BUDİST DÜŞÜNCE OKULLARI

BUDİST DÜŞÜNCE OKULLARI

. u •..;bir yazı bırakmamıştır. Inananlarımn ağızdan ağıza _ : . sözleri, kutsal metinlerde (sutra) bir araya getirilmiş-I : ve I. yy’lar arasında çeşitli Budist din adamı kurulları ilk kopma birçok Budist felsefe okulunun ortaya çı-

– ı.i_- :nce, 450’ye doğru, gerçekleşir. Hinayana («Küçük Taşı-

naya ulaşmak için kullanılan yol) en önemli ilk üç okul r .a; r^încidir; özellikle Sri Lanka, Myanmar (Birmanya) ve 1 ia yaygındır. Birçok tarikata bölünen bu okul, Buda’nın

– i r.r doğaya sahip olduğunu kabul etmez ve nirvana yolu-;; katı bir ahlakla silahlanmış dindarların ulaşabileceğini

: ■ : öğretisi, bir yasalar toplamı olan Tripitaka’ya sığdı-

a ■: ana («Büyük Taşıyıcı») önemli okulların İkincisidir; ^.-•ir.aı kuzeyi, Tibet, Moğolistan, Çin, Kore, Japonya ve ı:f- Asya’nın bir bölümünü (Vietnam, Kampuçya) sar-

– – . .’rrafizik bir Budizm olan Mahayana’ya göre ermişlik, -.z:ı ;::şisel bir kusursuzluk ülküsü değil, «aydınlanmış» bil-

a;steğiyle o hidayet haline ulaşması için bireye yardım ^-„-aan biridir. Onlar da Buda gibi, diğer insanların tanrısal -ar_malarına yardım için nirvanaya girmekten geçici olarak ; -_~ien) vazgeçerler. Böylelikle bu din, herkes için kurtulu–1: rar. Tanrılar tapınağı, inananlara Buda’dan daha yakın

– -_e -râarla (bodhisattva’lar) doludur. Mahayana bir halk dinine

• i :ek Budizmin tanrıtanımaz anlayışını bırakır ve İnsanî, i. ‘■ s evrensel yönler (üç beden kuramı) atfettiği Buda’yı bir

. i: Tanrılaştırır. Mahayana, büyük filozofları ve düşünürleriyim .‘ .e: çeker. MS 100’e doğru Nagarcuna, V. yy’da Asanga,

– la şair Şantideva.

-.ıvir.a Okulu, Çin ve Japonya’da, içlerinde en çok tanına-eya :han) olan birçok tarikata bölünmüştür. Kutsal metin-.a;” tefekküre dalan ve çileci bir yaşam sürdüren inananla-.; esüıe daha iyi varmak için ruhlarından hem zamanı hem •. zJcarmaya uğraşırlar. Böylece Zen (tefekkür) okulları, yo-

■ _;. ~-Sy. kolaylaştıran faaliyetlere (çay töreni, ok atma, judo, : .. .<. şiir, resim) öncelik vermiştir.

! :. — dCe Tibet ve Moğolistan’da gelişmiş olan Tantrn Okulu Ckulu), Mahayana’dan çıkmıştır ve Hinduizmin Budist

• ;: • i.uk tarafından dışlanmış birçok yönünü yeniden ele alır.

azları (tantra), ayin kurallarını öğreten eserleri, hatta bü-. –¿T’ar-nı andırır (kutsal hecelerin yinelenmesi, bedeni ve ru-l . nastü güçlere hazırlayan yoga egzersizleri). Tantra felsefe-; ■ isni, evren ve evrenin çeşitli yüzlerinin incelenmesi üze-a_rjr. Tibet’in dinî önderi dalay-lama, Tantra tarafından, ~_r. yeniden cisimleşmesi olarak görülür.

Sudist cemaat

; ■ _ Eli 2 500 yıldır, öğretisi, kutsal metinleri ve önce inanan-_ : randan aktarılan anlatıları, ayrıca ruhanî liderleri ve tanrı-

* sanatsal temsillerini muhafaza edenler, keşişler olmuştur. „ -_n ölümünden sonra oluşturulan ve azar azar kural ve tö-: – = zenginleştirilen manastır cemaatleri, Uzakdoğu halkları–; izitda büyük bir manevî ve ruhanî nüfuz elde etmişlerdir, a -.asar yaşamına girmeyi arzu eden Budizm bağlıları, ikili bir

– andırmayla onaylanır. 16 yaş altındaki çömezler on yasa-
ğa uymayı kabul eder: öldürmemek, çalmamak, zina yapmamak, yalan söylememek, sert içkilerden içmemek, yasaklanan saatlerde yemek yememek, dans etmeyip şarkı söylememek ve gösterileri seyretmemek, kendini güzelleştirmemek, rahat yatakta veya bir koltukta yatmamak, altın veya gümüş almamak. Oldukça uzun bir öğrenim devresinin sonunda, çömez, bir sınavdan geçerek ikinci bir aşamalandırmaya tabi tutulur. Bununla birlikte, istediği anda gitme özgürlüğüne de sahiptir.

Aşamaya ulaşan keşişler, bir yandan dua, dersler, mezhep kuralları ve dinî törenlerle meşgul olurken, diğer yandan çocukların eğitimi törenler (evlilik, ölü yakma töreni) ve bazen de daha pratik faaliyetlere (sulama, tarım) katılırlar. Dolayısıyla laiklerle yan yana yaşarlar.

Budizmin anahtar kavramlarından biri de bağıştır. Laikler keşişlere günlük yemek dağıtır ve mevsim bayramları sırasında yeni giysi verir; Mahayanacı tanrılar tapınağındaki boddhisattva ve Buda resimlerine, çiçek ve kokulu tütsü taşırlar. Keşişlerse, bunlara vaaz, dinî tören ilahileri ve ölüler için dualarla karşılık verirler. Birey, her bağış yaptığında değer kazanır ve esin yolunu açan olumlu bir karmayla da, daha iyi bir yaşamda yeniden doğmayı ümit edebilir.

GÜNÜMÜZDE BUDİZM

Brahmancı gelenekten ve bu geleneğin temel ilkelerinden doğan, ama Hinducu biçimciliğe karşı çıkan Budizm, kendini bir kurtuluş dini olarak kabul ettirmiştir; gerçek bir Tanrı’ya gönderme yapmadan, karamsar bir varoluş anlayışı üzerine kurulu bir felsefe oluşturur. İnsanlığı iktidar mücadeleleri, nefret, kıyım ve ırkçılıktan kurtarma arzusuyla hareket eden Budizm, laiklerin dertlerine yakınlık gösterir. Kendi adalet ve insana saygı ülküsünü, siyasî ve toplumsal çatışmalarda taraf tutmaktan çekinmeden, güçlü bir şekilde ifade eder. Vietnam Savaşı sırasında, din adamları barış hareketini destekliyorlardı; halen sürgündeki da-lay-lamayı tanıyan Tibet Budistleri de, ülkelerinin Çin tarafından ilhak edilmesine karşı çıkmaya devam etmektedir.

Bu yüzyıl boyunca, birçok Asya devleti (Çin, Laos, Kampuçya, Vietnam, Kuzey Kore, Moğolistan) tanrıtanımaz olan sosyalizm yolunu seçmiş ve bütün dinlerin köklerinin kazınmasına girişmişlerdir. Gerçekten de Uzakdoğu’nun zorla dinden bağımsızlaşması, ayrıca bölgenin batılılaşması, 1000 yıllık Budizmi tehdit eder görünmektedir. Gene de, Budizmin büyük bir canlılık içinde olduğu Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Myanmar dışmda Marksizm’i benimseyen Asyalı devleder bu dinin kökünü bütünüyle kazıyamamıştır: iktidarların her türlü siyasî ve dinî ayrımcılıktan kaçınmaya çalıştıkları bazı Güneydoğu Asya ülkelerinde, Budiz-me çoğu zaman, hoşgörülü bir tarafsızlıkla yaklaşılmıştır.

Budizm, Hindistan’da XII. yy’dan sonra tamamen yok olduysa da, bütün Uzakdoğu, bu dinin 20 yüzyıllık derin etkisinin damgasını yemiştir; Uzakdoğu’nun bütün kültür ve uygarlıkları da halen bu manevî akımın ahlakî değerleriyle metafiziğinden esinlenmeye devam etmektedir.
Laos’ta Budisllerin eğitimi.

İnananların her gün yiyecek getirdiği, safran rengi elbiseler giymiş genç keşişler, bir hocanın yönetiminde ders çalışıyor.
Buda’nın bronz heykeli. Budist dinin kurucusu Amitabha Buda’nın (« sonsuz ışık») 15 m yüksekliğindeki bu heykeli, Japonya’da 1252’de dikilmiş ve büyük bir ziyaret yeri haline gelmiştir.

Gandhara sanatı: Buda (Doğu Sanatı Ulusal Müzesi, Roma). Yunan-Budist sanatı Buda’yı insan biçiminde temsil eder. Yunan etkisi, giysinin kıvnmian ve çehrenin biçimiyle saç lülelerinin ele alınışında hissedilir. Yüzdeki gülümseme veyankapalı gözkapaklan ruhsal huzuru telkin eder.
BUDİST SANAT

Öğretinin yayıldığı her yerde gelişen Budist sanat önce Hindistan’da ortaya çıkmış, diğer ülkelerden sanatçıların da titizlikle saygı gösterecekleri estetik, simgesel ve ikonografik kuralları orada saptanmıştır. Gandhara’daki sanat (hemen hemen günümüzdeki Pakistan ve Afganistan) çok erken gelişir ve oradan geri dönüş yaparak Hintli sanatçıları etkiler.

Estetik zevkin yanında öğreticilik işlevine önem veren bu sanat, üslup ve kökenleri ne olursa olsun eserlerin «okunması» için mutiaka bilinmesi gereken bir simgeciliğe yaslanır.

Heykel

Budist taş heykelciliğin, Hindistan’da MÖ III. yy’da ortaya çıkmış olmasına rağmen, MS II. yy’a kadar hiçbir Buda tasviri görülmemiştir. Bu tarihe kadar, samsaradan kurtulmuş olan kişinin insan çizgileriyle (yani dirilmiş bir biçimle) temsil edilmesi, öğreti tarafından yasaklanmıştı.

Anikonizm. XIII.yy’da yaşamış Nepalli mimar ve dökümcü Aniko’nun mimari ve heykel anlayışı Bharhut, Sanci veya Ama-ravati’deki gibi ilk stupalart (mezar anıtı) çevreleyen vedika’ların (taş parmaklık) ve manastırların süslenmesine yön verir. Bu usul, simgeler yardımıyla Buda’nın varlığını hissettirir; bazen dharma çemberi veya lotus çiçeği (bulanık sularda beyazlığını koruyan bu çiçek, samsaradan saflaşmış olarak çıkan «Buda’nın doğası»nı simgeler) gibi öğretiyi, bazen de Gautama’nın yaşamından bazı kesitleri yansıtır. Boş bir taht veya bir şemsiye, krallığının işaretidir; pipalse (incir cinsinden bir ağaç), gölgesinde daldığı tefekküre bir göndermedir.

Bu simgelerle birlikte anlatı unsurlarına da başvurulması, kabartmalara çok daha büyük bir dinamizm kazandırmaktadır. Betimlenen her sahne anlatı şemasının bir parçasıdır. Bazı sahneler, Buda’nın daha önceki hayatlarının hikâyeleri olan cataka’lardan esinlenmiştir; bazıları da, Paris’te Guimet Müzesi’nde saklanan Amaravati Kabartması gibi, varlığının çeşitli dönemlerine işaret ederler. Bu kabartmada, üzerinde bir şemsiye bulunan ve nallan gürültü çıkarmasın diye bir bezle sarılı olan binicisiz bir at, Sidd-hartha’nın gizlice babasının sarayını terk ettiği geceyi anlatır.

Buda’nın tasviri ve Yunan sanatının etkisi. Buda’nın bir insan olarak temsili, MS II. yy’da ortaya çıkar. İki manevî etken bunu kolaylaştırmıştır: geleneksel Budizmin yerini, yavaş yavaş Mahayana (Büyük Taşıyıcı) alır ve bir din görünümüne bürünerek, o zamana kadar yararlanılan simgecilikten daha açık, daha az soyut veya anıştırmalara daha az yer veren figüratif bir dayanak gerektiren kültürel pratiklere yol açar. Ayrıca, bu dönemde, somut bir nesne olarak tasvire başvuran bhakti akımı da bütün Hindistan’da etkindir.

Bu yeniliği Gandhara veya Mathura okullarına maletmekte çekimser kalınmaktadır. Özellikle çağımızın başlangıcında, Budiz-mi destekleyen Kuşana Hanedanı döneminde eserler vermiş olan Gandhara Ökulu güçlü bir Helen etkisini özümleyen bağdaştırman bir sanat geliştirir. Yunan sanatçıları, Büyük İskender’in uzak fetihlerinden veya küçük Yunan krallıklarından çıkmıştır. Bu krallıklar, Büyük İskender’in imparatorluğunun parçalanmasından sonra, I. yy’daki göçebe fetihlerine kadar bu bölgelerde tutunmayı başarmışlardı. Mathura’ya gelince, bugünkü Delhi’den pek uzakta olmayan bu şehir, Gandhara’mn aktarımıyla gelen Helen etkileriyle tam anlamıyla Hintli eğilimlerin harmanlandığı parlak bir sanat merkezidir. Böylece, Buda’nın tasviri, ister Mathura’da ister Gandhu-ra’da olsun, Yunan etkisinin kendisini hissettirdiği bir bölgede ve dönemde ortaya çıkar. Oysa klasik gelenek, insanı gerçek ve kişiselleştirilmiş çizgilerle değil, idealize edilmiş bir biçim altında temsil etmeye çalışır. Bu biçimin kusursuzluğu, eserdeki uyum ve denge aracılığıyla estetik düzeye taşınır. Böyle bir arayış, Buda’nın tasviri konusundaki soruna da bir çözüm getirir: bu tasvir insan görünüşünde olacaktır; ama onun insanlığı, bodhiye ulaşan kişideki iç huzurunu ve manevî yetkinliği simgelemek amacıyla, kendi yüceliği içinde yok olan bir insanlık olacaktır. Hadda’dan (Afganistan) getirilip Paris’te Guimet Müzesi’nde sergilenen yalancı mermerden Buda başında bu yüceltmeyi buluruz: burnun düzlüğü, hadarın mükemmel uyumu, tenin
bütünüyle pürüzsüz görüntüsü ve çizgilerdeki mutlak sal nunla birlikte, bu maneviyatın sağlam bir şekilde sapta net simgelere ihtiyacı vardır: sanatçıların dehası tam ; Hint kökenli olan Budist simgeselle, Yunan plastik gelene leştirebilmiş olmalarmdadır. Bundan sonra dünyanın her daki Buda tasvirlerinde uyulacak ikonografik ve simgese kesin olarak bu dönemde konmuştur.

Simgelerin çoğu Gautama’nın hayatının önemli bir dc bir göndermedir. Dolayısıyla bir gözlemci, tasviri, böylel çek anlama dönüşen bodhinin başlangıç yolu üzerinde landırabilir. Bu anlatısal dinamizmin bir diğer sonucu da) jinin bütünüyle dışlanmasıdır. Prenslik sarığı ve süsleriy küre dalış arasında bağlantı kurulabilir, oysa tefekkür di yatından vazgeçişten sonra gelmektedir. Tasvir, bakanı el için tarihî zamandan kopmuş simgesel bir yolun bütünü niden yerleştirilmelidir.

Kabartmalarda Buda, çoğu zaman büyük kompozisyo de gösterilir; başka kişilerle çevrili, uzun boyu ve tam ort; numuyla Buda simgesel açıdan hâkim durumdadır. «Bü cize’yi temsil eden şistten bir kabartma (Paris’te Guimf si’ndedir), yatıştırıcı bir hareketle ayakta duran ve inanç manian şaşırtmak için omuzlarından alev, ayaklarından: kırtan bir Buda’yı yansıtmaktadır.

İkonografik yasaların yerleşmesiyle Budist heykelci!: mi, geliştiği çeşitli ülkelerin sanat tarihini süsleyen büyül le birleşir. Hindistan’da doruk dönemi, Gupta Hanedar daki (320-530) «klasik» denilen çağa denk düşer. Bu < heykelciler, Buda’yı genellikle ayakta durur durumda ve ki aylayı betimleyen taş bir tekerle temsil eder. Özellikle lerde görülen simgecilik sıkı sıkıya aynı kalsa da, genel mi Gandhara tipinden farklılaşır: bebeksi çehrede, öze kemerlerinin, burnun, ağzın ve çenenin çiziminde açık lak çizgiler hâkimdir; saçlar lüle lüledir ve dökümlü elbi sıkı plilerle vücudu saran ince bir kumaştandır.

Bodhisattvalar. Klasik çağda bir yenilik yaşanır: ( heykelcileri, sık sık manastır yaşamından alınmış çeşid: ri yansıtan kabartmalarda çok görülen keşiş ve laikler dış li başlı bodhisattvaları da temsil etmeye girişirler; Mal benimsemiş diğer bölgelerden meslektaşları da bunu kıs da izler. Bu kurtarıcılara Buda’dan daha kolay ulaşılabili özel bir yüceltme konusu haline gelirler ve Mahayanaı lar bu kurtarıcıları fazla bireyselletirilmiş hatlarla tasv (bazen, öğretinin koruyucuları olan yerel yöneticilerin h

Boddhisattvalarda kullanılan simgeler, prens kostüı nulmaları dışında, Budalarınkinden çok az farklıdır. G Maitreya’nm birçok tasvirinde olduğu gibi, mücevher] saç örgülerinden ve ellerinde tuttukları abdest almada su testisinden tanınabilen, ayakta heykel biçimiyle kaı
Kuan-yin bodhisattvası

(çokrenkli ahşap; Asya Sanatı Müzesi, Amsterdam). Duruştaki doğallık, giysinin yumuşak dökümü saç şekli ve mücevherlerdeki ince zevk, merhamet tanrısının bu tasvirini Song dönemi (960-1279) Budist sanatının tipik bir eseri haline getirir.

İl-:^ 1: ¿.zaman, daha büyük boylu olan Buda gibi başka ki-sııer:- £r_a durdukları kabartmaların üzerinde de görünürler, jîînatçıları, Yunan sanatının etkisinde kalarak bazen iarz-‘.:. iva Zeus’un hatlarını verdikleri, «elinde bir yıldırım –m-;?- ; mrani’yi çoğu zaman böyle temsil ederler.

Sesim

-i t raralel olarak, ama daha sonra, Buda’yı betimlemede »n ..r zîîsl kullanan resimle temsil sanatı doğar. Resimde, sijir ;; _ i-g. farklı ülkelerin sanatsal evrimi izlenebilir: Afga-uBCir. ; i.’-îaa, Hindistan ve Sri Lanka’da tapınakların toplantı freskler süslerken, Tibetli sanatçılar, bez üzerine pa-■jeü.” s r ~ r ‘ustalıklarını Budizmin hizmetine sokarlar.

•Suç freskleri. Bombay yakınındaki Acanta tapınak-mağara-sc i ~ yy Tarda (Gupta Hanedanı dönemi) fresklerle süs-szr-~: Hindistan’da duvar resminin doruğunu oluşturan bu r.^ss ve denge anlayışları klasik çağa özgüdür; çok yetir – .-.ir., yoğun lekeler halinde konan ve fazla ayrıntılı bir çi-

— • ezmeyecek biçimleri vurgulayan renklere kusursuz bir ¡ıs.— ‘ •jr.dir. Serbestçe ve çoğu zaman dindışı şeylerden yapılan bu freskler, çok çeşidi konular sunar: günde-jı, ı. veya saray yaşamından alınmış hatta erotik sahne-

err. l*. s~b. Buda’nın önceki hayatlarını veya varoluşunun ; ;:r_rmlerini yansıtan sahneler de vardır.

* kt haşlar zinciri ve Tibet mandalalan. Budizmin resimli -: – ırasında, kolayca rulo yapılabilen pamuk veya keten ~ ■ ı~ Tibet tanka’lan, Tantracılıktan esinlenen simgecilik-I» çekerler. Çoğunda, budalar özellikle de Lamacılı-

– _ r. 3-da’sı Vacradhara (elmas asasından tanınır), bodhi-. – : _ ■ – aya dalay-lamalar temsil edilir. Bununla birlikte, en

.—ekleri, varoluşlar zinciri ve mafiifak’lardadır. Bunlar

– : oynarlar: Esas fiır’in karmada çoğalması olarak kav-^ —şesei evreni temsil rolü; çömeze, akıl ve sıradan sez-; ..i i-madığı, bilincinin en derin bölgelerine girmekte yar-

j:: * zolaylı bir destek rolü.

.î-2T zinciri, çeşitliliği ve çoğulluğuyla dünyayı açıkla-;manm (yapılan iyilik ve kötülüklerin) yol açtığı zin-

– : z.TLme çemberi olan samsarayı simgeler. Samsara, tan-……_::r_sınında başında tacıyla ölüler tanrısı Yama’yı en çir-

■ . —_yle temsil eden cehalet avidya’nın pençesinde tuttuğu .. -sikadan oluşmuştur. Dıştaki halka, karmaya, yani va-açan nedensellik zincirinin 12 halkasını simgeleyen . ayrılmıştır; inanan, onu etkisizleştirebilmek için zi-

– : r.îiak bu halkalardan geçmek zorundadır. İkinci halka,
genellikle, içlerinde varoluşun altı hali temsil edilen altı parçadan oluşmuştur: tanrılar, iblisler, insanlar, hayvanlar, hayalet ruhlar, cehennem yaratıkları. Üçüncü ve en küçük halka iki bölüme ayrılmıştır: birinde, yeryüzü nesnelerine bağlanmış mutlu insanlar yükselirken; diğer yanda çıplak varlıklar düşüş halindedir. Merkezde, yer alan horoz, arzu ve açgözlülüğü; yılan, öfke ve tutkuları; domuz ise cehalet ve hayalleri simgelemektedir: yaratıkları avidyaya, yani yeniden doğma zorunluluğuna, kötülüğün alevleri boyun eğdirmektedir. Tankanın üst köşesinde, Buda, nirvanaya götüren tek yolu önerir ve sekiz bölmeli dhar-ma çarkını gösterir.

Daha karmaşık olan mandala (Sanskritçe’de «çember»), çekirdeğin simgelediği esas birden, yola çıkan evrenin sonsuza yayılan yapısını temsil eden eşmerkezli bir çember ve kare bütününden oluşmuştur; mandala ayrıca, biçimiyle, aynı anlama gelen simgeyi, bir lotus çiçeğini çağrıştırır (taçyaprakları tek bir sapın etrafında büyüyen ve çoğalan bir çiçek). Aynı zamanda, mandala, bireysel bilincin yapısını yansıtır; bu yolla da küçük evrenle büyük evrenin ve bireysel çemberle evrensel çemberin eşdeğerliliklerini vurgular (mistik yola sokma işlevi buradan gelir: çömez, eğitimi boyunca, toprağın üzerine çizili büyük bir mandalanın dış çemberinden çekirdeğine kadar yönlendirilir; bu simgesel yol, olgusal çoğulluktan başlangıçtaki birliğe kadar katetmek zorunda olduğu zihinsel yoldur; aynı anda, içebakış yoluyla, ruhunun derinliklerine nüfuz ederek içsel birlik duygusuna ulaşacaktır) yani bodhiye. Ayrıca, çember ve karelerde, bilincin ve evrenin farklı düzeyleri arasında iletişimi sağlayan kapılar açılmıştır; bu kapılar, çoğu zaman, evreni olduğu kadar bireysel bilinci de yöneten ruhsal ve kozmik güçlerin görselleş-tirilmesiyle doğan korkunç görünümlü tanrılar tarafından korunur. Evrenin bireysel bilinçten doğduğu düşünülür: hükmetmeyi öğrenmek gereken güçler de bunlardır. Hep aynı şemaya göre oluşturulan mandalanın çekirdeği, ana yönlere doğru çevrilmiş bir haç çizen beş çemberden oluşmuştur. Bu çemberlerin her birinde bir Buda vardır; bunlara ana adı verilir: «Galip» (samsaraya karşı). Merkezdeki cina, Buda’nın ve «Mutlak Saf Bilgeliğin» (bodhinin) en üst cisimleşmesi olan Vacrasattva’dır. Diğer dördünün her biri, merkezden doğan ve bazen iki ilkeye birden sahip olan bir bilgelik-enerji çeşitini temsil eder: yaratıcı enerji ve onun karşıtı kurtarıcı enerji. İnananın kurtulmasına yardım ettiği zihinsel durumların simgesi olan alevlerle çevrili bir canavar biçimi olan, ölümü çağrıştıran süslerle kaplı ve cesetler üzerinde dans eden cinaların her birine bazen iki bodhi sattva eşlik edebilir.
BUDA İMGESİNİN İKONOGRAFİ« VE SİMGESEL KURALLARI

İh«- ¿-/si3 veya oturur durumda, lotus çiçeği konumunda temsil «nr-jr -¿^âkları bağdaş kurmuş durumda, ayak uçlan yukan doğru). Sefesia sıfatlan . ‘İmelî. .«taratası çıkıntısı.

_ mt =^r, işareti, kaşlar arasındaki kıl tutamı.

sarkıklığı: dünyadan vazgeçişin simgesi (Gautama şn.-c*- ağır küpeler takıyordu).

¿ezler: tefekkürün özelliği :eu, bebeksi çehre: iç rahatlığı, huzur.

Cmuuh IlgÜi simgeler Sfldcarta’nın prenslik kostümü:

*zr-:*s.>ıa: omuzdan sarkan harmanı —.er-herlerle süslü sarık.

ıcvıur. etrafında Brahman kurdelası ve küçük kutsal kutu (Gautama, 5E3£j£r–un dini Hinduizmi henüz bırakmamıştır).

– ihcjjl- kolye, bilezik, küpe).

«şeften sonraki giysi (Buda’ya veya Sakyamuni): j*zjr.:–.-asaka: «alt*etek».

Mzsrj.*.wgfl: «elbise».

-rjmî.’iûti: tek veya iki omuzu birden örten «harmanı», k. ¿:v~ı bazen tek bir etekten ibarettir ve gövde çıplak kalır; veya heykelinde olduğu gibi, bütün bedeni saran bir elbise söz crLF-susur.

iatgesel hareketler (mudra)

“.tr jLKj-mudra: tefekkür hareketi; avuç içleri yukanya doğru dönük ve

Ç£-

‘kL.yr:-<paça-mudra: toprağı kendine şahit alma hareketi; parmak uçları reega dokunur (oturur durumda).

-fkıva-tnudra: güven verme hareketi; avuç içi izleyiciye doğru açıktır, crr^klar yukanya dönüktür.

£*2-nudra: bağış hareketi, avuç içi izleyiciye doğru açıktır, parmaklar aşağıya doğru büküktür.

-LZ’kj-mudra: gerekçelendirme hareketi; baş ve işaret parmaklan bir ücs gibi kavuşur, diğer parmaklar kalkık kalır.

^tj-cakra-mudra: ders verme hareketi; iki elin parmakları göğüs asında birleşir.
Bir mandala XVIII. yy; Gülbenkyan Doğu Sanatı ve Arkeolojisi Müzesi, Durham, Ingiltere). Tibet’teki Nying-ma-pa Tarikatı’na maledilen bu mandalanın merkezinden yayılan çemberler, ölümle yeniden doğuş arasındaki geçiş hallerini yansıtır.

Açanla Dağlarındaki mağaralar

(Hindistan). V. ve VII. yy’lar arasında kayalara oyulmuş olan Gupta üslubundaki bu tapmaklarda çok sayıda duvar heykeli ve resmi bulunur.

1 no.lu vihara (solda) ve 17no.lu caityanın (sağda) cepheleri aynı yara yontulmuştur.
Küçük Phénix evi. II. yy’da Kyoto yakınındaki Uci’de inşa edilmiştir. Manastıra dönüştürülmüş bir prenslik konutunun parçasıdır; içinde, Amida Buda’nın, heykelci Coço tarafından yapılmış yaldızlı ağaçtan bir heykeli vardır.
Sanci’deki 1 no. ‘lu stupa. Buda’nın nirvanaya girişinin anısına yapılan stupa, tam anlamıyla Budist bir anıttır.

MÖ III. yy’da Açoka döneminde inşa edilen bu stupa 36 m yüksekliğindedir.
Mimarî

İnananların ibadeti ve Budist keşiş sınıfının yaşamı, üç çeşit yapının inşasına yol açmıştır: stupa, pagoda ve manastır.

Stupa. Tapınma yerlerinin hepsinde görülen ve büyük olasılıkla eski Arî Hindistan’da kullanılan tümülüslerden türeyen stupa, Sakyamuni’nin ve daha sonraki budalann parinirvana’larını (tam anlamıyla sönme) simgeler; daha eski olan kutsal emanet yeri işlevi de buradan gelir. Zamanla, inananların buralara gelip tapınmaları ve dilekte bulunmalarıyla, adak yeri işlevi de görecektir. Kısa sürede, anma ve ziyaret yeri haline gelir: hiçbir kutsal kalıntının bulunmadığı birçok stupa, oradan geçenleri sadece Buda’mn örneğini izlemeye de davet eder.

Budist Asya’da çok çabuk yayılan stupalarm yapısı durmadan yenilenir: ama bu evrim sırasında, bu mimarî tarzının bütünlüğünü sağlayan Hint modeli daima az çok temel alınır. En eski görünüşüyle, mesela Sanci’de gözlemlenebileceği haliyle stupa, üzerinde taş bir kubbe biçimindeki anda bulunan daire veya kare şeklinde, bazen de birkaç kadı bir oturtmalıktan oluşur. Andanın tepesinde küp biçiminde bir taşla, daima tek sayılı olarak birkaç şemsiye taşıyan bir direk yükselir. Çoğu zaman minyatür bir stu-pada tutulan kutsal emaneder, andanın içindeki kutsama töreni sırasında her yanı kapatılan bir odada, saklanır. Andanın temeli, çoğu zaman heykellerle süslü taştan bir korkuluk olan vedikayla çevrilidir. Vedika, anıtın çevresinde dönülebilecek alanı belirler: Pradaksina ayini, sağ eliyle dokunarak stupamn çevresinde, saat yönünde dönmekten ibarettir (cenaze törenlerinde, bu işlem ters yönde yapılır). Vedika, üzerlerinde heykellerle süslü alınlıklar bulunan ve torana adı verilen bir ilâ dört taçkapıyla kesilir. Binanın oturtmalığı yüksekse bir veya dört merdivenle andanın ayağına çıkılır. Bu yapı çeşidi, genellikle değerli bir maddeyle inşa edilen minyatür stupa dagoba’dan, onlarca metre yükseklikteki anıtlara kadar, her boyda olabilir.

Metinlere göre ilk stupalar, Sakyamuni’nin ölümüne (MÖ
483’e doğru) dayanır. O dönemde yapılar tahtadandı; efsa göre ilk taş yapıların bugün hiçbiri ayakta kalmayan 84 00C pa yaptıran Magadha imparatoru Aşoka’nın hanedanı zam; da (MÖ 269-232’ye doğru) gerçekleştirildiği sanılmaktadır. I-ayakta kalan en eski stupalar, MÖ III. ve II. yy’larda yapılm mesela sadece heykellerle süslü vedikası kalan Bharhut’taki pa, Sungalar döneminde (MÖ 180-80’e doğru) inşa edilmişti hükümdarlar, daha sonralan Kuzey Hindistan’a MS II. yy’a k hükmeden Satavahana Hanedanı döneminde heykellerle i toranaların eklenmesiyle tamamlanacak olan Sanci stupala yapımını da başlatırlar. Sanci veya Samath’ta olduğu gibi, esi stupamn daha büyük bir stupayla kaplandığı da çok sık göri

Budizmin benimsendiği bölgelerde yayılan stupa, birçol ğişikliğe uğrar. Birçok yerde, IX. yy’da Cava’da inşa ediler rodubur Stupası’nda olduğu gibi, yuvarlak veya kare şekl birçok taraçayla kat kat yükselme eğilimindeki oturtmal değişikliğe gidilir. Anda (kâgir kubbe) bir dönüşüm ge> Gandhara Stupası, zeminle kubbe arasına taştan bir silindi kar; Güneydoğu Asya stupalarıysa soğan şeklinde, upuzu: şişe veya bir çan görünümü alır (Tibet’teki çörten gibi). Si böyle gerip uzatma eğilimi, kuşkusuz, Hindistan’da Gupt< neminde ortaya çıkmış olan ve kare şeklinde bir bölm üzerine piramit şeklinde bir külahın eklenmesiyle oluşan’ du dağ-tapınağımn etkisi altında ortaya çıkmıştır. Ayrıca, ı ğin yükseltildiği ve çoğu zaman biçiminde değişiklik yapı şemsiyelerin çoğaltıldığı da gözlemlenir.

Değişiklikler, sonunda stupamn işlevini de etkiler: başlang stupalarm kozmik bir simgecilikle dolu olduğu söylenemez kat daha sonra, Mahayanacı bakış açısıyla, mimarî yapısı, £ nin yapışım simgesel olarak yansıtacak biçimde ele alınmıştı bakımdan, yapı öğretici bir işlev de kazamr. Merdiven ve to ana yönlere dönük olduklarından, bu durumda yapının ka: toprağı, anda ise gökkubbeyi simgeler; direk ise en azından p

r r.. andanın içinden geçip toprağa saplanarak kavuş-r_r_- ü varle göğü dünyanın eksenini temsil eder. Bodobu-r_İ2 olduğu gibi bazı stupalarda, bu simgecilik daha verde mandala biçiminde bir altyapıyla kendini trrr : r.Tarsn Tibet örneği olan çörten, yapısı ve süslemele-■t r —rlışturan beş unsuru simgeler: toprak, su, ateş, ha-

*^wSa. -■’S V. yy’da Çin’de ortaya çıkan bu mimarî tarzı, son-E- ’ : -t Vietnam’da ve Japonya’ya da yayılmıştır. Pagoda, e : -.r-:—_nieks (MÖ III. yy’dan MS IX. yy’a) Çin’de bulunan ı, kuleleriyle Hindu dağ-tapınağmdan etkilenen

– r- — bir bileşiminden çıkmış gibi görünmektedir. Çin

– :r;v:~e kulesinin çokköşeli biçimini, üst üste binmeli, çı-«r *■. — • işîi çatısını ve hep tek sayıda olup piramit şeklin-

_ i – ‘¿131101 muhafaza eder. Stupa ve dağ-tapınağından da i’i’ tepede direkle şemsiyelerin bir anısı olarak kalan, tzjtL—*:: raclan küçülen tekerleklerle süslü ve dünyanın ekseri ısrji-z:ît. yüksek kuleyi devralır; Çin pagodalarında, ekse-_r=jr. r.r direk (Khmer mimarîsinde bunun yerini merkezîm ~r * =ir; içte de devam eder. Böylelikle pagoda stupariın ?- ş—:ra ve işlevini sürdürür: kimi zaman sıradan bir zii. itüt- îz yeri, kimi zamansa anma veya adak yeri olarak ya-c_ • * i’– kimliğiyle Buda tapınaklarının hepsinde karşımıza „¿r -? bu şemaya göre düzenlenmiş evrenin yapısını yan-

– x.-.ı.vla mimarî biçimiyle, inananı, evrenin birliğine ze-t : j r _i :r.< benzeşimlerin bilincine vardıracak bir ders taşır, j, İr r 3 îiiaları Japonya’dakilerin çoğu gibi ahşaptan yapılış”.» ü – • .’.’”dan itibaren tuğla ve taş da kullanılmaya başlanır I: sekizgen bir plan üzerine iki tam kat ve korniş biçi-

_ : Z-sncı kat halinde inşa edilen Songyuesi Pagodası). Ba-r ‘: -~A aynlan pagoda, çoğu zaman tapmağın merkez ek-

– – r.? r____r.ur: ama bu yerleştirme düzeni değişebilir.

mma^saı ve tapınaklar. Budist disiplin en azından ilke ola-t ; yaşamı zorunlu kılar, ama iklim koşulları ve cema-

r . m.i-izzıssı, keşişleri, kötü mevsimi manastırlara sığınarak

– • rrr-jnda bırakır. Hindistan’da sarp yamaçlarda bulunan «t:—;, j: t :r.2Stır haline getirilmiştir. Bugün de ayakta kalan en «i MÖ II. ve I. yy’lara dayanır. Ama, MÖ II. yy ile MS

. •;: – ;a Satavahanalar tarafından değiştirilen ve V.-VI. ^”i: 1 ..zzi’.ar tarafından fresklerle süslenen Acanta mağara-

– – – : _rİ2rx. çoğunda sonradan değişiklik yapılmıştır. II. ve

– arasında oyulmuş yüzlerce mağaradan oluşan bir bütün

;,ar_ yerleşiminin bulunduğu Gandhara, dağ-manastır-var. en zengin bölgedir; ayrıca, Afganistan’da, Helen üs-e-_- . iz-i.~ss. yalancı mermerden de süslemeleriyle ünlü 13 ma-iB-ır * – -nan Hadda da sayılabilir.

—.a.-ıasîırlan, keşişlerin kaldığı vihara (Sanskritçe’de, «sığını .t:: T_anü, dua ve tefekkür yeri olan caitya adlı salondan olu-

– ¡zi avam iki sıra sütunla desteklenen ve keşişlerin odaları-livarlarıyla dikdörtgen bir salondan oluşur; çokkatlı ola-,.::a kemerli, uzun bir salondur; iki kenarında sıralanan -r_n ana şahını daha küçük yan sahınlardan ayınr. Caitya ” ‘ H -da heykelinin bulunduğu yarım daire biçiminde bir ap-r ■■ ; -i-iesı kimi zaman buda kabartmalanyla süslü bir dago-r-lur. Acanta’daki 29 tapmakta bu model sergilenmiştir, -i ;r_îtan’da, Kakrak’ta (MS VII. yy), üstü tamamen resimler-.-cübbeyle kaplı sekizgen bir caitya bulunur. Yine Afga-aıci’ i; ?;ndukistanManastın’nın(MSVII.-VIIIyy’lar)caityasın-i. – – ■: ..< :-“3zlu kare planlı bir salon vardır; merkezinde bir dago-ı, ve içinde heykeller bulunan oyuklarla süslüdür. Hindis-

sr . .• iva manastırlarını, başka ülkelerdeki yer üstünde yükse-ü- -^-.ürrlar izler; bunlar daima bir yerleşim yeriyle bir ana sürter .¿resinde örgütlenmişlerdir. Bu manastırlarda, caityadan a.an kültlere tahsis edilen bir veya iki salon ve bir veya da-. :’.ra .veya değişikliğe uğramış halleri) birleştirilmiştir. Çin ‘ ..r : * i da, ahşap manastırların çoğaldığı görülür; bu mekânlar —:~-is değişikliğe uğramakla birlikte belli kurallara göre et-ücr-ü ■ — aynlan bir salonla, bir veya iki pagodanın konumlan-:ü: … :eksenle yapılandırılmıştır. Japon manastırlarındaki dua i “e bir kapı açılan ve duvarla çevrili kare şeklinde bir alanın : _;~’iştur; külte tahsis edilen ve «altın salon» diye de adlan-.• z~io merkezdedir; arkadaysa ibadete ve kutsal metinler » j £ ayrılmış bir salon bulunur. Girişten kondoya doğru giden -ı : • i ¡zsz bitişiğinde bir veya iki pagoda yer alır.

: sanatın simgesel işlevine, yani etkinliğine bağlı olarak davı r: ıi-zal ve ölçülerin sürekliliği, ona dünyada bu öğretiyi be-_ î i~- bütün bölgelerde (Batı dahil) kendini gösteren capcan-

– – * a rakteri kazandırır. □
Arhat: Karmanın «on bağandan kurtulmuş olan bir çeşit azizlik mertebesine ulaşan kişi.

Bodhi: «Uyanış»; en üst bilince ve Budist yasanın bilgisine ulaşan düşüncenin son aşaması. Bodhisattva: «Uyanmış varlık». Başkalarının nirvanaya girmelerine yardım etmek için, kendileri bir süreliğine veya sonsuza kadar girmekten vazgeçen kişiler için bu terim kullanılır. Bodhisattvalar bir tanrılar tapınağında kutsallaştırüır. Dharma: Yasa; çömezin toplumsal ve ahlakî görevleri. Karma: «işler yasası»; her eylem veya düşünce, varlık üzerindeki bir etkiyi belirler ve onu bir dirilişten diğerine taşır. Mudra: Buda’nın zihinsel bir
tavrını veya bir tanrının güçlerini açıklayan simgesel el hareketleri.

Nirvana: Arzuların sönmesi, var olmama ve samsaranın kesilmesi hali; bu yolla varlık, evrenin enerjisi tarafından emilip mutlak saflık durumuna ulaşır. Samadhi: Yogada, tefekkürün nesne öznesinin mutlak uyuşum durumu; Budizmde, nirvanaya hazırlayan en üst tefekkür durumu.

Samsara: Karma tarafından yönlendirilen doğuş ve dirilişlerinin, fanı ve yanıîsamalı bir dünya doğuran sürekli çevrimi. Sangha: Budist din adamları topluluğu.

Stupa: Buda’mn veya bir azizin ölümünü anan ve bazen kutsal kalıntılan da barındıran anıt.
Vihara freski, no. 17 (580’e doğru; Acanta Dağian, Hindistan). Dini bir efsaneden esinlenen bu sahne, bir aşk hikâyesini anlatır. Budizm, erotizmi tasvir etmekten hiç kaçınmaz.
AYRICA BAKINIZ

– IB.ANSL] Asya

► (KânsD Çin

► PW) din

► IB.ANSÛ Hindistan

► ib.ânsIi Hinduizm

► IB.AÜ&I Japonya

► fSÂNü] Hıristiyan tarikatları
ANAHTAR KELİMELER

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*