzda sizinle gayet rahat İngilizce konuşuyorlar. Malta’da İngilizcenin yanı sıra Italyanca da sıkça duyulmaktadır. İtalyanın çok yakınında olmasından dolayı, İtalyan turistler çok fazla ve yayın organlarında Italyanca yayınların da olmasıyla halk Italyanca ile iç içe ve bu yüzden halk İtalyancayı çok iyi biliyor. Bunun yanısıra Malta dilinin kendisi ise, Arapça-ağırlıklı bir dil olmakla beraber benzer bazı kelimelerimiz mevcut. Örneğin; Maltaca’da Merhaba – bizdeki Merhaba ile aynı.
Bu güzel adanın başkenti Valletta’da BARAKA Gardens bahçeleri var. Malta’ya gittiğinizde muhakkak gidilecek yerlerden birisi. Hem deniz manzarasının hem de yeşilliğin bir arada olduğu güzel bir yer. Sadece Malta adasında yılın gün sayısına denk 365 tane Kilise olduğu söyleniyor! Dolayısıyla en ufak sokaklarda bile kilise görmek çok olağan. En önemlisi: St John’s Cathedrali.
Denize girmek için St Julians’daki sahilin yanı sıra, özellikle önerilen Mellieha Bay denen bir sahile gittik. Burası uzun uzadıya bir sahil denize girmeye gelenlerin şemsiye ve yemek hizmetlerini karşıladığı, St Julians’a ortalama 1 saat mesafede güzel ve paralı bir sahil. Tüm gün boyunca 3-4 Euro’ya burada şemsiye kiralayarak denize girebiliyorsunuz.
Adanın en büyük geliri turizm olduğundan, tüm adayı ve çeşitli bölgelerini gezebileceğiniz Hop on Hop Off üstü açık çift katlı gezi otobüsleri mevcut. Bir de çeşitli yerlerde oyuncağı andıran rengarenk boyalı minik gezi trenleri de var.
Adanın geceleri en popüler yeri; St Julians ve Pacevilla. Buralarda pek çok pub var ve gece eğlencesi bol bir yer.
Bu harika koy malta adasının Anchor koyunda yer alıyor. Herkes eminim Temel Reisi biliyordur!. İşte Malta’da Popeye Village denen yer Temel Reis köyü. Girişi 12 Euro idi sanırım ama girmeye değer.!! Bu köy aslında yıllar önce Robin Williams’ın başrolünü oynamış olduğu film için hazırlanmış ve yıllarca korunmuş olan film seti aslında. Müzik ve canlandırmaların olduğu kendinizi içinde çocuk gibi hissedeceğiniz çok şirin bir yer.
Unutmadan söyleyeyim, Malta’da balıkçılık önemli bir yer teşkil ediyor. Hatta Mutlaka gezilmeye değer, ancak adını telaffuz etmeyi zor öğrendiğim balıkçı Köyü, Marsaxlokk (Marsaşlok diye okunuyormuş ) küçük bir balıkçı köyü. Bir de pek çok eski balıkçı teknelerinde ilginizi çeken şey, teknelerin her iki yanında da gözler olması. Bu gözler eski Mısır Tanrısı Osiris’in gözleri imiş ve balıkçıları kötü ruhlardan koruduğuna inanılıyormuş.
Malta’ya gitmeden önce Maltaya ait özel sarı otobüslerin olduğunu duymuştum ve onlara binmeyi hayal ediyordum ancak 1950’lerde İngiltere’den getirilen bu otantik kendine has otobüsler, AB uyum süreci yüzünden biz oraya gitmeden 3-4 ay kadar önce kaldırılmış ve yerini lüks Arriva otobüslere bırakmıştı bile. Bu arada bu otobüslerde yüksek derecede klima çalışmakta ve otobüslerin içi çok soğuk. İndirimli haftalık ve aylık biletler var. İstediğiniz kadar sınırsız kullanabiliyorsunuz. Başka güzel olan ise; adada en uzak mesafeye maksimum 1,5 saatte ulaşabiliyorsunuzJ
Bir diğer önemli konu; yazın Maltaya gidecekseniz, sivri sinek ilacı kesinlikle öneriyorum! Bunda kesinlikle ciddiyim. Çünkü inanılmaz Büyük sivrisinekler var ve bir ısırdılar mı haftalarca geçmiyor ve kocaman kabartılar bırakıyor. Tecrübeyle sabitlenmiştirJ
Malta’da pek çok Türk restoranları da mevcut ! Görünce girmeden yapamıyorsunuz. Ben de dayanamadım fotoğrafını çektim J Millenium bunlardan biri.
Son olarak da Komino adasından bahsetmeden geçemeyeceğim. Adaya vardığınızda sadece kayalardan oluşan küçük bir ada olduğunu görüyorsunuz. Kayalardan denize atlıyorsunuz. Sakın benim gibi kumsal hayal etmeyin. Ancak denizin rengi gerçekten görülmeye değer! Buradaki denize renginden dolayı BLUE LAGOON deniyor.
Hepinize şimdiden iyi yolculuklar, iyi eğlenceler ve en önemlisi derslerinizde başarılar
diliyorum!