GÎYBET ETMEK
Belli bir mü’minin veyâ zimmî kâfirin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gîbet olur. Gîbet, harâmdır.
Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gîbet olmaz. Gîbet olunan kimse
bunu işitirse, üzülür. Bedeninde, nesebinde, ahlâkında, işinde,
sözünde, dîninde, dünyâsında, hattâ elbisesinde, evinde, hayvânında bulunan bir küsur, arkasından söylendiği zeman,
bunu işitince üzülürse, gîbet olur. Kapalı söylemek, işâret ile,
hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi
gîbetdir. Bir müslimanın günâhı ve kusûru söylendikde, hâfızların, din adamlarının, elhamdülillâh biz böyle değiliz demeleri, gîbetin en kötüsü olur. Birisinden bahs edilirken,
elhamdülillâh, Allah, bizi hayâsız yapmadı gibi, onu kötülemek, çok çirkin gîbet olur. Falanca kimse çok iyidir, ibâdetde
şu kusûru olmasa, dahâ iyi olurdu demek, gîbet olur. Hucurât sûresinde, onikinci ayetin meâl-i âlîsi, (Birbirinizi gîbet etmeyiniz!)
dir. Gîbet, adam çekişdirmek demekdir. Birisini gîbet etmek, ölmüş inşânın etini yimek gibi olur buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Kıyâmet
günü, bir kimsenin sevâb defteri açılır. Yâ Rabbi! Dünyâda iken, şu
ibâdetleri yapmışdım. Sahîfede bunlar yazılı değil, der. Onlar, defterinden silindi, gîbet etdiklerinin defterlerine yazıldı denir) ve
(Kıyâmet günü bir kimsenin hasenât defteri açılır. Yapmamış
oiauğu ibâdetleri orada görür. Bunlar seni gîbet edenlerin sevâblarıdır, denir) buyuruldu. Ebû Hüreyre «Radıyallahü anh»
diyor ki, Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» ile oturuyorduk. İçimizden birisi kalkıp gitdi. Yâ Resûlallah! Râhatsız
olup gitdix denildi. (Arkadaşınızı gîbet etdiniz, etini yidiniz)
buyurdu. Aişe «radıyallahü anhâ» diyor ki, Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» yanında, bir kadının uzun olduğunu
söyledim. (Ağzında olanı çıkar!) buyurdu. Tükürdüm. Ağzımdan et parçası çıkdı. Allahü teâlâ sıfatları, özellikleri, cism
şeklinde göstermeğe kâdirdir. Gîbet, din kardeşinin, bir zimmînin
işitince üzüleceği bir kusûrunu arkasından söylemekdir. Allahü
teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma vahy eyledi ki, (Gîbet edip tevbe eden
kimse, Cennete en sonra gidecekdir. Gîbet edip, tevbe etmiyen
kimse, Cehenneme en önce girecekdir). İbrâhîm Edhem “rahime-hullahü teâlâ”, bir yemeğe da’vet edilmişdi. Sofrada, çağrılanlardan birinin bulunmadığı söylenince, o ağır kimsedir, denildi. İbrâhîm bin Edhem “rahime-hullahü teâlâ”, gîbet edildi, buyurdu ve çıkıp gitdi. Ha-
— i 55 —
dîs-i şerîfde, (Bir kimse için söylenen kusur, onda varsa, bu söz gîbet
olur. Yoksa bühtân ya’nî iftira olur) buyuruldu. Dindeki kusûrlan
söylemek meselâ nemâz kılmaz veyâ şerâb içer veyâ sirkat eder
veyâ söz taşıyıcıdır demek ve dünyâdaki kusûrlarını söylemek,
meselâ sağırdır, şaşıdır demek, gîbet olur. Dindeki kusûrlan,
onu kötülemek için söylenirse, gîbet olur. Onun islâhını düşünerek söylerse, gîbet olmaz. Acıyarak söylemek de, gîbet
olmaz denildi. Bu köyde, nemâz kılmıyan var veyâ komünist
var, hırsız var demek, gîbet olmaz. Çünki, belli bir şahs
söylenmemişdir.
Bir kimse, nemâz kılar, oruç tutar, hem de insânlara eli ile
zarar verir. Meselâ döver, mallarını gasb eder, sirkat eder.
Yâhûd dili ile zarar verir. Meselâ söver, iftirâ eder, gîbet eder,
söz taşır. Aşikâre yapılan fısk ve harâmları ve bid’atları
söylemek, gîbet olmaz. Bunları men’ etmesi için hükümete
haber vermesi, günâh olmaz. Bir kimse, babasından gizli
harâm işleyince, babasının mâni’ olacağını bilenin, babasına
söylemesi veyâ yazarak bildirmesi lâzımdır. Mâni’ olacağı
bilinmiyorsa haber vermek câiz olmaz. Çünki, düşmanlığa
sebeb olur. Birinin zararlarım, ona acıdığı için veyâ başkalarının ondan sakınması için söylerse, gîbet olmaz. Onu kötülemek için söylerse, gîbet olur. Altı kişinin kusûrlanm, ayblannı
arkasından söylemek, gîbet olmaz: Ona acıdığı için söylemek,
ona mâni’ olunması için söylemek, fetvâ almak için söylemek,
müslimânları onun şerrinden korumak için söylemek. O kusûr,
ona isirn olmuş ise, onu bu isim ile tanıtmak mecbûriyetinde
olmak. Âşikâre, herkesçe bilinen fışkı, bid’atı ve zulmü söylemek. Kızarak, onu kötülemek niyyeti ile söylenen, gîbet olur.
Satılmakda olan mâlın kusûrunu müşteriye söylemek, satıcıyı
gîbet etmek olmaz. Evlenecek erkeğe, nikâh edeceği kızın
aybını, kusûrunu haber vermek, gîbet olmaz, nasîhat olur.
Birşeyi bilmeyene nasîhat vermek, vâcibdir. Açıkça harâm işliyenin ve zulm edenin, açık olmıyan başka ayblarını bildirmek,
gîbet olur. Hadîs-i şerîfde, (Hayâ ciİbâbını çıkaran kimseyi
söylemek gîbet olmaz) buyuruldu. Cilbâb, kadınları örten şeylerin ismidir. Hayâ ciİbâbını çıkarmak, açıkça harâm işlemek
demekdir. Hadîs-i şerîf, böyle kimsenin hayâsı olmadığını işâret etmekdedir. İmâm-ı Gazâlî ve ba’zı âlimler “rahimehümullahü teâlâ”, açık günâh işliyenin ve başkalarının kusûrunu
söylemenin gîbet olmasında, onu kötülemek, şart değildir, dediler. Bunun için gîbet etmekden çok sakınmak lâzım gelir.
— 156,—
İnsanı gîbet etmeğe sürükliyen sebebler çokdur. Burada
onbiri bildirilecekdir: Ona karşı düşmanlık, yanında olanların
fıkrlerine uymak düşüncesi, sevilmiyen bir kimseyi kötülemek,
kendisinin o günâhda bulunmadığını bildirmek, kendinin
ondan üstün olduğunu bildirmek, hased etmek, yanında bulunanları güldürmek, şakalaşmak, onunla alay etmek, ummadığı
kimsenin harâm işlemesine hayretini bildirmek, buna üzüldüğünü, ona acıdığını bildirmek, harâm işlediği için onu sevmediğini bildirmek.
Gîbet, inşânın sevâblarının azalmasına başkasının günâhlarının kendisine verilmesine sebeb olur. Bunları, her zeman
düşünmek, inşânın gîbet etmesine mâni’ blur.
Gîbet, üç dürlüdür: Birincisinde, ben gîbet etmedim, onda
bulunan şeyi söyledim, der. Böyle söylemek, küfr olur. Çünki,
harâma, halâl demiş olur. İkincisinde, gîbet olunana duyurmakdır. Büyük harâm olur. Tevbe etmekle afv edilmez.
Onunla halâllaşmak da lâzım olur. Üçüncüsünde, gîbet olunanın bundan haberi olmaz. Tevbe ve istigfâr etmekle ve ona
hayr düâ etmekle afv olur.
Yanında gîbet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mâni’
olmalıdır. Hadîs-i şerîfde, (Din kardeşine, onun haberi olmadan
yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyâda ve âhiretde yardım
eder) ve (Yanında, din kardeşine gîbet edilince, gücü yetdiği hâlde
ona yardım etmiyen kimsenin günâhı, dünyâda ve âhiretde kendisine yetişir) ve (Bir kimse, dünyâda din kardeşinin ırzını korursa,i
Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu Cehennem azâbmdan
korur) ve (Bir kimse, din kardeşinin ırzından bir şeyi korursa,
Allahü teâlâ, onu Cehennem azâbmdan korur) buyuruldu. Gîbet
yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile red etmezse, gîbet günâhına ortak olur. Sözünü
kesmesi veyâhud kalkıp gitmesi mümkin ise, bunları yapmalı.
Eliyle} başıyle, gözüyle men’ etmesi kâfi gelmez. Açıkça, sus,
demesi lâzımdır.
Gîbet etmenin keffâreti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla
halâllaşmakdır. Pişmân olmadan halâllaşmak, riyâ olur, ayrı
bir günâh olur. [Ölüyü ve zîmmî olan kâfiri gîbet harâm olduğu ibni Abidin 5. ci cild, 263. cü sahîfede yazılıdır.]