1. Henüz özsu içeren, kurumamış, pörsümemış bitki için kullanılır: Taze otlar. Vazoya taze çiçekler koymak. 2. Henüz bozulmaya uğramamış, bayatlamamış bir yiyecek için kullanılır: Taze yumurta. Taze balık. Taze ekmek. 3. Konserve ya da kuru yiyeceklere karşıt olarak, derhal tüketiciye sunulan yiyecekler için kullanılır: Taze bakla. Taze fasulye. 4. Yeni olan, yeni yapılmış, yeni uygulanmış bir şey için kullanılır: Sana bazı taze haberlerim var. Bunlar taze izler. 5. Dinç, sağlıklı, gücü kuvveti yerinde olan, bir kimse, onun bedeni için kullanılır: Cepheye taze kuvvetler yığmak. Taze bir genç kız. Taze bir teni var. 6. Ed. Çocukluk ya da ilk gençlik çağına özgü içtenlik, saflık, temizlik içeren bir şey için kullanılır: Taze beyinler. Taze bir hayal gücü. O hâlâ delikanlılık çağının taze ruhunu taşıyordu. —7. Taze hava, yeni ilkeler, yeni görüşler getiren şey: Bu yapıt, siyasi ortamda taze bir hava estirdi. Taze para, yeni bir kaynaktan sağlanan, istendiğinde kullanılabilecek para. Kasapl. Taze et, kesimden sonra yeterli süre dinlendirilmemiş et. Doğal koşullarda korunan et. (Sıcak et de denir.) Şarapç. Taze şarap, taze ve asitliği nispeten yüksek olan şaraplara denir. Taşoc. ve inş. Taze taş, ocaktan yeni çıkarılmış taş. Değişime, bozulmaya uğramamış biçimde: Meyveler, sebzeler nasıl taze tutulur? Ekmekler bir türlü taze kalmıyor. Genç kız ya da kadın: Zavallı taze, evliliğinin ikinci ayında eşini kaybetti.
TAZE
23
Oca