wiki

RAN

(Nâzım Hikmet), türk şair (Selanik 1902 – Moskova 1963). Ressam Celile Ha- nım’la Matbuat umum müdürlüğü görevinde bulunmuş Hikmet Bey’in oğludur. Yağlıkçı Hüseyin Ağa’nın torunlarından olan baba tarafından dedesi mevlevi şair Mehmet Nâzım Paşa’nın (1840-1926) son türk valisi olarak görevli bulunduğu Selanik’te doğdu. Çocukluğu Muhataba (1887), Ahd-i şehriyari (1887), Kerbela (1911), Yekavaz (1915), Bir devrin tarihi (Cumhuriyet gazetesinde tefrika, 1932) gibi yapıtları, Ahmet Rifai, ibni Fariz, Abdül- kadir Belhi gibi mutasavvıf ve şairlerden çevirileriyle yayımlanmamış bir şiir kitabı (F. A. Tansel, “Bir mevlevi naşir ve şairi, Mehmet Nâzım Paşa”, Ankara Üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, XIV, 1967) bulunan Mehmet Nâzım Paşa’nın yanında geçti, ilk şiir denemelerini onun etkisinde kaleme aldı. Anne tarafından büyük de
delerinden biri olan tarihçi Mustafa Cela- lettin Paşa (Gagavuz Türkleri’nden olduğu ileri sürülen polonyalı kont K. Borzens- ki) ise ülkesinde özgürlük savaşımına katıldığı için kovuşturmaya uğramış, İstanbul’a gelerek din ve uyruk değiştirmiş, os- manlı ordusunda yükselmiş, 1871 Karadağ savaşı’nda şehit düşmüştü. Les turcs anciens et modernes (Eski ve yeni Türk- ler) [1869] adlı yapıtında Türkler’in kökenini araştıran Mustafa Celalettin Paşa gibi oğlu Haşan Enver Celalettin Paşa da türkçenin tarihiyle ilgili araştırmaların sahibidir (Edebiyat-ı umumiye mecmuası, 1917-1918). -Bu yapıtlarda savunulan düşünceler Nâzım Paşa’nın damadı Samih* Rifat tarafından geliştirilerek Cumhuriyet’ in ilk dönemindeki resmi tarih ve dil anlayışına kaynak olmuştur-. Nâzım Hikmet Galatasaray sultanisi ve Nişantaşı nümune mektebi’ndeki öğreniminden sonra Heybeliada bahriye mek- tebi’nde okudu. Hamidiye okul gemisi’n- de stajyer güverte subayı olarak görev yaparken sağlık nedeniyle ordudan ayrıldı (1920). Bu sırada yurtseverlik duygularını taşıyan ilk şiirleri yayımlandı. İstanbul’un işgali üzerine Kurtuluş savaşı’nı destekleyerek Anadolu’ya geçti (1921); Bolu sultanisinin iptidai bölümünde öğretmen olarak görevlendirildi. Bir süre sonra öğrenimini tamamlamak üzere Moskova’ya giderek fransızca öğretim yapan KUTV’ de (Doğu emekçileri komünist üniversitesi) siyasal bilimler ve iktisat okudu. Yurda dönüşünden (1925) sonra marxçı görüşü savunan eylemi ve yapıtlarıyla büyük ün kazandı. Türkiye Sosyalist işçi-köylü par- tisi’nin organı Aydınlık dergisinde çıkan şiirleri ve yazıları yüzünden kovuşturmaya uğraması üzerine yeniden Moskova’ya giderek iki yıl kaldı (1926-1928); yokluğunda 15 yıl hüküm giydi, ancak Cumhuri- yet’in 5. yıldönümü dolayısıyla ilan edilen aftan yararlandı. 1931, 1933 yıllarında aldığı mahkûmiyetler ise Cumhuriyet’in 10. yıldönümündeki affın kapsamına girdi. 1938’de orduyu ve donanmayı isyana tahrik ettiği gerekçesiyle toplam 28 yıl 4 aya mahkûm edildi. Bu son ve en uzun hapishane yaşamı boyunca yapıtlarını yazmayı sürdürdü. 1949’da suçsuzluğu konusunda Vatan gazetesi başyazarı A. E. Yalman’ın başlattığı kampanya, yurtiçinde ve yurtdışında geniş yankılar uyandırdı. Farklı siyasal görüşlerdeki pek çok siyaset, sanat, bilim adamı kampanyayı destekledi. Bu sırada kabul edilen genel af yasasıyla özgürlüğüne kavuştu (1950). Yaşamının tehlikede olduğu korkusuyla Türkiye’den ayrılarak Moskova’ya gitti; bu yüzden de yurttaşlıktan çıkarıldı (1951). Türkiye’de uzun yıllar yasaklanmış olan yapıtları, 1965’ten sonra yeniden basıldı. İlk şiir denemelerinden sonraki ürünleri yaşamının 3 ayrı dönemine bağlı olarak şöyle bölümlenir: 1. 1938’deki uzun süreli mahkûmiyetine kadar yazdıkları; 2. 1928 -1950 yıllarında cezaevinde yazdıkları; 3. Türkiye’den aynldıktan sonra yazdıktan. 1. dönem, türk edebiyatının gelişiminde serbest* şiire temel oluşturan biçim özellikleriyle dikkati çeker. Vezin bırakılmıştır. Dizeler parçalanır; söz grupları hatta sözcükler kırılarak birbirini merdiven basamakları gibi izler. Yinelemelere başvurulur. Şaşırtıcı, keskin uyaklar, iç uyaklar kullanılır. Söylevsi anlatıma, argoya, ses taklitlerine geniş yer verilir. Bu şiir içerik bakımından marxçı-leninci siyasal ve toplumsal görüşe dayanır. Maddeciliğe karşıt görüşleri eleştirir; okurunu eyleme çağırır, eylemin koşullarını tartışır. Bu arada devrimciyi sıradan insan görünüşüyle ele alarak yalnızlığını, aşkını, karşılaştığı tehlikeleri konu edinir. İnsanın makineyle ilişkisi, makineyi üreten insanın onunla bütünleşmesi, ona egemen olması üzerinde durur; makinenin ve öteki üretim araçlarının eşitçe paylaşılması gerektiğini savunur (835 satır [1929], Varan 3 [1930], 1+1= Bir [1930], Sesini kaybeden şehir [1931], Gece gelen telgraf [1932]). Birbi
rine uzak ülkelerdeki devrimci eylemlerle ilgilenir. Bu temayı işlerken daha geniş oylumlu bir anlatıma yönelmiş, yer yer düzyazıdan, destan ve roman türlerinden yararlanmıştır. Çin’de (Jokond ile Si-Ya-U [1929]), Hindistan’da (Benerci kendini niçin öldürdü [1932]), Habeşistan’da (Etyop- ya) [Taranta Babu’ya mektuplar (1935)] batı emperyalizminin etkilerini, sömürgeciliğe karşı direniş hareketlerini ele alır. Bu çerçevedeki yapıtlarının türk tarihiyle ilgili olanı Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedrettin destanı’dır (1936). Bu yapıtta XV. yy. başında Anadolu ve Rumeli’de gelişen bir halk ayaklanmasını yorumlarken anlatımda da tarihsel metinlerden, divan ve halk edebiyatlarından yarartanmıştır. 1929 yılında “Putları kırıyoruz” sloganıyla eski kuşağa (A. H. Tarhan, M. E. Yurdakul, Ahmet Haşim) yönelttiği eleştiriler sert yanıtlara (Y. K. Karaosmanoğlu, H. S. Tanrıö- ver, P. Safa) yol açtı. Bu konuyla ilgili yergi şiirlerini Portreler (1935) kitabında derledi. Bu dönemde yeni düşünceleri, kullandığı yeni biçim ve yeni anlatımıyla büyük ilgi toplamıştı. Kendi sesiyle doldurduğu şiir plakları (Columbia [1930]) ilgi görüyor, özellikle coşkulu ve lirizme yönelik şiirleri (“Salkımsöğüt”, “Mavi gözlü dev”, “Minnacık kadın ve hanımelleri” vb.) seviliyordu. Uzun tutukluluk döneminin ürünü olan 2. dönem şiirleri hapishaneye, halktan insanlara, toplumsal gerçeklere yönelik gözlemlerle beslenir (Dört hapishaneden [1966]). Bu şiirler arasında devrimcilikle bireysel sorunlan birleştiren, lirizme de geniş yer veren ürünler yer alır (Saat 21-22 şiirleri [1965]), diyalektik maddecilik, geleneksel düşünceyle karşılaştırılır (Rubailer [1966]). Dönemin asıl özgün ürünü, Türkiye tarihinin ikinci meşrutiyet’ ten İkinci Dünya savaşı’na uzanan bir kesitini veren Memleketimden insan manzaralarıdır (1966-1967). Şiirin yanı sıra düzyazı olanaklarından, tiyatro, senaryo tekniklerinden yararlanan bu yapıtta türlü toplumsal kesimlere, yaşam gerçeklerine bağlı geniş bir hikâye kahramanları kadrosu yer alır. Kuvayı milliye adıyla da yayımlanmış olan ünlü “Kurtuluş savaşı destanı” bu yapıtın bir bölümünü oluşturur. 3. dönemin ürünleri (Yeni şiirleri [1966], Son şiirleri [1970]) eski yapıtlarındaki söylev tekniğinden iyice uzaklaşmış görünür. Yurt özlemini, sevgiyi, ölümü, gelecek güzel günlere inancı konu edinen şiirler duygulu bir iç dökme, okuruyla serbest bir söyleşme niteliğindeki anlatımıyla dikkati çeker. Düzyazıdan, röportaj tekniğinden (“Havana röportajı”), “Tanganika röportajı”), özgür çağrışımlardan (“Saman sarısı” vb.) yararlanan şair, artık bütün şiir biçimlerinden etkilendiğini, halk şiirinin vezinlerini ve uyağı kullanmaktan kaçınmadığını anlatır; sevgiyi, yaşamı, ölümü, sevinci, kederi, umudu, umutsuzluğu, “insana özgü olan her şey”i konu edindiğine dikkati çeker. Sanat yaşamının başlangıcıyla birlikte tiyatroyla da yakından ilgilenmiştir. ilk oyunlarından Bir ölü evi (1932) insanoğlunun içtenliksiz davranış- lanna yöneltilmiş bir ahlak eleştirisidir. Babasının ölümünün ardından dökülen gözyaşlarının arkasındaki miras çekişmelerini, insanların çıkar düşkünlüklerini sahneye getirir Kafatası (1932), kapitalist toplumda bilimin insan yararına kullanılmasının çıkar çevrelerince engellendiği savına dayanır; basın, sağlık sektörü, ilaç sanayisi gibi kurumlan eleştirir. Ailede kadının ihanetiyle ilgili Unutulan adam (1935), yanlış davranışlann, tutkulann doğurduğu olumsuz sonuçlan sergiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir