- Örnekliği ve özellikleri:
Tarihte ye günümüzde birçok düşünür, bilgi kaynağı olarak yalnız akla ve duyu organlarına itibar etmiş, bunlarla elde edemediği bilgiyi de, bu bilginin ilgili bulunduğu varlıkları da inkâr etmiş, yok saymışlardır. Bunlara karşı yine bazı düşünürler ile peygamberler ve semavî bir dine iman edenler, akıl ve duyu organları yanında başka bilgi kaynaklarmdan söz etmişler, bu kaynaklardan elde edilen sağlam ve tutarlı bilgileri insanlara açıklamış; Allah. ruh, yaratılış, ölümden sonraki ebedi hayat gibi aklın ve duyu organlarının ulaşamadığı konularda onların yollarına ışık tutmuş, bilmediklerini ve bilemeyeceklerini öğretmişlerdir, «Sana ruhu soruyorlar; onlara de ki: Ruh bir Allah işidir ve size ilimden ancak birazı verilmiştir.»’ (îsrâ: 17/85) mealindeki âyet, insana verilen ilimin (bilgi, ve bilgi edinme vasıtalarının) bilgi konusu olabilecek şeyler karşısında yetersiz olduğunu, bilinmeyenin bilinenden daha çok bulunduğunu, ruh gibi bazı varlıkların mahiyetini insan aklının idrâk edemeyeceğini, bunlar için başka bilgi kaynaklarına başvurmak gerektiğini ifade etmektedir, işte bu akıl üstü bilgi kaynaklarının başında, peygamberlerin, Allah’tan bilgi alma vasıtaları olan vahiy vardır: «Nitekim size, kendi içinizden, âyetlerimizi size okuyan, sizi eğitip olgunlaştıran, size Kitâbı ve hikmeti öğreten ve size bilmediklerinizi bildiren bir elçi gönderdik.» (Bakara: 2/151) diyen âyet, vahyin ve rasûlün, bilgi ve eğitim sâhasmdaki rollerini dile getirmektedir. Peygamberlerin bilgi kaynaklarının vahiy olduğu konusunda bir şüphe ve şaibeye yer vermöyi istemeyen Allah, onlan, okur yazar olmayan kullan arasından seçmiştir (Cumu’a: 62/2). İnsanlara Allah, katından bilgi getirmek yanında, başta örneklik ve eğitim olmak üzere daha birçok vazife ile yükümlü olan peygamberlerin, insanlar (beşer) arasından seçilmesi, sünnetullah (kâinatta hâkim kaide ve kanunlar) gereği idi. Bu sebeple Peygamberlerin niçin melek olmadıklarını, neden fevkalâdelikler taşımadıklarım, küfürlerine bahane kılanlara ilahi Kitab şöyle sesleniyordu: «Eğer yeryüzünde yerleşmiş olarak gezip dolaşan (siz insanlar değil de) melekler olsaydı şüphesiz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik.» (İsrâ: 17/95). İnsanlara Allah’ı anlatacak ve O’na çağıracak olan peygamberlerin hem insanlardan olması, hem de onlardan farklı bulunması zarureti vardı; peygamber insan olmalı idi, fakat bizzat Allah’ın eğitip insanlığa örnek diye sunduğu bir insan (Ahzâb: 33/21). Beşer hamurundan yoğurulmuş, fakat peygamber kalıbına dökülmüş bulunan Allah elçilerinin sonuncusu bu sebeple gerektikçe «Ben de ancak sizin gibi bir beşerim…» diyor (Buhârî, Salât, 31; Ahkâm, 20), gerektiğinde de «Ben herhangi biriniz gibi değilim; ben Allah tarafından yedirilir, içirilirim…» buyuruyor (Buhârî, Savm, 49; Îîtisâm, 5; Müslim, Sıyâm, 57-61), kendi özelliği cümlesinden bulunan iftar etmeden günlerce oruç tutma ibâdetinden ashabını menediyordu. O’nun, bir insan olmasına rağmen kimselerin dayanamayacağı maddi ve manevî yüklere dayanması, günahsız ve günah işlemekten beri oluşu, eşlerinin sayısı, me- hirsiz evlenme yetkisi, hanımlarının bütün müminlerin anneleri hükmünde oluşlan ve daima perde arkasmda bulunmaları… hep özellikler, farklılıklar, O’na mahsus hükümler ve haller cümlesindendir; müminler bu sâhada O’nu izleyemez, yaptığını yapamaz, hali ile hallenemezler .Peygamberlerde ümmete örneklik esas olmakla beraber bir yanda bu özellikleri, bir yanda da -aşağıda açıklama ve örnekleri gelecek olan- beşerî ve tabiî davranışlan, örneklik (başka bir ifade ile bağlayıcılık) dışında kalmaktadır - İslam’ın Işığında Günün Meseleleri Kitabından alınmıştır.
RASÛLULLAH’IN DAVRANIŞLARI
13
Nis