wiki

İas Aleyhisselâm

67- İsa aleyhisselâm, Hazret-i Meryem’in oğludur. Oğlunun doğuşu büyük bir mucize olmuştur. Yahudiler bunu anlayamadılar. Kötü zanna düşerek Hazret- i Meryem’i cezalandırmak istediler. Fakat Hazret-i İsa daha beşikte yatan bir çocuk iken, Yüce Allah’ın kudreti ile konuşmaya başladı: “Ben, Allah’ın kuluyum, bana kitab verdi, bana peygamberlik verdi. Beni, her nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı,” dedi. Bu mucizeyi gören Yahudiler, Hazret-i Meryem’i cez­ alandırmaktan el çektiler.

Rivayete göre Hazret-i İsa, Beyt-i Makdis’e birkaç kilometre uzaklıkta bu­ lunan “Beyt-i Lahm” köyünde aralık ayının yirmi dördüne rastlayan çarşamba gecesi doğmuştur.

68- Hazret-i Meryem kocaya varmamış olan ve melekler kadar temiz ve iffetli bir halde bulunan bir hal içinde yaşarken, sadece Allah’ın kudreti ile İsa’ya gebe kalmıştı. Kur’an-ı Kerim bunu açıkça beyan buyurmaktadır. Bütün müs- lümanlar bu inancı taşımaktadır. Yüce Allah’ımızın büyük kudretini düşünenler, O’nun nice mucizeler gösterdiğini hatırlayanlar, Hazret-i Adem’in anasız-babasız yaratıldığını düşünenler, artık Hazret-i İsa’nın bu yaratılışım uzak göremezler. Bunu hiç bir zaman inkâr edemezler. Hazret-i İsa’nın böyle bir mucize olarak yaratılışını inkâr etmek, Kur’an-ı Kerim’in şahidliğini yalanlamak demektir, bunu ise, hiç bir mü’min yapamaz; çünkü imandan çıkmış olur.

Hazret-i İsa’nın öyle babasız yaratılmış olduğunu inkâr etmek, Yüce Allah’ın kudretini hudutlandırmak, Kur’an’ın açık ifadesini değiştirmek, milyonlarca müs- lümanm asırlardan beri devam eden gerçek inancını bozmak demektir ki, böyle yanlış bir düşünceden Yüce Allah’a sığınırız.

69- İsa aleyhisselâm otuz yaşına erince, mübarek İncil’e ve peygamberlik görevine kavuştu. Yahudileri doğru yola çağırdı. Kendilerine güzel öğütler verdi. Onlara büyük mucizeler gösterdi. Fakat kendisine pek az insan iman etmişti. Onlara “Havari’ler” denilir, rivayete göre bunlar on iki kişiden ibaretti.

Hazret-i İsa, bir süre annesi ile beraber Ürdün’e bağlı “Naşire” köyünde oturdu. Bundan dolayı kendisine bağlı olanlara “Nasara” ve dinlerine de “Nas- raniyet” denilmiştir. Böyle rivayet edilmektedir.

Yahudiler nihayet Hazret-i İsa’yı öldürmeye karar verdiler. Ona benzettikleri bir adamı tutup Kudüs’de siyaset meydanında darağacına astılar. İsa aleyhisselâm ise, Allah’ın emri ve kudreti ile göğe yükseltildi. Orada melek şekline büründü. Kendisine “Ruhullah” denir. Babasız olarak bir kudret ilhamı ile meydana gelmiş olduğu için bu seçkin ünvana sahib olmuştur.

70- Nasara’nın inançlarına göre Hazret-i İsa, İskender’in Babil’e üstün gelmeşinden üç yüz altmış sene sonra doğmuştur. Hazret-i İsa doğduğunda annesi Meryem henüz on üç-on beş veya yirmi yaşında bulunuyordu. Hazret-i İsa otuz yaşında peygamber olmuş, doğduğundan otuz iki sene ve birkaç gün sonra göğe kaldırılmıştır. Hazret-i Meryem de, bundan sonra altı yıl daha yaşamıştır.

Fakat İslâm alimlerinden bir kısmına göre, İsa aleyhisselâm kırk yaşında iken peygamber olmuş, yüz yirmi yaşında iken de göğe yükseltilmiştir.

71- Hazret-i İsa’yı öldürmek isteyen Yahudiler, sonradan cezalarını çektiler. Şöyle ki: Roma’lılar Kudüs şehrini ele geçirerek Beyt-i Makdis’i yıktılar, kitabları yaktılar. Yahudilerin bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da esir ettiler. Bunun so­ nunda ne gerçek Musevilikten, ne de gerçek İsevilikten eser kalmadı.

Gerçekten Hazret-i Musa dini gibi, Hazret-i İsa’nın dini de asıl halini yitirmiş, hiç de yeryüzüne yayılamamıştır.

Şu da bir gerçek ki, Hazret-i İsa’nın vasiyeti üzerine Havarilerden bazıları öteye beriye dağılıp Hazret-i İsa’nm dinini yaymaya çalışmak istediler. Fakat o zaman dünyanın her tarafı cehalet, küfrü ve şirk içinde kalmış bulunuyordu. Ya­ hudilerle putperest olan Romalılar da, Hazret-i İsa’ya bağlı olanların azılı düş­ manları idiler. İsa dinini kabul edenler, dinlerini gizliyor,g izlice ibadet ediyorlardı. Bundan dolayı Nasraniyet üç yüz sene kadar genişleyemedi. Bu süre içinde de asıl özelliğini yitirmiş İlâhi bir din olmaktan çıkmıştı.

72, Yahudiler Hazret-i İsa’nm hayatına kasdettikleri gibi, tebliğ ettiği dine de pek çok saldırılarda bulunmuşlar. İçlerinden bazıları Hazret-i İsa dinini gör­ ünüşte kabul ederek dostluk kurmuş ve halkın bilgisizliğinden faydalanarak Haz­ ret-i İsa’nın tebliğlerini değiştirmişlerdir. Hıristiyanlığı akıl ve hikmete aykırı bir hale sokmuşlardı.

Romalılar ise, Hazret-i İsa dinine karşı açık bir düşman kesilmişlerdi. Fakat ne olursa olsun, din duygusu yaratılışta vardır. Bundan kalbleri büsbütün yoksun bırakacak bir kuvvet yoktur. Romalılar görünüşte üstün bir durumda iken, Haz­ ret-i İsa dinine manen yenildiler. Söndürmek istedikleri bir dini parlatmaya hizmet ettiler. Ancak gerçek bir din yerine, onun adım taşıyan, hıristiyanlık da denilen aslını yitirmiş ve değiştirilmiş bir din yerleşmiş oldu.

73- Roma imparatoru Konstantin, Hazret-i İsa’nm doğuşundan üç yüz on sene sonra, siyasi bir maksada dayanarak Hazret-i İsa’ya nisbet edilmiş olan muharref
dini kabul etti. Bayraklarına hac işareti koydu. Yenilen ordusuna güç kazandırmak
istedi. Hıristiyanlığın yayılması için de birçok gayretler gösterdi.

Konstantin, eski Bizans kasabasının bulunduğu yerde Konstantiniye (İs­ tanbul) şehrini kurdu. Hükümet merkezini de, Roma’dan buraya nakletmişti. Bu tarihe kadar Mukaddes İncil’in asıl nüshaları kaybolmuş, İncil adına Havari’lerle onların talebeleri tarafından birçok risaleler ve tarih kitabları yazılmıştı. Bundan

dolayı Hıristiyanlar arasında pek çok ayrılık vardı. Konstantin’in emri ile “İznik” şehrinde bir din meclisi toplandı. Bu meclisin binden fazla üyesi vardı. Birçoğu birbirinin dilini anlamıyordu. Yüzlerce risale ve kitablardan yalnız dördü, hem de üyelerin sadece bir kısmı tarafından seçilerek İncil adı sadece bunlara verildi.

74- Roma İmparatorluğu daha sonra, doğu ve batı imparatorluğu adıyla ikiye ayrılmıştır. Bu devletler birbirini kıskanıyordu. Nihayet mezheb bakımından da ikiye bölündüler. Roma’da “Rimpapa”ya bağlı kalanlara “Katolik” denildi. İstanbul patriğine bağlı kalanlara da “Ortodoks” denildi. Daha soma, bir de “Protestanlık” meydana çıkmıştır. Buna göre, bugün Hazret-i İsa’ya bağlı olanların başlıca mezhebleri üçtür. Bunların birtakım dalları vardır.

Sonuç: İsa aleyhisselâm’ın bildirmiş olduğu “Tevhid inancına” dayanan bir din sonradan aslını yitirmiş, şekilden şekile girmiştir. Bu dine bağlı olanlar, Haz­ ret-i İsa’ya ve diğer yaratıklara ulûhiyet makamı vermişler, mabedlerini resim ve haçlarla doldurmuşlar, böylece müşriklerin mabedlerine benzer bir hale ge­ tirmişlerdir.

75- Milâttan itibaren altı asır geçmiş, cihanın her tarafı cehalet ve sapıklık içinde kalmıştı. Gerek Roma Hükümeti, gerek İran’daki “Sasaniyan” devleti ahlâk bozukluğu yüzünden çözülmeye yüz tutmuştu. Bütün milletler arasında dinsizlik ve ahlâksızlık başta geliyordu. Bu bir fetret (boşluk) devri idi. Artık dünyayı hak ve hakikata çağırmak, dünyayı düzeltmek için, en büyük ve en son peygamberin gelmesine ihtiyaç vardı. Bunun üzerine Yüce Allah beşeriyete ihsanda bulunarak onlara en büyük peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu Hazret-i Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi gönderdi. Artık insanlık ufuklarını yeni bir hidayet nuru, o ana kadar görülmemiş bir azümet ve letafetle aydmlatmaya başlamış oldu.

Hakkın en parlak nuru ortaya çıktı
Doğru Kur’an güneşi, karanlık gece bitti…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir