ZÜHD VE TAKVÂ FASLI
142—Dâimâ zühd ve takvâ üzere bulun! Yahyâ ibni
Muâz “rahime-hullahü teâlâ” [258 de Nişâpurda vefât etdi] buyurdu ki, zühd demek, dünyâ zînetini terk etmekdir. Zîrâ Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Dünyâyı sevmek, bütün hatâların başlangıç noktasıdır. Dünyâdan kendini sakınan kimseler, zâhid olanlardır).
143—Habîbullah «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu –
ki, (Ümmetim üç şeyi sever, fekat o üç şey onların değildir:
1) Vücûddaki canı sevmek, 2) Malı sevmek, 3) Dünyâyı sevmek). [Dünyâ, harâm olan şeylerdir. Halâl yoldan gelen ve
zekâtı verilen şeyler ve isrâf edilmeyen mubâhlar dünyâ sayılmaz], Mal kendinin değil, sen öldükden sonra veresenindir.
Sen de günâhlarla berâber gidersin.
144—İnsanın ömrünün uzun, rızkının bol oluşu, Allahü teâlâ
tarafından bir imtihândır. Peygamberimiz “ sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Yâ Ebâ Hüreyre! Allahdan
başka hiç bir şeye ümmîd bağlama! Allaha tevekkül eyle! Bir
arzun varsa, Allahü teâlâ hazretlerinden iste! Allahü teâlânın
âdet-i ilâhiyyesi şöyle cârî olmuşdur ki, her şeyi bir sebeb altında
yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allahü teâlânın
yaratmasmı beklemek lâzımdır. Tevekkül de bundan ibâretdir).
— 481 — İslâm Ahlâkı-F: 31
. Sfitlhî yer gök varlıkları bir araya gelseler, AHahi teâlâ
hâzretpra murâdetmedikçe sana zerre kadar birfenâİık
ki, zeM e oteca^^O T çıkmali, açık yere gitmelidir. Resûîullafc «sâîlitliafeü aleyhive sellem», yolda eğri dıvann önünden
koşarakgeçdi. Allahü teâlânm kazâ ve kaderinden mik&eıyorsun dedİklerinde, (AİabÖ teMânmkazâsjiadan, ylne onoR kazâsma kaçıyorum) buyurdu. “” ‘ \ ‘
145—Kabrde süâl meleklerine şöyk cevâb vereceksin:
Rabbim Allahü teâlâ, Peygamberim hazret-i Muhftmaaed
aleyhissalâtü vesselâm, dînim, dîn-i İslâm, kitâfcam ferlİM
azîmüşşân, kıblem Kâ’be-i şerif, i’tikâdda mezhebim Ehl-i sünnet vdeemâat, amelde mezhebim, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe
mezhebidir. [Kjyâmet günü insanların, tâbi’ oldukları mezkîeb
imârttının ismleri ile çağrılacakları, meselâ (Haneliler geliniz!
SünnBer geliniz!) denileceği (KihSİ beyân) tefsirinde İsrâ sûresinin 71 ci âyetinde yazılıdır].
Bunları şimdiden ezberle ve çocuklarına da öğret!
Hfciü lokma yitmekle ve harâmdan sakınmakla vtieûdünü
temizle! Kalbinde Miislimânlara düşmanlık beslememekle ve
ktaıse için fenâlık düşünmemekle kalbini, Ramezân-ı şerîf
ayında da oruç tutmakla ve nefsine muhâlefet ve mukavemet
etmekle ve yalan, gıybet, iftirâ ve mâlâya’nî söylememekle
canını yıka. Bu sözleri söylemek harâmdır. Kadınların, kızların, başlan, kolları, bacakları açık olarak sokağa çıkmaları
harâmdır. Bunlara ve erkeklerine çok günâh yazdır. Kadınların çarşafla örtünmeleri şart değildir. Baş Örtüsü ve manto Üe
de örtünmeleri iyi olur.
Şunu da bilmelisin ki, mâlâya’nîyi terk etmekle, ya’nî
fâidesiz söz konuşmamakla insanın îmânı nûrlanır.
Elin harâm tutmamalı, kulak harâm olan şeyi dinlememeli, ayak da, harâm olan yere gitmemeli, mide ise harâm olan
şeyi yimemeli, göz ise harâm olan şeye bakmamalı, dil de
harâm söylememeli. Bunun gibi insanda bulunan a’zâlann
Jıarâmla alâkalarının kesilmesi lâzımdır ki, fevz-ü felâh bulasın. Aksi takdirde kendini helâk etmiş olursun. Göz kazâra
veyâ gafletle harâm bir şey görürse, günâh olmaz. Fekat, tekrâr
bakmak günâhdır. Tesadüfen görünce, başı başka tarafa çevirmek lâzımdır.
— 482 —
146—Şu yapdığım nasîhatlan tutar Ve onlarla amel edersen, Allah huzurunda, Peygamberler «aleyhimüssalevâtü vetteslîmât» müvâcehesinde, melekler ve bütün insanlar
nazarında yüzün ak olur.
Çeşidli bilgiler:
(Fetâvâ-yı Hindiyye), beşind cild, 350. ci sahîfeden başlıyarak diyor ki, kadınların ve erkeklerin kabr ziyâreti sünnetdir.
Evde ve kabr başında Kur’ân-ı kerîm okuyup, sevâbmı rühlarına hediyye etmeli ve onlara düâ etmelidir. Kabri elleri ile
mesh etmek, kabri öpmek, hıristiyanlık âdetidir. Ananın, babanın kabrini öpmek câizdir. Kabristanda türbe yapmak mekrûhdur. [Vehhâbîlerin dediği gibi şirk değildir. Mülkü olan
yerde türbe yapmak, mekrûh da değildir]. Kabr üzerine gül,
çiçek dikmek iyidir. Tarikatçıların şimdi okudukları İlâhîler ve
raks etmeleri, dönmeleri harâmdır. Onları seyr etmek de
harâmdır. Çalgı çalmaları da harâmdır. Düğünde, bayramda,
hac yolunda ve harbde def, davul çalmak câizdir.
Ölmiyecek kadar yimek, içmek farzdır. Ölmiyecek kadar
ve tedâvî için ilâç kullanmak sünnetdir. İnsanm ve domuzun
etini hiçbir sebeble yimek câiz değildir, harâmdır. Erkeğin
kadm sütünü ilâç olarak içmesi câizdir. Tabîb-i müslim şifâ
bundandır, başka ilâcı yokdur derse, şerâb, bevl, kan ve leşin
ilâç olarak alınması câizdir. Fekat kirpi, yılan etvcâiz değildir.
Kadının ve erkeğin sakız çiğnemesi câizdir. Hastaya Kur’ân-ı
kerîmi okuyup üflemek, mıska yazıp taşıması, tasa yazıp
suyunu içmesi câizdir. Yoldan toplanan çer-çöpü yakıp nazar
değen çocuğun etrâfında döndürmek ve korkmuş çocuğa
mum, kurşun dökmek ve şifâyı Allahü teâlâdan beklemek câizdir.
Nazar değmemek için tarlaya hayvan kafa kemiği ve benzerlerini asmak câizdir. Uzvlan hâsıl olmamış çocuğu düşürmek
için ilâç kullanmak câizdir. Çocuğun sünnet yaşı yedi ile oniki
arasıdır. Dahâ küçük de olur. Zâif olan ihtiyâr müslimân,
sünnete dayanamazsa terk edilir. Özr ile vâcibin terki câiz
olunca, sünnetin terki evlâ olur. Kızların, kadınların kulaklarını delmek câizdir. Evin, ihtiyâç olduğu kadar büyük olması
câizdir. Odanın dıvarlanna halı asmak, soğuğa karşı câizdir.
Zînet niyyeti ile mekrûhdur.- Üzerinde canlı resmi olursa mekrûh olur. 322. ci sahîfede diyor ki, Kur’ân-ı kerîmi okumak için
değil, bereketlenmek, fâidelenmek için evinde bulundurmak
câizdir, hattâ sevâbdır. Yüksekde okunan ezânı mahalle halkı-
— 483 —
nra hepsi işitmezse, hepsine işitdırmek için vakf gelirinden
minare yap&rmak câizdir Minâresiz hepsi işitirse, vakf parasından yapdırmak câiz olmaz. [Minâreden, kendi mahallesi
işiteceği için, hoparlörle ezân okumak câiz olmaz (Cennet Yolu İlmihâli) ne bakınız!]
ANA-BABAYA İTÂ’AT FASLI
147—Hak teâlâ hazretleri Mûsâ aleyhisselâma buyurdu
ki, (Yâ Mûsâ! Bir kimse, ana-babasına karşı geline, onun <$|§i
kes ve herhangi bir a’zâsiyle ana-babasmı gücendirirse, o a’zâstaı
kes!) Ana-babasını râzı eden kimse için, Cennetde iki kapı
açılır. Ana-babası râzı olmayan kimse için de, .Cehennemde iki
kapı açılır Bir kimsenin ana-babası zâlim dahî olsalar, onlara
karşı gelmek, onlarla sert konuşmak câiz değildir.
Hak teâlâ buyurdu*^?; (Yâ Mûsâ! Günâhlar içinde bir
gU»âh vardır M benim indîmde çok ağır ve bftyflluHr. O da,
ana-baba evlâdını çağırdığı zeman, emrine muvâfakat etmemesidir). Ana-baba çağırdığı zeman herhangi bir işle uğraşırsan,
hemen onu terk edip, derhal ana-babanın emrine koşacaksın!
Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen bir şey söyleme!
Anamn-babanm düâsını almak istersen, sana emr etdikleri
işleri çabuk ve güzel yapmağa çalış! Bu işini beğenmeyip sana
gücenmelerinden ve bed-düâ etmelerinden kork! Sana darılır
iseler, onlara karşı sert söyleme’ Hemen ellerini öperek gazablarinı teskin eyle! Ananm-babamn kalblerine geleni gözet! Zîrâ
şeftin se’âdetin ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyar ise, onlara yardım et! Se’
âdetini onlardan alacağm hayr düâda bil! Eğer onları incitip,
bed-düâlarım alırsan, dünyâ ve âhıretin harâb olur. Atılan ok
tekrâr geri yaya gelmez. Onlar hayatda iken, kıymetini bil!
Allahü teâlânın rızâsı, dînine bağlı olan ana-babanın
rızâsında, Allahü teâlânın gazabı, dînine bağlı olan anababanın gazabındadır. Habîb-i kibriyâ «sallallahü aleyhi ve
sellem» bir hadîs-i şeriflerinde buyurdu ki: (Cennet anababamn ayağı altındadır). Ya’nî, sana dînini, îmânını öğreten
ananın-babamn nzâsmdadır. Hak teâlâ hazretleri Mûsâ aleyhisselâma dedi ki, (Yâ Mûsâ! Ana-babası» râzı eden, beri râzı
etmiş ohır. Ana-babasmı râzı edip bana âsi olan kimseyi dahi
iyilerden sayarım. Ana-babasına âsi olan, bana mutf olsa bite,
om fenalar tarafma IBıâk ederim).
— 484 —
îmânı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan anasının, babasının islâmiyyete
uygun olan emrlerine âsî olanlardır.
148—Peygamberimiz «aleyhisselâm» buyurdu ki: (Anababaya iyilik etmek, nâfile nemâz, oruç ve hac faziletlerinden
dahâ faziletlidir. Ana-babasına hizmet edenlerin ömrü bereketli
ve uzun olur. Ana-babasına karşı gelip, onlara âsî olanların ömrleri bereketsiz ve kısa olur. Anasına-babasına âsî olan mel’
ûndur).
Hasen-i Basrî “rahime-hullahü teâlâ” Kâ’beyi ziyâret
ve tavâf ederken bir zât gördü ki, arkasında bir zenbil ile tavâf
eder. O zâta dönüp dedi ki: Arkadaş arkandaki yükü koyup
öylece tavâf etsen dahâ iyi olmaz mı? O zât cevâben dedi ki,
bu arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam’dan yedi kerre
buraya getirip tavâf eyledim. Çünki, bana dînimi, îmânımı bu
öğretdi. Beni islâm ahlâkı ile yetişdirdi, dedi. Hasen-i Basrî
hazretleri ona dedi ki, kıyâmet gününe kadar böylece arkanda
getirip tavâf eylesen, bir kerre kalbini kırmakla bu yapdığın
hizmet havaya gider ve yine bir defa gönlünü yapsan, bu
kadar hizmete mukâbil olur.
149—Peygamberimize «aleyhisselâm» bir kişi geldi ve
dedi ki, yâ Resûlallah «sallallahü aleyhi ve sellem»! Benim
anam-babam ölmüşdür. Onlar için ne yapmam lâzımdır? Peygamberimiz «sallallahü aleyhi ve sellem» buyurdu ki, (Onlara
dâimâ düâ eyle! Oniar için Kur’ân-ı kerîm oku ve istiğfar et!).
Eshâb-ı kerâmdan biri “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, yâ
Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem” bundan fazla yapılacak
bir şey var mı? Buyurdular ki, (Onlar için sadaka verin ve hac eyleyin). Biri çıkıp dedi ki, anam-babam çok şefkatsızdırlar, onlara
nasıl itâ’at eyleyeyim? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
buyurdu ki: (Anan seni dokuz ay karnında gezdirdi, tki sene emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmetlere katlanarak seni besledi. İdare ve maişetini te’min eyledi. Sana
dînini, îmânını öğretdiler. Seni İslâm terbiyesi ile büyütdüler. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan dahâ büyük ve kıymetli
şefkat olur mu?)
150—Ana-baba hakkında hikâye ,olunur ki, hazret-i
Mûsâ aleyhisselâm, Tûr-i sînâda Hak teâlâ hazretleri ile
/ — 485 —
mükâleme ederken, (Yâ Rabbî! Âhıretde benim komşum kimdir?) dîye sordu. Hak teâlâ buyurdu ki, (Yâ Mâsâî Sesin fcastışqB,faIaa yenle, falan kasabdır). Mûsâ aleyhisselâm kas#ın
yanına giderek beni müsâfir eder misin, dedi. Yanmda müsâfiroldu. Yemek zemanı gelince, kasab, bir parça et pişirdi.
Divârdaki asılı zenbilı aşağı alarak, orada bulunan ve £tf#|be
kemiklerden ibâret bir kadına et verdi ve suyunu da
lastinü başını temizleyip, zenbile koydu. Mûsâ “aleyhissefim”
sordu, bu senin neyindir? Kasab, annemdir. İhtiyat olup bu
hâle girdi; işte her sabâh, akşam kendisine böyle baM&fift
dedi. Kasab annesine yemek verirken, o za’îf ve âciz annesi,
oğluna düâ ederek, yâ Rabbî, oğlumu Cennetde Mûsâ aleyh»-
sdâma komşu eyle dediğini Mûsâ aleyhisselâm dahî işitmiş.
Bunun üzerine kasaba, Mûsâ aleyhisselâm müjde ederek, seni
Allahü teâlâ afv ederek, Mûsâ aleyhisselâma komşu etmiş,
demişdir.
151—Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak ana-babanın kalbini
kırarsan, derhâl onların rızâsını almağa çalış, yalvar, minnet
eyte ve her ne yaparsan yap, onların gönlünü al! Ana-babanın
evlâd ürerinde hakları çok büyükdür. Bunu dâimâ göz
önünde tutarak, ona göre hareket eyle!
Tenbih: Anaya, babaya ve hocaya ve hükümete isyân etmek, karşı gelmek câiz değildir. İslâmiyyetin yasak etdiği birşeyi
emr ederlerse, isyân etmemeli, suç ve günâh işlememelidir.
Şemsül-eimme-i Serahsînin “rahime-hullahü teâlâ” [483 de vefât
etdi] (Siyer4 Kebîr) şerhi tercemesi 83.cü sahîfesinde diyor ki: Anababaya iyilik etmek, onları zarardan ve sıkıntıdan korumak
farz-ı ayndır. Cihâda gitmek ise, farz-ı kifâye olduğundan,
ana-babadan izn olmadıkça harbe gitmek halâl olmaz. Anababa kâflr de olsalar, onlara iyilik etmek, hizmet etmek farzdır. Ticâret, hac ve ömre için ana-babadan iznsiz sefere
gitmek câizdir. İlm öğrenmek için gitmek de öyledir. Zîrâ
bunlarda, harb gibi, ölüm tehlükesi olmadığından, ayrılık
hüznleri, kavuşmak ümmîdi ile zâil olur. Ana-babanın ve
hocanın günâha sokacak olan emrlerine itâ’at lâzım değildir. Meselâ, hırsızhk için veyâ birini öldürmek için veyâ yol
kesicilik için veyâ zinâ için bir kadım bir yere gönderirlerken,
orada buna mâni’ olabilecek bir adam bulunsa, fekat bu adamın mâni’ olmasına anası-babası müsâ’ade etmese, bunlan
dinlemeyip mâni’ olması lâzımdır. Zîrâ günâha mâni’ olmak
— 486 —
farz-ı ayndır. Ana-babaya itâ’at ise, günâh olmıyan emrleri
için, farzdır. Ana-babanın farzı terk etdirmesi günâh olduğundan bu emrleri yapılmaz. Nisâ sûresi ellidokuzuncu âyetinin meâl-i şerîfi, (Ey mü’minler! Peygamberime “sallallahü aleyhi ve sellem” ve
âzden olan, âmirlerinize itâ’at ediniz!) dir. Günâh olmıyan emrlere
itâ’at lâzımdır. Peygamberimiz “Sallallahü aleyhi ve sellem” bir
yere ufak bir askerî birlik göndermişdi. Başlarına da bir kumandan ta’yîn etmişdi. Âmirleri, bunlara kızıp, büyük bir ateş yakdırdı ve bu ateşe giriniz, bana itâ’at farzdır dedi. Askerlerin ba’zısı
girelim, dedi. Bir kısmı da biz ateşden kurtulmak için müslimân
olduk, girmeyelim, dedi ve girmediler. Peygamberimiz «sallallahü aleyhi ve sellem» bunu haber’alınca: (Eğer itâ’at edip
girselerdi Cehennemde ebedî kalırlardı) buyurdu. Hadîs-i
şerîfde buyuruldu ki: (Üzerinize âmir ta’yîn edilen müslimân,
her kim olursa olsun, harâm ile emr etmedikçe, ona itâ’at ediniz!
Harâm olan emrlerine itâ’at etmeyiniz!) İtâ’at etmemek başkadır. İsyân etmek, karşı gelmek başkadır. Bu iki şeyi birbirine
kanşdırmamahdır.
[Siyer-i kebîrden, buraya kadar yazılanlardan anlaşılıyor ki,
ananın babanın, hocanın ve hükümetin harâm olan şeyleri emr etmeleri hâlinde, bunlara isyân edilmez. Karşı gelinmez. Bu emrleri, dinde günâh olmıyacak ve devletin kanûnunda suç olmıyacak şekilde yapılır. Meselâ bir adama anası evlenme derse veyâ falanca kızı almıyacaksın veyâ âileni bırakacaksın derse veyâ falanca âlime gidip
dînini öğrertmiyeceksin derse, bu sözleri islâmiyyetin îcâb etdirdiği
bir sebeb ile değil ise, itâ’at îcâb etmez. Fekat, yine sert söylemek,
karşılık vermek câiz değildir.
Kâfir olan âmirlerin, din düşmanlarının islâmiyyete uygun
olan emrleri, islâmiyyete uymak niyyeti ile yapılır. İslâmiyyete
uymıyan emrleri karcısında müşkil vaziyyete düşerse, kanuni yolT
lardan hakkını arar.
Ananın, babanın, hocanın, itâ’at lâzım olmıyan emrleri yapılmadığı zeman, özr, behâne anlatmalı ve hafif ve yumuşak söylemelidir. Ya’nî, emri yapmamak, isyân ve hakâret şeklinde olmayıp, kusûr ve kabâhat şekli verilerek fitneye sebeb olmamalıdır.
Mısırlı Hasen Bennâ ve bunun yetişdirmelerinden Seyyid Kutub
gibi mezhebsiz, cahil din adamları, (Cihâd, zulm edenlere ve zâlimlere karşıdır) âyet-i kerîmesini ileri sürerek, hükümete isyân etkiler. Hasen 1368 [m. 1949] da, Seyyid Kutb dâ 1386 [rfı. 1966]
isyânmda i’dâm edildU Aİdatdıkları binlerce genç de, zindanlarda
— 487 —
sesaferce işkcace çekdikden sonra, öldürüldüler,
mt#» ya’nî müslimân kardeşler denilen bu gençler,
yvjjİİR Es’ad hükümetine deisş$İR-ederek» -S
yafe^ıp yıkılmasına ve on binlerce raösiöiâoın
rüfefesiae sebeb oldular. Hâlbuki, zâlim, hattâ tâm; 1
isyfja etmeği, .fitne çtfanöaj*. dlaiorig ….
» İ£ ,â t» s çıkarmak, cihâd değil, ahmakhkdır 9 a M m m ğ ; >
Yjpardaki âyet-i kerîme, Hac sûresinde ‘olup,
rt||ta irîlfa devletinin, Mekkedefci kâfirlerle cîhâd ys^iö^ıfta fcı
vejfefcdâdir. Bu âyet-i kerîme, islâüı devletinin, zâtte^J^^r İiktatörlerle cihâd etmesine izn venadkdedir. Ya’nî, cihâdı, devlet
yapar Devletin ordusu yapar. İnsanın Öteye, beriye saliimasMıa,
hükümete karşı gelmesine cihâd denmez. Eşkıyâi& denir ki. bîiyflfe günâhdır. Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümaİİşıhü te80£\
kâfvr, zâlim hükümete bile isyân etmeğe yasak etmişdir.
Mfedıebsiz, câhil dîn adamları, Ehl-i sünnet âlimlerinin yüksekliklerini bilmedikleri için ve tefsîr, fıkh kitâblarmın ma’nâlafım aajamaiıfcte için, kendilerini âlim sanıyorlar. Âyet-i kerimelerden ye
hadîs-i şeriflerden yanlış, bozuk ma’nâlar çıkararak, islâm dînine
ve mâsiimâftlara çok zarar yapıyorlar.]
152—Saaa dînini öğreten hocana hürmet,saygı ve ta’zîm
eyle! Hoca hakkı ana-baba hakkından dahâ üstündür. Çünki,
ana-baba evlâdı büyütür, bakar. Kötülükden, harâmlardan
Itörur. îb&tete alışdınr. Muallim ise, evlâda hem dünyâ ve
hem de âhıret hayâtım kazandırır, din ve diyânetini, Ehl-i
sünnet i’ökâdını, farzları, harâmlan sana öğretir. Dînini, îmânını öğreten ana-babamn hakkı, hocanın hakkından da
üstündür.
153—Hocanı gördüğün zeman «Selâmiin aleyküm»
deyip, güzelce, hürmet ve saygı ile karşıla, elini öp, hâl ve
hâtırım sor! Otur demeden oturma! Eğer otur derse, diz
çöküp otur Bir şeye ihtiyâcı varsa, elinden gelirse, te’mîn eyle!
Mümkin olduğu kadar hizmetinde bulun ki, ilminin feyz ve
bereketini bulasın! Hocandan ayrılırken, yine elini öp, bir
emri ve bir ihtiyâcı olup olmadığını sor! Hocanın talebesine
düâsı, ana-babanm evlâdına düâsı gibidir.
Tenbîh: Hocan öldükden sonra, onun rûhuna, Kur’ân-ı
kerîm oku! Onun için sadaka ver, ona düâ et! Bunlann sevâbları onun rûhuna gider. Fâidesini görür. Eshâb-ı kirâm «aleyhiroümdvân», bütün müslimânların hocasıdır. Onların da
haklarını unutma! Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem»
— 488 —
efendimizin, o beyaz, nurlu yüzünü görmekle şereflenen müslimânlara Eshâb denir. Eshâb-ı kirâmın hepsi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, onun mübarek kalbinden fışkıran nûrlarla tertemiz oldu. Ruhlara şifâ olan sözlerini dinleyerek, güzel ahlâkı ile ahlâklanarak, onun ilm deryâsmdan nasıb alıp âlim olarak zâhiri ve bâtınî kemâlâta kavuşdular. Dünyânın her yerinde, her zeman gelmiş ve gelecek insanların hepsinden dahâ üstün ve dahâ kıymetli oldular.
Dîn-i islâmı Resûlullahdan öğrenip, sonra gelenlere anlatan,
bildiren bunlardır. Allahü teâlânın dînini, yeryüzüne bunlar
yaydı. Bütün müslimânların ilk üstâdlan, muallimleri oldular.
Her müslimânın Eshâb-ı ‘icirâmı “radıyallahü teâlâ anhüm
ecmâ’în” sevmesi, onların hocalık haklarını gözetmesi lâzımdır.
Eshâb-ı kirâmın hepsini sevenlere, herbirine saygı gösterenlere,
(Ehl-i sünnet) denir. Bir kısmını beğenip, bir kısmını sevmiyenlere
(Şî’î) denir. Şimdi Türkiye’de bulunan alevîler, asrlardan beri Sünnî müslimânlarla kardeşçe yaşıyan müslimân, namuslu, temiz
alevîlerdir. Yurd dışındaki azgın, taşkın ve kötü kimseler kendilerine şî’î alevî diyerek müslimânları aldatıyorlar. Abdüllah bin Sebe’
yehûdîsinin yolundadırlar. İslâm düşmanıdırlar. Bu sinsi düşmanlara aldanmamak için, yurdumuzdaki alevî ve sünnî müslimânlann çok uyanık olmaları lâzımdır.
Eshâb-ı kiram “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” birbirlerini çok severlerdi. Sevişdiklerini, Kur’ân-ı kerîm haber vermekdedir. Bunun için, o büyüklerin bir kısmını sevmemek, hepsini
sevmemek olur. Böyle kimselerin, Eshâbm birkaçını seviyoruz demeleri yalan olur. Çünkü, sevilen kimsenin sevdiklerini de sevmek
lâzımdır.
154—Küçük kardeşin varsa ona islâm harfleri ileKur’ân-ı
kerîm okumasını ve ilm öğret ve ona îmânı ve Ehl-ı sünnet
i’tikâdını, Allahü teâlânın emrlerini ve harâmlan öğret. Kötü
kimselerle görüşdürme. Fena arkadaş çok zararlıdır. Tatlı
sözle nasîhat eyle. Ona şefkat ile muâmele eyle ve himâye ederek koru! Şâyed kardeşin senden büyük ise, ona ta’zîm ederek
emrlerini tut!
Allahü teâlânın rızâsı için de âhıret kardeşi ve dost ittihâz eyle!
Peygamberimiz «aleyhisselâm» buyurdu ki, (Allah için âhıret
kardeşliği yapan adam, âhıret gününde ana-baba kardeşinden
dahâ fâideli yardımları, o âhıret kardeşinden görür. Bir kimse,
âhıret kardeşini ne kadar çok severse, Allahü teâlâ da, o kimseyi
o kadar çok sever). [Bir erkeğin yabancı kadınla âhıret kardeşi
olması câiz ise de, âhıret kardeşi, kendi-kardeşi gibi mahrem
olmaz. Yabancılar gibidir.]
— 4