Doğumu ve çocukluğu : İlim ve elektrik alanında pek çok, çeşitli buluşlariyle tanınan Thomas Alva Edison; 11 Şubat 1847 de Amerika Birleşik Devletlerinin Ohio bölgesinin, Milân şehrinde dünyaya gelmiştir. % * * Edison ailesi; soyca HollandalI olup, Zuider-Zee’de değirmencilik yaparak geçiniyorlardı. İlk Edison’lar 1730 senelerine doğru göç ederek Amerika’ya gelmişler, Ne w Jersey’de Caldwel yakınlarına yerleşmişlerdi. Daha sonra Passaic nehri kıyılarında bir yere gittiler. H ayat mücadelesi onları daha birçok bölgelerde yerleşmek zorunda bırakmıştı. Babası Samuel Edison, kısa boylu, kocaman kafalı bir adamdı. Her ufak tefek görüneni «Karamürsel sepeti» sanmamalı. İşte bu kısa boylu adam, Kanada’da ihtilâl çıkarmış, İngilizler tarafından kovalanınca; 182 mil yolu aç ve uykusuz yürümüş, Saint-C lair nehrini yüzerek geçmiş, nihayet Amerika toprağına kavuşmuştu. Hemen işe sarılmış, zahire ticareti yapmış, ambarlar doldurmuş, epey para kazanmıştı. Günlerden bir gün mağazasına uğramamıştı. O gün evinde karısının yatak odasının kapısı önünde merakla dolaşıyor, sevgili karısı Elliot’un dünyaya getireceği yavruyu bekliyordu. (11 Şubat 1847). Dünyaya gelen bebek, hayatının ilk günlerinde yalnız kendini düşünür. Biraz büyümeye başlayınca etrafında olup biten olaylarla ilgilenmeğe, çeşitli sorular sormağa başlar. Küçük Edison da, ayaklan üzerinde yürümeye başlar başlamaz; evi, bahçeyi, Huron ırmağını, ağaçları, insanları incelemeğe başlamıştı. Annesi öğretmendi. Küçük oğlunun sonu gelmiyen sorularına karşılık yetiştirmeye çalışıyordu. Bu çocuk; tostoparlak vücutlu, dimdik saçlıydı. Annesi bu saçları kıvırmak ister kıvrılmaz, ortadan ayırmak ister ayrılmazlardı. Dümdüz taramak ister, inatçı saçlar yatacakları yerde, küçük başının üzerinde dimdik dikilirlerdi. Buna rağmen çok iyi bir çocuktu. Daha beşikte iken bebek şakaları yapar, anne ve babasını güldürürdü. Edison’u kısaca «Al» diye çağırırlardı. Daha 4 yaşında iken birçok dostları vardı. Bunlar irili ufaklı kız ve erkek çocuklar ile kasabanın büyükleri ve evlerinin yanındaki tersanenin işçileri idi. Küçük Al; annesine görünmeden evden kaçmağa, ufak ayaklarının olanca hızı ile soluğu rıhtımda almağa alışmıştı. Tersanede makineler ve âletler hakkında bir iki, beş on değil; sonsuz sorular sorarak işçilerin sabrını tüketirdi. Nihayet bıkan işçiler onu başlarından savarlardı. Küçük Al; gökyüzünün ne olduğunu, Ayın neden yuvarlak olup dört köşe olmadığını, yağmuru kimin yağdırdığını, makinelerin nasıl yapıldığını, kuşların kanadı olduğu halde niçin kendinin kanadı olmadığını herkese sorardı. Onun bitmek tükenmek bilmeyen sorularına dostları: «Bilmiyorum!» diye bağırırlardı. «Al» da «Niçin bilmiyorsunuz?» diye çıkışırdı. Bazan bir gemi vincinin makinelerini kucaklarken, bazan bir istim borusunu dikkatle incelerken görenler onun bu haline şaşarlardı. Henüz küçük bir çocukken bile uçmakla uğraşmak çok hoşuna gidiyordu. Bir gün evde bulduğu birçok ilâçları bir araya karıştırdı. Bu ilâcı dadısına içirirse onun «kuş gibi» uçacağını sanıyordu. Kızcağız «Al» ın gönlünü hoş etmek için bir kaşık içtiyse de epeyce hastalandı. Çok üzülen «Al» bütün kabahatin dadısında olduğunu söylüyor «Eğer hepsini içseydi, bir çift beyaz kanadla ne iyi uçacaktı.» diyordu. Edison her şeyin «Neden?», «Nasıl?», «Niçin?» olduğunu merak eder, hiçbir şeyi kendisi tecrübe ve ispat etmeden kabul etmezdi. Altı yaşında iken bir gün, ahırda yumurtaların üzerinde oturup, yavru çıkaran bir kaz görmüştü. Kazı kovalıyarak onun yerine kendisi yumurtaların üzerine oturup, yavru çıkarmak istemişti. Ortadan kaybolduğunu görüp telâşa kapılan babası onu ahırda yumurtaların üzerine oturmuş, yavru çıkarmıya çalışır durumda bulunca çok şaşmıştı. Başka bir gün, iki kocaman kara kedinin sırtlarını birbirine sürterek, elektrik elde etmek istemişti. Gerçekten kıvılcımlar çakmış ise de, kediler, elektrik sevdalısının ellerini tırmalamışlar, kanlı izler bırakarak kaçmışlardı. Edison tecrübe merakı yüzünden her tarafta kötü davranışlara, haksızlığa uğruyordu. Onu okulda en arka sıraya oturtmuşlardı. Orada ancak üç ay kalabildi. Öğretmeni onun hakkında «dimağı zayıf» kararını vermiş, bunu okul müdürüne de söylemişti. Edison der k i : «Hiçbir zaman okulla aram iyi olmadı. Nasıl olurdu bilmiyorum, daima sınıfın dümencisi idim. Öğretmenin beni sevdiğini hiç hatırlamam». «Bir gün öğretmenin, okul müdürüne beni daha fazla okulda tutmanın faydasız olduğunu söylediğini işittim. Bu sözler bana çok dokundu. Ağlamağa başladım. Okuldan ayrılarak anneme koştum. İyi bir annenin ne demek olduğunu o zaman anladım. Annem «Benim oğlum öğretmeninden daha zekidir. Onu anlamıyorlar. Onu ben yetiştireceğim» diyerek beni savundu. Ben de bütün hayatımda onun hakkımdaki bu inanışına lâyık olmağa çalıştım.» «Al» 7 yaşma girdiği zaman herkes ona «çocuk» değil, «küçük adam» diyordu. O sıralar anne ve babası Port Huron’a gidip, şehrin kenarında bir ev satın aldılar. Evin saklanmak için mahzeni, bahçesinde de tırmanmak için elma ve armut ağaçları vardı. Annesi burada «Al» ın sorduğu çeşitli soruları cevaplandırırdı. Artık o, dünyanın döndüğünü, Ay ile Dünya arasındaki uzaklığı, Peru’nun başkentini ve buna benzer pek çok şeyleri öğrenmişti. Bu arada Edison pek çok defalar, evden kaçmıştı. Kanal’a düşmüş ve boğulma tehlikesi atlatmıştı. Bir defa da hububat ambarına düşmüş, burada da boğulmaktan güçlükle kurtulmuştu. Ateş yüzünden de tehlike atlatmıştı. Ambarlardan birinde ateş yakmıştı; alevler o kadar çabuk yayıldı ki ambar tamamen yajıdı, kül oldu. Kendisini de zor kurtardılar. Bir gün bahçe kapısının yanındaki eşekarısı yuvasını çıkarırken, bir koçun hücumuna uğradı. Eğer kendini öbür tarafa atıp kaçmamış olsaydı, koç muhakkak surette toslıyacaktı. Bu olay yüzünden her tarafı yara bere içinde kalmıştı.
EDİSON
23
Şub