Abdullâh b. Mes’ud der ki : «Resûlullâh’la birlikte bir gün, Medine harâbelerinde yürüyorduk.
ResûluUâh, hurma dalından bir değneğe dayanıyordu.
Bir kaç Yahudîye rastladı.
YahudUer, birbirlerine : (Ona, Rûhu sorunuz!) dedUer.
Bazısı: (Ona bir şey sormayınız.
Belki, sorduğunuz şey hakkmda hoşlanmıyacağınız bir şey söyler!) Bazıları ise : (Muhakkak soracağız!) dedüer.
İğlerinden birisi kalkıp : (Yâ Ehel Kasım! Ruh nedir?) dedi. Peygamber (A.S.) susup durdu. Ben, kendi kendime : (Ona, herhâl-de, bu hususta vahiy geUyor!) diyerek yarımdan kalktım.
Vahiy hâU sıyrılınca :
(Sana, Ruh’dan soruyorlar. Onlara, de ki : (Ruh, Rabbımın emrindedir.
Size, bu hususta pek az bir ilim verilmiştir!) (tsrâ: 85) âyetini okudu.» (1).
Bunun üzerine, Yahudî âlimlerinden bâzdan, Peygamberimize gelerek : «Yâ Muhammed! (Size, Ruh hakkmda pek az bir bügi verilmiştir.) sözünle, bizi mi, yoksa kavmini mi kastediyorsun?» dediler.
Peygamber (A.S.) ((Bütününüzü!) buyurdu.
Yahudî âlimleri : «Senin, Ruh hakkmda okuduğun, ancak, sana gelendir, sana âiddir.
Bize verilmiş olan Tevrat’ta ise, her şey tafsüâtı üe büdirilmiştir!) dedüer.
Peygamber (A.S.) : (Size AUâh tarafından verilenler, AUâh’m ilmi yanında pek az kalır.
Yanınızdaki, size büe yetmez!) buyurdu.
Bu hususta inen âyette şöyle buyruldu :
(Yer yüzündeki her ağaç, Ürer kalem, deniz de, mürekkeb olsa —ona arkasından yedi deniz de, yardım etse— yine, Allah’ın kelâmı yazılmakla bitmez, tükenmez.
Şüphe yok ki Allâh, Aziz ve Hakimdir. (Lokman: 27)» (2)
(1) Buhârî • Sahih, c. 1, a. 40, c. 5, a. 228, Müslim • Sahih, c. 8. s. 128, 129, Ebû Nuaym-ı Isfahânî – Delâil, a. 303-304.
(2) İbn-i lahak- İbn4 Hişam • Sîre, c. 1-2, a. 308.